Cumartesi Mayıs 18, 2024

Ekim Devrimi'nin yüzüncü yılında,öğretileri ve kazanımları

Ekim Devrimi’nin Diyalektiği

Sovyet Devrimi, Bolşevik Partisi önderliğinde yapılmıştır. Parti olmadan bu devriminin gerçekleşmesinin olanağı yoktur. Ancak, Devrim hazır olarak komünistlerin önüne gelmedi. Yani, başkası tarafından hazırlanıp Bolşeviklerin önüne konmadı. Bolşevikler, devrim için olgunlaşan koşulları, devrimin gerçekleşmesi için Marksist-Leninist taktiklerle, devrimin diyalektiğini ustaca ve doğru bir şekilde kullanarak, devrimi gerçekleştirmeyi başarabildiler.

Bolşeviklerin başarısı, devrimin diyalektiğini iyi kavramalarından kaynaklanıyordu. Devrimin diyalektiği ise, diyalektik materyalizmin iyi kavranmasında ve Marksizmin bir doğma değil eylem kılavuzu olmasını bilince çıkarma ve içselleştirmeden geçiyordu. Bunlar, Bolşevik önderlikte vardı. Tabi ki, Bolşeviklerin en büyük şansı, Lenin gibi bir öndere sahip olmalarıydı.

Bolşevik partisinin en önemli özelliklerinden biri; partiyi yönetmekle kitleleri yönetmenin, partiyi inandırmakla kitleleri inandırmanın aynı şey olmadığını bilmeleri ve buna göre taktik uygulamalarıdır. Kitlelerin benimsemediği ve kabullenmediği taktik politikaları kitlelere rağmen yaşam geçirmek olası değildir. Bu tür taktikler partiyi kitlelerden uzaklaştırır. Bolşevikler 1905 Burjuva Demokratik Devrimi olsun, yine 1917 Şubat Burjuva Demokratik devriminin tamamlanması olsun ve yine 1917 Sovyet Devrimi olsun, kitlelerin ruh halini iyi gözlemlemişler ve ona uygun taktikler ileri sürerek, kitleleri partiyle, partiyi kitleler ile birleştirerek, partinin sloganlarını kitlelerin sloganları haline getirebilmişlerdir.

Özellikle, kitle politikasıyla parti politikasını birbirine karıştıran, kitleler ile partiyi aynılaştıran küçük burjuva oportünist anlayışlar, partinin kitlelerden kopmasına neden olurlar.

Bolşevikler, her toplumsal gelişmeyi, her olguyu, her politik gelişmeleri ve direnişlerini kendi teori ve pratiklerine yansıtmışlar, devrimi adeta ilmik ilmik örmüşlerdir. Ayaklanmayı yönetmek bir sanat işi diyen Lenin, aslında devrimi adım adım işlemek ve devrimin diyalektiğini bir sanat eseri gibi özenerek pratiğe uygulamak ve buradan gelen sonuçları aynı özenle teoriye yansıtmak, ancak ve ancak marksizmi bir doğma olarak ele almayan komünistler tarafından başarılabilirdi.

Somut koşulların somut analizinden hareket eden Bolşeviklerin taktiklerini Stalin şöyle tanımlıyor:

“Aslında, partinin rolü, kendiliğinden ortaya çıkan kitlelerin eylemine, bolşeviklerin devrimci sloganlarına yanıt verecek bir biçim ve yön vermekti.”1

Bolşevikler, kitlelerin olduğu bütün alanlarda örgütlenmeye çalıştı. Başta da fabrika komiteleri kurmaya ağırlık verdi ve fabrikalarda işçiler içindeki çalışmayı esas aldılar. Ancak, illegal örgütlenmenin yanı sıra legal olanakları da sonuna kadar kullnadıkları gibi, partinin sesini kitlelere ulaşmada en iyi yol olduğu için, hiç bir legal olanağı küçümsemediler ve bunun sınırlarını genişletmenin mücadelesini verdiler.

Duma (parlamento) seçimlerine en elverişsiz ve oldukça kısıtlayıcı koşullarda katıldılar ve işçilerin oylarının önemli bir bölümünü kazanmayı başardılar. Bolşevikler, devrimin duma seçimlerini kazanmakla olmayacağını biliyorlardı. Ama buraya girmekle, işçi ve emekçilere daha kolay ulaşabilecekleri ve seslerini daha geniş yığınlara ulaştırabilecekleri için özel bir önem ve ağırlık verdiler. Rus çarlığı, bolşevikleri dumaya sokmamak ve seçildiklerinde ise dumadan atmak için tüm baskı ve yasal yolları kullanmalarına karşın, bolşevikler hiç bir zaman pes etmedi. Dumaya yönelik bolşeviklerin bu politkası, onların parlamentoya bel bağlamasını değil, tersine orasını işçi sınıfının bir kürsüsü olarak kullanmak için mücadele ettiklerini ortaya koydu. Lenin, Burjuva Duma’nın bir “ahır” olduğunun bilincindeydi, ancak, öncünün bunu görmesi yetmiyordu, önemli olan geniş kitlelerin bunu bilmesiydi.

Bolşeviklerin bütün politikası partinin kitleleri kazanması, örgütlemesi ve kendi politikasını kitlelere benimsetmesi üzerine kuruluydu. Devrim yapmak isteyen bir parti de bunu yapmak zorundadır. Tersi, partinin kitlelerden uzaklaşmasını getirir. Bolşeviklerin politikalari, bir avuç parti militanına yönelik değil, başta işçi sınıfı olmak üzere geniş emekçi kitleleri örgütlemek/kazanmak ve harekete geçirmek üzerine oluşturuluyordu. Somut koşulların somut tahlili budur. Dogmatik ve öznelci değil, somut durumdan hareket etmek, doğru taktiksel mücadele biçimlerinin üretilmesini koşullar.

Tek parti önderliğinde devrim

Paris Komünü İki (Blankistler ve Prudoncular) parti önderliğinde gerçekleşmişti. Komünistlerin önünde deneyim olarak sadece Paris Komünü vardı. Ancak, Ekim Devrimi’ni kendine sosyalist diyen birden fazla partiyle gerçekleştirmenin olasılığı ve koşulları yoktu. Bolşevikler dışında kendine “marksit” diyen ve kendilerini işçi sınıfı partisi olarak gören bir çok gruplar vardı. Ama bunların politikası, marksist olmaktan uzaktı. Çünkü, devrimin nihai hedefi olarak Çarlığı yıkmakla sınırlıyorlardı. Yani, burjuva demokratik devrimle yetinip, devrimi burjuvaziye devrietmek... Bolşevikler ise sürekli devrimden yanaydılar. Burjuva demokratik devrimin peşinden sosyalist devrimi gerçekleştirmekti. Ve proletarya önderliğinde köylülükle kurulan ittifak burjuva demokratik devrimden kısa süre içinde sosyalizme, proletarya diktatörlüğüne geçebilirdi. Ve böyle de oldu.

Avrupa’lı II. Enternasyonalin revizyonist partileri ve önderleri, menşevikleri destekliyor ve Bolşeviklerin politikalarını ise “sol” olarak değerlendiriyorlardı. Onlara göre bolşeviklerin istemleri ve teorileri “aşırı”ydı. Evet “aşırıydı”. Ama bu aşırılık burjuvaziye göreydi. Revizyonizm ve oportünizmde burada burjuvaziyle uzalşıyordu. Ama, Bolşeviklerin talepleri, geniş yığınların talepleriyle örtüşüyordu.

Ekim Devrimi’nin öngünlerinde (Şubat 1917) başta olmak üzere, bolşevikler, kendiliğinden devrimci kitle hareketiyle sıkı bağlar kurmanın politik taktiklerini ürettiler. Ve kitleler üzerinde etkin olan menşevik ve sosyalist devrimcilerin kitleler üzerindeki nüfusunu altı ay içinde kırmasını bildiler.

Çünkü Bolşevikler, Menşeviklerin ve sosyalist devrimcilerin sınıf uzlaşmacı görüşlerini biliyorlardı. Oportünizmin etkisi kırılmadan devrimi başarmanın olanağını olmadığı açıktı. Ve tek bir partinin, gerçek komünist partisi olan bolşeviklerin önderliğinde devrimin gerçekleşmesi gerektiğini de biliyor ve buna göre mücadele ediyorlardı. Menşevikler vb.leri ile ortak bir cephe içinde sosyalist devrimi başarmanın mümkün olmadığını ve bunun devrimi imkansız hale getirmek olduğunu görüyorlardı. Çünkü, menşevik ve sosyalist-devrimciler, iktidarı burjuvaziye vermek istiyorlardı. Ve bütün bu partilerin derdi, burjuvaziyle birlikte olup sosyalist devrimi önelemekti. Kerensky bşkanlığındaki geçici hükümet döneminde yaptıklarıyla bunu kanıtladılar.

Bütün bunlardan dolayı, kitleler üzerinde etkin olan menşevik/sosyalist-devrimciler ve diğer burjuva partilerin politikalarının kitleler tarafından görülmesi ve bunun burjuva politikası olduğunun bilincine varılması, bolşevik partisinin diğer partilerden ayırıyordu. Burjuva ve onlarla uzlaşan küçük burjubva reformist partilerin tecrit edilmesi durumunda bolşeviklerin önderliğinde devrim başarıya ulaşabilirdi ve bolşevikler bu bilinçle hareket ettiler. Oportünist ve revizyonist küçük burjuva partiler ile belli bir yere kadar, burjuva demokratik devrim süreci içinde ortak hareket edilebilirdi. Ama, işçi sınıfının sosyalist devrimi sürecinde oportünizmin ve revizyonizmin yeri olamazdı. Bunlar, sosyalist devrimin önünde engeldiler.

devrim sürecinde izlenen taktikler

Lenin, Ekim Devrimi’nin dördüncü yılında yaptığı bir konuşmada, değişen koşullara uygun izledikleri taktikleri anlatıyor:

“... Biz devrimde çok gerekli bir başka sanatı, esnek olmak; değişen nesnel koşulları göz önünde bulundurarak, ereğimeize erişmek için, belli bir dönemde ne kadar eski, uygunsuz, geçilmez gibi görünürse görünsün, bir başka yol seçerek hızla, birdenbire taktik değiştirme sanatınıda hiç değilse belli bir noktaya kadar öğrendik.”2

Ekim Devrimi’nin zaferi, bolşeviklerin koşullara uygun taktik değiştirme sanatını iyi bildiklerini ortaya koydu.

Çarlığın iktidarda olduğu bir süreçte, Çarlığın ve Çarlık ile uzlaşan partilerin hedef alınması, mücadeleyi devrim lehine geliştirmenin ilk taktikleriydi. Sınıfsal çelişmenin odağında, emek-sermaye çelişmesinden çok, ezilen halklar ile feodal despotizmin temsilcisi çarlık ve bunun sınıfsal dayanağı burjuva gerici partiler vardı. Çarlıkla uzlaşmaya giden partilerin kitleler üzerindeki etkisi kırılmadan çarlığı devirmek ve devrimi ilerletmek olası değildi. Bolşeviklerin taktiği buydu. Nitekim, Bolşevikler çarlığa karşı mücadeleyi, çarlığın temel toplumsal dayanağı olan burjuva partilerine (liberal monarşist ve kadetler) yönelttiler.

Çarlığın yıkılmasının ardından ise, toplumsal çelişmenin odağına burjuvazi ile proletarya arasındaki (emek-sermaye) çelişmesi yerleşti. Bolşeviklerin esas hedefi burjuvazi olmasına karşın, burjuvaziyle uzlaşan küçük burjuva reformist partileri tecrit etmeden, bunların kitleler üzerindeki etkisini kırmadan, burjuvazi yıkılamazdı.

Burjuvazinin toplumsal dayanakları kimlerdi? Küçük burjuva yapılanma olarak menşevikler ve köylüler içindeki dayankları ise sosylist devrimcilerdi.

Stalin bunu şöyle açıklar:

“1. Pek yakında olacak olan devrimin harekete geçirilmesi döneminde, devrim düşmanlarının en tehlikeli toplumsal dayanağını uzlaştırıcı partiler oluşturur.

2. Bu partileri tecrit etmeden, düşmanı (çarlığı ya da burjuvaziyi) devirmek olanaksızdır.

3. Dolayısıyla, devrimin hazırlanması döneminde en önemli okların hedefi, bu partileri tecrit etmek, büyük emekçi kitleleri bu partilerden koparmaktır.”3

Stalin Ekim Devrimi’nin hazırlanması döneminin taktiğini ise şöyle açıklıyor:

“... Kadet partisi, uzlaştırıcı güç halinden, emperyalizmin yönetici bir gücü, egemen bir gücü haline gelmişti. Mücadele, artık çarlık ile halk arasında değil, burjuvazi ile proletarya arasındaydı. Bu dönemde, emperyalizmin en tehlikeli toplumsal dayanağı, demokratik küçük burjuva partilerden, sosyalist-devrimci ve menşevik partilerden oluşuyordu. Neden? Çünkü bu partiler o zaman uzlaştırıcı partilerdi, emperyalizmle emekçi kitleler arasında uzalştırıcı partilerdi.”4

O süreçte, Avrupa komünist partileri içinde öne çıkan bir çok “önder”, bolşeviklerin bu taktiğini, yani, menşevikleri ve sosyalist-devrimcileri kitlelerden teşhir-tecrit etme taktiklerini anlıyamıyor ve bunu “sekterizm” olarak değerlendirenler oluyordu. Hatta, bolşevikler içinde Kamenev ve Zinovyev gibi MK üyeleri de menşevik ve sosyalist-devrimcilerin tecrit edilmesi politikasına karşı çıkıyor ve uzalaşılmasını öneriyorlardı. Ve daha ileri giderek, Kerensky hükümetini yıkmanın yanlış politika olduğunu savunuyorlardı. Ama, Kerensky hükümetinin güçlü ortakları bu küçük burjuva partilerdi. Bu partiler, “sosyalizm” şiarı adı altında, işçi sınıfı önderliğinde sosyalist devrimin gerçekleşmesi önünde ciddi engellerdi ve bunlar kitlelerden tecrit edilmeden burjuvaziyi yıkmanın olasılığı yoktu. Çünkü bunlar, Rus burjuvazisinin ve uluslararası emperyalizmin politikasının egemen kılınması için çalışıyorlardı. İzledikleri politika, devrimi önleme ve burjuvazinin egemenliğini tesis etmeye yönelikti.

Sosyalist-devrimci Kerensky başkanlığında burjuva hükümetinin esas dayanağı menşevikler ve sosyalist devrimcilerdi. Bunlar destek vermese, Rus burjuvazisi bir saniye bile iktidarda kalamayacaktı. “Devrim” adına, işçi ve emekçileri brujuvazinin çıkarları için oyalıyor ve işçi sınıfının gerçek partisi bolşevikleri “alman ajanı” olarak suçluyorlardı. Oysa, tam da devrim günlerinde başta Fransız emperyalistleri olmak üzere uluslararası emperyalizm Rus burjuvazisinin düzene egemen olması için çaba harcıyordu. Menşevik ve sosyalist-devrimciler’de bunlarla işbirliği içindeydiler. Menşevik ve sosyalist-devrimcilerin kitlelerden tecrit edilmesine önem verilmesinin nedeni, kitlelerin önemli bir kesiminin bunların peşinden gitmesiydi. Devrim isteyen işçi ve köylüler, bu iki örgütü “sosyalist” olarak görüyor ve bunların kendilerini kurtaracaklarını sanıyorlardı. Bolşevikler, bunların gerçek sosyalist olmadığını, tersine burjuvaziyle uzlaşarak sosyalist devrimi boğmak istediklerini kitlelere kanıtlamak durumundaydılar.

Bu nedenle, Stalin;

“Sosyalist-devrimcilerin ve menşeviklerin tecrit edilmesi politikası tek doğru politika olarak görüldü” der.

bütün iktidara sovyetlere

Sovyetler (işçi konseyleri) ilk olarak 1905 ayaklanmaları sırasında Rusya’da kuruldu. Burada ömrü birkaç aylık süreyi kapsar. 1917 Şubat ayaklanmalarından sonra yeniden kuruldu, İşçi sovyetlerinin içinde köylüler de yer aldı. 1917 şubat’ından sonra ise askerlerde bu sovyetlerin içinde yer aldı. Ve sovyetler; işçi-köylü-asker lerin temsilcilerinin yer aldığı bir oluşum oldu. Sovyetler,devrim süreci boyunca işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlendiği ve seslerinin güçlü bir şekilde duyurduğu siyasal yerler oldu ve süreç içinde ise burjuva devletinin karşısında yer alan işçilerin, köylülerin ve askerlerin iktidar organları oldular. Diğer bir söylemle, burjuva parlamentosunun karşısında yer alan devrimci bir parlamento da denebilir. Zaten ilk ortaya çıkışı da çar, feodal ve burjuva gericiliğin duma’sına karşı,işçi ve köylülerin (halkın) devrimci parlamentosu ve buna 1917 Şubat’ından sonra asker sovyetleri temsilcileri de eklenmiştir.

Başta işçiler olmak üzere ezilen kitleler, bu sovyetler sayesinde iktidarı burjuvazi ve gericilikten almasını, kendi devletlerini kurmasını ve yönetmesini öğrendiler.

Lenin, Sovyetlerin yaratılmasını, halkın dehası olarak değerlendirir.

“Eğer devrimci sınıfların yaratıcı dehası sovyetleri kurmasaydı, proleter devrim Rusya’da umutsuz bir duruma düşerdi; çünkü proletrya iktidarı, eski devlet aygıtıyla hiç kuşkusuz koruyamazdı ve yeni bir aygıt da bir çırpıda yaratılamaz.”5

Paris komünü, işçi sınıfının ilk deneyimi olmasına karşın, onun öğretisinin ışığında, Rus işçi sınıfı ve emekçilerinin sovyetleri yaratmaları, burjuvaziden iktidarı almakta kararlı oluşlarınında bir göstergesi olmuştur.

Bolşevikler, devrim sürecinde bir çok taktik izlemişler ve duruma göre anında siyasal taktiklerini değiştirmesini bilmişlerdir. Devrimci kitle hareketlerinin yükseldiği, burjuvazinin gerilediği dönemde, “iktidar sovyetlere” sloganını atarlarken, devrimci kitle hareketlerinin gerilediği, burjuvazi ve onunla uzlaşan revizyonist kesimlerin ileri çıktığı dönemde, “iktidar sovyetlere” slloganını atmamışlardır. Sovyetlerde menşevik ve sosyalist-devrimcilerin egemen olduğu Temmuz-Ağustos arasında, “iktidar sovyetlere” sloganından vaz geçilmiştir. Ancak bu dönemde, burjuvazi general Kornilow vasıtasıyla, devrimi boğmak için bir deneme yapmıştır. Tam böylesi bir dönemde ve peşinden bolşeviklere yönelik saldırının rattığı bir süreçte, bolşevikler geri adım (geri çekilme) atmişlardır. 1917 temmuz ayı bolşeviklerin yenilgisiyle sonuçlanmış, ancak, bolşeviklerin dönemin ruhuna uygun izlenen usta taktikleriyle iktidarda olanlar kısa sürede kitlelerin gözünde teşhir olmuşlar, devrimci kitle hareketleri gelişmiş ve bolşevikler yeniden atağa geçmişlerdir. Burjuvazinin, bolşeviklere yönelik son yoğun saldırısı, devrimi bir kaç aya ereteleyebilmiş, anacak devrimin kalıcı zaferini ve burjuvazi kendi yenilgisini öneleyememiştir.

Yani, kitle hareketleri tek bir düz rotada yürümemiş, devamlı (alçalma-yükselme şeklinde) zikzaklar ççizmiş ve bolşevikler, bu duruma uygun siyasal taktikler izlemişlerdir.

Burjuvalar ve bazı revizyonist kesimler, bolşeviklerin iktidarı barışçıl bir şekilde gelişen devrimin önünde engel oldu yönlü propaganda yaptıkları gibi, bolşeviklerin iktidarı barışçıl yolla almak istemedikleri propagandalarını da yapmışlardır.

Bütün bunlar yanlıştır. Bolşevikler, iktidarı barışçıl alma yolu varken bunu reddetmemişlerdir. Lenin, Kornilov’un yenilmesinden sonra, böyle bir ihtimalden söz eder.

“Sovyetlerin, şu anda (yeni tarihle 9-10 Ekim 1917, YK) sosyalist-devrimci ve menşevik önderlerden daha ileri gderek, devrimin barışçı yolla gelişmesini mi sağlayacakları, yoksa yeniden oldukları yerde hiçbir ilerleme göstermeyerek, proleter devrimi kaçınılmaz bir duruma mı getirecekleri bilinemez.

Bunu bilmek olanaksız.

Devrimin barışçıl gelişmesine ‘son’ bir şans sağlamak için elden gelen herşeyin yapılmasına yardımcı olmak, programımızı ortaya koyarak, onun ulusal niteliğini, halkın engin çoğunluğunun çıkar ve isteklerine eksiksiz uygunluğunu açıklayarak bu işe yardım etmek bize düşüyor”6

Devrim barışçıl gelişmedi. Menşevikler ve sosyalist-devrimciler burjuvaziyle ele ele vererek, devrimin boğulması için gerici ve karşı-devrişmci bir çaba içine girdiler. Bolşeviklere düşen görevi, proleter ayaklanmayı tam zamanında başlatarak kitlelerin devrim isteğini yerine getirmek oldu. Ayaklanmanın ertelenmesi, geciktirilmesi, o süreçte, devrimin kayıp edilmesi olacaktı. Buda işçi ve emekçilere ihanet demekti. Bolşevikler, işçi ve emekçilere ihanet etmek için kurulmuş bir parti değil, tam terisine, burjuvaziyi yıkıp sosyalizmi kurmak için kurulmuş, işçi sınıfının öncü partisiydi.

Rus burjuvazisinin ve revizyoniistlerin son kozu Kornilow’un yenilmesiyle birlikte, artık iktidar sovyetlere sloganını atma zamanı gelmişti. Menşevik ve sosyalist-devrimcilerin düzen yanlısı ve uzlaşıcı politikaları, emperyalist savaşı devam ettirmeleri, onları kitlelerin çıkarları ile karşı karşıya getirdi ve sovyetlerde çoğunluğu kaybettiler. Bolşevikler sovyetlerde çoğunluğu ele geçirdi. Bolşeviklerin programı kitlelerin çıkarlarıyla uyum içinde ve onların istemlerini içeriyordu. İşte böylesi bir durmda, “İktidar sovyetlere” sloganı atıldı ve yeni bir sürece, devrimci kitle hareketini iktidarı almaya yöneltmenin zamanıydı. Artık her şey olgunlaşmış ve proleter devrim kaçınılmaz hale gelmişti. Buradan geri adım atmak devrime ve proleteryaya ihanetti. Bolşevikler bu süreçten sonra 25 Ekim’de ( miladi takvimle 7 Kasım) ayaklanma kararını alması da kaçınılmaz oldu.

Böylece, uluslararası proleteryanın Rusya kolu, tarihte ilk defa sosyalist devrimi başarmış ve dünya paroletryasına, ezilen halklara ve ezilen uluslara yeni bir dönemi, kurtuluş dönemini başlatmış oldu ve kapitalizm ve emperyalizm için ise, yenilgiler sürecini başlattı. Ekim Devrimi aynı zamnda, yeni bir çağ başlattı. Emperyalizm ve proloter devrimler çağını!

Devam edecek  

42156

Son Haberler

Sayfalar

Ekim Devrimi'nin yüzüncü yılında,öğretileri ve kazanımları

Burjuvazinin Cumhuriyeti Kendini Tekrarlıyor

TC’nin dünü ile bugünü arasındaki benzerlikleri yeni kuşak bilmeyebilir, ama araştırırsa kolayca öğrenebilir. 

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede.

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim.

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir Beden İki Ruh

Komünizmi sosyalist örgülerden başka bir yerde arama.
- Doğru nedir, doğrunun cevabını kimbiliyor, doğruyu nerede bulacağım ?
- Her şey ortada kalkacak.
- Bazı ajitasyon sözler vardır pratikle çeliştiğini hissedersiniz.
- Aslında çelişmez. Her şey ortada kalkacak derken anlamsızlaştığını ( gereksizleştiğini ) ifade edersiniz.
- Anlamsızlaşmada ihtiyacı ortada kaldırdığı anlamına gelmez.

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Kadro sorunu ve kadro politikası üzerine

“Örgütsüz bir halk silahsız bir orduya benzer” diyordu Mao yoldaş. Eğer bir halkın, sınıfın kendi örgütü, savaşımında ona öncülük edecek partisi yoksa hiçbir şeyi yok demektir. Zira örgütlenme ve örgüt bizim için dünyayı değiştirmek için gerekli olan araçtır. Sınıflar mücadelesinde birçok örgütlenme ve örgüt biçiminden bahsedebiliriz. Ancak proletaryanın tarih sahnesine çıkması ve kendisi için bir sınıf haline gelmeye başlamasıyla birlikte, kendisini kurtuluşa götürecek, kendi sınıf örgütünü de yaratmıştır. Proletaryanın sınıf örgütü ise komünist partidir.

İdeolojik görevlerimiz ve önemi

Toplumsal varlığımızın bir sonucu olarak ortaya çıkan düşüncelerimiz hayatımıza yön veren bir güce dönüştüğünde var olan kabul ya da ret iki seçenek olarak karşımıza çıkar. Üretim araçlarıyla olan ilişkimiz sınıfsal durumumuzu belirlerken; dünya görüşümüz veya ideolojik duruşumuz buna uygun bir şekillenme içine girer. Ancak sömürülenler cephesinde kendi için bir sınıf olmak ayrıca bir bilinçlenmeyi farkındalık sağlamayı gerektirir.

“Bir can daha çoğalacağız bu kış, gün olur devran döner ve umut yetişir”*

İbrahim Kaypakkaya, yoldaşlarıyla birlikte, partinin, ordunun ve aynı zamanda komünist gençlik örgütünün temellerini atarken tarihteki birçok benzerleri gibi “genç” bir önder sıfatı taşıyordu. Komünizm uğruna yürüttüğü mücadelede şehit düştüğünde, bu durumu değişmemişti. Nitekim kuruluşundan günümüze Proletarya Partisi’nin vermiş olduğu şehitlerin büyük çoğunluğu bu gerçekliğin “yaşatıcısı” oldular.

Tarzımız karakterimizdir! Doğru bir çalışma tarzı ortaya konmadan devrim örgütlenemez!

Birçok yoldaşımız hala kaba ve dikkatsiz bir çalışma tarzına sahiptir, meseleleri tam olarak anlama çabasında değildirler ve hatta alt kademelerdeki durumdan bütünüyle habersiz olabilirler: ama gene de çalışmaların yönetilmesinden onlar sorumludur. Bu son derece tehlikeli bir durumdur. (…) toplumdaki sınıfların bugünkü durumları hakkında gerçekten somut bir bilgi olmadan iyi bir önderlik de olamaz.” (Mao: 1992, 13.)

Giriş

İdeoloji-Politika-Örgüt

Çok sık kullanılan, fakat “ne”liklerine dair ortak fikirlerin az olduğu kavramları temel alan bir konuya giriş yapacağız. Çok geniş kapsamlı bir başlıktan bahsediyoruz. Her bir kavramı ayrıntılı inceleyip, diğerleriyle bağını koyabilmek ve aynı zamanda güncel/somut örneklerle işleyebilmek, dergimiz sayfalarını aşan bir ürünü gerektiriyor. Böyle bir çalışmayı zorunlu gördüğümüzü belirterek başlayalım.

Sayfalar