Pazar Nisan 28, 2024

Ermeni soykırımında emperyalistlerin rolü...

102 yıl önce Osmanlı Devleti tarafından başlatılan Ermeni Soykırımı, “Kurtuluş Savaşı”yla sonuçlanmıştır. Soykırım 1894-'96 tarihinde II. Abdülhamit döneminde başlatılmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından kökten yapılmış ve Kemalistler tarafından sonuçlandırılmıştır. Ancak soykırımda emperyalistlerin de rolü olmuştur. Soykırımın yapıldığı süreç, kapitalizmin uluslararası bir sistem haline geldiği, geri kalmış ülkeleri pazar olarak kendilerine bağımlı kıldığı, sermaye ihraç ettiği ve pazarların paylaşımının tamamlandığı tarihsel bir süreçtir. Osmanlı İmparatorluğu'nu kendilerine bağımlı kılan bu devletler, statükocu ve gerici konumlarını Ermeni sorununda da göstermişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu'nun baskı ve hükmü altındaki Ermenilerin tehcirinde ve soykırımında, emperyalist devletler konumları sonucu Türk devletinin yanında yer almışlar ve soykırımda rol oynamışlardır. 

1878 Berlin Antlaşması

Ermeniler 19. yüzyıldan itibaren hızla uluslaşma sürecine girerler. Önceleri Osmanlı devletinin dini baskısı altında olan Ermeniler, kavuştukları ulus kimliğiyle devletin ulusal baskısına da maruz kalırlar. Ortaçağın feodal-fetihçi devleti ilhakı altına aldığı Ermenilerin ulusal yapıya kavuşmasını kabullenmemiş ve ortaçağ statüsüyle Ermeniler üzerindeki tahakkümlerini, ulusal baskıyla daha katmerli boyutlara tırmandırmıştır.

Ancak Ermeni sorunu hızla uluslararası ivme kazanır. İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya gibi kapitalist devletlerin gündeminde yer almaya başlar. Emperyalist aşamaya giren bu devletler Osmanlı imparatorluğu ile ilişki kurmuşlar ve giderek kendilerine bağımlı kılmışlardır. Bunun sonucu Ermeni sorunu bu devletlerin de gündemlerinde yer alır. Lakin sorunu çözme yerine gerici statükonun devamından yana tavır takınırlar. Osmanlı İmparatorluğu'nun ortaçağ yapısını ve tüm baskılarını destekleyen bu devletler Ermeni sorununda da statükocu, gerici, çıkarcı tavır içerisinde yer alırlar.

Nitekim Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında dönemin koşullarında anlaşmazlıklar oluşur ve 1877-1878 yıllarında Osmanlı-Rus savaşı çıkar. Savaşı kazanan Rusya ile Osmanlı imparatorluğu arasında 19 Şubat 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşması imzalanır. Bu anlaşma üzerine Ermenilerin yaşadığı toprakların bir kısmı Rusya sınırlarına dahil edilecek, bir kısmına da özerklik kazandırılacak. Yine bu anlaşmaya göre Balkanlar’da da Sırbistan, Romanya, Karadağ bağımsız devletler kuracak, Bulgaristan'a özerklik verilecek, Bosna-Hersek'te reformlar yapılacak.  Böylece Osmanlı İmparatorluğu sınırları daralacak ve bir bölümü Rusya sınırlarına dahil edilecek. Özerklik ilan edilen bölgelerde de Rusya'nın etkinliği artırılacak,

Ancak bu Ayastefanos Antlaşması İngiltere, Fransa, Almanya gibi devletlerin işine gelmez. Çünkü Osmanlı imparatorluğu bu devletlerin güdümündedir. Bu antlaşma bu devletlerin pazar sahasını daraltacaktır. Bunun üzerine İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya Rusya'yı zorlayarak ve tehdit ederek 13 Temmuz 1878'de Berlin Konferansı'na giderler. Bir ay süren Berlin Konferansı sonucu Ayastefanos feshedilir ve bazı kararlar dışında (Kars ve Ardahan Rusya sınırlarına dahil edilmesi dışında) eski Osmanlı sınırları muhafaza edilir. 

Dolayısıyla tekrar Ermenilerin çoğunluğu ileride soykırım yapacak Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dahil edilir. Bunu 1. Paylaşım Savaşı'nın İngiltere Başbakanı Lloyd George daha sonraki anılarında pişmanlık emaresiyle şöyle dile getirir: “Ayastefanos Paktı Rus müfrezelerinin ıslah faaliyetleri ifa edilene kadarErmeni vilayetlerini işgal etmeye devam etmesine hükmediyordu. Bizim tehditkar tazyikimiz sonunda ve 'şerefli sulh' getiren büyük zaferimiz olarak ilan ettiğimiz (1878) Berlin Paktı'yla bu hüküm iptal edildi. Ermeniler bizim kurduğumuz zafer atlarında kurban edildiler.(abç) Ruslar çekilmeye zorlandılar. Perişan Ermeniler, 'Ermeni vilayetlerinde iyileştirmeler ve ıslahat yapılacak' vaadiyle bir defa daha eski efendilerinin insafına bırakıldılar. (...) İngiliz hükümetinin faaliyeti 1895-97, 1909 katliamlarına ve asıl korkuncu da 1915 katliamlarına sebep oldu. Türk şer idaresinin kara sahifelerinde eşi emsali olmayan bu mezalimlerle, Ermeni nüfusu bir milyondan fazla azaldı.”(1)

Ayrıca 18 Kasım 1918 tarihinde bir başka İngiliz politikacı Aneurin Williams da Avam Kamarası'nda bu gerçeği şöyle dile getirir: “Bu memleketin Ermenilere bir borcu var. Zira her şey bir yana kırk sene evvel Rusların Ermenistan'ı Türk zulmünden kurtarmalarına mani olduk. Şayet mani olmasaydık, o günden beri bu deheşetengiz eziyetler yaşanmayacaktı.”(2)

Berlin Antlaşması'ndan sonra 1894-96 katliamında 300 bin Ermeni katledilir. Ve tehcire maruz kalırlar. Ermeniler üzerindeki baskı daha katmerli boyutlara tırmanır. Görüldüğü gibi Berlin Antlaşması ileride gerçekleşecek olan soykırımın temellerinin atıldığı bir anlaşmadır. Daha o dönem giderek öne çıkan emperyalist devletlerin bunda nasıl bir rol oynadıklarının da göstergesidir.

1915 Soykırımı ve 1. Paylaşım Savaşı

Soykırımın gerçekleştiği 1915-1916 yılları 1. Paylaşım Savaşı'nın patlak verdiği yıllardır. Ermeni sorununu “halledemeyen” Türk Devleti bu emperyalist savaş ortamında Ermeni soykırımını gerçekleştirir. İttihat ve Terakki Cemiyeti savaş döneminde müttefiki olan Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın onayı ve desteğiyle bu soykırımı yapar. Savaşın kendisi pazar savaşıdır. Ulusal kimliğe ulaşan Ermeniler bu pazar savaşında yeni pazarlara ihtiyaç duyan Almanya açısından da engeldir. Nitekim Almanya'nın verdiği muhtırada Ermeniler de açıktan hedef gösterilir. Savaşın arifesinde Almanya adına dünyayı tehdit eden muhtırayı hazırlayan kalemşörlerden Baron Max von Oppenhaim, 29 Ağustos 1915 tarihinde yazdığı raporda Ermenileri açıktan hedef gösterir:

“Ermenilerin riskli çoğunluğa sahip oldukları her yerde, bu çoğunluk etkisiz bir azınlık haline çevrilirse ve onlar özellikle stratejik olarak tehlikeli olan bölgelerden uzaklaştırılırsa mümkün olabilirdi. İstanbul'da bir kez Ermenilerin kitlesel tehcirleri kararlaştırıldıktan sonra, bu amaca yönelik olarak, VI. Ordu bölgesinde önce köylerin, (şehirlerin değil) Ermeni sakinlerinin 25-30 ailelik küçük gruplar halinde ve yeniden kavuşmaları imkansız olacak şekilde ülkenin iç kesimlerine gönderilmeleri gerekiyordu.(abç)”(3)

Böylece başlatılan tehcirle soykırıma gidilir. Soykırımla Almanya kendi emperyalist emelleri için müttefikleri olan Osmanlı İmparatorluğu'nun açıktan yanında yer almıştır. Onlar üzerinden Kafkasya ve Orta Asya'ya açılmayı ve kendilerine bağımlı kılmayı hedeflemişlerdir. Bunun için Türk devletinin Turancılık hayalini açıktan desteklerler.  Bunun için bu gerici emelleri önünde, engel gördükleri Ermenilerin dönüşlerini imkansız kılacak şekilde tehcirini ve soykırımını gerekli görmüşlerdir. Dolayısıyla soykırımda İttihat ve Terakki ile birlikte Alman devleti de rol oynamıştır...

Lozan Anlaşması Ve Ermenilerin İzinin Silinmesi

Kurtuluş Savaşı Kalan Ermenileri, Rumları, Süryanileri hedef almıştır. Nitekim “savaş” “Kurtuluş Savaşı”, “Milli Mücadele” gibi hamasi nutuklarla sonuçlanır. Amaç kalan Ermenilerin ve Rumların tümden yok edilmesi, izlerinin silinmesidir. Yani soykırımın tamamlanmasıdır.  Ve Türk-İslam Sentezi'yle TC Devleti'nin kurulmasıdır.

Aslında TC'nin sınırları 1916'da İngiliz ve Fransız emperyalistleri tarafından gizlice alınan Sykes-Picot Anlaşması ile çizilir. 1923'te Lozan Anlaşması ile resmiyet kazandırılır.

Ermeniler Kurtuluş Savaşı'nda Antep, Maraş, Urfa ile Kars, Ardahan ve Sovyet Ermenistanı'da Gümrü ve çevresinde de öldürülür.   “Tüm bu dönem boyunca, Gümrü, Kars, Iğdır bölgesinde öldürülen Ermeni sayısı bazı kaynaklara göre 198 bindir. 'Eksik veri nedeniyle, Türk-Ermeni savaşının sonucu olarak, Türklerin işgal ettiği bölgelerdeki kurban sayısının 198 bine yakın (ve) Türklerce tahrip veya gasp edilen emlakın değeri 18 milyon altın ruble olarak tahmin ediliyor.' Sovyet Ermenistanı Halk Komiserleri Konseyi başkanı Alexander Miassnigian'ın Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin'e, Haziran 1921 yılında yolladığı bir tele göre, sadece 1921 yılında öldürülen insan sayısı 60 bin dolayında tahmin edilmektedir.”(4)

Lozan Anlaşması ile İngiltere ve Fransa mevcut sınırları çizerler. Lozan anlaşması Ermenilerin izinin tümden silinmesini de içerir. Öyle ki İngiltere ve Fransa'nın onayıyla çıkarılan Emval-i Metruke yasası ile Ermenilerin tüm mallarına, topraklarına, paralarına el konur. İstanbul dışında Anadolu'daki Ermeni okulları, kiliseleri, mezarlıkları, kültürel, sosyal vb. yerler da kapanır ve hızla yıkılarak büyük ölçüde yok edilir. Kalan Ermeniler göçe zorlanır ve kalanlar da asimile edilir.

Öyle ki Anadolu'da Hatay'ın Samandağ ilçesindeki Vakıflı Köyü dışında Ermenilerin toplu kaldığı bir yerleşim yeri yoktur. Anadolu topraklarında -tek tek kişiler dışında- artık Ermeni kalmamıştır. İstanbul'da kalan Ermeni sayısı 50-60 bin civarındadır.

Ermeni soykırımını 102. yılında bir kez daha kınıyoruz, lanetliyoruz!

Soykırımı yapan İTC ve Kemalist iktidarı tarih önünde bir kez daha yargılıyoruz!

Soykırımdan kendilerini muaf gösteren emperyalist güçleri de tarih önünde mahkum ediyoruz!

 

1) Hovsep Hayreni, Yukarı Fırat Ermenileri 1915 ve Dersim, s. 129

2) age, s.129

3) Wolfgang Gust, Alman Belgeleri, s. 413-414

4) Taner Akçam, İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu, s. 518-519 

46543

Hasan Can

Hasan Can sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Hasan Can

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Sayfalar