Pazar Mayıs 26, 2024

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

Kurtuluşunu arıyor Artsakh. Yanıbaşında bulunanlardan çözüm bulamayınca, bu kez, geçmişte faşist Türk devletinden hesap soran ve intikam eylemleriyle ses getirenlere yüzünü dönüyor. 1980’li yıllarda geçtiği her yerde iz bırakan, dönemin “Nemesis”leri olan Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu’ndan (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia-ASALA) umut ve çözüm bekliyor. ASALA’nın onları kurtaracağını düşünüyor ve aradan 30 yıl geçmesine karşın halen bunu hayal ediyor. Var olan mevcut parti ve temsilcilerinden umut beklemiyor.

ASALA bugün yok. Mücadele ve eylemleri geçmişte kaldı. Marksizm-Leninizm’den önemli oranda etkilenen, küçük burjuva devrimci bir örgüt olan ASALA’nın aradan geçen onlarca yıldan sonra Ermeni halkı için yeniden umut olmasını nasıl yorumlamalı?

Ermeni fedai geleneğini yeniden canlandıran bu devrimci örgüt, önemli eksik ve hatalarına karşı faşist Türk devletine kök söktürdü. Dahası bırakalım kabul etmeyi, inkar edilen Ermeni Soykırımı gerçeğini bütün dünyanın gündemine soktu. Tarihsel bir rol oynadı ve zamanı geldiğinde kendini feshetti. Ancak görülüyor ki, yarattığı umut, Ermeni halkı arasında halen yaşamaya devam ediyor. Ermeni halkı umudunu, öncüsünü aramaya devam ediyor. Bir yol açıcı arıyor.

Bu gerçeği ifade etmemizin nedeni Yerevan’da bir gazetecinin ASALA’nın “Van Grubu”nun eylem komutanı Vasken Sisliyan’la yaptığı röportajdır. “ASALA ismi Ermeni halkında büyük bir umut yarattı. Her zor dönemde mutlaka ASALA bir umut yaratır ve bir çıkış eylemi yapar. Halkın beklentisi hep bu yönde olmuştur” diyor gazeteci.

Verilen yanıtı uzun olması pahasına aktaralım. Vasken Sisliyan soruyu şöyle cevaplıyor: “45 yıl önce kurulan 40’ın üzerinde şehidi olan ASALA, bir intikam hareketi olmaktan çok bir özgürlük hareketiydi. Elbette bu mücadele içinde intikam eylemleri de vardı. ASALA bugün de kendi varlığını başka bir biçimde sürdürüyor. Geçmiş mücadele biçimlerinden farklı mücadele yöntemlerini uygulayarak varlığını sürdürüyor. Ancak Batı-Ermenistan’ın kurtuluş mücadelesi henüz sonlanmış değildir. Çünkü Batı-Ermenistan henüz kurtulmamıştır.

Mücadelemiz sadece Türk devletine etkili ve sarsıcı darbeler vurmak değildi. Aynı zamanda Diasporadaki Ermeniler’i uyandırmaktı. Köklerinden ve kimliklerinden uzaklaşan Ermenileri sarsmak ve kendi gerçekliklerine dönmelerini sağlamaktı. Onlara Ermeni olduklarını hatırlatmaktı.

Elbette ki, Hay halkı her şeyini ASALA’ya bırakarak kurtulamaz. Bütün Ermeni halkı özgürlüğüne ve kurtuluşuna inanıp bu uğurda mücadele etmelidir.

Halkımızın umudunu ASALA’ya bağlaması ve her dara düştüğünde ASALA’nın mutlaka kendilerinin yardımına yetişir fikrine inanmaları ve ASALA’ya umut bağlamaları ve ondan beklentiye girip mucize beklemeleri iyidir.

‘Havadk-Huys-Ser’ (İnanç-Umut-Sevgi) ilkemiz olmuştu. İnanç, mücadeledir. Umut yapılması gerekenlerdir. Sevgi ise Ermenistan’dır. Amacımızın özlü üç ifadesi.

Halkın ASALA’ya umut bağlaması iyidir. Ancak halkımız bilmelidir ki, onların bizden hiç de eksik yanı, bizlerin de onlardan hiç de fazla yanı yoktur. Ermenilerin bir kısmı Ermenistan’ı seviyorlar ancak bizim gibi güçlü sevmiyorlar. Biz güçlü sevdiğimize canımızı feda ettik ve etmeye hazır olduk. Esas mesele buradadır. Bütün mesele; sevmek, inanmak ve bunun için kendini feda etmeye hazır olmaktır. Biz eyleme giderken ölmek için gitmiyorduk. Ancak biliyorduk ki, eylemin içinde öldürmek kadar ölüm de vardır. Bir an olsun ölümü düşünmüyorduk.

Şimdi çok sayıda gençle karşılaşıyorum. Benden daha fazla askeri olarak eğitilmiş ve donatılmışlar. Nedir eksik olan? Bu soruya yanıt aramalıdırlar. Ermenilerin hepsi ASALA olsun. İsmini değiştirebilirler. Fark etmez. Ancak mücadele fikri ve savaşma ruhu, sevgi ve umutları kadar büyük olsun.

Bugün Arsthak kuşatmasının bu kadar uzun sürmesinde mevcut hükümetin suçu büyüktür. En alttakinden tutun en üste kadar herkes suçludur. En alttaki Ermeni’nin küçük günahı vardır. En yukarıdaki Ermeni’nin büyük günahı vardır. Durum çok kötüdür. Çözüm bizim güçlenmemizdedir. Birlikte hareket etmemizdedir.

Geçmişte Hrimyan Hayrik’in hikayesini herkes bilir. Bugün bu hikayeyi benzer bir şekilde yaşıyoruz. Hrimyan Hayrik derdi ki; ‘Eğer demir kepçemiz varsa pişen çorbadan payımızı alırız. Eğer kağıttan kepçemiz varsa sıcak çorba içinde kağıttan kepçemiz erir. Dağılır. Ve aç kalırız.’

Ben Ermeni halkına güveniyorum. Onlara inanıyorum. Çok değerli ve kendilerini özgürlükleri için feda edecek yetenekli Ermeni gençleri vardır. Onlara yol göstermek ve zaman gereklidir.

Ermeni halkının bugün en büyük sorunu ve en büyük eksiği, güvenilir sağlam bir lidere sahip olmamasıdır. Halkın güvenini kazanacak ve arkasından yürüyecek bir önderin olmamasıdır.”

Böyle diyor ASALA’nın “Van Grubu”nun eylem komutanı Vasken Sisliyan.

Ermeni halkı dün ASALA’yı yarattı. Özgürlüklerine inanan kahraman savaşçılar çıkardı. Onlar geçmişteki Ermeni fedai geleneğinin sürdürücüsü oldular. Ermeni fedai geleneği, kendisini Martager Nubar Ozanyan’da sürdürdü. Bugün de Ermeni halkı mutlaka yeni umudunu ve kendi öncüsünü yaratacaktır. Bunu gerçekleştirecek iradeye ve tarihsel gerçekliğe sahiptir.

1897

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sayfalar