Pazartesi Haziran 3, 2024

Faşist şef Amed’e giremez (Selahattin ERDEM )

  • JİTEM esasta bir MHP örgütlenmesi oluyor.
  • Aslında orman kurma değil, soykırımın zaferi ilan edilmek istenmektedir.
  • Peki Amed böyle bir hakaret ve saldırıyı kabul edecek midir?
  • Amed halkı 1975’de Alpaslan Türkeş’e karşı direndi ve kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli’ye karşı direnecek ve kazanacaktır.

Türkiye’deki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) NATO’nun süper gladyosu tarafından kurulduğunu çok iyi biliyoruz. Bir yanı NATO’nun süper gladyosuna, diğer yanı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Teşkilatı Mahsusa adlı terör örgütlenmesine dayanıyor. Yani iç ve dış faşist odaklara dayalı sicilli bir faşist örgütlenme oluyor.

MHP’nin başbuğu Alpaslan Türkeş, Türkiye NATO’ya girdikten sonra ABD’ye götürülüp özel olarak eğitilen ilk ordu grubu içinde yer alıyor. Bu eğitimin faşist özel savaş eğitimi olduğu biliniyor.

Bu eğitimden sonraki ilk marifeti 27 Mayıs 1960 askeri darbesini örgütleyenler içinde yer almak oluyor. Sonra da söz konusu darbeci özel savaş görevini MHP adı altındaki faşist örgütlenmeyi gerçekleştirerek yürütüyor.

MHP’nin asıl işlevinin Türkiye’deki sol hareketlerle Kürt direnişlerini bastırmak olduğu biliniyor. Bu işlevini bir kontrgerilla örgütlenmesi olarak yerine getiriyor. "Ülkücülük" adındaki örgütlenmeler de söz konusu kontrgerilla yapılanmasını örten maske oluyor.

Bu temelde, bir yandan faşist Türk milliyetçiliğini şovenizm çizgisinde sürdürerek toplum üzerinde ideolojik hakimiyet kurmayı, bir yandan da faşist terörle toplumu sindirmeyi esas alıyor.

Aynı zamanda Türk özel savaş karargahının (eskiden ‘Özel Harp Dairesi’ idi, şimdi ‘Özel Kuvvetler Komutanlığı’ oldu) her türlü kirli işte, komplo, provokasyon ve darbede kullandığı bir maşa olma işlevi görüyor.

Söz konusu MHP’nin 1970’li yıllarda mevcut amaçlar doğrultusunda Türkiye’de etkin kullanılarak demokratik devrimin başarısının önlendiği çok iyi biliniyor.

1970 başında gelişen Türkiye devrimini 12 Mart 1971 askeri darbesi ile onu sürdüren MHP’nin tasfiye ettiği ve bu temelde 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinin hazırlandığı bilinen bir gerçek oluyor.

MHP’nin Türkiye’de böyle karşı-devrimci bir rol oynadığı 1970’ler sürecinde yeni gelişmekte olan Kürt özgürlük direnişini bastırmak için de kullanıldığı biliniyor. Urfa’dan Ağrı’ya kadar pilot bölge olarak seçilen yerlere faşist MHP çeteleri doldurularak Kürt kentleri adeta MHP tarafından işgal edilmek isteniyor.

İşte böyle bir süreçte faşist şef Alpaslan Türkeş Amed’e de girerek, özgürlük ve demokrasinin başkenti olan Amed’i de işgal etmek istiyor. Ancak her defasında Amed kapıları bu faşist şefe kapatılarak, Türkeş Amed’e sokulmuyor.

12 Eylül cuntası tarafından hapse konan MHP Lideri Alpaslan Türkeş’in, 12 Eylül mahkemelerinde "Fikirlerimiz iktidarda ama biz hapisteyiz" diyerek serzenişte bulunduğu biliniyor. Yani 12 Eylül rejimi esasta bir MHP rejimi oluyor.

Demek ki geçtiğimiz süreçte MHP’nin hükümet ortağı olması ve bugün de ‘Cumhur İttifakı’ temelinde AKP Yönetimine küçük ortak konumunda bulunması bir tesadüf olmuyor. Fikirleri iktidarda olan MHP, açık veya gizli olarak dönemin hükümetlerinde de yer alıyor.

1970’li yıllarda Kıbrıs’ta ve Türkiye’de aktif olarak kullanılan MHP’nin kullanılma zemini 1980 ortasından itibaren değişiyor.

Bu sefer esas kullanılma alanı Kürdistan oluyor ve tüm gücüyle Kürdistan’a yöneltiliyor. Böyle bir duruma Kürdistan’daki 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı yol açıyor.

Kürt gerillasına karşı savaşı 1985’ten itibaren doğrudan NATO’nun üslenip yürüttüğü ve 1987 yılından itibaren bunun tamamen bir özel savaş, yani kontrgerilla savaşı olduğu biliniyor. İşte burada iş ve görev, bir kontrgerilla örgütlenmesi olan ve NATO’ya dayanan MHP’ye düşüyor.

1985’ten itibaren Kürt gerillasını ezmesi için Kürdistan’a sürülen Türk askeri içinde esas gücü MHP’liler oluşturuyor.

JİTEM esasta bir MHP örgütlenmesi oluyor. "Olağanüstü Hal Örgütlenmesi" içinde esas olarak MHP’liler yer alıyor. Bu temelde oluşturulan "Bölge Kolordusu" esasta MHP’lilerden oluşuyor.

Geliştirilen "Köy Koruculuğu Sistemi" içinde MHP’li olanlar öncü rol oynuyor. Kürdistan’da savaşmak için oluşturulan tüm paralı askerlik esasta MHP’lilere dayanıyor.

1990’larda işlenen 17 bin faili meçhul cinayetin hepsini esasta MHP’liler işlemiş bulunuyor. Burada herhalde Esat Oktay Yıldıran gibilerin hepsinin MHP’li olduğunu belirtmeye bile gerek kalmıyor.

Kuşkusuz aynı işlev ve rol şimdi de devam ediyor. Özellikle 2015’ten bu yana geliştirilen AKP-MHP ittifakı temelinde Kürdistan’daki faşist-soykırımcı savaş adeta tümüyle MHP’ye bırakılmış bulunuyor.

Geçmiş hükümetler Kürdistan’daki savaşı orduya bırakırlardı ve ordu da Özel Harp Dairesi üzerinden çoğunlukla MHP’ye dayalı olarak söz konusu savaşı yürütürdü. Şimdi ise Tayyip Erdoğan Yönetimi Kürdistan’daki savaşı tümüyle MHP’ye ihale etmiş ve MHP’lilere dayandırmış bulunuyor.

Çünkü bu denli derin ve insanlık dışı bir özel savaşı yürütecek başka kimse çok fazla bulunamıyor. MHP’liler adeta bu tür kirli işler için hazırlanmış özel kuvvet durumunda.

Kürdistan’da kimyasal silah kullanma emrini veren generalin siyasi eğilimi araştırılsın MHP’lidir. Kürt insanlarını helikoptere bindirip sonra da aşağı atan subayın durumu incelensin MHP’lidir. Sur’da, Cizre’de her türlü katliamı yapan ve insanları bodrumlarda yakan özel savaşçılar araştırılsın hepsi MHP’lidir. Kürt gerillaların kemiklerini cadde altına gömen görevliler araştırılsın hepsi MHP’lidir. Gerilla cesetlerini parçalayan, araca bağlayarak sürükleyenlerin durumu araştırılsın hepsi MHP’lidir.

Kürtçe müzik dinlediği için sokakta Kürt gençlerini linç etmeye çalışanlar, sorgusuz Kürt insanlarını hapse dolduranlar, tutsaklar üzerinde işkence uygulayanlar, Kürt halkına yönelik hakaretlerde bulunanlar, Kürt kadınlarına ve kızlarına yönelik her türlü taciz, tecavüz ve katliam uygulayanlar, Kürdistan’da her türlü alçakça katliamı yapanlar çok büyük çoğunlukla MHP’lidir. Kürt soykırım savaşına MHP öncülük etmekte ve de yürütmektedir.

Şimdi böyle bir partinin Alpaslan Türkeş’ten sonraki ikinci başbuğu olan Devlet Bahçeli’nin adıyla Amed’in Kırklar Dağında özel bir ormanlık kurulmak istenmektedir. Bu biçimde MHP’nin yaptıkları meşrulaştırılmaya ve faşist şef Devlet Bahçeli onurlandırılmaya çalışılmaktadır.

Amed’e ve tüm Kürtlere kan, zulüm, katliam, işkence ve ölümden başka bir şey vermemiş olan baş faşist katil, bu biçimde ödüllendirilmek istenmektedir.

Aslında orman kurma değil, soykırımın zaferi ilan edilmek istenmektedir. Kırklar Dağına kurulacak ‘Devlet Bahçeli Ormanı’, Ağrı katliamından sonra yayınlanan "Hayali Kürdistan burada meftundur" ifadesinin güncellenmesi anlamına gelmektedir. Kürtlere karşı yapılan bu kadar katliam ve hakaret, böyle bir şeyle zirveye çıkartılmaya çalışılmaktadır.

Amed bunu kabul etmez

Peki Amed böyle bir hakaret ve saldırıyı kabul edecek midir? Kürtler böyle bir hakaretamiz saldırı karşısında suskun duracak mıdır?

Birinci faşist şef Alpaslan Türkeş’i Amed’e sokmayanların çocukları, ikinci faşist şef Devlet Bahçeli adına Amed’de ormanlık kurulmasını kabul ederek Amed’e girmesine izin verecek midir?

Özgürlüğün ve demokrasinin başkentinin bu biçimde kirletilmesine sessiz kalınacak mıdır?

Kuşkusuz bu durum olmayacaktır. Amedliler ve tüm Kürtler tarihlerine ve onurlarına sahip çıkacaklar, söz konusu faşist-soykırımcı saldırıya karşı durup onu da Alpaslan Türkeş gibi geri püskürteceklerdir.

Devlet Bahçeli gibi faşist katillerin izinin bile Kürdistan’da kalmaması için her türlü mücadeleyi yürüteceklerdir. Amed halkı 1975’de Alpaslan Türkeş’e karşı direndi ve kazandı, şimdi de Devlet Bahçeli’ye karşı direnecek ve kazanacaktır. Bunun dışında hiçbir tutum yurtseverce olamaz ve Amed gerçeğine yakışmaz. Amed’e faşist katillerin izi bile giremez.

2618

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Sayfalar