Salı Mayıs 7, 2024

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Annem yetmişli yılların baslarında devrimci hareketin önderlerinden Mahir Çayan’ın yaralı, Hüseyin Cevahir’in ise katledildiğinde “talebeleri öldürdüler, onlar çok akıllı insanlar' der hayıflanıp dururdu. Deniz Gezmiş’ler yakalandığında da aynı yakınmaları, sızlanmalar gösteriyordu. Mahirlerin Kızıldere de katlinde, Denizlerin idamında Erzincan lisesinde faşistlerle kavgamızı öğrendiğinde hiç paniklememiş, yalnızca  “dikkatli olmamızı” söylemişti. Çalıştırdığımız lise kantinin elimizden yönetimce alınmasına üzülmüştü, ama bizi desteklemişti. Her zaman devrimcilerin yanında olmuştu. Ben İstanbul’a gittiğimde her Anne-Babanın söylediklerini söylediler. 1974 sonlarına doğru Erzincan’a Ailemi görmeye geldiğimde; Erzincan’da Devletin, Emniyet müdürünün ve Kontur-gerillanın önceden planladığı, organize ettiği olaylar başlamıştı. Ortam alabildiğine gergindi. "Komünistlerin, Alevilerin Camileri yakacağı, olay çıkaracakları" yaygın halde propaganda ediliyordu. Kirli provokasyon kokusu yayılıyordu. Devrimcilerde yayılan kirli kokunun hayra alamet olmadığının farkındaydı. Devrimci örgütlerde ona uygun önlem alıyordu. Bende Erzincan’da faaliyet yürüten devrimcilere ve alınan önlemlere ve çalışmalara yardımcı oluyordum. Sümerler Ortaokulunda, karşı-devrimci faşistler organize saldırı planının ilk ayağını başlatarak; devrimci, demokrat ve Alevi gençlere karşı saldırı düzenledi. Olaylara bizde karıştık, tutuklandık.

 Gözaltına alındığımızı duyan Annem, Babam ve devrimciler bize destek amaçlı bir araya gelerek bir gösteri, protesto yaparlar. Annem hızını alamaz küfürleri yanında, Emniyeti taşlar, zar zor sakinleştirilir. Devrimci dayanışma ve sahiplenme bizim serbest bırakılmamızı sağladı. Annem koruma duygusuyla bir taraftan bağırıp-çağırıp küfürler ediyor, beri taraftan bize bir şey olup olmadığını yokluyordu. İlk defa Annemi bu kadar hırslı ve öfkeli görüyordum. Evlatlarını ne olursa olsun savundu. Koruyup kollamak istedi. Annemin duruşu beni o kadar çok etkiledi ki; duruşumu, direncimi, devrimci mücadeleye inancımı daha da perçinlemişti. Annemin duruşuyla gurur duyuyordum. Bütün arkadaşlarım ve devrimcilerde Anneme gıpta ediyordu. Annem artık benim değil, bütün devrimcilerin annesi olmuştu.

 Erzincan'da gerginlik hat safhaya çıkmıştı. Bütün devrimciler önlemler alıyor, gelebilecek faşist saldırılara karşı direnişi konuşuyordu. Ben İstanbul’a geri dönmeyi bir süre erteledim. 1975 Ocak başlarıydı. Bir Pazar günü Mit ve Kontranın organize ettiği plan, MHP'li sivil faşistlerle birlikte uygulamaya kondu. Toplu katliam saldırısı başlatıldı. Devlet Hastanesi ve Erenler Taksi durağı önünde başlatılan Irkçı faşist saldırı binleri buluyordu. Karşılarında hazırlıksız yakalanmış Abim, iki arkadaşı ve Erenler taksi çalışanları vardı.  Erzincan'da ok yaydan çıkmıştı. Olaylar planladığı şekilde başlatılmıştı! Faşizm resmi, sivil tüm güçlerini harekete geçirerek saldırdı, katliam yapmak istiyorlardı. Saatler suren karşı direnişimize, geri püskürtmelerimize karşın, yeniden Polis-Ordu destekli saldırılar yapılıyordu.

Sunu söylemeliyim ki; Erzincan da Alevi halkı direnişimize destek ve güç vermedi. İyi bir sınav göstermedi. Korkak, umursamaz, bana ne tavrına girdi. Üç günlük direnişimiz sonucu katliam önlenmiş, faşizmin derin planları suya duşmuş, bozulmuştu. İlk gün büyük tahribat alan Alevilerin bir kısmı, bizlerle birlikte direnişe katilmiş onurluca direniş göstermişti. Bu direnişte Babamın, Annemin taş atışları bizimle olmaları anlamlıydı. Olayların dördüncü günü Anneme gitmem gerektiğini açıkladım. Aynen şu cevabı verdi bana; "Sütüm helal olsun sana oğul, bildiğin doğru yolda git. Hazreti Ali yardımcın olsun" dedi. Ve tandıra ekmek atmaya durmaksızın devam etti. Dönüp yüzüme bakmıyordu, ağladığını görmeyeyim diye! Annemi sıkıca tutup boynuna sarıldım elini öptüm, kendisiyle vedalaştım.

 Annem gözyaşlarını yağmur gibi dökerken; ben gözükmeyen gözyaşlarımı gizli gizli yüreğimin derinliklerine akıttım. Babam sesiz, durgun öylece beni süzdü; "Git oğlum git, seni buralara yar etmezler" dedi; sarılıp öpüştük vedalaştık. "Yolunuz açık olsun, kendine dikkat et" dedi.

 Aradan gecen yıllar bizlerde hızlı değişim dönüşüm yaratıyordu. Biz 1976’nın Ocak ayında yakalanmış ağır işkenceler görmüştük. Annem bir kere daha Kadın ve Annelik yüreğini ortaya koymuştu. Bizleri sahiplenmiş destek vermişti.

 Erzincan da devrimcilerin yaptığı bir protesto mitinginde konuşmacı olur. Bizlere yapılan işkenceleri anlatır. Aynı zamanda Devletin polisine, emniyetine veryansın eder. Söver sayar. Gururlanır yaptıklarıyla. Yoldaşlarına ayrılık sonrası sahip çıkar, destek verir.

 Her şeyi göze alarak fedakârlıklar yapar. Yoldaşlarının yakalanmaması için, Kadın elbisesi giydirerek operasyon dışına at arabasıyla çıkmalarına yardım eder. Musa Uçar’la, Hasan Cançotek'le, Sekterle, Ali Mete’yle, Veysel Uyar'la, Ali Uçar’la, Sarı Silo'yla, Göçmen'le, Aliyavuz Çengeloğlu'yla daha sayamadığım arkadaşlarımla yoldaş olur, sırdaş olur. Onların faaliyetlerine destek verir. Yakınıp sızlanmaz. Seve seve evini, yüreğini yoldaşlarına sonsuzca acar. Parti bizi zindan da kaçırmıştı. Uzun yıllar dağda gerilla örgütlenmesi, Parti çalışmaları yürütülüyordu. Erzincan'dan Dersime dönen Ali Uçar Ailemin benimle görüşmek istediğini bana iletti. Önceleri görüşmeyi ret etmiştim. Israra dayanamadım görüşmeyi kabul ettim. Munzur dağlarının öte yakasına uzun bir yolculuk sonrası vardık. Uzun yıllar Erzincan'a gitmemiştim. Munzur dağlarının doruklarında birçok kere çıkıp doğduğum, büyüdüğüm, taşına toprağına hasret kaldığım güzel Erzincan’a doya doya bakmıştım. Ama ilk defa Caferli üzerinden Erzincan topraklarına ayak basıyordum. Annem,  Babam ve kardeşlerimle Gamarik köyünde buluştuk. Aradan gecen zamanın hasretini, özlemini, acılarını, sevinçlerini bir saate sığdırarak doya doya görüştük Annemin, Babamın, kardeşlerimin gözyaşlarını, hüzünlerini yüreğimin derinliklerine gömerek onlardan ayrıldık.

Biz Munzur dağlarına; Annem Babam, kardeşlerim Erzincan ovasına yola çıktık. Munzur’un doruklarında Dersim'e varmak üzere Askeri jetler, helikopterler hareketli halde etrafı kolaçan ediyorlardı. 12 Eylül 1980 akşamüstü Radyo'yu açtığımızda Askeri faşist darbenin yapıldığını duymuş olduk. Gerekli tedbirimizi almış yolumuza devam ediyorduk.

O gün iyi ki Annemle, Ailemle görüştüm dedim. Devrimciler biraz taş yürekli bilinirdi. Ama gerçek hiçte öyle değildi. Ailemizi kardeşlerimizi, ezilen halkımızı her şeyden çok seviyorduk, değer veriyorduk, onlar için her türlü fedakârlığı yapıyorduk, canımızı onların kurtuluşu ve özgürlüğü için seve seve feda etmeye hazırdık ve de veriyorduk. Her şeye rağmen yaşamayı, yaşatmayı esas alıyorduk.

Artık; ferman faşizmin, Askeri faşist diktatörlüğün, dağlar ise bizimdi! Zulüm Türkiye ve Kürdistan’da artık kol geziyor, katliamlar düzenliyor, on binleri işkencede geçiriyor, zindanlara tıkıyordu. Milyonlarca kadın, erkek genç yaşlı fişlendi, korkutuldu, sindirildi.

Partinin, bizim tek bir görevimiz vardı. Onurluca faşizme karşı direnmek, Devrimi geliştirmek, güçlendirmek örgütlemekti.

 Gelenek için sunu başı dikçe söyleyebilirim; Türkiye’de ve Kürdüstan’da onurluca savaşan, direnen ayakları titremeyen duruş gösterdi. Seksen, seksen bir, seksen ikide faşizmin yüz binleri bulan ordularına meydan okudu. Kayıplar verdirdi. Faaliyetlerini aksatma bir yana daha da derli toplu hale getirdi.

 Türkiye devrimci hareketi ve de Kürt hareketleri kısa zamanda yenilgi aldı, merkezi işlerliklerini yitirdiler. Kaypakkaya geleneği faşizme meydan okuyarak; Parti ikinci Konferansını zaferle taçlandırdı. Merkezi yapısını yeniledi, pekiştirdi. Ülke çapında faaliyetlerini kayıp ve debelenmelere karşın, korudu ve yürüttü.

 Bu dönem ben dağda faşizme karşı en meşru savunmamız olan gerillaydım. Gerilla örgütlenmesi içerisindeydim. Annem ise Askeri faşist diktatörlük tarafından gözaltına alinmiş bin bir eziyet, aşağılama, korku verme dâhil, zulüm görmüştü. Tutuklanarak Askeri faşist diktatörlüğünün zindanlarına tıkıldı. Devrimcilerle, yoldaşlarıyla yüzleştirildi. 4 Ay’ı aşkın faşizmin zindanlarında esir tutuldu. Ali Mete’ye, Binali'ye Aliyavuz’a mahpusluk arkadaşı oldu.

 1987’de Annemle Avrupa'da buluştuğumda beni tanıyamadı. Bizde korkudan bir süre söyleyemedik. Sürekli beni bana sordu durdu. Ömrümün belki de en dramatik, acı ve hüznünü yaşıyordum. Gizlediğim gözyaşlarım içimden yüreğime kan olarak akıyordu. Hepimiz bedeller ödemiştik tüm halkımız bedeller ödemişti. Amma bazılarımıza ağır mı ağır bedeller ödetilmişti. Bunu kelimelerle ifade etmem çok zor.

Ben, Hasan olduğumu söylediğimde; sok yaşıyordu Annem. Ne yapacağını bilmiyordu. Bir taraftan ağlıyor, gözyaşları döküyor beri taraftan ellerimi sıkıca tutuyordu. Ellerimi bırakıp, yüzümü, gözümü, saçlarımı okşuyordu. Yani saatlerce ne yapacağını bilmiyordu. Bende şaşkınlaşmış ne yapacağımı bilmiyordum. Bu şaşkınlığımız, acılarımız yerini; görüşme, buluşma sevinç gözyaşlarına bırakmıştı.

Ayrılığımız kadar buluşmamızda bizi derinden sevinç hüznüne boğmuştu. Bizim için sevinçte hüzünde birlikte yaşanıyordu İkisine de yüreklerimiz bağışıklık kazanmıştı. Hangisi sevinçti, hangisi hüzündü bizim için fark etmiyordu.

 

Ben artık yıllar sürecek sürgündüm. Faşizm beni doğduğum topraklarımdan, Vatanımdan uzak düşürmüştü. Ülkemin bağımsızlığa, özgürlüğe ve demokrasiye kavuşması; Özgür vatan olması için her şeye katlanacaktık. "Acıyı Bal Eyleyecektik." Annemi her zaman; Kadın durusuyla, Anne yüreğiyle, devrimciliğiyle, 12 Eylül zindanında acili yüreğini bize ortak edişiyle, Ayrıca; "Hâkim beg ne bilek, BİZ TİKKO'cuyuk, SOSYALİSTİK. BİZE ÇOÇUGLAR BÖYLE BEGLETTİLER, BİZ BÖGLE BELLEDİK" deyişinle her. 18 Mayıs’ta, yoldaşın Kaypakkaya'yla birlikte anacağım. Sen benim gururum, onurumsun…. Oğlun Hasan Aksu.

104384

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar