Pazar Mayıs 19, 2024

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

Burjuva-feodal devletin, en temel demokratik hak talebi için bir basın açıklamasına bile müsaade etmediği zamanları yaşıyoruz. Devlet, terörü artırarak direniş güçlerini susturmaya-sindirmeye-ezmeye çalışmaktadır. Umut ve cesareti kırmaya, yalnız olduklarına ve başaramayacaklarını inandırmaya çalışıyor; direnişe ve karşı koyuşa başvurmanın çözüm olmayacağını, var olana razı olmayı öğretiyor. Öğretilmiş-kabullenilmiş köleliği her tarafa yaymaya, herkese benimsetmeye çalışıyor. Hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğini kabul ettirmeye, inandırmaya çalışıyor.

Birbirinden kopuk, bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin varlığı direnişi büyütmeye, daha geniş kitlelerin katılımını sağlamaya yetmemektedir. Direnişler kitlesel hale gelemiyor. Faşizm, neden bu kadar bizleri rahat hırpalayabiliyor? Bu gücü nereden alıyor? Bunun nedeni nedir? Elbette bunun birçok nedeni sıralanabilir. Sıralamalıyız da. Ancak nedenin en önemlisi halkın örgütsüz oluşudur. Temel mesele yeterince güçlü örgütlenememektedir.

Bu soruna nasıl bir çözüm bulacağız? İşe nereden başlamalıyız ne yapmalıyız? Bizden önce gerçekleşen Bolşevik ve Çin devrimiyle birlikte milyonlarca emekçi nasıl uyandırılıp sömürü ve zulüm sisteminden kurtulma savaşımına katıldı? Bolşevik ve Çin devrimini başarıya, zafere götüren sır nedir? Hangi kudretli ideoloji, hangi yetkin önderlik, hangi kazanıcı, örgütleyici yaklaşım hangi ikna-inandırma-güven veren güç, milyonlarca kitleyi ayağa kaldırıp kendi kaderlerini ellerine aldırdı? Örgütleyip savaştırdı? Savaşım içinde daha ileri düzeyde bilinçlenip örgütlendi? Bunun sırrı nerededir?

450 milyonluk halkın önderi Başkan Mao, bu kadar büyük bir kitleyi partisi etrafında nasıl örgütleyebildi? Elbette bu soru ve sorunların yanıtını bir çözümleme ve değerlendirme içinde veremeyiz. Belki her sorunun ve sorunun yanıtını tam anlamıyla da veremeyebiliriz. Zengin bir araştırma, kapsamlı bir inceleme konusu olduğu bir gerçektir. Ciddi ve yoğun bir çalışma gerekir. Ancak en azından doğru olduğunu bildiğimiz yerden, doğru bir noktadan başlayarak yanıtlar, doğrular bulmaya çalışıp, pratiğe girişebiliriz.

Etrafımızdan, en yakınımızdan, en acil olandan başlayarak ancak her şeyden önce kendimizden başlayarak yanıtlar bulmaya çalışmalıyız. Bulduğumuz yanıtlar doğrultusunda tüm cesaretimizle devrimci pratiğe girmeliyiz. Pratiğin öğretici-eğitici denizine açılmalıyız. Şu soruyu her zaman kendimize sormalıyız; Gerçekten devrim istiyor muyuz? Gerçekten geniş kitleleri örgütlemeyi istiyor muyuz? Fedakarlığa, mücadele etmeye, değişmeye ve değiştirmeye hazır mıyız? Gerçekten istekli ve gönüllü müyüz?

Ne yapmak lazım? Bizde eksik olan, yetersiz olan, başarılamayan ya da yeterince yapılamayan nedir? Sorunun yanıtını Başkan Mao dan dinleyelim; “Eğer halkın çıkarları uğruna doğru olanı yapmakta sebat eder ve yanlış olanı düzeltirsek saflarımız mutlaka genişler.” Demek ki öncelikle doğru olanı sebatla yapmalıyız!

İkinci mesele ise “yanlış olanları düzeltin” demektedir. Önce doğru soruları sorarak yanıtlarını bulmaya çalışmalıyız. Soru soramayan yanıt da bulamaz. Ancak her şeyden önemlisi, devrimci pratiğin içine giremeyen asla doğru yanıtı bulamaz. Demek ki önce doğru yanıtları bulmak için devrimci pratiğin içine hesapsız-çıkarsız-korkusuz girmemiz gerekir. Doğru olanla, yanlış olanı önce teoride sonra pratikte ayrıştırmalıyız. Ne teorisiz ne de devrimci pratiksiz doğru yanıtları bulamayız.

Önce doğruların yanıtını devrimci teoride arayalım. Başkan Mao’ya iyi kulak verelim. Her bir cümlesini defalarca okuyup anlamaya-kavramaya çalışalım.  Mao yoldaş ne diyor; Kitleler için çalışmayı ve nasıl çalışılacağını öğrenin… Halkın içinde ve halkla birlikte olun… Onlarla yakın temas halinde olun, onlardan kopmayın… Kendinizi bütünüyle halkın kurtuluşuna adayın… Bütün kalbinizle halkın çıkarları için çalışın… Halka hizmet edin… Kusurlarınız varsa bunların ortaya konulmasından ve eleştirilmesinden korkmayın… Kim olursa olsun herkes kusurlarımızı ortaya koyabilsin…

Neler yapmamalıyız?

Başkan Mao oldukça önemli ve can alıcı noktalara değiniyor. Ne yapmamız ve neler yapmamamız gerektiğini öğütlüyor. Ve başarı ve zaferin, kitleleri kazanmanın anahtarını veriyor. Kapsamlı ve hacimli devrimci eserlerine dikkat edilirse üzerinde en fazla önem ve ciddiyetle durduğu konuların başında kitlelerin desteği ve güveninin kazanılması meselesi oldukça yer kaplar. Kitlelere nasıl yaklaşılacağı, kitleler içinde kitlelerle nasıl çalışılacağı meselesi Mao için kritik önemdedir.

Başka bir önemli mesele ise sınıf bilinçli proleterlerin hataları karşısında dürüst ve samimi özeleştiri vermesidir. Kendi hatasıyla uzlaşan, yüzleşmeyen, hesaplaşıp kopuş sağlamayan devrimci bir sıçrama ortaya koyamaz. Kendini her gün her pratikte, her mücadelede değiştiremeyen başkalarını da değiştiremez. Dışını değiştirmeden önce kendimizi değiştirmeyi emrediyor Mao.

Devrimci teoriye güçlü hakimiyet, kitleleri kazanma ve özeleştiride cesur olma başarı ve zaferi kazanmanın önemli anahtarlarıdır.

Başkan Mao, işgalcilere, sömürücülere karşı direnme savaşında bütün ülke halkını birleştirmeyi başardığı, doğru bir siyaset izlediği, dürüst-samimi ve her kesimi kapsayan bir yaklaşım sergilediği için Çin’in dört bir yanındaki halkın desteği ve güvenini kazandı.

Bütün mücadele ve örgüt yaşamında bir yandan sınıf ve ülke düşmanlarını alt etmeye çalışırken diğer yandan en geniş kitlelerin desteği ve güveninin kazanılması için çalışmış, ciddi kafa yorup olağanüstü bir çaba ortaya koyup özeleştiriden bir an olsun geri durmamıştır. Dürüst, samimi, alçakgönüllü bir tarzda yaklaşarak halkın kalbini kazanarak, düşün dünyasını değiştirip adım adım devrimci pratiğin öznesi yaparak tarihin yapıcısı haline getirmiştir.

En temel mesele kitlelere nasıl yaklaşacağımız ve kitleler içinde kitlelerle birlikte nasıl çalışılması gerektiğidir. Bunu mutlaka öğrenmeliyiz. Sınırlı, dar, yetersiz bir çaba ile kitlelerin desteği kazanılmaz. Dar bir bakış açısıyla, sekter yaklaşımlarla kitleselleşemeyiz. Ancak dürüst, samimi, özeleştiriden korkmayan, halka hizmette cesur ve fedakar, küçük burjuva “kir ve pas”dan arınmış bir devrimci kimlik ve yorulmak bilmez devrimci pratik ile kitlelerin kalbini, desteğini ve güvenini kazanabiliriz.

Mutlaka kazanmamız gereken sürecin alçakgönüllü, fedakar, samimi, dürüst, cesur, çalışkan ve devrimci savaşçıları olmayı amaçlayalım. Yükseklere doğru cesaretle kaldırılan Partizan bayrağı mutlaka canlı-diri-dürüst olanları devrim saflarına kazandıracaktır.

1273

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Sayfalar