Cuma Mayıs 10, 2024

Hiç değilse bu taş basamakların:Ganime Gülmez

“Binlerce Pazartesi geçti ömrümden\…nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada\ hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna\…\ Sonu olsun diyorum\ neyin sonu ama\ hiç değilse bu taş basamakların”..şiiri takılıyor aklıma sokaklarda Turgut Uyar’ın.

Pazartesi günü yine 1 Eylül. 1939 yılında Almanya’nın, Polonya’yı işgal edişinin yıl dönümü. Ve tabi; “Dünya Barış Günü”! Ha bir de; Almanya Federal Parlamento’sunun, dün, “İslam Terörü’ne karşı savaşmak için” Irak’a göndereceği binlerce sayıyla basına ifade edilen silahları gönderme kararını alacağı gün! Kaçıncı Pazartesi!

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; hiçkimse bilmiyordu dünyada kaç insan yaşadığını. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya dek yollara çıkıldı!

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; karadan vurulmamak için, deniz yollarını denemeye-keşfetmeye başladıkları zamanlardı.

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; silah fabrikaları-silah ticaretinin bilinmediği zamanlardı.

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; gazete-radyo-televizyon yoktu!

Ve 2014! 1914’te başlayan, 4 yıl içinde milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan, 1. Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde, 2. Dünya Savaşı’nın da 75. yıldönümünde bulmaktayız kendimizi.

Bundan yüz yıl önce; gazete-kitap vardı ama; radyo-televizyon ağı bu kadar gelişkin değildi.

Bundan yüz yıl önce; savaş uçakları-roketatarlar bu kadar gelişkin değildi. “Uydular” yoktu.

Bundan yüz yıl önce İnternet vs.siyle birlikte, MEDYA CANAVARI’da; beyinlerin her hücresini işgal etmiş, insanlığı kanserden daha beter kemiren-insanlığından çıkaran bir SİLAH değildi henüz!

Nasıl bir zamandan geçiyoruz! Bırakalım kapitalist sistemi, feodalizmin bile yeni yeni yeşermeye başladığı Haçlı Seferleri çok geride kaldı. Din adamlarının sarsılan otoritelerini; krallık sistemiyle-feodalizmle kurtardılar. Ardından krallıklar devrildi, daha bilinçli bir “devlet” sistemi-kapitalizmle iktidarlar kurtarıldı. Emekçilerin elinde sosyalizm dünyaya geldi. Asırlar boyu sadece ezilmeyi bilenler; bu dünya gerçekliğinde, dünyaya getirdiklerini korumakta henüz çok acemiydiler….

Kısaca; ekonomik-siyasi ne yolculuklar-tarihler geçirdi bu insanlık! Bazı kavramları keşfedene, altını doldurana, insanlığa maledene kadar; nice insanlar kalemleriyle-bedenleriyle savaştılar!

E böyleyken NASIL bütün medya; öldürülen insanları öldüren silahların, nereden-nasıl pazarladığını bu kadar meşru biçimde reklam eder! “İslam Terörizmi” diye adlandırdığı hayali canavarı, “Haçlı Seferleri” tarihsel hatırlatmalarını yapmadan anmamayı NASIL görev bilir! Bunların arkasındaki ekonomik-siyasi desteğin Avrupa’dan yapıldığını; insan beyninde NASIL kör bir nokta haline getirmenin yöntemlerini yeniden üretir!

Bütün bu manipülasyon girdabında, bir sürü “eğitimli”, kiliseden çıkan insan; “Haçlı Seferleri böyle değildi. Şimdi, bu asırda insanlar dinlerinden dolayı öldürülüyor. Hristiyan kardeşlerimiz öldürüldüler ama, ne olduklarının bilinciyle öldüler. Onlar için dua edip, hep onlarla birlikte olmalıyız bu savaşta” diyerek, NASIL bütün dünya bilgileri-algıları tersine döndürülebilinir! Camiden çıkan bir sürü insan; “İslam hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Korkuyorlar bizim dünyadaki egemenliğimizden. Müslümanlık dünyada hakim olacak, kurtulamazlar”, diyerek, NASIL Avrupa’nın göbeğinde bu kadar nevri dönmüş bir hale getirilebilinir!

En iyi-bilimsel tartışma programlarında;

-NASIL “Haçlı Seferleri” ibaresini kullanmak bir görev haline getirilebilinir!

-Günlerdir-aylardır, binlerce çocuk-kadın-erkek Ortadoğu’da katledilirken; NASIL Alman gençlerinin, müslümanlarca beyinleri yıkanıp, “Cihat” yürütmek için savaşa gönderildikleri flaş cümleler olarak öne çıkarılabilinir!

-Bu programlarda; NASIL Avrupa “mahsur kalmış din alemi” kavramının içerisine sokuşturulmaya çalışılabilinir! Bunu dinleyen müslüman gençlere; NASIL “yaaaa, sıkıştılar. Güçleniyoruz, güçleniyoruz, hiçbirşey yapamazlar bize, dünya müslümanların olacak!” hissi kazandırılabilinir!

Yazarlar NASIL; “transport edilmiş ırkçılık istemiyoruz ülkemizde. Bunlar savaştan gelseler de, hristiyanlara karşı kinleri bitmeyecektir. Yeni iltica politikalarımız, ilticacılara karşı alınması gereken önlemler, oturulup baştan-aşağı değerlendirilmeli” diye yazarlar! Bugüne kadar besledikleri yabancı düşmanlığını, felaketten bir kez daha görev çıkararak; NASIL bu kadar pervasızca yaparlar!

Dünyanın neresinde olursa olsun; tüm ezilenlerin ortak bunalımlarda olduğu kesin. Krizlerin içerisinde bunalan-boğulan YABANCILAŞMANIN keskinliği karşısında çaresizleşen ezilenler; kollarındaki son güçle DİNE sarılmaya güdülüyorlar. Kendileri çaresizlik üretenlerin-ezenlerin, halka sunabildikleri tek çare-afyonsa; YİNE DİN!!!

Bütün bu karanlıklara rağmen; doğa-yaşam kendi yasalarını işletmeye devam ediyor. Ebediyet diye bir kavram yok! Başka canlıları yiyen canavar, günün birinde yem olmaya mahkum. Ezilenlerin kanına doymayan KAPİTALİZM CANAVARI bildiğimiz ve henüz bilemediğimiz yöntemlerle yem olmaya mahkum!

Bulanık, çok bulanık-zor zamanlardan geçiyoruz. Biz yine tarihin sınavlarından edindiğimiz deneyimlerle, bulanıklıkları her yönüyle olmasa da okumaya çalışabiliyoruz. Ancak, “Sonu olsun diyorum\ neyin sonu ama…”; dünyaya gözünü yeni açmış bebelerin, hayat yolunda yürümeye başladıklarında “HİÇ DEĞİLSE BU TAŞ BASAMAKLARIN”, ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen bu ÇARELERİN!

UMUTLA-DİRENÇLE KALALIM!
28 Ağustos 2014
Ganime Gülmez

87544

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Sayfalar