Pazartesi Mayıs 13, 2024

Hiç değilse bu taş basamakların:Ganime Gülmez

“Binlerce Pazartesi geçti ömrümden\…nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada\ hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna\…\ Sonu olsun diyorum\ neyin sonu ama\ hiç değilse bu taş basamakların”..şiiri takılıyor aklıma sokaklarda Turgut Uyar’ın.

Pazartesi günü yine 1 Eylül. 1939 yılında Almanya’nın, Polonya’yı işgal edişinin yıl dönümü. Ve tabi; “Dünya Barış Günü”! Ha bir de; Almanya Federal Parlamento’sunun, dün, “İslam Terörü’ne karşı savaşmak için” Irak’a göndereceği binlerce sayıyla basına ifade edilen silahları gönderme kararını alacağı gün! Kaçıncı Pazartesi!

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; hiçkimse bilmiyordu dünyada kaç insan yaşadığını. Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya dek yollara çıkıldı!

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; karadan vurulmamak için, deniz yollarını denemeye-keşfetmeye başladıkları zamanlardı.

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; silah fabrikaları-silah ticaretinin bilinmediği zamanlardı.

Bundan yüzlerce yıl önce Haçlı Seferleri yapıldığında; gazete-radyo-televizyon yoktu!

Ve 2014! 1914’te başlayan, 4 yıl içinde milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan, 1. Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde, 2. Dünya Savaşı’nın da 75. yıldönümünde bulmaktayız kendimizi.

Bundan yüz yıl önce; gazete-kitap vardı ama; radyo-televizyon ağı bu kadar gelişkin değildi.

Bundan yüz yıl önce; savaş uçakları-roketatarlar bu kadar gelişkin değildi. “Uydular” yoktu.

Bundan yüz yıl önce İnternet vs.siyle birlikte, MEDYA CANAVARI’da; beyinlerin her hücresini işgal etmiş, insanlığı kanserden daha beter kemiren-insanlığından çıkaran bir SİLAH değildi henüz!

Nasıl bir zamandan geçiyoruz! Bırakalım kapitalist sistemi, feodalizmin bile yeni yeni yeşermeye başladığı Haçlı Seferleri çok geride kaldı. Din adamlarının sarsılan otoritelerini; krallık sistemiyle-feodalizmle kurtardılar. Ardından krallıklar devrildi, daha bilinçli bir “devlet” sistemi-kapitalizmle iktidarlar kurtarıldı. Emekçilerin elinde sosyalizm dünyaya geldi. Asırlar boyu sadece ezilmeyi bilenler; bu dünya gerçekliğinde, dünyaya getirdiklerini korumakta henüz çok acemiydiler….

Kısaca; ekonomik-siyasi ne yolculuklar-tarihler geçirdi bu insanlık! Bazı kavramları keşfedene, altını doldurana, insanlığa maledene kadar; nice insanlar kalemleriyle-bedenleriyle savaştılar!

E böyleyken NASIL bütün medya; öldürülen insanları öldüren silahların, nereden-nasıl pazarladığını bu kadar meşru biçimde reklam eder! “İslam Terörizmi” diye adlandırdığı hayali canavarı, “Haçlı Seferleri” tarihsel hatırlatmalarını yapmadan anmamayı NASIL görev bilir! Bunların arkasındaki ekonomik-siyasi desteğin Avrupa’dan yapıldığını; insan beyninde NASIL kör bir nokta haline getirmenin yöntemlerini yeniden üretir!

Bütün bu manipülasyon girdabında, bir sürü “eğitimli”, kiliseden çıkan insan; “Haçlı Seferleri böyle değildi. Şimdi, bu asırda insanlar dinlerinden dolayı öldürülüyor. Hristiyan kardeşlerimiz öldürüldüler ama, ne olduklarının bilinciyle öldüler. Onlar için dua edip, hep onlarla birlikte olmalıyız bu savaşta” diyerek, NASIL bütün dünya bilgileri-algıları tersine döndürülebilinir! Camiden çıkan bir sürü insan; “İslam hiç bu kadar güçlü olmamıştı. Korkuyorlar bizim dünyadaki egemenliğimizden. Müslümanlık dünyada hakim olacak, kurtulamazlar”, diyerek, NASIL Avrupa’nın göbeğinde bu kadar nevri dönmüş bir hale getirilebilinir!

En iyi-bilimsel tartışma programlarında;

-NASIL “Haçlı Seferleri” ibaresini kullanmak bir görev haline getirilebilinir!

-Günlerdir-aylardır, binlerce çocuk-kadın-erkek Ortadoğu’da katledilirken; NASIL Alman gençlerinin, müslümanlarca beyinleri yıkanıp, “Cihat” yürütmek için savaşa gönderildikleri flaş cümleler olarak öne çıkarılabilinir!

-Bu programlarda; NASIL Avrupa “mahsur kalmış din alemi” kavramının içerisine sokuşturulmaya çalışılabilinir! Bunu dinleyen müslüman gençlere; NASIL “yaaaa, sıkıştılar. Güçleniyoruz, güçleniyoruz, hiçbirşey yapamazlar bize, dünya müslümanların olacak!” hissi kazandırılabilinir!

Yazarlar NASIL; “transport edilmiş ırkçılık istemiyoruz ülkemizde. Bunlar savaştan gelseler de, hristiyanlara karşı kinleri bitmeyecektir. Yeni iltica politikalarımız, ilticacılara karşı alınması gereken önlemler, oturulup baştan-aşağı değerlendirilmeli” diye yazarlar! Bugüne kadar besledikleri yabancı düşmanlığını, felaketten bir kez daha görev çıkararak; NASIL bu kadar pervasızca yaparlar!

Dünyanın neresinde olursa olsun; tüm ezilenlerin ortak bunalımlarda olduğu kesin. Krizlerin içerisinde bunalan-boğulan YABANCILAŞMANIN keskinliği karşısında çaresizleşen ezilenler; kollarındaki son güçle DİNE sarılmaya güdülüyorlar. Kendileri çaresizlik üretenlerin-ezenlerin, halka sunabildikleri tek çare-afyonsa; YİNE DİN!!!

Bütün bu karanlıklara rağmen; doğa-yaşam kendi yasalarını işletmeye devam ediyor. Ebediyet diye bir kavram yok! Başka canlıları yiyen canavar, günün birinde yem olmaya mahkum. Ezilenlerin kanına doymayan KAPİTALİZM CANAVARI bildiğimiz ve henüz bilemediğimiz yöntemlerle yem olmaya mahkum!

Bulanık, çok bulanık-zor zamanlardan geçiyoruz. Biz yine tarihin sınavlarından edindiğimiz deneyimlerle, bulanıklıkları her yönüyle olmasa da okumaya çalışabiliyoruz. Ancak, “Sonu olsun diyorum\ neyin sonu ama…”; dünyaya gözünü yeni açmış bebelerin, hayat yolunda yürümeye başladıklarında “HİÇ DEĞİLSE BU TAŞ BASAMAKLARIN”, ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen bu ÇARELERİN!

UMUTLA-DİRENÇLE KALALIM!
28 Ağustos 2014
Ganime Gülmez

87570

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

Sayfalar