Pazar Mayıs 5, 2024

“Hizipçi” ve “Bölücü” Olan Kimdir?

Hizipçi ve bölücü olanlar, revizyonist çizgide ısrar edenlerdir. Bütün eleştirilere rağmen hatalarını düzeltmeyenler, düzeltmemekte ısrar edenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, samimiyetle öz eleştiri yapmak yerine, sadece çok sıkıştıkları zaman, revizyonist özü kamufle edenlerdir. Hizipçi olanlar, kendilerine eleştiri yöneten kadrolardan örgütün imkanlarını esirgeyenler, kendi yağcılık ve dalkavukluk yapanlara bütün imkanları sergileyenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, örgüt içinde körü körüne itaati, dalkavukluğu, sırt sıvazlamayı teşvik edenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, kendilerine gelince her şey iyi, başkalarına gelince her şeyi kötü gösterenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, örgüt içi eleştiriyi bastırmaya çalışanlardır. Kendilerine yönelen eleştirileri kadrolardan gizleyenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, kendilerini eleştiren kadroları iğrenç bir iftira ve dedikodu kampanyası ile yıpratmaya, diğer kadroların gözünden düşürmeye, tecrit etmeye çalışanlardır. Hizipçi ve bölücü olanlar, eleştiri mekanizmasını işleten kadrolar aleyhine sinsi planlar hazırlayanlardır. Bu gibi kadrolara silahlı komplolar düzenleyenlerdir. Hizipçi ve bölücü olanlar, hem demokrasi hemde merkeziyetçilik ilkesini çiğneyerek kendilerine en aşırı demokrasiyi, Marksist-Leninistlere de en aşırı merkeziyetçiliği uygulamak isteyenlerdir. Burjuva önderlik, bütün bu özellikleriyle hizipçiliğin ve bölücülüğün en tipik örneklerini vermişlerdir.

 

Mesela onlar, Marksist-Leninist arkadaşlardan birinin çalıştığı bir bölgede yakalanmalar olması üzerine “rezalet”, “kepazelik” diye yaygarayı koparırken, kendi çömezlerinin sorumlu olduğu bölgedeki yakalanmalar üzerine, “pek bir şey yoktur, hem, devrim inişli çıkışlıdır” diye çömezlerini kurtarmaya çalışmışlardır.
Mesela onlar, Marksist- Leninistlerin üç bin lira istemesi üzerine, “şehirlerdeki aydınların aidatına bel bağlamayalım” diye yaygara yaparken, “kendi çömezlerine, bir seferde otuzbeş bin lirayı göndermekte hiçbir tereddüt etmemişlerdir.


Mesela onlar, Marksist- Leninist kadroları tasfiye için sinsi planlar hazırlamışlar, örgütsel ayrılık kesinleştikten sonrada, bu hizipçi faaliyetlerini “zaten atılacaklardı” diye ağızlarından kaçırmışlardır.


Mesela onlar, 26 Mart 1972 tarihinde “birliği korumak için”(!) tartışmaya çağırdıkları iki arkadaşa, haince bir silahlı komplo düzenleyecek kadar alçalmışlardır.


Onlar hizipçiliğin ve bölücülüğün sayısız örneklerini vermişlerdir. Bu gün masum pozlara bürünerek kendilerinin sonuna kadar iyi niyetli(!) davrandıklarına, bölünmeye engel olmak (!) için ellerinden geleni yaptıklarına, ama bizlerin hizipçilikte ve bölücülükte (!) ısrar ettiğine kadroları inandırmaya çalışıyorlar. Birlik üzerine dramatik nutuklar atıyorlar. Bizlere küfürler yağdırıyorlar. Bütün bunlar, kendilerinin hizipçiliğin ve bölücülüğün en alçakçasını, ikiyüzlülüğü, sahtekârlığı, ihanetin en alasını yaptıklarını kadroların gözünden saklamak içindir. Bütün bunlar, suçluluğun verdiği telaştandır.


İflah olmaz burjuvaların hâkim olduğu partilerde, Marksist- Leninistlerin kendi aralarında birleşerek bunlara karşı mücadele etmeleri hizipçilik değildir. Tarihi bir görevdir. Proletarya ve emekçi halka karşı vazgeçilmez bir yükümlülüktür. Hizipçi olanlar, iflah olmaz burjuvalardır. Çünkü bunlar, kendi küçük kliklerinin menfaati adına proletaryanın ve emekçi halkın menfaatlerine sırtını çevirmişlerdir. Çünkü bunlar, kendi küçük kliklerinin menfaati adına proletaryanın ve emekçi halkın birliğini baltalamışlardır. Halkın menfaati ile partinin menfaati çeliştiği zaman Marksist-Leninistler, halkın menfaatinden yana çıkarlar. Bu hizipçilik değildir. Partinin menfaati adına, halkın menfaatlerinin karşısında yer almak, işte budur hizipçilik.


Marksist-Leninistler, halkın menfaatleri ile Partinin menfaatinin aynılaşmasını istiyorlardı. Buda ancak, burjuva önderliğin Partiyi soktuğu teslimiyet ve ihanet yolundan onu ayırmakla mümkündü. Burjuva önderliği eleştiri ve ikna yoluyla düzeltmek imkânsız olduğuna göre yapılacak şey, iflah olmazları tecrit etmek, ihanete giden yollarında yalnız başlarına bırakmak, Partiyi ve kadroları devrim yolunda birleştirmektir. Kim ki bu çabayı hizipçilik olarak niteler, o kimse, “birlik” adına, halka ihanet yolunda yürümeyi mübah görüyor demektir. Evet, biz birlik istiyoruz, en yüce amacımızdır bu. Ama nasıl bir birlik? Proletaryaya ve emekçi halka ihanet yolunda bir “birlik” mi? Biz böyle bir “birlik”te  yokuz. Böyle bir “birlik” ne kadar bölünürse, o kadar iyidir. İhanetin elebaşları ne kadar tecrit edilirse, o kadar iyidir. Böyle bir “birlik”i baltaladığımız için revizyonist klik bizi “bölücülük”le itham ediyorsa, biz böyle bir “bölücülük” ü severek kabulleniriz. Proletaryaya ve halka hizmet yolunda bir birlik mi? Biz böyle bir birliği candan arzuluyoruz. Bu biriliği baltalayanların en amansız düşmanlarıyız. Burjuva önderliğe karşı yürüttüğümüz mücadelenin bir sebebi de, onun böyle bir birliği sürekli olarak baltalanmasıdır; revizyonizm yolunda, yeni halka ihanet yolunda bir “birlik” istemesidir.


Örgütsel ayrılığı kesinleştiği son tartışma toplantısında burjuva önderlik, Marksist- Leninistler’den “hizipçilik yaptıkları” için özeleştiri istedi. Marksist- Leninistler, revizyonizme karşı mücadele ettikleri için özeleştiri yapmazlar. Tersine revizyonizme karşı mücadele etmeleri veya yeterince mücadele etmedikleri veya revizyonist hatalara düştükleri zaman özeleştiri yaparlar. Burjuva önderliğin özeleştiri isteği bu sebeple reddedildi. Hizipçilik suçlamaları da reddedildi.


Burjuva önderlik, ileride toplanacak kongre sonuçlarına Marksist- Leninistlerin kayıtsız şartsız itaat etmeye söz vermelerini istedi. Proletarya partilerinde böyle bir şeyin tartışması bile yapılmaz. Fakat bizde revizyonizm partinin başına çöreklenmişti. Bu revizyonist burjuva unsurlar, kongre delegelerine hizipçi bir tutumla tespit etmişlerdi. Delegelerin, hemen hepsi kendileri ve çözmezleriydi. Marksist- Leninistler’den bir veya iki kişi kongreye katılabilecekti. Onlar, bu hizipçi tutumu değiştirmesini istediler. Kongreye kendi teklif edecekleri isimlerin de katılmasını istediler. Bu şartta kongre sonuçlarına kayıtsız şartsız razı olacaklarını belirttiler. Teklifleri reddedildi. Kongreden Marksist- Leninistler’in beklediği fayda şuydu: Devrimci düşünceyi bütün kadrolara ulaştırmak, duruma göre ya iflah olmaz revizyonist önderliği tasfiye edip devrimci bir önderlik kurmak yada saflara kazınılan kadrolarla yeni bir örgütlenmeye gitmek. Çünkü kesin çizgilerle birbirinden ayrılmış iki ayrı ideoloji ve politika aynı teşkilat çatısı altında barış içinde bir arada yaşayamazdı. Ya biri hakim olacaktı, ya diğeri. Sapma içinde olanlar dostça eleştiri ve ikna yoluyla düzeltilmediği taktirde yeni iflah olmaz oportünistler olduklarını davranışlarıyla ispatladıkları takdirde halka hizmetin bir tek yolu kalır: O da örgüt içi iktidarı iflah olmazlardan almak, bunları örgütten temizlemek. Bu, proletarya ile burjuvazi arasında bir iktidar mücadelesidir. Bu hakkı burjuvaziye tanıyıp proletaryaya tanımayanlar, açık veya gizli halk düşmanlarıdırlar. Kongre, Marksist- Leninistler için hiçbir fayda sağlayamayacaktı. Burjuva önderlik revizyonist çizgisini, daha şimdiden sağladığı çoğunluğa dayanarak, kongre kararı haline getirecekti. Marksist- Leninistler kuru gürültücü çoğunluğun oyları karşısında düşüncelerini ifade etmek imkânı bile bulamayacaklardı. Düşüncelerini ifade etmeleri halinde de bunlar dört duvar arasında boğulup kalacaktı. Ayrıca Marksist-Leninistler’e örgüt içinde hayat hakkı kalmamıştı. Her türlü eleştiri imkanlarını ellerinden almak, Bu eleştirilerin kadrolara ulaşmaması için her çareye başvurmak, onlar aleyhine sinsi tertipler planlamak, demokratik- merkeziyetçiliğin hem demokrasi, hemde merkeziyetçilik  ilkelerini çiğnemek, revizyonist önderliğin sanatı haline gelmişti. Parti disiplini denilen şey, artık proletarya düşüncesi üzerinde bir burjuva disiplini idi.


Bu şartlar altında örgüt içinde kalarak mücadeleye devam etmek hem imkansız, hem de faydasızdı. Proletaryaya ve halka hizmetin yolu artık revizyonist klikten örgütsel olarak da ayrılmaktı. Marksist- Leninistler de öyle yaptılar. Burjuva disiplini reddettiler. Ona karşı cepheden mücadele etmeye kararverdiler. Bize “bölücü ve hizipçi” diyen burjuva baylar! Siz önce kendinizin iflah olmaz revizyonistler olmadığınızı ispatlayın. Sizin parti disiplini dediğiniz şeyin, proletaryanın ve emekçi halkın menfaatleriyle çelişmediğini ispatlayın! Bunu ispatlayamadığınız müddetçe bölücülük ve hizipçilik isnatlarınız birer kuru iftira olmaktan ileri gidemeyecek, sizler de adi iftiracılar olarak kalacaksınız.
İşte meydan, buyurun!

 

İBRAHİM KAYPAKKAYA 

40049

Kürtlere Kadın, çocuk, yaslı ayrımı dahi yapmadan topyekün saldıran katil devlet …

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını ilhak ettiği ve zulmettiği Kürtlere nasıl da saldırıyor?.. Nasıl da katmerli baskı ve tahakküm uyguluyor?.. Uyguladığı zorbalığı nasıl da en üst boyutlara tırmandırıyor?.. Tüm bunların sonucu devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, topuyla, tankıyla, her türlü silahla Kürtlerin evlerini, barklarını yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor…  Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Kürtler böylesi kanlı bir tehcire zorlanıyor… 

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır.

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır.

Faşizm kadın devrimcilerden intikam alıyor - Ziya Ulusoy

Erdoğan faşizmi, generalleri ve polis şeflerini, kadın devrimcilerin katledilmesine seferber etti.

Yalnızca son aylarda İstanbul'da Günay, Dilek, Dilan,Yeliz, Şirin, Kürdistan'da Güler, Sakinelerin öldürülüşünün yıl dönümünde Seve, Fatma, Pakize yoldaşları katletti. Ayrıca, çocuk büyük demeden çok sayıda kadını da kuşatma altına aldığı Kürt ilçelerinde öldürdü.

Ergenekoncu Perinçek Faşizmin Kelle Avcılığına soyundu

   Türkiye devrimci hareketine elli yılı aşkın musallat olan, bir koluna Kemalist  faşizmi takan, diğer koluna ise devrimcileri takmaya çalışan  Doğu Perinçek devletin en sadık elamanı, akıl hocası ve tetikçisidir. Bugün teorik   faşizmin ve devletin teorisyenliğini yapan karşı devrimci faşist güruhun başını çeken çok önemli bir elemanıdır. Geçmişte İbrahim Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiştir. Ama görevlendirdiği kişiler Kaypakkaya'yı tanıyan, Kaypakkaya’ya güvenen çıkınca Perinçek ve ekibinin katletme planı tutmamış, boşa çıkarılmıştı. İrfan Çelik bu komplonun canlı tanığıdır.

Sayfalar