Cuma Nisan 26, 2024

Hollanda ve Türkiye arasında yaşanan “krizi” nasıl okumalıyız?! H.Gürer

AKP’nin siyaset yapma Algoritması!

Türkiye, 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşecek olan “anayasa ve başkanlık sistemi referandumu” için, dünya da eşi benzeri görülmemiş “seçim çalışmaları”na başladı. Sınır ötesi seçim çalışmalarının bir ayağını da Hollanda olarak belirleyen AKP, 11 Mart Cumartesi günü Hollanda Rotterdam şehrinde ‘referandum kampanyası programı’ organize etmek istedi. Bu etkinliğe katılmak isteyen Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na, Hollanda hükümeti Dışişleri Bakanı Bert Koenders telefon ederek; “Hollanda’da referandum kampanyası yapmanızı istemiyoruz. Gelmeyin…” demesine karşın, Çavuşoğlu istenmediği bu ülkeye gitmekte kararlı olduğunu açıklamış, programını iptal etmeyeceğini duyurmuştu. Bu gelişmelerin ardından başlayan “diplomatik kriz” nasıl okunmalıdır? Buraya gelmeden kısa birkaç açıklama yapmak, süreci daha sağlıklı okumak açısından faydalı olacaktır.

Yukarıda da değindiğimiz gibi, Türkiye dünyada eşi benzeri olmayan bir seçim süreci işletiyor. Özel olarak Türkiyeli göçmen nüfusunun yoğun yaşadığı Avrupa ülkelerinde sandıklar kuruyor. Toplantılar, konferanslar, hatta mitingler düzenlemeye kadar işi taşırmaya çalışıyor. Bu durumdan rahatsız olan Avrupa ülkeleri, kendi ülkelerinde bulunan Türkiyeli göçmenlerin bilinçlendirilmesine karşı değiller fakat, Türkiye tarzı bir seçim kampanyasının da kendi ülkelerinde yürütülmesine haklı olarak karşılar. Çünkü neredeyse otobüsler tutulup marşlar çalınacak, direklerden direklere bayraklar asılacak hale getirilecek. Kendi ülkelerinin seçim süreçlerinde dahi bu vb. uygulamalar yapmayan Avrupalılar, Türkiye’nin bu tarzından pekâlâ rahatsız olma hakkına sahipler. İkinci bir nokta ise, bu tür çalışmalar kendi ülkelerinde toplumsal kargaşa, iç huzursuzluk, toplumsal gerilim vb. yarattığını düşündüklerinden, anayasa referandumu için Avrupa ülkelerinde toplantı düzenlemek isteyen bakanlara bugüne dek Almanya, Hollanda, Avusturya ve İsviçre engel çıkardı. Bu ülkelerin aynı anda siyasi, ekonomik ve askeri anlaşmalarını da yapmayı sürdürdüklerinin de altını çizelim!

Hollanda’nın çekildiği minder, bilinçli tırmandırılan kriz
Bu vb. gelişmeler her ne kadar AKP veya T.C karşıtı şeyler gibi gözükse de, iki yanı keskin bıçak gibi bir karakter taşıyor!

Birincisi; AKP iktidar olduğu 15 yıllık süreç boyunca, içine düştüğü her yönetememe krizinde, her seçim ve her referandum gibi kritik dönemlerde, kamusal sonuçları olan şeylerle kendisini “mağdur” durumuna sokmayı başarıyor! Böylece kitlesini daha da çok kemikleştiriyor. Karamsar durumda olan milliyetçi-sosyal şoven unsurların da histerik duygularını körükleyerek “kararlı” hale getirip yanına çekiyor! (Bu olayla CHP’nin tavrının da AKP ile aynılaşması gibi) Haliyle Hollanda’nın bu çıkışı, AKP’nin ön gördüğü başkanlık sistemini ve yeni anayasa tasarısının geçmesini garantilemesi açısından önemli bir “destek” ve “yardım” olarak görmek mümkün. Onca uzaklıkta bir ülkenin iç siyasetine ve iktidar partisine ancak bu denli bir yardımda bulunulabilirdi! AKP “bizi dışta AB ülkeleri, içte terör örgütleri istemiyor. Daha güçlü bir Türkiye için evet deyin” türünden ucuz sloganlar ve basit şoven kampanyalar için önemli bir hamle manevrasına sahip oldu. Kendi medyası ile yapamayacağı reklamı, isteyip de ulaşamadığı kesimlere dünya medyası ile ulaşmayı başardı. Dünyanın gündemine düşüp tartışılıyor olmak, milyar dolarlar vererek yapılamayacak büyüklükte bir şeyken, Hollanda’yı bu mindere çekerek yapmak daha akıllıcaydı. Bu başarıldı.

İkincisi; Hollanda hükümeti açıklamalarına baktığımızda, kendi ülkesinde yapılacak referandum çalışmalarını yasaklamış değil, sınırlandırmıştır! Yapılacak toplantı salonu için şöyle deniyor “Bakanın konuşması için yeni bir salon bulunması için görüşmeler sürüyordu ancak bu sırada Türk yetkililer Hollanda’yı tehdit etti. Bu durum mantıklı bir çözüm arayışını imkânsız kılmıştır.” ve Türkiye Dışişleri bakanının uçuşunu iptal etmelerini ise; “İptal kararı, uygun bir çözüm bulunması için görüşmelerin sürdüğü bir sırada kamuoyu önünde yapılan tehditler nedeniyle alındı.” Diyerek kamuoyuna açıklama yapan Hollanda hükümeti, krizi derinleştiren ve bu aşamaya getiren tarafın Türkiye olduğunu iddia ediyor. Açıklama da çarpıcı bir bölüm de şurası; “Hollanda hükümeti ülkedeki Türkiye vatandaşlarına referandum hakkında bilgi verilmesi için toplantı düzenlenmesine karşı değil. Fakat bu toplantılar bizim toplumumuzdaki gerilimlere olumlu katkıda bulunmuyor ve burada bir toplantı düzenlemek isteyenler, kamu düzeninin ve güvenliğin sağlanması için ilgili yetkililerin kurallarına uymalı. Türkiye hükümetinin bu konudaki kurallara saygı göstermediğini söylemek durumundayız.” Açıklama böyle. Türkiye tüm bu açıklamaları görmezden gelerek, tüm sivil bürokrasisi ile eylem, protesto, açıklama ve tehdit yarışına katılmış durumda. Kimse karşı tarafın ne dediğiyle ilgili değil. Portakal bıçaklayıp, suyunu sıkıp içerken, tehditler yağdırırken, anayasa referandumu için “evet” kampanyasını da aynı anda yürütmeleri son derece planlı bir kampanyanın ürünü olduğunu gösteriyor. “Hollanda resmi makamlarını aratıp mehter marşı dinletti” diye medyaya manşetler atarak kitlesini bu yönlü eylemler yapmaya yönlendirme derdindeler. Cumhurbaşkanı, bakanlar vs. kitleye bir zat eylem çeşitleri sunuyor. İşin bu aşamaya getirilmesi kimin işine yaradığı çok açık…

AKP’nin Kasımpaşa jargonu ile her önüne geleni tehdit ettiğini bu ülke insanı gayet iyi biliyor. Dolayısıyla da “(…) görüşmeler sürüyordu ancak bu sırada Türk yetkililer Hollanda’yı tehdit etti.” Açıklaması gerçekliği ifade ediyor. Aynı şekilde kimi bakanların “kimse bizim toplantımızı iptal edemez, programımız ertelenemez, hesabını sorarız, bedelini ödetiriz” türünden haberlerin yapıldığına da kimi gazete ve sosyal medya üzerinden tanık olduk. Tüm bunlar krizi tırmandırmak için yapılan şeylerdi. Çünkü karşılarında kendi vatandaşları olan gariban bir çiftçiye “ananı da al git” demediklerini, bir ülkeyi tahdit ettiklerini, bunun diplomatik, siyasi ve ekonomik sonuçları olacağını da gayet iyi biliyorlardı. Bilerek, planlanarak ve isteyerek de yapıldı. Çünkü her seçim ve referandum dönemlerinde olduğu gibi “mağdur” olmaya ihtiyaçları var. “Mağdurluktan” çıkıp mağrurluğa dönüşümü önümüzdeki günlerde hep birlikte daha açık ve net olarak göreceğiz…

Hollanda her ne kadar yapmak istediği “sınırlamalarının” nedenlerini açıklamaya çalışsa da AKP tarafından hızlı bir şekilde bu sesleri boğuldu. Hollanda’nın bu tutumunu “tanımsız” bir ifade haline sokarak dünya kamuoyu karşısında “haklı”, Türkiye halkları karşısında ise “mağdur” bir hale ulaşıldı. Böylece AB’nin demokrasi kriterleri kendilerince tartışılır hale getirilecek, Hollanda ise AKP tarafından fırsat verilmeden “tanımlayamadığı sınırlamalar” yüzünden tüm dünya tarafından siyasi baskı altına alınacak, böylece AKP Türkiye ve dünya halkları karşısında “prestij” elde edecekti. Bu “prestiji” Nisan’da ki anayasa ve başkanlık referandumunun geçmesi lehine kullanacaktı. Plan tuttu mu? Bizce tuttu. Hollanda’nın kısa gelecekte özür dilemesi büyük bir olasılıktır!..

Özetlersek;
Hollanda’nın AKP tarafından bilinçli ve planlı bir şekilde çekildiği bu minder, her ne kadar AKP karşıtı gibi gözükse de, esasen AKP’yi referandum sürecinde elini güçlendiren çıkışlardır! Referanduma kadar benzer gelişmeler, çıkışlar ve ülke içi veya ülke dışında siyasi, politik, askeri komplolar sürpriz olmamalıdır!

57693

H.Gürer

H.Gürer sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

H.Gürer

Faşist yalanlar: “Holodomor” ve “Acı Hasat” filmi (İngilizceden çeviren: Garbis Altınoğlu)

(Yazarın notu: Ben bu makaleyi yazarken kendime büyük ölçüde, West Virginia Üniversitesi'nden Mark Tauger'in araştırmalarının ortaya koyduğu kanıtları dayanak aldım. Tauger meslek yaşamını Rus ve Sovyet kıtlıkları ve tarımını incelemekle geçirmiş bir kişi. O bu konularda dünyanın öndegelen otoritelerinden biri ve araştırmaları, sahteliklerini boşa çıkardığı için genel olarak Ukrayna milliyetçileri ve anti-komünistlerinin içtenlikli nefretinin hedefidir.)

Egemenlik Altındaki Halklar Şovenizmin Turnusoludur

İki ülke  komünistleri  / fransa ykp ve türkiye mk taraftarları /, anti kapitalist- anti emperyalist mücadeleyi örgütleyerek yükseltmeli ve sistemle hesaplaşacak düzeye çıkarmalıdır. Emperyalizme karşı halkların ortak çıkarı ve geleceği için halkların ortak cephesini oluşturulmalıdır.  ( ykp  )

Yaşasın halkların birleşik mücadelesi.

Yaşasın halkların dayanışması.

Yaşasın ..........

HBDH ......  “cephe” örgütlemesidir.

Yaşasın .....

.... “Cephe” örgütlenmesinin kurulma koşulları

Yaşasın ...

Kopuşun İçindeki Kopuş: İbrahim Kaypakkaya / (Bekir Sami Paydak)

İbrahim Kaypakkaya'yı 71 kopuşunda öne çıkaran özelliği, Kemalizm ve aydınlanma hattına karşı fırlattığı oktur. O, kopuşun içindeki kopuştur. Pasifist ve kitle kuyrukçusu çizgiye karşı 71'in tüm pratik çizgisi ortak olsa da İbrahim teoride de bunun aşılmasını sağlayan temeli kurmuştur. Burjuvazinin ilerlemesinden kendine pay biçen, bunun üzerinden kendilerine bir rota ve ortaklaşma belirleyenlere karşı İbrahim, devrimci mücadele çizgisinin yaşamıyla izdüşümü, kurduğu teorisiyle cephaneliğidir.

Devrim ateşini kuşanan KAYPAKKAYA 68 yaşında (KASIM KOÇ)

İnsanoğlu iki ayaklar üzerine dikildiği günden itibaren yürüyen, irdeleyen, düşünen, yaratan, yarattığı tarihi ortadan bölen, ters çeviren, savaşlar çıkaran ve yürüten bir tarih yarattı. Kıtalar’dan kıtalara koşan, keşifler yapan, “medeniyetler” adı altında savaşlar yürüterek ismini tarihe yazanlar geldi geçti şu yeryüzünde. İmparatorluklar kurdular. Kurdukları saltanatlarla kendisinden olmayanları kılıçtan geçirdiler.

TKP/ML-TİKKO Rojava Komutanlığı: “Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı cüret ve kavga ile anıyoruz!”

18 Mayıs 1973’te Amed işkecehanelerinde düşmanın her türlü insanlık dışı işkencelerine karşı “ser verip, sır vermeyen” duruşuyla düşman kalelerinde kızıl kaleler fetheden partimiz TKP/ML’nin kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşı cüret ve kavga ile anıyoruz.

"Diz Çökmeyişin Meşalesi, Kopuşun Adı: KAYPAKKAYA

Sınıf mücadelesi denen o büyük düş, insanlık tarihi boyunca her zaman altınça- ğın kapılarını aralayan öncülerin, mahir ellerinde yazıldı.

İnsanlığın kızıl geleceği, kavganın manifestosunu yaşadığı coğrafyaya nakşeden önderlerin açtığı yoldan ilerledi. Yerkürenin dört bir yanını saran o büyük fırtınanın yaşadığımız coğrafyadaki temsilcisi, devrimin pusulası ise İbrahim Kaypakkaya oldu.

“Halkın Sanatçısı ve Halkın Savaşcısı YETİŞ YALNIZ Yoldaş'a”

gider,

…gider, nice koç yiğitler gider

Senin de içinde bir oğlun varsa çok değildir,

Ey mavi gök!

Ey yağız yer bilesin ki,

Yüreğimiz kabına sığmamakta

Örsle çekiç arasında yoğrulduk

Hıncımız derya gibi kabarmakta”

TMLGB MK: "Tarihe kanla yazılan bir direniş, göndere çekilen bayraktır 12’ler!"

"Ezilenlerin mücadele defterine, Parti tarihimize, sınıf mücadelesinin en temiz sayfalarına 24–28 Kasım tarihinde; mücadelenin sarsılmaz, savaşımızın vazgeçilmez mevzisinde, Dersim’in başeğmez vadisinde; dizçökmeyişin manifestosunu hafızalarımıza kazıyarak 12 yoldaşımızın, karanlığı aydınlığa çevirmek için yıldızlaşan ölümsüzler kervanına katıldığını öğreniyoruz. 

12'Lerin Alıboğazı'nda gösterdikleri kahramanca direniş halk savaşında yeni bir manifestodur

24-28 Kasım 2016 tarihinde Dersim'in Aliboğazı mevkinde Partimiz TKP/ML'ye bağlı halk ordumuz TİKKO gerillalarıyla faşist Türk devleti arasında çıkan ve dört gün süren çatışmada 12 yoldaşımızın şehit düştüğünü öğrenmiş bulunuyoruz. Ağır kış koşulları ve gerilla güçlerimizin kış üssüne çekilmesinden kaynaklı olarak bugüne kadar isimleri tam olarak öğrenilemeyen yoldaşlarımız, 8 Mayıs 2017 tarihinde TKP/ML-TİKKO Dersim Bölge Komutanlığımızın yaptığı açıklamayla öğrenilmiştir.

Ezber Bozan Korkusuz Önder: KAYPAKKAYA

“2003 yılının yaz aylarında bir grup yolcu, Malatya’nın köylerinden arabayla geçerken, yol kenarında bulunan kayısılardan bir miktar almak isterler. Kendilerine yetecek kadar kayısı toplar ve tarla sahibi köylüye ücretini vermek isterler. Bu sırada yolculardan birisi köylüye:

Denizlerin devrimci çıkışını, Kaypakkaya’nın kopuşunu kuşanalım!

OHAL koşulları altında türlü engellemelere, baskılara rağmen coğrafyamızın dört bir yanında gerçekleştirilen 1 Mayıs kutlamaları, sınıf hareketinin durumu hakkında oldukça zengin veriler, ipuçları sundu. İşçi sınıfı ve geniş emekçi yığınlar, geleceksizleştirilmeye, esnek ve taşeron çalışmaya, emeği ve alınterinin gasp edilmesine, kıdem tazminatına göz dikilmesine karşı alanları doldurdu. Kuşkusuz tüm bu saydıklarımızın yanı sıra 1 Mayıs meydanlarına damgasını vuran en belirgin gündemlerden biri de 16 Nisan referandumunda yaşananlar oldu.

Sayfalar