Cumartesi Mayıs 11, 2024

“İlk ölen biz olmalıyız”

Tarih okuması doğru yapıldığında öğretmen rolünü oynar. Gerçekliğe yaklaşım ne kadar objetif olmayı gerektiriyorsa, tarihe ve yaşananlara da objektif bakılıp doğru yaklaşıldıkça özgürlük yürüyüşü anlam ve güç kazanır. Tarihe ve gerçekliğe tek yanlı inkarcı bakış, ayağı topal yürüyüşe tek gözü kör insana benzer.

Her türkü bir ezgidir. Acı dolu zaman tanığıdır. Zamanı, dili ve ruhu vardır. Zamanında söylendiğinde anlam kazanır. Zamanından koparılıp dinlenmeye çalışılan türkünün ezgisi zayıftır. Yaşanmış direnişler, anından ve tanıklarından koparılıp anlatılmaya çalışıldığında suyu tükenmiş kuyuya benzer. Köksüz ağaç gibi olurlar.

İşkence zalimce bir şeydir, insanın moral dünyasını, onurunu paramparça eder. İnsana ait olan bir şey bırakmaz. İnsana ait olan değerleri ayaklar altına alır ve ezer.

Amed zindanları acımasız vahşet dalgalarıyla işkence ve çığlık seslerinin gökyüzünde buluştuğu yer olarak bilinir. Onurun ve insan değerlerinin korunmak istediği zamanda ise ölümden başka seçeneğin bırakılmadığı işkencehane olarak tanınır. Sözün gerçeğin karşısında yetersiz kaldığı yer olarak bilinir. Keza direniş ve ihanet arasında orta yolun ara bir yaşamın bırakılmadığı buna müsaade edilmediği her şeyin ölüm çizgileriyle keskin bir şekilde ayrıldığı zulüm mekanı olarak tanınır Amed zindanları. Direnişin özgürlüğe teslimiyetin ihanete gittiği en yakın adrestir Amed zindanları.

Amed zindanlarından Mazlum-Kemal-Hayri-Sara geçti. Ölümsüz büyük direnişçiler iz bırakarak tarihe not düşerek geçtiler.Direnişin türküsü ve destanı oldular. Doğan her Kürt çocuğun ismi Mazlum-Hayri-Kemal-Sara oldu.

Direniş-teslimiyet daha ileri direniş sarmalında gelişen Amed zindan diyalektiği sayısız bedeller ödenerek, tanımlanamayan acılar yaşanarak tarihi tecrübeler elde edildi. Yapılan her hatadan, düşülen her zaaftan kurtuluşun bedeli ölüm ve sakatlık oldu.  Bedel ödeme düşünüldüğünden çok ama çok ağır oldu. Yarım asra yakın bir zaman geçmesine karşın halen iyileşmeyen yaralar geri gelmeyen hafızalar tedavisi mümkün olmayan yürek ve bedenlerle doludur. Amed zindanı yaşanmışlıklarıyla sayısız şehitler ve gazileriyle bilinir. Zindanda tahamül edilmeyen zulüm dolu yaşam dışarıda da benzer tarzda tahammülsüzlükle devam etti. Amed karanlıklarından kurtulup dışarı yaşamının çirkinliklerine ve pisliklerine dayanamayıp yaşamına son verenlerin sayısı az değildir. Remzi Şanlıoğlu, Ramazan Kılavuz, Cahide Karakaş, Haydar Söylemez… Keza içeride yaşadıkları acılarla birlikte dışarıda yaşamaktan utanç duyanlar ölüm pimlerini çekmekten bir an teredüt göstermeyenlerin sayısı da az değildir. Amed zindanları tarifsiz ve tanımsız acıların yeridir. Amed zindanlarıyla hatırlanan simgeleşen TC. faşizmi aynı zamanda traji komedi üreten bir sistemdir. En gelişkin komedyenler en gülünç komediler faşizm koşullarında yaşanır.

Amed zindanlarından aynı zamanda isimsiz sayısız meçhul direnişçiler geçti. Bilinen bilinmeyen sayısız direnişçilerin mücadelesi sayesinde karanlık aydınlığa evrildi. Zulüm altında inleyen yaşam yavaş yavaş ayağa kalkıp yürümeye başladı.

Faşizmin kalbine saplanan her merminin ismi direniştir. İsimsiz direnişçilerin adı Partizan’dır. Amed zindanında “ilk ölen biz olmalıyız” diyen  Partizanların direnişinden bahsetmeden geçmek tarihe ve duvarlara kanla yazılanları görmezlikten gelmek olur. İşkencecilerin soluğunu kesen Cafer Cangöz, Müslüm Elma, H. Hayri Aslan, Serdar CanMustafa Kaya vb. adsız ünsüz direnişçiler anılmadan Amed zindanları alıngan kalır. Dilsiz olan duvarlar küskün kalır.

Amed zindanı ve işkencehaneleri Partizanların direnişi ve kararlılığı karşısında aciz kalınan yerlerden sadece bazılarıdır. Ne ideolojik tek yanlılık, ne kör inkar ne de görmezlikten gelinen unutkanlığın hiçbiri zaafı örgütlü bir güç olarak Partizanların direnişlerini yok sayamaz. Ne inkar ne abartı ne de aşırı mütevaziliğe gerek kalmayacak kadar duvarlar, koridorlar kör ve sağır hücreler merdiven altları gökyüzüne yükselek insan yüreğini yakan çığlıkların her bir rengi tanıktır, PARTİZANLARIN DİRENİŞİNE.

Direniş duruşudur Turgut Kaya

Ölüm oruçlarının direniş listelerinde Partizanların ismi hep yazılı olarak kaydetilmiştir amed zindan tarihine. Bugün bu onurlu direniş geleneğini Atina zindanlarında Turgut Kaya yoldaşımız sürdürüyor. O parti ve zindan tarihimizin direngen ve kararlı sayfalarının her bir satırından aldığı güç ve devrime olan büyük inançla direniyor. Direnişten direnişe süren geleneğin yılmaz savunucusu olmaktan bir an olsun geri adım atmadan özgürlük yürüyüşünü sürdürüyor. Hiç bir zorba güç kirli iğrenç pazarlıklar yoldaşımızın direnişini durduramayacaktır. Her zaman olduğu gibi kazananlar direnenler olacaktır.

Kazanan PARTİZANLAR olacaktır.

Bir Partizan 

39591

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

Sayfalar