İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!
İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..
Önceki yıl Aydın Didim’de, Altınoluk’ta, Erzincan, Gaziantep, Malatya, Mersin’de, İstanbul Kartal’da ve başkaca semtlerde ve yine geçtiğimiz yıl Adıyaman’da yüzlerce Alevi evleri işaretlendi. Dönemin İçişleri Bakanı ve diğer tüm yetkililer, Başbakan da dahil, sorumluların biran önce tespit edilip yakalanacağını, adalet önüne çıkarılacağını söylediler ve bu işaretlemelerin fazla büyütülmemesini, bu işleri birkaç küçük çocuğun yaptığını eklemeyi de ihmal etmediler..
Ancak bugüne kadar bir tek suçlu yakalanmadığı içindir ki, şimdilerde yeniden Adıyaman’da Alevilere ait çeşitli evlerin kapılarına işaretler konulduğunu görmekteyiz.
Alevi kesime karşı planlı – programlı sürdürülen asimilasyon politikaları kimi zaman inkâr, kimi zaman imha, kimi zaman da fişleme ve işaretleme ile psikolojik bir saldırıya da dönüştürülerek sürdürülmektedir.
İnsanlarımızın bir kısmı Alevi oldukları için işe alınmıyor, en son Gazi Üniversitesinde olduğu işten atılıyorlar. Ekonomik baskı altına da alınan Aleviler kamu kurum ve kuruluşlarında terfi edemiyor ve her türlü baskıyla yüzyüze gelmeye devam ediyorlar.
Örneğin hükümetin emrindeki kamu kuruluşları çeşitli zamanlarda ülkede süren toplumsal olaylara ilişkin fişlemeler yapıyor, “bu eylemlere katılanların % 78’inin Alevi” olduğunu, bunların hatırı sayılır bir kısmının solcu olduğunu kamuoyuna açıklıyor. Bunun yanında kimi AKP yöneticisi ve milletvekilleri de M.Metiner örneğinde olduğu gibi “Cemevlerinin Terör Yuvası” olduğunu açıklıyor. Medyadaki onursuz, her şeylerini satmış olan kimi piyonlar ise “Gezi bir Alevi Ayaklanmasıdır” diyerek bu sosyolojik ve psikolojik baskıları pekiştirmeye çalışıyor.
Son yıllarda ülkede sürdürülen toplumsal muhalefet ve demokrasi mücadelesinde yerlerini alan Aleviler, devletin faşizan uygulamalarına, kimyasal gazlarına, tomalı, panzerli ,işkenceli saldırılarına ve bizzat kurşunlarına hedef seçilmesi yetmiyormuş gibi, iktidar ve iktidar yandaşı medyanın da kullanılmasıyla sindirilmeye çalışılıyor.
Sadece bu da değil..Kimi zaman da ya Alevi kökenden gelen, ama hiçbir zaman Alevilik için çaba göstermeyen, her dönemde sisteme hizmet etmiş İzzettin Doğan gibi ihanetçileri devreye sokuyor. Ya da yıllarca uygulanmaya çalışılan, ancak başarı elde edilemeyen “ılımlı İslam” projesi yerine, İmam Hatip Lisesi mezunu İhsan Eliaçık gibiler devreye sokuluyor. Alevilere ve Aleviliğe şirin gözükerek Aleviliği İslama bağlamaya çalışan ne idüğü belirsiz “anti-kapitalist” bir proje devreye sokuluyor.
Bu yaşadıklarımız asla yeni olgular değil.. Mezopotamya ve Anadolu topraklarında yaşayan Alevilerin bu dönemde karşı karşıya kaldıkları inkâr, imha ve asimilasyon projeleri yeni değil. Bu yüzlerce yıldan beri Aleviler üzerinde sürdürülen bir yok etme projesinin sürdürülmeye çalışılmasıdır, yani devamıdır.
Ancakkk….
Biz Aleviler pirimiz Pir Sultan Abdal’ın, Kalender Çelebi’nin, En-el Hak diyen Hallac’ı Mansur’un, derisi yüzülen Seyit Nesimi’inin ardılları olarak bu saldırılara, baskılara asla teslim olmayız. Bu coğrafyanın yiğit gençleri Deniz, Mahir, Mazlum ve İbo’nun yolundan gidenler olarak bu kaçkınlara, gerici, faşist, ırkçı beyinlere asla boyun eğmeyiz.. Baskılar hangi dozda, şiddette olursa olsun, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da ezenlere, zalimlere, sömürenlere ve emperyalizmin, kompradorların, gericiliğin temsilcilerine karşı mücadelemizi dayanışmayı büyüterek devam edeceğiz.
Biz çok iyi biliyoruz ki, Gezi olayları süresince ülkenin dört bir yanında sürdürdüğümüz mücadelede katlettiğiniz gençlerimizi özellikle seçtiniz. Abdulah’ı, Mehmet’i, Medeni’yi, Ethem’i, Ali İsmail’i, Ahmet’i ve Hasan Ferit’i önceden işaretlediniz, fişlediniz, takip ettiniz. Sokak aralarında, karanlık köşelerde, yıllarca bu ülkede yaşanan binlerce faili meçhulde olduğu gibi “faili meçhul” etmek için uğraştınız. Katilleri kanatlarınızın altına aldınız. Korudunuz. Madımak katilerini koruduğunuz, hatta milletvekili, belediye başkanı yaptığınız gibi…
Sözümüz şu… Sakın unutmayın…
Büyük Ozan Hasan Hüseyin’in “Ekilir ekin geliriz / Ezilir un geliriz / Bir gider bin geliriz / Bizi öldürmek kurtuluş mu?” dizeleriyle yanıt veriyoruz:
Söz olsun, and olsun ki, fişleseniz de, işaretleseniz de, ihanetçileri kullansanız, tek tek ya da topluca katletmeye devam etseniz de, nafile… Sizden de, firavunlaşan liderinizden de asla korkmuyoruz. Ve bu yaptığınız faşizanlıklar sizi asla kurtaramayacaktır. Emperyalist babalarınızın, savaş tüccarlarının sayesinde kurduğunuz harami saltanatları eninde sonunda yerle bir edilecek ve tarihin çöplüğündeki yerinizi alacaksınız.
Erdal YILDIRIM
4 Aralık 2013
Erdal Yıldırım
2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.
erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)
Son Haberler
Sayfalar
“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”
Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.
“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”
Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)
Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!
Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!
Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!
Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?
On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?
“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)
Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.
Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine
- Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.
‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.
Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür
Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.
KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.
Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de halka karşı işlenmiş ağır suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?
Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek istemiyorum.
Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?
Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair
MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye.
Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.
Avrupa da İbrahim olmak!
18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.
50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını irdelemek bu yazının amacı.
“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi
Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.