Perşembe Mayıs 9, 2024

IŞİD değil, Türkiye saldırdı!


Kobanê’de üç ay gibi uzun bir süredir Kürt halkının onur savaşı verdiği biliniyor. Halk hem onur, hem de namus olan kimlik ve topraklarıyla birlikte, elde etmiş olduğu kazanımlarına büyük bir irade ile sahip çıkıyor.


Türk devletinin bir devlet, AKP’nin de bir iktidar partisi olmaktan çok kronikleşen faşizan hassasiyetleri olduğu hepimizin malumudur. Hal böyleyken AKP hükümetinin Rojava kantonlarına karşı anlayış göstermesi tabi ki beklenemezdi. Zaten AKP’nin Kuzey sahasında Sayın Öcalan ile yürütülen barış görüşmelerini Rojava’dan bağımsız ele alması da ‘bir yönüyle’ bu hastalıklı karakterinden ileri gelmektedir.


Geçenlerde IŞİD’in Suruç yani Türkiye sınırları içerisinden Kobanê’ye saldırı haberlerini hepimiz izleyip okuduk. Açık seçik bir şekilde araç geliyor ve patlatılıyor. Sonrasında da TMO silolarından yüzü maskeli olduğu görülen biri uzun namlulu silahlarla YPG/YPJ’lilerin üzerine ateş açıyor. Kayıtlara yansıyan bir maskeli kişi dışında Kürt güçleri yaklaşık iki yüz metre sınır boyunca her alanda karşılıklı çatışıyor. YPG/YPJ Türkiye’ye doğru, yüzü maskeliler de Kobanê’ye ateş ediyor çünkü saldırı direkt olarak Türkiye’den geliyor.

 

İleride akıbeti ne olur bilemiyoruz ama Urfa Valisi’nin (sonradan inkar etse de) ilk başlarda IŞİD’in Türkiye’den saldırdığını doğruladığını basından okuduk. Ve ertesi gün de, bütün dünyanın şaşkınlıkla izlediği görüntüler bir çırpıda inkar edildi.


Evet, tam da burada dikkatten kaçan bir şey oluyor.


Burada mesele sadece inkar değil aynı zamanda inkarın şeklinde de oluyor. İnkarın içerisinde itiraf gibi bir mesaj oluyor ki Urfa Valisi yazılı açıklamasında aynen şöyle söylüyor; Son günlerde bazı yazılı ve görsel medya organları ile internet sitelerinde ilimiz Suruç ilçesi Mürşitpınar Sınır Kapısı’nın hemen yanında bulunan, mülkiyeti Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na ait olan silolardan IŞİD militanları tarafından Kobani yönüne doğru ateş açıldığı şeklinde haberlerin yer aldığı gözlenmiştir. Bu haberler tamamen asılsız olup, bahsi geçen alanda sürekli olarak TSK’ya ait dört adet zırhlı araç bekletilmektedir. Bu nedenle iddia edildiği gibi IŞİD militanlarının söz konusu yere girmesi asla mümkün değildir.”


Bu açıklama Urfa Valisinin ağzından değil, belli ki üst makamlardan geliyor ve yazılı olarak yapılıyor. Yazılı açıklamalar tıpkı köşe yazılarımız gibi üzerinden çokça geçilerek hazır hale getirilir ki mesele Türk devletinin temsiliyeti ise durum daha da ciddileşir.


Dikkat edilirse açıklamada, TMO silolarından ateş edildiği yalanlanmıyor, yalanlanan silolardan IŞİD’lilerin Kobanê tarafına ateş açmasıdır. Urfa valiliği yani Türk devleti, TMO silolarından ateş açılmasına ilişkin bir şey söylemiyor. Evet ateş ediliyor ama ateş eden IŞİD’li değil denmek isteniyor. Türk devleti Kobanê’ye saldırdığını saklamıyor çünkü birileri silolardan ateş ediyor. Silolardan ateş edenler IŞİD’liler değilse kim? sorusuna verilecek cevap Türk devletinin açıklamasında da çekinmediği gibi Türk Özel Savaş elemanları oluyor.


Türkiye bu suçüstü olayı gizlemek bir yana açık açık sahipleniyor.


Peki, Türk devleti neden Kobanê’nin düşmesini bu kadar çok istiyor? Ya da sadece Türkiye mi böyle istiyor?

Bana hiç de öyle gelmiyor. Şöyle ki; Türk devletinin Kobanê’ye bakışı ilk başlarda bir işgal gibi görünüyor. Asıl amacı perdelemek için de bu, algılara tampon bölge olarak servis ediliyor. Türkiye’nin amacı uzun ya da kısa süreli bir işgal ya da bir tampon bölge değil; belli bir zamana kadar bekçilik. Bu bekçilik, mayın temizleme adı altında Suriye-Türkiye sınırını teslim edemediği İsrail’in bekçiliğinden başkası değil.

 
İsrail’in örgütü, koruyucu meleği ve Mesih (!) için yol açıcı olan IŞİD, üstün silah gücüne rağmen üç aydır Kobanê’yi düşüremiyor ki zaten (en son Türkiye’nin de başarısız olmasıyla) düşürmesi de günümüz şartlarında olası görünmüyor. AKP bekçilik ile birlikte diğer taraftan Öcalan’ın Misak-i Milli’ye gönderme yaptığı büyük Türk-Kürt kardeşliği projesini ters yüz ediyor ve bu fikriyatı Kürtsüz büyük Türkiye olarak da planlayabiliyor.


AKP ya da dış devletlerin idrak edemediği ya da etmek istemediği gerçek Kürt halkının, toprağını, nefesi tükenene ve kanının son damlasına dek savunma kararlılığında olduğudur.

Daha düne kadar YPG/YPJ, IŞİD teröristlerini geri püskürtüyordu. Bugün de yine YPG/YPJ’nin, Kobanê’ye saldıran Türk devletini geri püskürttüğüne şahit olduk.

 
Hiçbir kimse Türkiye’nin kaygılarının olduğundan bahsetmesin ki bu kaygı faşizan hissiyat ve iktidar kaygısından başka bir şey değildir. Türk devletinin açık ya da gizli kaygı ve hassasiyetleri var da Kürdün topraklarını savunma adına taşıdığı meşru hassasiyetleri yok mu?

 

Birileri için Rojava ‘herhangi bir yer’ olabilir ama bizim için buralar ‘vatan topraklarıdır’. Rojava toprakları hiçbir zaman sapkın düşüncelerin vaad edilmiş toprakları olmadı/olamaz.

 

02.12.2014

77602

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Mehmet Serhat Polatsoy

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar