İT DALAŞINDA TARAF OLUNMAZ, SINIFIN NET TAVRI KONUR
Sınıfsal mücadele yaşadığımız coğrafyada belirleyici özellik taşıyor. Bölgemiz Türkiye’deki örgütlü sınıf mücadelesinin seyrine göre şekil alacaktır. Ezilenlerin başkaldırışı da göre ilerleme veya gerileme gösterecektir. Bu gerçek Kürdistan için de geçerlilik taşımaktadır.
Proletarya partisi bu gerçeği görerek saflarını belirlemelidir. Türkiye ve Kürdistan’da sınıfsal ve ulusal mücadele çok önemli ivme kazanmış durumdadır. Ulusal hareketin zikzaklarına, tutarsızlıklarına, uzlaşmacı –teslim olmacı – eğilimlerine bakarak hareket etmemelidir. Tüm güçlerini geleceğe dönük harekete geçirmelidir. Düşman sınıflar arasındaki çelişki muazzam boyutta, objektif şartlar devrimci duruma uygun. Sınıf tavrını net koymalı, ikircikli davranmamalıdır. Artık yönetenler eskisi gibi yönetemiyor, yönetilenler ise eskisi gibi yönetilmek istemiyor olması tartışmasız bütün gerçekleri ortaya koymakta bize sinyal vermektedir.
Ulusal harekete gelince, onlar her şeyin altında Kürtlere karşı bir oyun tezgâhlandığı histerisine kendilerini çok derinden kaptırmış durumdalar.
Hele ki, batan gemiyi kurtarma gibi bir espriyi düşünmek dahi sınıfa ve Kürtlere ihanettir. Çeşitli komplo teorileriyle siyaset yapılamayacağı bir gerçektir. Şimdilik gelişmelere bakılacak olunursa ulusal hareket yani, PKK Gezideki olumsuz tavrını sürdürmek niyetinde. Cemil Bayık’ın açıklamaları, ardından yapılan yolsuzluğun üstünü örtmek için Abdullah Öcalan ve eş başkanların boy boy resmini medyada yayınlamaları bunu gösteriyor. Kürtlere şirin gözükmek, Pisliklerinin üstünü örtmek için PKK’yi kullanmaya kalkmaları iğrenç bir tablonun ön yüzüdür. Çözüm sürecinden bahsediliyor, hangi çözümler yasandı da biz göremedik. Ne kendimizi ne de Türkiye ve Kürdistan halklarını kandırmaya hakkımız var. Bataklığa gırtlağına kadar batmış bir devlet, bataklıktan kurtulmak için Kürtlere sarılıyor. Tıpkı denize düşenin yılana sarılması gibi...
Burada bize düşen görev -Ulusal harekete tutarlı olmalarını, faşizmle uzlaşmacı olmamalarını, can kurtarma simidi görevini üstlenmemelerini söylemek, devrimden, sosyalizmden yana tavır koymalarını, düşmanı koruyucu kalkanlıktan vaz geçmelerini istemektir. Bu tavır ulusal hareketi bize daha çok yakınlaştırır. Bazı arkadaşlarımızın “eleştirelim ama incitmeyelim aksı halde PKK ve Kürtler bizden uzaklaşır” mantığı sakattır ve de sapmadır. Sınıfın çıkarlarına zarar vermekten başka da işe yaramaz.
2013 Dünyada, bölgemizde Türkiye ve Kürdistan’da sınıf mücadelesinde eskiye nazaran önemli sıçramalar yarattı. Özellikle ülkemizde devrimci dalgalanmada son otuz yılın en niteliksel sıçramasına yol açtı.
Ortaya çıkan bu değişim devrimci harekette ve Maoistler de önemli dersler çıkarmaya, yeniden mücadele biçimlerini gözden geçirmeye yol açtı. Bu aynı zamanda örgütlemeler üzerinde de değişikler getirdi. Yeni silah ve mücadele metotları uygulamaya konulmasına yol açmış oldu. Kabul etsek de etmesek de gerçek olan budur.
Aralık ayı devrimci güçler için gayet iyi şeylere sahne oluyor. Düşman sınıflar arasındaki çelişki giderek daha da artarak, dozajını yükselterek devam ediyor. Düşman sınıflar arasındaki çelişkinin esasını uzlaşmazlık oluşturmaktadır. Aralarındaki birlik ve uzlaşma geçici göreceli ve de izafidir. Çatışma, dalaşma, çıkar savaşları esas ve mutlaktır. Öncelikle bu gerçek görülmeli, saflar ona uygun belirlenmelidir. O zaman doğru mevzilenmeler yaratılabilinir.
Düşmanlar arasındaki çelişkiler tabi ki devrimin yararına ve çıkarına uygun kullanılacaktır. Bu siyaset de bir sanattır. Siyasetin bir üst aşaması alan savaşta ise siyaset sanatıdır. Eğer ki sınıfın siyasetine uygun davranılacaksa ona hizmet esas alınacak ise düşmanın içinde bulunduğu durumu da iyı görüp tahlil etmek gerekir. Düşmanla –baş düşmanı da iyı tahlil etmek gerekiyor. Düşmanlar arasındaki İT DALAŞINDA TARAF OLUNAMAZ. AKSİNE ASIL OKUN KİME YÖNELTİLMESİ GEREKTİĞİ BELİRLENİR VE DÜŞMANLARIMIZIN DAHA FAZLA PARÇALANMASI; KENDİ ARALARINDA DALAŞMALARI SAĞLANIR Kİ BU DEVRİM GÜÇLERİNİN YARARINADIR. BIRAKIN YESİNLER BİRBİRİNİ İBLİSLER; KAN EMİCI SÖMÜRÜCÜLER HALKLARIMIZ GERÇEKLERİ GÖRSÜN, TANIK OLSUN, NASIL KANDIRILDIĞNI, ALDATILDIĞINI BİLSİN. Bırakalım Faşizm ve onun koruyucu kollayıcı efendileri birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya döksünler. Yesinler birbirini /Kurdun kendi kendini yiyip bitirdiği gibi yesinler. Bize düşen görev Devletin kendisine yönelmektir, devleti hedefimize koymaktır. Gerisi bizi alakadar etmez. Biz önümüze koyduğumuz hedefe kilitlenmeliyiz. Bizi devrime, demokrasiye, özgürlüğe götürecek yol sosyalizm ve de komünizm yoludur.
Önüne devrim, demokrasi, sosyalizm ve özgürlük, Komünizm ve de insanlığın özgürlüğü hedefini koyamayanlar küçük hedeflere hiç mi hiç ulaşamazlar. Nasıl ki; küçük şeyleri önemsemeyip, büyük hedeflere ulaşamayanlar gibi...!
İktidar çatırdıyor durum oldukça iyi Parlamento ahırında edilen bokun kokusu her tarafı sardı sarmaladı. Kabinede on bakan değiştirildi. Erdoğan kendini ve iktidarını koruma telaşında çırpınıyor. Varsın kaybetme telaşında çırpına dursunlar. Onlara acıyan, kol kanat gerip destekleyen alçaktır ve de sermayeye emperyalizme hizmet etmektedir. Adı ne olursa olsun; ister devrimci, ister Kürt özgürlük hareketi olsun, isterse adı sosyalist-komünist olsun kim ki pragmatik davranışsa davransın bütün katliamlara, sömürüye, Kürt ulusu üzerindeki şoven, ırkçı baskıya, sorgusuz sualsiz yok etmelere ortak olacaktır. Bu işin hınkı mınkı yoktur artık. Açıkçası düşmanın ayağının altındaki kum artık beton tutmaz. Halkımız, devrimciler, komünistler, Kürt halkı, Türk halkı, Laz’ı, Ermeni’si, Çerkez’i-Arap’ı, Alevi’si-Sünni’si, Hristiyan’ı Müslümanı, İnananı –inanmayanı hepsi ama hepimiz bu faşist devlete topyekûn başkaldırmalıyız. 2014yılına günler kala şapkamızı önümüze koyup iyi ama çok iyi düşünmeliyiz. Özgür Geleceğe umut taşıyorsak, taşıyacaksak eğer doğru hedefler önümüze koymalıyız, doğru hedeflere yönelmeliyiz.
Büyük Metropollerde, Şehirlerde halk sokaklara, Barikatlara, Varoşlarda direnişe çağrılmalı dağlarda savaş yükseltilmeli, devrim, demokrasi özgürlük esas alınmalıdır. Van’da Kürt halkı soğuktan donarken Apo’nun resimleriyle, bin bir sanal fantezilerle uğraşmak Kürdistan’a, Kürtlere bir şey getirmez. Tüm Türkiye ve Kürdistan sokaklara, dağlara, savaşa yürümelidir. Hiç kimsenin devrimi saptırmaya, hedef şaşırtmaya, bir daha bizi aldatmaya hakkı ve de hakları yoktur. Gerillalar dağlara da halk savaşına yönelmelidir.
Şiarımız Bu Daha Başlangıç Mücadeleye devam demeliyiz. Ve de Her Yer Taksim Her Yer Direniş Demeliyiz.
Devlet erki olan; yasamaya, yürütmeye, yargıya toptan karşı çıkmalı, bunun bizi değil faşizmi temsil ettiğini alenen açıklamalıyız. Hepinizin Allah belasını versin dememeliyiz. Aksine sizin belanızı biz vereceğiz demeliyiz. Hesap soracağız demeliyiz! Demeliyiz…
Yeni bir yıla girerken tüm yoldaşlarımın, devrimcilerin, Kürt, Türk, Laz, Ermeni, Çerkez, Arap, Poşa, Çingene vb. vb. ezilen halklarımızın mücadelesinde başarılar diliyorum. Yaşasın Dünya halklarının emperyalizme, faşizme ve her türlü gericiliğe karşı mücadelesinde başarı dileklerimle diyorum... Hepinize sevgi ve saygıyla selamlarımı yolluyor, hasretle öpüyor 2014 de buluşmak dileğiyle diyorum...
HASAN AKSU.
26-12-2013
Son Haberler
Sayfalar
Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır
14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.
Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.
Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...
Yok.
Olmadı.
Bize Cesur İnsanlar Lazım
"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."
Ah cancağızım... vay cancağızım...
Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.
Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...
Fontiye duranların kafasında patlatırsın.
Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....
Ah cancağızım... vay cancağızım...
İnan...
Rosa özgürlüğün ta kendisiydi
ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.
İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle
“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA
VE
ONUN ÖĞRETTİKLERİ...
Yusuf KÖSE
İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]
“İşçi sınıfının
ekmekten çok
onura ihtiyacı var.”[1]
Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?
Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.
Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)
Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.
Sosyalizm nedir ki?
Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.
Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti
Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.
KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]
SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER
“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;
belki biz olmayacağız ama
bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]
18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz
"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."
Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.