Cuma Mayıs 3, 2024

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Tacitus’un, “Hâkimiyet arzusu öyle yakıcı bir tutkudur ki, tüm duyguları boğarken aklı kül eder”; Georges Bernanos’un, “Diktatörlerin gücü de, zayıflığı da, halkların umutsuzluğuyla sözleşme yapmış olmalarından gelir”; Jorge Luis Borges’in, “Diktatörler baskı ve zulmü; uşaklığı ve köle ruhluluğu; acımasızlığı ve kan dökücülüğü kışkırtırlar. Ama en kötüsü, aptallığı ve geri zekâlılığı kışkırtmalarıdır,” sözleriyle betimlenen karanlıkların ortasında şimdi “Dik durma”, “Öfkelenme”, “Reddetme”, “Kafa tutma”, “İtiraz etme”, “Hayır” deme zamanıdır…

İnsan olmak (ve kalmak) ahlâkı, şimdi böylesi bir eleştirelliği “olmazsa olmaz” kılmaktadır…

* * * * *

İnsan olma hâlini anımsatan bir duruştur dik durmak.

Karşı gelmek, kafa tutmak, boyun eğmemektir dik durmak; hatırlanması gerekendir.

Güveni perçinleyen duruştur; insanlaşma hâlidir; rüzgâra göre yön ve biçim değiştirmemektir.

Dik duran, “Hayır” der.

Onurlu bir karşı duruşun ifadesidir “Hayır” demek; kabullenmemek, reddetmektir…

Kolay mı? İtiraz, “Hayır”la başlar. Bir kere söylenir.

Bir karşı duruştur “Hayır”; ezilenler için en anlamlı kelimedir. 

Egemen(lik)lerin hiç duymak istemediği kelimedir; “Evet”i sollayan sözcüktür.

“Efsunlu” bir kelimedir. Baskı koşullarında “onur”la eş anlamlıdır “Hayır” demek…

Hiddetlenen, celallenen, öfkelenen “Hayır” der; reddeder…

“Kabul etmemek”in, “kabullenmemek”in ifade ediliş biçimidir öfkelenmek. 

Boyun eğmemektir, karşı gelmektir, diklenmektir, kafa tutmaktır, kabul etmemektir, reddetmektir…

Unutulmasın en zor olduğu kesitlerde reddetmek, güç verir, yol açar…

Evet, baskı karşısında itiraz ahlâkına (ve eylemine) sarıldığınız kadar insansınızdır veya böyle nitelenmeyi hak ediyorsunuzdur!

Karşı çıkmaktır itiraz, insan olmaya mündemiç bir haktır; ifade özgürlüğüdür…

Karşı çıkmak, onaylamamak, reddetmek, kabul etmemektir; ısrarın eylemidir itiraz…

* * * * *

İnsan olmak, sadece düşünmekten değil, dik durmaktan geçer.

“Dik durmak” ise, “Hayır” demek eylemiyle akıntıya karşı kürek çekmektir; Edip Cansever gibi, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka,” diyebilmektir…

İnsan olmaktan söz eden insan heyecan duymalı, aşk ve hayat için…

Öfkelenmeli, mücadele değerleri için...

Aşık olmalı, başkaldırmak için...

Bir türkü tutturup haykırmalı avaz avaz özgürlük için...

Kocaman olmalıdır yüreği, tüm dünyayı, herkesi kucaklamak için...

Kendi olmalıdır, herkesten bir parça taşıyabilmek için...

Emek ve kocaman bir yürek gerektiren “insan olmak (ve kalmak)”, sevmemektir, başkaldırmaktır karşılık beklemeden, hesap kitap yapmadan…

Vicdanlı olmaktır; sorumluluk sahibi olmaktır; farklı olmaktır; direnmektir insan olmak…

Nihayet insan, insan olmanın ve kalmanın zor zanaat olduğunu unutmamalıdır asla...

Pısırık ya da kibirli değil; atılgan ve mütevazıysa insansındır.

İnsanlara yardım edersen, ezmezsen, güçsüzün yanındaysan insan olursun.

Haklıya “haksız” demez, haksızın karşısına dikilirsen insan olursun. 

Biliyoruz kapitalist toplumda zorlaşan bir hâldir insan olmak ve olan biten karşısında insan kalmaktır.

İnsan olmanın (ve kalmanın) eleştirel ahlâkını gerektirir.

* * * * *

Eleştiri, tavır gerektiren, yorumlama, açımlama ve değiştirme yeteneği/ cüreti ile ortaya çıkan bir insan olma hâlidir. 

Yaratıcı/yıkıcılığın üretimi olan eleştiri, sınırlanmayan bir itirazdır. 

William Shakespeare’ın, ‘Macbeth’indeki “Korkudan yediğim lokma boğazımdan gitmeyecekse,/ Her gece korkunç rüyalar saracaksa uykularımı/ Varsın her şey çığrından çıksın,/ Bu dünya da yıkılsın öteki dünya da,/ İnsana rahat nefes aldırmayan kuruntularla/ Beynimizi bir işkence masasına çevirmektense/ Ölüp rahat etmek daha iyi,/ Rahat etmek için öldürdüklerimizle,” dizelerindeki sorumlulukla yüklü eleştirinin tavrı/ işlevi, görünmeyeni görünür, anlaşılmayanı anlaşılır kılmak, yani ifşa etmektir.

* * * * *

Siz Chateaubriand’ın, “Ahlâk cemiyetin temelidir,” lafına aldırmayın…

Çünkü egemenlerin “genel ahlâk” söylencesi içi boşaltılmış bir manipülasyon alanıdır; hani çevresinde dönülen ama asla dokunulmayan türden…

Althusser’in itiraz ettiği “genel ahlâk”, imkânsızdır! Çünkü her ahlâk bir ideolojidir. Yani sınıf toplumunun baskıcı ve sömürücü ihtiyaçları doğrultusunda, insanların kafasını bulandırmak ve onları disiplin altına almak işlevi olan bir ideolojik kurumdur! 

Ludwig Feuerbach’ın ifadesiyle, “Ahlâkın temeli ne zaman ilâhiyata dayandırılırsa; haklar ne zaman ilâhi otoriteye bağımlı hâle getirilirse; en ahlâksızca, en adaletsiz, en kepaze şeyleri mâzur gösterip yaygınlaştırmanın yolu açılmış demektir.”

Yani egemen ahlâk, çokça telaffuz edilip, hayatta karşılığı olmayan, uygulanmayandır. Çünkü burjuva ahlâkı, ikiyüzlülüğünü kendisine siper eden bir yalan veya incelmiş ahlâksızlıktır…

Evet “ahlâk dersi” veren burjuvalar çoğu kez ikiyüzlüdür. Örneğin, emniyetin çatısı altında “ahlâk masası” diye bir büro var; bu ahlâk mıdır?

Belirtmeden geçmeyelim: Ahlâk en az iki kişiyi gerektirir. Öyleyse ahlâkın temellendirileceği yer ötekidir. O hâlde egemen ahlâk öteki içindir. Ahlâk diğerlerinin varlığını gerektirir. Yani Robinson Cuma’yı bulmasaydı ahlâk denilen şey olmazdı.

Melih Cevdet Anday’ın “ahlâk kalmadı dünyada/ kiracısı öyle, işçisi öyle/ hami köylü saftır derler a/ inanma/ cırrr/ kapı/ kim o?/ dilenci./ kuru ekmek verirsin beğenmez/ taze ekmek senin nene!/ kalmadı, dedim ya, kalmadı/ ahlâk kalmadı memlekette,” dizelerindeki üzere mevcut düzen(ler)in insanlara buyruğudur. Egemen tahakkümün aracıdır.

Freud’un, “kapı koluna” benzettiği kavramdır ahlâk… “Kapı kolu gibidir dokunmadığın sürece açılmaz,” sözleriyle açıklamıştır. 

Bir toplumda egemen sınıfın ahlâkı aynı zamanda tüm topluma egemen olan ahlâktır.

Egemenlerin toplumları, bireyleri kontrol altında tutmak için kullandıkları araçlardandır…Toplumsal iktidarın kişiye koyduğu sınırdır…

Yaşanılan toplumsal süreçte ekonomik ilişkilere bağlı olarak sınıfsal bir nitelik taşıyan ahlâk, sınıflı toplamlarda ezen ve ezilenlerin ahlâkı olarak biçimlenir. 

Burjuvazinin ahlâkı toplumun daha rahat sömürüsü için bir araçken; proletaryanın ahlâkı insanlığın geleceği ve toplumun mutluluğu için mücadelenin insanî boyutudur ve onun mücadelesine hizmet eder. 

Ahlâka niteliğini veren, hangi sınıfın ahlâkı olduğu ve kimin hizmetinde olduğudur. F. Engels, ‘Anti-Dühring’ başlıklı yapıtında ahlâkın sınıfsallığı vurgusu yapar: “Diyelim ki toplum şimdiye dek sınıfsal çelişkiler içinde gelişmiştir, ahlâk da daima sınıfsal olmuştur: bu ahlâk ya egemenliği, ve egemen sınıfların çıkarlarını haklı göstermiş, ya da baskı altında bulunan artık bu egemenliğe karşı yeterli derecede sağlamlaşmış olan sınıfın nefretini ifade etmiş ve baskı altındakilerin ilerideki çıkarlarını savunmuştur,” der. 

Burjuvazi, ahlâkın sınıfsal karakterini gizlemeye, sanki her kesim için tek bir ahlâk ölçüsü, tanımı varmış gibi kabul ettirmeye ve ahlâksızlığı, tüm insanlara ait bir davranışmış gibi göstermeye ve böylece meşrulaştırmaya çalışır. İster ki, burjuvazinin ahlâkını yansıtan bireycilik, çıkarcılık, dolandırıcılık gibi olumsuzluklar, insanların doğasında var olan özelliklermiş gibi görülsün. Bunların kapitalist sistemle bağı kurulmasın…

Oysa bu doğru değildir. Sınıflı toplumlarda ahlâk, ezen ve ezilenlerin ahlâkı olarak biçimlenir. Sömürü ilişkileri içinde şekillenen burjuva ahlâkı, toplumun daha rahat sömürülebilmesi için de bir araçtır. 

Burjuvazi kendi “ahlâkını” tüm topluma yaymaya, halk üzerindeki hegemonyasının bir aracı hâline getirmeye çalışır. Onun için ahlâk daha çok kâr, yine kârdır. İnsanî boyutu olmayan, kapitalist toplumun iğrençliklerini barındıran, para ile satın alınmayacak hiçbir şey bırakmayan idealizmle yoğrulmuş bir ahlâktır... 

Burjuvazi, ahlâkını sosyoekonomik yapıdan soyutlayarak gökten zembille inmişçesine, skolastiğin ve metafizik yöntemin gizemiyle donatılmış olarak sunar. Bireycilik, çıkarcılık ve yaşam felsefesi olarak halka her şeyi “öteki dünya”ya havale etmesi telkin edilir.

* * * * *

Ancak başka bir ahlâk da mümkündür:

Ahlâk (moral) Latince “mos” sözcüğünden türemiştir. Toplum içerisinde yaşayan bireylerin uyması gereken kurallardan (ölçütlerden) meydana gelir. Birey ölçütlere (kurallara) uyduğu takdirde “iyi,” uymadığı takdirde “kötü” olarak kabul edilir. Ve bu ölçütler mutlak değildir değişkendir. F. Engels bunu şöyle açıklıyor: “İyi ve kötü kavramları ulustan ulusa ve çağdan çağa o kadar çeşitleme göstermiştir ki, çoğu zaman bir birinin doğrudan doğruya karşıtı olmuştur.”[2] Demek ki mutlak “iyi” ya da mutlak “kötü” diye bir şey olamaz… Ahlâk kuralları (ölçütleri) mutlak değil değişkendir.

Ahlâk kuralları değişkendir dedik, peki bu kuralları değiştiren olgular nelerdir? Ahlâk kurallarını değiştiren olgu toplumun değişmesidir. Başka bir deyişle üretim ilişkilerinin değişmesidir…

Günümüz toplumunun ulaştığı iktisadi aşama kapitalizmdir. Bunun içindir ki günümüzde ahlâk kapitalizmin ürünüdür. Bu bağlamda ahlâk kurallarını kapitalizm belirler. Bize dayatılan ahlâk egemen sınıfın ahlâkıdır. Bunun daha iyi kavranması için ahlâk kurallarının kökenine inmek gerekmektedir. F. Nietzche ahlâk kurallarının kökenini şöyle açıklamaktadır: “Her yerde ‘soylu’, ‘asilzade’ toplumsal anlamıyla temel kavramlardı; ‘iyi’ onlardan yola çıkarak ‘ruhça soylu’, ‘asilzade’, ‘ruhça yüksek’, ‘ruhça ayrıcalıklı’ anlamlarında zorunlu olarak gelişime uğradı; bu gelişim, hep diğerleriyle paralel yürüdü; bayağı ‘köylülük’, ‘alçak’, sonunda ‘kötü’ kavramına dönüştü. Bu sonuncusunun en iyi örneği almanca’daki ‘schlichte’ye (basit gösterişsiz sıradan) özdeştir. ‘Schlechterdings’le (düpedüz) karşılaştırın- kökeninde kötüye yorumlanacak bir anlam taşımadan, sadece soyluluğun karşıtı olarak, basit, sıradan insanı gösteriyor.”[3] Görüldüğü gibi ahlâk kurallarının kökeni - soylu “iyi”le özdeş, köle “kötü” ile özdeş- sınıfsaldır. Bunun içindir ki toplumun ahlâkı egemen sınıfın ahlâkı olmuştur. 

Kapitalist toplumda ahlâkın iki işlevi vardır.

1) Egemen sınıfın ahlâkı aşılanarak kapitalist sistemin sürmesine yardımcı olmak. Bu, işçinin burjuva ahlâka sahip olmasıdır. Bir başka deyişle işçinin bir olaya burjuva gözüyle bakmasıdır… Bu konuda F. Engels çok doğru olarak “egemen sınıf için iyi olan şey, egemen sınıfın kendisiyle özdeşleştiği bütün toplum için de iyi olmalıdır,”[4] der.

Egemen ahlâkı üreten, yayan, meşrulaştıran(lar): Din ve milliyetçiliktir… Egemen ahlâkı “başkaldırmama”, “karşı çıkmama”, “boyun eğme” ahlâkı diye özetleyebiliriz.

2) Tüketim ahlâkı oluşturmak egemen sınıfın kârlarını artırmak ise, medya tarafından pazarlanır. “YDD” doğrultusunda yabancılaşmayı da dayatır. Bu ahlâkın parolası tüketimdir. Felsefesi ise “Tüketiyorum o hâlde varım”dır. Bu ahlâka “mcdonalds” ahlâkı ya da “coca cola” ahlâkı da diyebiliriz… 

Tüketim fetişizmi yaratan bu ahlâkın kuralları (ölçütleri) ise tükettiğin kadar “iyi”sin ilkesine dayanır. Sonuç olarak da aşırı tüketim, yabancılaşmaya, doğanın tahrip edilmesine neden olur.

Kapitalizmin insanı “başkaldırmama”, “boyun eğme” ahlâkı ile “tüketim”, “yabancılaşma” ahlâkının karışımından meydana gelmektedir. 

Konuya ilişkin olarak F. Engels; “Demek ki herhangi bir ahlâkî dogmayı, ahlâk dünyasının da tarihi ve uluslar arasındaki farkları aşan kendi sürekli ilkeleri olduğu bahanesiyle, ölümsüz kesin ve değişmez bir ahlâk yasası olarak bize zorla kabul ettirmeye yönelik her girişimi reddediyoruz,”[5] diyordu. 

Bize dayatılan egemen sınıfın ahlâkını reddetmeliyiz. Bu ahlâkı reddediş ise yeni bir ahlâk oluşturmakla mümkündür…

Sosyalist ahlâk, “yeni insan”ın; aynı zamanda Marksizm’in de ahlâkıdır… 

Sosyalist ahlâk insanı yabancılaşmadan kurtarmayı hedeflemektedir… 

Sosyalist ahlâk doğayı tahrip etmeyen, tüketim fetişizminden kurtulmuş insanın ahlâkıdır. Sosyalist ahlâk sorgulayan, eleştiren, düşünen insanın ahlâkıdır. Aynı zamanda Marksizm’in ve yeni toplumun ahlâkı olduğu içinde devrimci bir ahlâktır ve gerçekçidir.

Sosyalist ahlâk ile kapitalist ahlâk arasındaki en önemli farklardan biri de şudur: Kapitalist ahlâk, toplumsal baskı ve kanunlarla zorla dayatılır. Sosyalist ahlâkta ise, birey ahlâk kurallarına özgür iradesiyle uyar ya da uymaz. Yani sosyalist ahlâkta toplumsal baskı ve kanunlarla ahlâkın zorla dayatılması yoktur. Sosyalist ahlâk baskı yerine özgürlüğü temsil etmektedir. 

Sosyalist ahlâk oluşturmak için ilk önce egemen sınıfın ahlâkından -aynı zamanda egemen sınıfın bakış açısından- kurtulmamız gerekmektedir. Sosyalist ahlâk oluşturmadan bir devrimin -öncesinde ve sonrasında- başarıya ulaşması imkânsızdır.

Özetle ahlâk toplumun ulaştığı iktisadi aşamanın ürünüdür ve üretim ilişkilerinin değişmesiyle değişmektedir.[6]

Son olarak da şunlar eklenebilir: “Ahlâk sorunu karşısında Marksizm’e yalnızca olumsuz ve eleştirel bir tutum yakıştırmak kesin olarak yanlıştır. (...) Marksizm, ahlâksal yabancılaşmadan ve ideolojik kuruntulardan sıyrılmış yeni bir ahlâk kurmak gerektiğini ileri sürmektedir. Bunu yaparken de gerçeklerin dışında ortaya bir takım değerler koymayı reddetmekte, dolayısıyla ahlâksal değerlerin temelini gerçekler içinde aramaktadır.”[7]

* * * * *

Nihayet “Dik durmak” ise, “öfkelenmek”, “reddetmek”, “kafa tutmak”, “itiraz etmek”, “Hayır” demek eylemiyle akıntıya karşı kürek çekmek; Edip Cansever gibi, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka,” diyebilmek olarak ifade ettiğim itiraz ahlâkını, Ahmet Telli “Soluk Soluğa - 1”deki dizelerde şöyle anlatır hepimize:

“Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı/ - ki onlar daima birer yalnızdılar/ /

Biraz da serüvendi yaşamak/ Belki yatkındı büyük yolculuklara/ Ki serüvenler daima büyük aşklar/ Ve büyük yolculuklarla başlar/ /

Hırçın bir okyanustur yürek/ Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni/ Anılarsa birer çıban izidir/ Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde/ /

korkardı korkulara düşmekten zaman zaman/ 

ve bütün gemileri yakıp/ yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla/ mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri/ umutlardansa nefret etti daima”…

 

19 Haziran 2013 13:27:43, Ankara.

 

N O T L A R

[*] Ümüş Hapishane Dergisi, Yıl:3, No:9, Ekim-Kasım-Aralık 2013…

[1] Victor Hugo.

[2] K. Marx- F. Engels, Felsefe Üzerine, derleyen: Mehmet Türdeş, Morpa Kültür Yay., Ocak 2004, s.214.

[3] F. Nietzche, Ahlâkın Soy Kütüğü Üstüne- Bir Kavga Yazısı- Bütün Yapıtları 9, Say Yay., 2003, s.38-39.

[4] F. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Çev: Kenan Somer, 1974, s.207.

[5] K. Marx-F. Engels, Felsefe Üzerine, derleyen: Mehmet Türdeş, Morpa Kültür Yay., Ocak 2004, s.216.

[6] Erdal Altunöz, “Ahlâk”, http://www.barikat-lar.de/barikat/32/kavram32.htm

[7] Temel Demirer, Sosyalist Mücadele Etiği (F. Başkaya-A. Çubukçu-B. Pınar-T. Demirer- M. Akıncılar), Özgür Üniversite Kitaplığı: 34, 2001, s.193.

101585

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Temel Demirer

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar