Salı Mayıs 14, 2024

Kandıra’dan Tutsak Partizan: “Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Gazetemiz Özgür Gelecek’in bürolarına dönük gaspın devam etmesine ilişkin gazetemize mesaj gönderen Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishane’den Tutsak Partizan Resmiye Vatansever “…dinamiklerini yapıya kurumsal olarak mal etmeye kalkışan kadınlar değişmek isteyenlere cesaret, statükoculara ise sıkıntı vermiştir. Bu nedenle saldırıların kadınlara ve kadınların daha fazla çalıştığı, söz sahibi olduğu kurumlara yapılması tesadüf değildir” dedi.

“Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Devrim ve demokrasi arayışlarının kitleler tarafından her zamankinden daha acil bir ihtiyaç haline geldiği bu süreçte enerjimizi bundan daha farklı sorunlara yoğunlaştırmak durumunda kalıyor olmamızın rahatsızlığını yaşadığımı belirtmek istiyorum.

Yıkıcı güçlerini egemenlere değil de ezilenler ve öncülerine yöneltenlere söylenecek çok söz var! Şiddeti kadınlara ve devrimcilere karşı kullanmayı, ideolojik- politik mücadele sananların, gözünü kırmadan birçok maddi ve manevi değerimizi heba edebilenlerin özeleştiri vermeleri beklenirken aynı tutumlarını devam ettirdiklerini öğreniyoruz. Saldırıya uğrayan ve halen bu risk altında çalışmalarını sürdüren arkadaşların yanında olduğumu bildirmek istiyorum.

Kitlelerde ve yoldaşlarda bu yanlış tutum sonucu oluşmaya başlayan güvensizliğin durdurulması ve özgür gelecek umuduna bağlılığın güçlendirilmesi için bu yaşanan saldırılara ve işgallere son verilmelidir. Sorunlar devrimci tarzda ve onun en güzel örneği Partizan kültürü ile ideolojik- politik yollardan ve hukuki süreçler sağlıklı işletilerek çözülmelidir.

 

“Bu süreç bağrında kültür devrimin potansiyelini de taşımaktadır”

Bu kabul edilemez saldırılar ve ayrışmalar birden bire oluşmuş değildir. Yıllardır işletilmeyen mekanizmalar sorunları kangren haline getirmiştir. çözüm arayışları ve farklı sesler bastırılmıştır. “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı ile yetkileri elinde tutanların yanlış yöntemlerinin alışkanlığa dönüşmesinin önü açılmıştır. Sol sekterlik ve psikolojik şiddet sıradanlaşırken, bugün karşımıza bunun sonucu olarak devrimcilere ve kadınlara fiziki şiddet uygulamayı “normalleştirmiş” bir anlayış çıkmıştır. Buna benzer farklı tıkanıklık biçimleri dünya ve ülke sınıf örgütlerinin bir gerçeği olsa da komünist öncümü bu sorunlardan bir daha tekrarlanmamak üzere kurtulmalıdır.

Ayrıca yaşanan bu sorunları ifadelendirirken dogmatizmin bizi soluksuz bırakan yöntemlerine tepki duymakla sınırlı da kalmamalıyız. Zira, bu süreç bağrında aynı zamanda kültür devrimin potansiyelini de taşımaktadır. Asıl önemli olan ve yoğunlaşılması gereken boyutu da budur. Statükoları aşağıdan yukarıya parçalama gücüne sahip bu kültür devriminin ebesi ise son yıllarda devrimin ihtiyaçlarına dönük yakalamaya başladığımız yeni şeyler olacaktır. Bu sıcak temasın öncüsü ise esasta kolektifin kadınlarıdır.

“Mücadele bağrında örgütü dönüştürecek kadın aydınlanmasını taşımaktadır”

Birçok sınıf hareketinde olduğu gibi bizde de “eşitlik” adı altında yıllarca cins körü siyaset izlenmiştir. Erk dili, kültürü, yöntemi ile yapılan siyaset kadının özne olarak kitlesel katılımına izin vermediği gibi kadın devrimi gerçeğine de aykırıdır. “Makbul” ve sembolik katılımlarla sınırlı siyaset yapma biçim ise kadınlar tarafından artık kabul edilebilir değildir! Zira kadınlar bu aşamaya gelirken bile tüm engellere rağmen özgür politika üretebilmeyi başarmıştır. Kısa zamanda statükonun dışına çıkabilen kadın politikaları değişimi ihtiyaç gören kadın, erkek, LGBTİ yoldaşlara güç ve umut vermiştir. İktidarları sarsılanların buna karşılık vermemeleri beklenemezdi. Zira sürecin sarsıntısız, çatışmasız yaşanması değişim değil kadınların yenilgisinin işareti olurdu. Fakat yoldaşlara uygulanan şiddet ve işgaller asla bu mücadelenin bir parçası olamaz! Olmamalıydı! Her ne gerekçeyle olursa olsun ilkelerden uzaklaşılarak kazanılacak zafer de gerçek bir zafer olmayacaktır. Değerli ve kalıcı olan değişerek-değiştirerek, demokrasinin işletilmesiyle yaratılacak en geniş birliktir.

Bununla birlikte dogmatizm ve sol sekterlikle mücadele tarihimizde ilk kez yaşanmadığı gibi bu süreç geçmişin bir tekrarından da ibaret değildir. Zira bu kez bağrında örgütü dönüştürecek kadın aydınlanmasını da taşımaktadır. Geçmişteki örneklerde hep erk’ler arasında yaşanan ve sonucunda bir şekilde erk iktidarlarının bölünerek bizi ufaladıkları “küçük olsun benim olsun anlayışı ile yürütülen “siyaset” bugün en çok kadınlar tarafından reddedilmektedir. Devrimci cins bilinciyle politika üretmeye çalışan kadınlar iki çizgi mücadelesine erk sahiplerine göre daha derinden kavramaktadır. Aynı zamanda kolektivizmde çoğulculuk on binlerce yıllık deneyimi ve mirasıdır. Süreçte erk’in tepkisini çeken de kadınların bu sağlam ve sağlıklı varlığıdır.

 

“Bunlar karşısında susacak ve ‘eşit’mişiz gibi davranacak değiliz”

Kısacası ayrışmayı yaratan nedenler daha farklı boyutlar taşısa da “Pandora’nın Kutusu”nu açan, hareketin öncü kadınlarının kendileri adına siyaset sahnesine çıkmış olmalarıdır. Bu gerçekli ilerleyen süreçlerde daha da görünür olacaktır.

Son beş-on yılımıza baktığımızda ön açıcı politikaların en canlı ve dinamik şekilde kadınlar tarafından üretilmiş ve kabul görmüş olduğu ortadadır. Dogmatiklerimizin ulusal sorunun çözümünde yıllardır sürdürdükleri “suya sabuna dokunmama” anlayışına karşı da kadınlar pratik ve anı yakalayan politikalarıyla İbrahim’in çözümlemelerini sahaya taşımışlardır. Bu süreçte dogmatizm ise kadınları ve gençleri yani en dinamik en devrimci güçlerimizi kontrol altında tutmaya odaklanmıştır.

Tüm bu dinamiklerini yapıya kurumsal olarak mal etmeye kalkışan kadınlar değişmek isteyenlere cesaret, statükoculara ise sıkıntı vermiştir. Bu nedenle saldırıların kadınlara ve kadınların daha fazla çalıştığı, söz sahibi olduğu kurumlara yapılması tesadüf değildir.

Bunlar karşısında susacak ve “eşit”mişiz gibi davranacak değiliz. Kolektifteki eşitlik ve adaleti bu kez kadın rengi ile yeniden tesis edene kadar mücadelemiz sürmelidir. Şiddeti politika yapma yolu sananlar ise ya değişip kazanacaklar ya da tümden kaybedecekler.

Yeniye omuz verenlere başarılar diliyorum. Yanınızda olduğumu bir kez daha belirtmek istiyorum.

43087

Nazaret VARTANOĞLU / Ermeni Soykırımını Lenine "mal etmek "gafleti

Soykırımın yüzüncü yılına ramak kala Sarkis Hatspanyan tarafından yazılan bir yazı Ermeni Soykırımını çarpıtmakta ve Lenin'i soykırımın “suç ortağı” vb. ithamlarla suçlamaktadır. Sardarabad Zaferi ile ilgili yazdığı yazıda Hatspanyan tarafından getirilen bu suçlama tarihsel gerçeği yansıtmadığı gibi, soykırımın ardındaki gerçek sorumluları kamufle etmeyi beraberinde getirmektedir. 

Gezi / Haziran ile Gençliği .”[2]

“Gençlik, sahip olunmaya değer tek şeydir.”[2]

Hepimiz Hacettepe-Beytepe kampüsündeki bir amfinin isminin ‘Ali İsmail Korkmaz Amfisi’ olarak değiştirmek için Ali İsmail’(ler)in, Ethem’(ler)in, Mehmet’(ler)in, Abdullah’(lar)ın, Medeni’(ler)nin, Ahmet’(ler)in, Ferit’(ler)in yani Gezi/ Haziran isyanının ölümsüzlerin yoldaşları olarak buradayız…

Siyaset ve Taktik Üzerine Kısa Bir değerlendirme

"Siyaset ve taktik partinin canıdır. “Türkiye ve Kürdistan devrimini iyi kavramak için siyaset nedir? Taktik nedir? Bunların doğru kavranması gerekiyor.  Legal, yarı legal faaliyet yürüten partilerde,  gerekse illegal faaliyet yürüten partilerde, özellikle de Komünist partilerinde mevcut emperyalist sisteme ve ona bağımlı sömürge -yarı sömürge ülkelerdeki faşist diktatörlüklere karşı yürütülen sınıf savaşında izlenmesi gerekli siyaset ve taktik zafer ve yenilgide belirleyici rol oynamaktadır.

Seçim tiyatrosu ve esir figüranlar

Bir ağanın eli sopalı kâhyasını marabalarına seçtirmesi ile bu düzenin  cumhurbaşkanını halka seçtirmesi arasında esasta bir fark yoktur. Marabaların seçtiği kâhya nasıl ki marabaların değil de ağanın temsilcisi ise, bu düzende halka seçtirilen  cumhurbaşkanı da halkı değil devleti ve düzeni temsil eder. Kâhya görevi gereği ağaya, cumhurbaşkanı da doğal olarak kurulu düzene hizmet eder. Çünkü bu düzen öyle kurgulanmış ve anayasası, kanunları, yargısı, parlamentosu, silahlı kuvvetleri, emniyet ve istihbarat teşkilatı ve her derece bürokrasisiyle temelden çatıya kadar öyle inşa edilmiştir.

Buluşmak,kavuşmak birlikte yürümek:Ganime Gülmez

Bugün buluştuk. “Buluşmak” hep “kavuşmak”la kardeş sanırım sürgünde! Eve dönüp “duygularım kaçmadan” bugünü yazmak, paylaşmak istiyorum. Çünkü yarın, yine duygularımızın başka gediklere girmek zorunda kalacağı yaşamlara döneceğiz.

Herkese ve her şeye ragmen

Bu aralar kendimle yerle gökle tanrıyla insanlarla hayvanlarla ne aklıma geliyorsa sataşıyorum.
 “tanrıya mektuplar”  adlı kitapları olan Hasan Basri Aydın üstadım aklıma geliyor. Birçok mahkemesine katıldım, kendi mahkemelerimin dışında sanırım en çok Hasan Basri Aydın ın mahkemelerine katıldım. Hatta “ sultan Ahmet adliyesi, yol olur her pazartesi” diye de şiir bile yazdım.

Tarihte kadın

Kadının yeri hakkında kısır bilgiler (bilgisizlikler) içimize o kadar sinmiş ki; kadının bugünkü haksız konumu kadın tarafından bile kabullenilmiştir. Bu kabullenişin başarıyla sürdürülmesindeki önemli etkenlerden biri de verilen tarih bilincidir. “Böyle gelir, böyle gider” güdümünde gördüğümüz ve bize böyle hissettirilen tüm dünya dönemleri haliyle biz de bilinç bulanıklığına neden olmaktadır. Bunun üzerine de okumayan, araştırmayan, elindeki ile yetinen kuşaklar yaratılınca da bu cehalet içimize iyice sinmiştir.

TKP/ML Hapishane Kadın Komitesi, Beşler için

2 Şubat 2011’de Dersim’de gerilla barınaklarında yaşanan göçük sonrası şehit düşen ve geçtiğimiz günlerde mezar yerleri açıklanan ve görkemli bir törenle toprağa verilen TKP/ML TİKKO’lu 5 kadın gerillayı andı.

“Kadınlar olarak daha çok öne çıkmanın zamanıdır”

Erdoğan Aydın’nın Son Kitabı ve Tarihe Sınıfsız Bakış Üzerine /Osman Tiftikçi

Genelde İslam ve tarih üzerine yaptığı çalışmalarla tanıdığımız Erdoğan Aydın’ın, son olarak, Osmanlı’nın Son Savaşı isimli kitabı yayınlandı. Erdoğan Aydın bu kitabında Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na nasıl girdiğini araştırıyor. E. Aydın’ın çalışması esas olarak siyasi karar alma süreçleri üzerinde, uluslararası anlaşma ve karşılıklı yazışmalar, gizli açık görüşmeler, özetle sorunun biçimsel yanları üzerinde duruyor. Bu konuda ulaştığı birçok belgeyi de okuyucuya sunuyor.

Evet O, Sunuz. Siz O, Sunuz

Güzeli yaşama aktarabilme çabası kitselleşebilme (cennete gidebilme ) çabası değil insan olabilme çabasıdır.

Hikaye bu ya.

Kapitalizmin insanlar yüzerinde yol açtığı kirliliğin, yabancılaşmanın.... köylerine de bulaşmaması için nehir... kenarlarında giydikleri tangalarla yıllarca mücadele vermiş şehirliler....

Ülkelerin sosyo ekonomik yapılarında hiç bir şey değişmediğini ispatlamaya çalışan kliplerini... çekebileceklerini düşündükleri köylerine gelirler.

İsyankar değerler toplamı: Alevilik

“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim.”[2]

 

Alevîlerin hâli, Türkiye’nin laik olmadığının, ayrımcılık ve baskı gerçeğinin kanıtıyken; Hasan Ali Kızıltoprak’ın işaret ettiği üzere, “Alevîlik, değerler toplamıdır.”

Evet, “yürü bre hızır paşa/ senin de çarkın kırılır/ güvendiğin padişahın/ o da bir gün devrilir” diye haykıran bir değerler toplamıdır Alevîlik…

Hani Hacı Bektaş-ı Velî’nin, “hararet nardadır, saçda değil/ keramet baştadır, taçda değil/ her ne arar isen kendinde ara”!

Sayfalar