Cumartesi Nisan 27, 2024

Kandıra’dan Tutsak Partizan: “Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Gazetemiz Özgür Gelecek’in bürolarına dönük gaspın devam etmesine ilişkin gazetemize mesaj gönderen Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishane’den Tutsak Partizan Resmiye Vatansever “…dinamiklerini yapıya kurumsal olarak mal etmeye kalkışan kadınlar değişmek isteyenlere cesaret, statükoculara ise sıkıntı vermiştir. Bu nedenle saldırıların kadınlara ve kadınların daha fazla çalıştığı, söz sahibi olduğu kurumlara yapılması tesadüf değildir” dedi.

“Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Devrim ve demokrasi arayışlarının kitleler tarafından her zamankinden daha acil bir ihtiyaç haline geldiği bu süreçte enerjimizi bundan daha farklı sorunlara yoğunlaştırmak durumunda kalıyor olmamızın rahatsızlığını yaşadığımı belirtmek istiyorum.

Yıkıcı güçlerini egemenlere değil de ezilenler ve öncülerine yöneltenlere söylenecek çok söz var! Şiddeti kadınlara ve devrimcilere karşı kullanmayı, ideolojik- politik mücadele sananların, gözünü kırmadan birçok maddi ve manevi değerimizi heba edebilenlerin özeleştiri vermeleri beklenirken aynı tutumlarını devam ettirdiklerini öğreniyoruz. Saldırıya uğrayan ve halen bu risk altında çalışmalarını sürdüren arkadaşların yanında olduğumu bildirmek istiyorum.

Kitlelerde ve yoldaşlarda bu yanlış tutum sonucu oluşmaya başlayan güvensizliğin durdurulması ve özgür gelecek umuduna bağlılığın güçlendirilmesi için bu yaşanan saldırılara ve işgallere son verilmelidir. Sorunlar devrimci tarzda ve onun en güzel örneği Partizan kültürü ile ideolojik- politik yollardan ve hukuki süreçler sağlıklı işletilerek çözülmelidir.

 

“Bu süreç bağrında kültür devrimin potansiyelini de taşımaktadır”

Bu kabul edilemez saldırılar ve ayrışmalar birden bire oluşmuş değildir. Yıllardır işletilmeyen mekanizmalar sorunları kangren haline getirmiştir. çözüm arayışları ve farklı sesler bastırılmıştır. “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı ile yetkileri elinde tutanların yanlış yöntemlerinin alışkanlığa dönüşmesinin önü açılmıştır. Sol sekterlik ve psikolojik şiddet sıradanlaşırken, bugün karşımıza bunun sonucu olarak devrimcilere ve kadınlara fiziki şiddet uygulamayı “normalleştirmiş” bir anlayış çıkmıştır. Buna benzer farklı tıkanıklık biçimleri dünya ve ülke sınıf örgütlerinin bir gerçeği olsa da komünist öncümü bu sorunlardan bir daha tekrarlanmamak üzere kurtulmalıdır.

Ayrıca yaşanan bu sorunları ifadelendirirken dogmatizmin bizi soluksuz bırakan yöntemlerine tepki duymakla sınırlı da kalmamalıyız. Zira, bu süreç bağrında aynı zamanda kültür devrimin potansiyelini de taşımaktadır. Asıl önemli olan ve yoğunlaşılması gereken boyutu da budur. Statükoları aşağıdan yukarıya parçalama gücüne sahip bu kültür devriminin ebesi ise son yıllarda devrimin ihtiyaçlarına dönük yakalamaya başladığımız yeni şeyler olacaktır. Bu sıcak temasın öncüsü ise esasta kolektifin kadınlarıdır.

“Mücadele bağrında örgütü dönüştürecek kadın aydınlanmasını taşımaktadır”

Birçok sınıf hareketinde olduğu gibi bizde de “eşitlik” adı altında yıllarca cins körü siyaset izlenmiştir. Erk dili, kültürü, yöntemi ile yapılan siyaset kadının özne olarak kitlesel katılımına izin vermediği gibi kadın devrimi gerçeğine de aykırıdır. “Makbul” ve sembolik katılımlarla sınırlı siyaset yapma biçim ise kadınlar tarafından artık kabul edilebilir değildir! Zira kadınlar bu aşamaya gelirken bile tüm engellere rağmen özgür politika üretebilmeyi başarmıştır. Kısa zamanda statükonun dışına çıkabilen kadın politikaları değişimi ihtiyaç gören kadın, erkek, LGBTİ yoldaşlara güç ve umut vermiştir. İktidarları sarsılanların buna karşılık vermemeleri beklenemezdi. Zira sürecin sarsıntısız, çatışmasız yaşanması değişim değil kadınların yenilgisinin işareti olurdu. Fakat yoldaşlara uygulanan şiddet ve işgaller asla bu mücadelenin bir parçası olamaz! Olmamalıydı! Her ne gerekçeyle olursa olsun ilkelerden uzaklaşılarak kazanılacak zafer de gerçek bir zafer olmayacaktır. Değerli ve kalıcı olan değişerek-değiştirerek, demokrasinin işletilmesiyle yaratılacak en geniş birliktir.

Bununla birlikte dogmatizm ve sol sekterlikle mücadele tarihimizde ilk kez yaşanmadığı gibi bu süreç geçmişin bir tekrarından da ibaret değildir. Zira bu kez bağrında örgütü dönüştürecek kadın aydınlanmasını da taşımaktadır. Geçmişteki örneklerde hep erk’ler arasında yaşanan ve sonucunda bir şekilde erk iktidarlarının bölünerek bizi ufaladıkları “küçük olsun benim olsun anlayışı ile yürütülen “siyaset” bugün en çok kadınlar tarafından reddedilmektedir. Devrimci cins bilinciyle politika üretmeye çalışan kadınlar iki çizgi mücadelesine erk sahiplerine göre daha derinden kavramaktadır. Aynı zamanda kolektivizmde çoğulculuk on binlerce yıllık deneyimi ve mirasıdır. Süreçte erk’in tepkisini çeken de kadınların bu sağlam ve sağlıklı varlığıdır.

 

“Bunlar karşısında susacak ve ‘eşit’mişiz gibi davranacak değiliz”

Kısacası ayrışmayı yaratan nedenler daha farklı boyutlar taşısa da “Pandora’nın Kutusu”nu açan, hareketin öncü kadınlarının kendileri adına siyaset sahnesine çıkmış olmalarıdır. Bu gerçekli ilerleyen süreçlerde daha da görünür olacaktır.

Son beş-on yılımıza baktığımızda ön açıcı politikaların en canlı ve dinamik şekilde kadınlar tarafından üretilmiş ve kabul görmüş olduğu ortadadır. Dogmatiklerimizin ulusal sorunun çözümünde yıllardır sürdürdükleri “suya sabuna dokunmama” anlayışına karşı da kadınlar pratik ve anı yakalayan politikalarıyla İbrahim’in çözümlemelerini sahaya taşımışlardır. Bu süreçte dogmatizm ise kadınları ve gençleri yani en dinamik en devrimci güçlerimizi kontrol altında tutmaya odaklanmıştır.

Tüm bu dinamiklerini yapıya kurumsal olarak mal etmeye kalkışan kadınlar değişmek isteyenlere cesaret, statükoculara ise sıkıntı vermiştir. Bu nedenle saldırıların kadınlara ve kadınların daha fazla çalıştığı, söz sahibi olduğu kurumlara yapılması tesadüf değildir.

Bunlar karşısında susacak ve “eşit”mişiz gibi davranacak değiliz. Kolektifteki eşitlik ve adaleti bu kez kadın rengi ile yeniden tesis edene kadar mücadelemiz sürmelidir. Şiddeti politika yapma yolu sananlar ise ya değişip kazanacaklar ya da tümden kaybedecekler.

Yeniye omuz verenlere başarılar diliyorum. Yanınızda olduğumu bir kez daha belirtmek istiyorum.

42585

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

Sayfalar