Perşembe Mayıs 9, 2024

Katliamlar Diyarı Şırnak

Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.

Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.

15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.

İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Sonra Şırnak valisini aradım, ancak kendisine ulaşamadım. Vali'nin tugayda olduğu söylendi bana.

Şırnak birkaç ay önce Newroz'da da Devlet güçlerinin saldırısına uğramış ve onlarca insan öldürülmüştü.

O 15 Ağustos saldırısında tüm geceyi telefon başında geçirdim. Şehir gece boyunca ağır silahlarla ateş altında tutuldu. Kan ve barut kokusunun sindiği Şırnak'tan sadece top sesleri ve insan feryatları duyuluyordu.

Telefon susmuyordu, arayanlar çığlıklar arasında yardım istiyor, telefonda top ve makineli tüfek ses¬lerini dinletiyorlardı. Şehirde kıyamet kopmuştu sanki.

Telefon rehberinden rastgele numaralar çevirip anlık haberler almaya çalışırken bir taraftan da gelen telefonlara cevap veriyordum. Yaklaşık iki saat sonra telefonlar sustu. Bir ölüm sessizliği çöktü Şırnak'ın üstüne. Şehirle bağlantı kurmak için çırpınıp durdum. Nafile, telefonlar cevap vermiyordu.

Şehrin üç gün boyunca dünya ile bağlantısının kesilmesi ve sessizliğe gömülmesi işte böyle başladı.

Üç gün sonra Şırnak'a gittik. Heyette milletvekileri Mehmet Sincar, Orhan Doğan, Selim Sadak, Ahmet Türk, Ali Yiğit, Zübeyr Aydar, Naif Güneş ve ben vardım.

Gittiğimizde gördüğümüz manzara karşısında gözlerimize inanamadık. Sanki deprem olmuştu; yakılan ve yıkılan ev ve iş yerleri ile şehir bir enkaza dönmüştü.

Şehri dolaştıktan sonra valiliğe gittik. Vali Mustafa Malay'dı. Bildik devlet bürokratlarından farklı bir edası vardı. Devlet güçlerini korumaya çalışmayan düzgün bir tavır sergiliyordu. Sanki yalan söylememeye yemin etmişti. Gel gelelim yetkisiz ve çaresizdi. Açık açık söylemese de sözlerinden saldırının devlet güçleri tarafından gerçekleştiğini anlamak mümkündü.

İç İşleri bakanı İsmet Sezgin medyaya askerlerle özel timlerin verdikleri bilgilere göre açıklamalar yapıyordu. Ona göre 1000, 1500 kişilik PKK'li bir grup şehrin çevresinde kazılan mevzilerdeki askerlere görünmeden Şırnak'a girmiş ve şehri top ateşine tutmuştu. Bakanın bu sözleri havada kalıyordu. Çünkü onca insanın o ağır silahlarla mevzilerdeki askerlere görünmeden şehre girmesi mümkün değildi. Üç gün sonra da yine askerlere görünmeden şehirden çıkamazlardı. PKK ve güvenlik güçleri arasında bir çatışma çıktı ise, güvenlik güçlerinden ya da PKK'lilerden ölenlerin ölmesi gerekiyordu. PKK bu kadar ağır silahları şehir merkezine nasıl sokabilmişti! Evleri ve işyerlerini delik deşik eden on binlerce mermi üzerinde balistik inceleme yapılmamıştı.

Vali Mustafa Malay basının önünde, "Onlar (PKK'liler) bir ateş ettilerse, bizimkiler on ateş etti," dedi bize.

Vali ile görüştükten sonra şehirdeki incelememizi sürdürmeye devam ettik.

İnönü mahallesinde yıkılmayan ve zarar görmeyen ev yok gibiydi. Evi yıkılan, yakılan herkes bize evlerini göstermek istiyordu. Evlere tek tek baksak inceleme haftalarca sürerdi.

Halit Güngen adlı esnaf saldırıda eşini ve iki çocuğunu yitirmişti. Olayı sesi titreyerek iç çeke çeke şöyle anlattı bize: "Şehrin meydanındaki tanklar bizim mahalleyi bombalıyordu. Eşim, iki çocuğumun üzerine kapanmış, eve isabet eden kurşunlardan korunmaya çalışıyordu. Eve isabet eden bir tank bombası duvarın yıkılmasına neden oldu. Eşimle iki çocuğum enkazın altında kaldı."

Halit Güngen devlet güçlerinin yoğun ateşi sürdüğü için cesetlerle üç gün evde birlikte kaldığını, çatışma bittikten sonra eşini ve iki çocuğunu kendi imkânları ile gömdüğünü anlattı.

Çocuklarının enkaz altında yanarak küle dönüştükleri yeri gösteren başka bir baba, "Külleri bir naylon torbanın içine koyduk. Mezara da öyle gömdük,” dedi.

İki çocuğa mezar olan harabeye dönmüş evden çıktığımızda yanımıza yaklaşan temiz giyimli, yaklaşık kırk beş yaşlarında bir bey, "Benim evime de lütfen bakın ve yaşadığımız felaketi kendi gözlerinizle görün,” dedi.

Birlikte gittiğimiz iki katlı binanın dış kapısının önünde, toprağa bulanmış giysilerinden ve taranmamış dağınık saçlarından yıkıntıların içinden çıkarıldıkları belli olan iki çocuğu kucağında tutan ev sahibi anne hıçkırarak ağlıyordu.

İkinci kattaki evin cephesi tamamen yıkılmış, televizyon, karyola, buzdolabı, büfe evine içinde ne varsa hepsi paramparça olmuştu.

Evin beyi Trabzonluydu, Ziraat Bankası'nda memurdu. Kırılıp dökülen eşyalarını gösterirken, sesi öfke ve isyan yüklüydü.

"Ben yirmi yıllık devlet memuruyum,” dedi. "Gördüğünüz bu eşyaları almak için koca yirmi yıl çalıştım. Tüm emeğim bir anda yok olup gitti. Ben de Apocu muydum, terörist miydim? Ben Trabzonluyum, Kürt de değilim."

"Peki nasıl oldu, bütün bunlar? Evini kim bu hale getirdi? “diye sorduk.

Ön duvarı çökmüş oturma salonundan Atatürk büstünün bulunduğu karşımızdaki Cumhuriyet alanını eli ile işaret ederek, "İşte, bu alandan ateş edildi,"dedi. "Panzerlerden ateş ediliyordu; kendi gözlerimle gördüm. Zaten işin gizlisi saklısı da yoktu. PKK, diyorlar. PKK filan yoktu. Bu işi yapan, güvenlik güçleriydi. Bunlar, düşmana bile yapılmaz. Ne günahımız vardı? Gazeteciler de burada. Söylediklerimi aynen yazsınlar." Konuşurken sinirden zangır zangır titriyordu.

Taş ve toprak yıkıntısı altında kalan evi geride bıraktığımızda evine hanımı iki çocuğunu kucağına almış, gözleri yerde yaslı yaslı düşünüyordu.

25 Ağustos 1992 tarihli gazeteler o devlet memurunun feryadını, "Biz PKK'li Olduk, Tanklar Bizi Bombaladı" başlığı ile haberleştirmişlerdi.

Şırnak'ın uğradığı o vahşet o araştırılmayı bekliyor. Failler aramızda dolaşıyor.

94893

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar