Pazar Nisan 28, 2024

Kırk Katır Yerine Kırk Satır Ya Da Sosyalizm! (Arif Alıç)

Burjuva kesimlerde, özellikle de Erdoğan iktidarına karşı çıkan burjuva liberaller içinde, sistemin niteliği ile ilgili olmayıp, sistemin biçimsel yönüyle ilgili bir tartışma sürmektedir.

Başını CHP’nin çektiği burjuva muhalefet partilerinin de sorunu, tekelci kapitalist devletin korunması ve sadece hükümetin değişmesi yönündedir. Devletin temellerine yönelik saldırılara, iktidarı ve muhalefetiyle bütün tekelci burjuva partileri karşıdır.

Durum böyle olunca, kimi burjuva liberaller, muhalefeti “muhalefet yapmamakla” eleştiriyor, kızıyor ve sitem ediyorlar. Türk burjuva muhalefetten “demokratik” bir yönelim beklemek, bu muhalefetin niteliğini yanlış analiz etmenin yanında, özellikle de işçi sınıfı ve emekçiler lehine bir siyaset beklemek, eşyanın, yani burjuva muhalefetin sınıfsal karakterine terstir.

Kendilerini “demokrat” olarak adlandıran burjuva liberallerin esas unuttukları nokta, daha doğrusu bilipte söylemek istemedikleri, görmezden geldikleri sorun, sınıfsallıktır. Devletin sınıfsal bir niteliği olduğu, sadece kapitalist sınıfların hizmetinde olduğu, ve devletin tüm kurumlarının bütün kanun ve yasalarının bir avuç burjuvazinin çıkarları doğrultusunda oluşturulduğu ve çalıştığı, yasaların yine devlete egemen olan bir avuç tekelci burjuvazi için şekillendirildiği gerçeğini bilmelerine karşın, bunu kitlelerden gizleme sahtekarlığıdır.

TC’nin yaklaşık yüz yıllık tarihi, burjuva anlamda demokrasi uygulamalarının öne çıktığı tarihi değil, faşizmin ve  hemen hemen her dönem baskı ve zulmün öne çıktığı bir tarihtir.

 Devletin burjuva demokrasisi ya da faşizmle yönetilmesinden tutunda, ekonomik işleyiş, ekonomik ve siyasi krizler, askeri darbeler, ulusal sorunlar, dinin öne çıkarılması, milliyetçilik,  sosyal şovenizm, Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarının yok sayılması, zoraki asimilasyon politikaları, kitleler üzerindeki baskılar, işçi sınıfının sömürülmesi, azınlık milliyetler üzerindeki kırımlar, komünist ve devrimci demokratlar üzerindeki kıyımlar, hayat pahalılığı, işsizlik, adaletsizlik, demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi ya da kıstlanması vb. vb. devletin kapitalist niteliğinden kaynaklanmaktadır.

Böylesi bir devlet, işçi sınıfı ve emekçilerin devleti değil, bir avuç tekelci burjuvazinin devletidir. Devlet içindeki çatışmalar, çelişmeler ve iktidar-muhalefet ilişkisi de, devletin olanaklarından yararlanma üzerinde temellenmiştir. Ancak, iktidar ve muhalefet ilişkisi, aynı sınıf içindeki bir ilişkidir. Ve bunların temel argümanları ve yükümlü oldukları sınıfsal görev; kapitalist devletin devamı için işçi sınıfı ve emekçilerin sömürülmesi, baskı altında tutularak yönetilmesinin devamını sağlamak üzerine kuruludur.

Devletin baskıcı, faşist ya da burjuva demokrasisi ile yönetilmesi ise, tekelci burjuvazinin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi durumdan ayrı değildir. Tekelci burjuvazi, ihtiyaçlarına göre, devleti yönetme biçimlerinden birinden birini seçreler. Özellikle baskıcı rejimleri önleyecek olan kitlelerin mücadelesidir. Kitle mücadelelerinin gerilediği süreçlerde baskıcı biçimler daha bir öne çıkar.

Son günlerde “Erdoğan sonrası Türkiye” üzerine tartışmalar yapılmaktadır. Özellikle, tekelci burjuvazinin örgütü TÜSİAD’ın 19 Ekim 2021’de yaptığı toplantı ve toplantıda kamuoyuna verilen mesajlar sonrası, bu tartışmalar daha da yoğunlaşmış durumdadır.

Erdoğan sonrası görev,  CHP önderliğinde bu partiyle ittifak kuran diğer burjuva partilere verilmiş gözüküyor. Özellikle CHP genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “helalleşmek” videosunda söyledikleri üzerine bolca yorumlar yapılmaktadır. CHP’nin bir görevi de; kitlelerin tepkisinin burjuva muhalefetin kontrolü dışına çıkmasını önlemek ve mümkünse sessiz kalmalarını sağlamak. “Sandığı bekleyin” diyerek sus pus oturmalarını istemeleri bundandır. Ancak, kitlelerin bu gerici vaatleri dinleyecek halleri kalmamıştır. Kitlelerin artan protestolarıyla sokaklar giderek ısınacaktır.

Faşist bir diktatörlük altında tüm özgürlüklerini kaybetmiş ve ağır ekonomik bunalım altında olan kitlelerin burjuva liberal içerikli söylemler ve vaatlere bile susamış oldukları bir gerçek iken, liberaller tarafından,  “şere karşı ehven-i şerin” ya da “kırk katır” yerine “kırk satır” politikası daha makbul olduğu  propagandası yapılıyor. Özellikle küçük burjuva demokrat kesimler ile liberal kesimler, Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışına destek veriyorlar. Ve kitlelere, burjuva muhalefetin en gerici söylemlerini bile kabul etmelerini salık veriyorlar.

Burjuvazi, ekonomik ve siyasal olarak çıkmazlara girdiğinde, siyasal krizin derinleştiğinde, işçi sınıfı ve emekçilerin tepkilerinin yükselme potansiyelinin arttığı süreçlerde, ortaya bir kurtarıcı “Karaoğlan” sürmekte oldukça yeteneklidir. Ancak, dünün “Karaoğlanı”nı yaratan –iç ve dış- nesnel koşullar ile günümüzün nesnel koşulları aynı değildir. Aynı burjuva reformist argümanların, burjuvazi açısından, bugün söylemde dahi kabul edilmesinin koşulları yoktur.

“Eğer iktidar olursa”, bu ülkenin “makus talihi”ni CHP başkanı Kılıçdaroğlu değiştirebilecek mi? Yoksa, kırk satır politikası yerine kırk katır politikasını mı uygulayabilecek! Komünistler açısından bunun cevabı net. Bu ülkenin “makus talihi”nin belirleyen; başta CHP ve diğer burjuva muhalefet ve hükümette olanıyla bütün burjuva partiler başta olmak üzere, kararlı bir şekilde savundukları kapitalist sistemin ta kendisidir.

Kılıçdaroğlu’nun “helaleşme”den kastetikleri;

Roboski, Ahmet Kaya, Ali İsmail Korkmaz, esasta sahtekarca bir çıkış ve gerçekliği olmayan bir söylemdir. CHP’nin yüzyıllık tarihi bu söylemlerin inkarıdır. Sadece son yirmi yıllık tarihi ve AKP’e verdiği destek nedeniyle bile, bu söylemlerin gerçeklikle bir ilişkisi olmadığını tanıtlamaya yeter. Kürt ulusunun demokratik hakları önünde en büyük engellerden biri CHP’dir. Kürt ulusal düşmanlığı konusunda CHP, diğer tüm burjuva partilerinden geride bırakır denebilir. Bu konuda “sağ” olarak bilinen gerici ve faşist tüm burjuva partilerinden daha “ari Türkcüdür.” HDP milletvekillerini ve tüm Kürt il ve ilçelerindeki belediye başkanlarını hapise attılmasında oyu ve onayı olan bir partinin, “Kandili yerle bir edeceğim” diye ırkçı-milliyetçi öfeksini kusan bir anlayışın Roboski ile helalleşmesi söz konusu olamaz.

“Millet İttifakı” içinde yer alan partiler gözönüne alınınca, hiç birinin iktidardaki partilerden pek farkları olmadıkları net olarak görülebilir. Bunların bir kısmı bu iktidarın bakanlığını ve başbakanlığını yapmışlarken, bir kısmı da 1990’ların “faili meçhul cinayetler” döneminin içişleri bakanlığını yapmış faşist nitelikli unsurlardır. Böylesi bir “ittifaklar” topluluğundan “demokrasi” beklemek, saflık değilse sahtekarlık ve riyakarlıktır.

TC tarihi incelendiğinde, hatta çok eskilere değil, yakın bir tarihe, 1990’lara kadar gittiğimiz de; o zaman başbakan olan S. Demirel, 1992 yılında “Kürt realitesini tanıyoruz” demişti.

16 Aralık 1999 yılında ise Mesut Yılmaz, başbakan yardımcısı olarak: “AB yolu Diyarbakır’dan geçer” demişti. Bu her iki burjuva siyasetçisi, bu “nutuklarını” Diyarbakır’a gittiklerinde atmışlardı.

Demirel’in “Kürt realitesini tanıyoruz” dediği süreç; büyük bir çoğunluğu Kürt yurtseverleri olmak üzere devrimci ve komünistlere yönelik cinayetlerin[1] artığı bir süreçti.

PKK’yı “terörist örgüt” gören AB[2] yolunun Diyarbakır’dan geçmediği çok açık olmasına karşın, ama, asgari normlarda bir burjuva demokrasisinin yolunun Diyarbakır’dan geçtği rahatlıkla söylenebilir. Kürt ulusunun ulusal demokratik hakları bıurjuva demokrasisi sınırları içindedir. Ne var ki, sosyalist devrimlerin gündeme gelmesiyle, burjuvazi bu “olumlu” yanını terk etmiş ve daha da gericileşmiştir. Ezilen uluslar bağlamında Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkının gerçek anlamda gerçekleşmesi ve çözümü işçi sınıfı önderliğinde devrimlere devredilmiştir.

İşçi sınıfının iktidarı ve muhalefeti olmak üzere burjuvaziyle helalleşmesi söz konusu olamaz. Helalleşmek sınıfsal olarak uzlaşmak demektir. Çıkarları birbirine zıt iki karşıt sınıfın sınıfsal uzalaşması olası değildir. Burjuvazi ancak kendi içinde helalaleşebilir. Ve bunu sık sık yapıyorlarda. Kılıçdaroğlu’nun “helalleşmek” dediği şeyin özüde; 20 yıllık AKP iktidarından hesap sorulmayacağıdır. Belki bir kaç tetikçi ya da öne çıkmış bazı yolsuzluklar mahkemelere taşınabilecek, ötesi ise asla gündeme dahi getirilmeyecektir. Eğer yoğun ve ısraralı (Şili ve Arjantin’de olduğu gibi) bir kitle mücadelesi ve baskısı olmazsa, burjuvazi, bütün yolsuzlukların ve burjuva anayasasının ihlal edilmiş olmasını dahi gündeme getirmeyecektir. Çünkü, devlete egemen olan Tekelci burjuvazinin buna gereksinimi vardı. Ve bunları hep birlikte isteyerek ve bilerek yaptılar.

Faşist rejime karşı burjuva demokrasinin kırıntılarının olduğu bir rejim elbette daha yeğdir. Ama hepsi bu değil. İşçi sınıfı ve emekçilerin burjuva diktatörlüğü altında faşizm ya da burjuva demokrasisinden başka tercihleri var. İşçi sınıfı, faşizm ya da burjuva demokrasisinden birini tercih etmek zorunda değildir. İşçi sınıfının kurtuluşu, faşizm karşısında burjuva demokrasinin kırıntılarında değildir. 

İşçi sınıfı, burjuva muhalefetin peşine takılamaz. İşçi sınına ölümü gösterip sıtmaya razı eden burjuva muhalefetin politikasına sert bir şekilde karşı çıkılmalı ve teşhir eddilmelidir. Özellikle burjuva liberal ve “sol” liberal küçük burjuvazinin “başka seçenek yoktur” diyerek, kitleleri burjuva muhalefetin peşine takma politikası teşhir ve red edilmelidir.

İşçi sınıfı ve emekçiler, helalleşmek değil, hesap sormak zorundadır. Bu da, ancak işçi sınıfının sosyalist devrimden çıkarı olan tüm halkı kendi safında toplayarak, burjuva sistemini yıkıp sosyalist iktidarı kurmasıyla olasıdır. ***


[1] Bu süreçte, tahmini olarak, toplamda 17 bin cinayetin devlet kontrolünde işlendiği ve bunun adına ise “faali meçhul” damgasının yapıştırıldığı biliniyor.

[2] Aynı AB, Suriye’de Esat rejimine, Libya’da Kaddafi rejmine karşı savaşan paramiliter faşist cihatçı örgütlenmeleri “terörist” görmüyordu.

 

2248

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Sayfalar