Pazartesi Mayıs 20, 2024

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

Alevi toplumu içinde yüzlerce yıldan bu yana egemenlerden, zalimlerden yana olmuş, Pir Sultan Abdal’ın itlerinin oturmadığı haram sofrasına oturup Hızır Paşalığa soyunan, ihanetçiliği, Reyberliği seçen, Aleviliği islamiyete, müslümanlığa yamamaya çalışan, bunun için de her türlü entrikayı deneyen, isimlerinin başında “profesör”, “dede” gibi çeşitli ünvanları olan; muhtemelen demokratik – yasal haklar değilse bile, hiç değilse Diyanette bir daire başkanlığı, belki bir müdürlük, veya daha önce olduğu gibi örtülü ödenekten bir miktar para, ya da bazı ‘dede’ kılıklılara maaş vs gibi çeşitli rant beklentileri olanlar vardı. Fakat onlar bile hayalleriyle baş başa kaldılar. Yardım, hizmet ve işbirlikçiliklerinin karşılığını alamadıkları bir hayal kırıklığı yaşadılar.

 

Alevilerin, Alevi toplumunun yıllardır beklentileri belliydi. Bu hükümetten de, Başbakan’dan da, paketten de bir beklentileri yoktu. Sözde Alevi açılımları öncesinde ve sırasında Alevilerin “eşit yurttaşlık” temelinde talep ettikleri, ortaklaştırdıkları ve maddeler halinde sundukları çözümlerin görülmezden gelinmesi, Alevilerin ve Aleviliğin yok sayılması, asimilasyonun giderek güçlendirilmesi, kendi Alevisini yaratma çabasındaki iktidarın ve bazı Fethullah yandaşlarının “Cami – Cemevi” projesi böyle bir beklenti içinde  olmamak için fazlasıyla yeterliydi..

 

Zira bu iktidardakilerin zihniyetini bilen, karakterlerini ve neye – kime hizmet ettiklerini iyi tahlil eden, Aleviliği Hz. Ali’yi sevmeye indirgeyen, takiyyecilikte sınır tanımayan Başbakanı iyi tanıyan Aleviler de, Alevi örgütleri de bu paketin “boş” hatta “bomboş” olacağını biliyorlardı. Ve görüldü ki, pakette inançlarla ilgili çıka çıka yıllardır fiilen ortada olmayan başörtüsü ve türban yasağının kamu kuruluşlarında serbestliği kararı çıktı.

 

Alevilikle ilgili tek ifade, Cemevlerinin ibadet yeri sayılması, Zorunlu Din Derslerinin kaldırılması, Madımak’ın Utanç Müzesi olması gibi temel istem ve sorunlar ortada dururken, Alevilerin Serçeşme kabul ettiği dergâha dahi ücret karşılığı girerken, Nevşehir Üniversitesi isminin ‘Hacı Bektaş Üniversitesi’ olarak değiştirilecek olması Alevilerle alay etmekten başka bir şey değildir.

 

Bir yandan Mısır’daki Esma’ya dünya televizyonları önünde gözyaşı dökme resitalleri sunan, Suriye’de El Kaide, El Nusra gibi selefi, insan düşmanı katiller sürüsüne eğitim, lojistik ve askeri destek sağlayan, bu grupları ülke içinde eğitip, örgütleyen, bu gruplara her türlü yardımda bulunup Suriye’ye gönderen, Suriye’de taraf olup iç savaşı körükleyen; diğer yandan geçim amaçlı kaçakçılık yapan 34 Kürt çocuğuna savaş uçaklarıyla saldırıp katledilmeleri emrini veren Erdoğan ve AKP iktidarından “Kürt sorunu”, “Ana Dilde Eğitim”, “Barış” gibi çözümler beklemek büyük bir hayalcilikten başka bir şey olamazdı .

 

Bu gerçekliğin kısmen farkına varan Kürt Hareketi ve kimi Kürt politikacılar da sadece belli beklentiler içindeydiler. O ‘özel’ beklenti dışında paketten hiçbir beklentilerinin olmadığını beyan da etmişlerdi. Zaten binlerce seçilmiş Kürt siyasetçiyi zindanlara tıkayan ve hergün yaptığı konuşmalarla, verdiği emirlerle içerideki siyasetçilerin tahliye edilmesini engelleyen, barışa düşman Erdoğan’ın Kürt sorunu için herhangi bir çözümü olmazdı.

 

En temel ve can alıcı sorunlardan birisi olan  “Ana dilde eğitim” de pakette yer almadı. Ama “özel okullarda “farklı dil ve lehçelerde eğitim” yapılabileceği, yıllardır fiili olarak ortadan kalkmış olan “x, q, w” harflerini kullanmanın suç olmayacağı “klavyelere özgürlük” şeklinde mizahi bir formülasyon ile açıklandı. Tek olumlu, ama yüzeysel değişiklik sabahları okullarda okunan öğrenci andının”  kaldırılmasıdır.

 

Başbakan uzun tekrarlarla sürdürdüğü konuşmasında kendi psikolojisini öne çıkaran, ruh halini yansıtan bir ifade kullandı. Bu ifade son derece doğru bir tespiti içeriyordu. Aylarca “bugün, yarın, öbür gün, gelecek hafta açıklanacak, çok önemli ve tüm toplumu memnun edecek demokratikleşme kararları olacak” denilerek gizemli bir hale dönüştürülen bu pakette bir kez bile “ALEVİ” ve “KÜRT” sözcüğü kullanılmamıştı.

 

Bu tam bir korkaklığın dışa yansımasından başka bir şey değildi. Ben burada Başbakana soruyorum. Bu ülkenin en temel ve en önemli iki sorunu olan Alevi ve Kürt sorunlarını teğet geçen, bu sözcükleri kullanmaktan özenle kaçınan bir kişiden daha büyük korkak olabilir mi?

 

Yanıtı da biz verelim..

 

Evet, Sayın Başbakan: ”Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikemezler, hele sen asla.”


Erdal YILDIRIM

01 Ekim 20013

101266

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Erdal Yıldırım

Ermeni kaldı mı? (Nubar OZANYAN)

12 Eylül’ü 13 Eylül’e bağlayan gece Azerbaycan işgalci ordusu, arkasına ve yanına aldığı TC ordusuyla birlikte Ermenistan topraklarına saldırı başlattı. Birçok sivil yerleşim yeri bombalandı.

Militana Mektuplar…(2)

Merhaba tekrardan…

Yanı başımızda sürüp giden çekişmeli hayatımızdan biriktirdiğimiz anlardan seslenebiliyoruz ancak. Sesimiz ulaşıyorsa korkmaya ve umutsuzluğa kapılmaya gerek yok, tohum mutlaka filizlenmeye yüz tutar.

Hayatımıza geri dönüp bir bakmaya ne dersin. Korkularımızın mı cesaretimizin mi baskın olduğunun muhasebesini yaptığımızda ne görürüz?

İnsan dediğimiz canlı varlık her ikisini birlikte yaşar diyalektiğin gereği olarak. Korkularımız, bastırılmış öfkelerin dışa vurumuna götürür bizi. Burada cesaret denilen olgu karşımıza çıkar.

Tanrıyı Ette Bulma

Demek... öyle...

Dolly...

Dolly...

Bastır etleri leyla.

Çevir mangalı leyla.

Bir daha mı dünyaya geleceğiz leyla.

Bir daha mı dünyaya geleceğiz leyla.

Ha... ki.... ko.... ko...

Ha... ki.... ko.... ko...

Koltuk sallanıyor... koltuk...

Dolly...

Dollyyy...

Nerdesin kız?

Seni gidi kopya koyun.

Nerdesin?

Korkma kız....

Robotları artı değer üretemi içerisinde saymadılar diye yünlü yoldaşlarımızı yiyecek halimiz yok ya...

Ha... ki.... ko.... ko

Ha... ki.... ko.... ko

Emperyalizm Belli Ülke ve Uluslara Mı Özgü?1

Emperyalizm,  kapitalizme özgü bir olaydır. Kapitalizm öncesi emperyalizm yoktu ve toplumlar kapitalizme geçtiğinde, önce serbest rekabetçi kapitalizmle ve peşinden, kapitalizmin gelişmesi ve uluslararası yönünün daha fazla öne çıkmasıyla emperyalizmle tanıştı.

Biz bize benzemeyiz! [ismail cem özkan]

Kemalist arkadaşlar bazı sosyalistlerin kendileri gibi hayata baktığını ve yorumladıklarını gördükçe, duydukça diyorlardır “biz sosyalistiz herhalde!”... Ama Marksizimi bilen, onun düşünce yöntemini içselleştirmiş biri asla Kemalist olamaz ve hayata Kemalist gibi bakamaz, çünkü durdukları nokta farklı. Kemalistler burjuva ve sermaye bakış açısından devleti kutsallaştırıp, onu yaşatmak için düşünce yöntemini çizer, sosyalist ya da Marksistler ise tam tersidir, devleti “sönümlendirecek” işçi devleti kurmayı, yani işçi sınıfı ve mazlumların bakış açısına sahiptir...

Örgütlenme, Özgürleşme Ve Devrimin Güncelliği[1]

 

 

“İnsanlara şunu söylüyoruz:

Yalancıların maskelerini kaldırın,

körlerin gözlerini açın!”[2]

 

Sürdürülemez kapitalist çılgınlık şahsında, “Cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!”[3] betimlenmesindeki bir hâl-i pür melal ile yüzleşiyoruz.

Dört Duvar Arasında Direnenler Dışarıdakiler İçin İnat Etme Manifestosudur

Yıllardır Sosyal medyada zindanları gündemde tutmak için güncel zindan haberlerini dışarıya ulaştırıp tutsak aileleri ve zindan arasında köprü olma misyonu ile tanınan bir hesapsınız. “Rojevazindanan” ismi ile dikkatleri üzerinize çekiyorsunuz. Twitter, instagram ve Facebook gibi geniş kesimlerin kullandığı bu mecraların hepsinde aynı anda aynı haberleri paylaşmanız da ayrıca emek isteyen bir çalışma. Biz Kaypakkayahaber sitesi olarak kitlesel refleks ve duyarlılık yaratmaya çalışan bu hesapları daha da iyi tanımak babında bir röportajı gerçekleştirmek istiyoruz.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.

Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.

Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )

Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...

Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine

 


   Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.

Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]

Pişman değilim yaşadıklarımdan,

öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.[2]

 

“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…

Sayfalar