Pazartesi Mayıs 20, 2024

‘Kutsiye Bozoklar-Kelepçeye İnat Hayat'

Senin ezgilerinle yürüyecek bugün satırlarım, upuzaklarda; onca acı habere rağmen, aldığımız inanılmaz güzel haberlerle de. Upuzaklarda, hala senin ezgilerinin “eskimeyen” tınılarıyla; “Hayatı Ellerinden Tutmak” kitabın, bir yaşam sözlüğü gibi hep başucumuzda!

Politika gazetesinde  Füsun Erdoğan’ın “Müslüm Elma’ya Açık Mektup”u var bugün. Onca kötü haberin içerisinde; Almanya’daki izolasyon hücrelerine, böyle atılan çiçekler nasıl sevindiriyor insanı. Tıpkı bunu okuyan, umarız okuması mümkün olan bir tutsağın sevinci gibi!

“Gorulmuştur.org”da, bir “tutsak karikatürist”in; Adil Okay’a sesini, ürününü, teşekkürlerini iletişi var bugün. Duymaya bile dayanmanın günden güne güçleştiği onca hapishane haberlerine inat, tutsak karikatüristleri, ressamları, yazarları; yani “elit kavramlara” indirilen balyozları da görmek mümkün orada!!

Satırların, nasılda güncel hala; “Geceye bakıyorum, güç karşısında boyun eğmeyen, eğilip bükülmeyen, yaltaklanmayan seslerimiz olmalı. Kocaman bir mapushaneye dönüşmüş bir ülkede, isyan etme, uzlaşmama, karşı çıkma iradesini gösteren, isyanlarından vazgeçmeyen en temel muhalefet odağı susturulmak isteniyor. Çünkü ne demir kapıları yetti onları susturmaya, ne taş duvarları. Cezaevleri içinde cezaevleri üreterek yükselmesi muhtemel bir ayağa kalkışa da ket vurmayı planlıyorlar..Çünkü bütün toplumun sesi kısık..Bilmiyorlar, tutsaklar yenildiğinde tüm toplum da zapturapt altına alınmış olacak. Bilmiyorlar, geleceğimizi karartmak için bugünümüzden vazgeçmemizi istiyorlar…

Ve yine Politika gazetesinde, ardındanda nice sayfalarda okuyorum; Mukaddes Erdoğdu Çelik’in ‘Kutsiye Bozoklar-Kelepçeye İnat Hayat’ adlı kitabının çıktığını! Uzaklardayız, hemen dokunamıyoruz yazılanlara! Nasıl tüm yüreğimle teşekkür ediyorum ona; senin hayatının-hiç hükmü geçmeyecek satırlarının bize de, yeni kuşaklara da bir kez daha taşınacağına.

Ve yine satırların eşlik ediyor iliklerimize kadar işlemişçesine; “Biliyorum; öfkeyle tutuştuğumuzda acı üstümüze üstümüze geldiğinde, keder ruhumuza dolandığında durup gecenin sesini dinlemeliyiz. Bir çiçek koklamalıyız, bir şiir okumalıyız, sonu tatlıya bağlanan maceraları anlatan bir kitaba başlamalıyız…Ve yüreğimizin derinliklerine dalıp sevinçlerimizi aramalıyız tek tek. Düşler kurmalıyız, anılara bakmalıyız. Sevgilerimizi, sevdalarımızı, hayallerimizi sıkı sıkı kucaklayıp ışığa çevirmeliyiz yüzümüzü.Zor günlerdir yaşadığımız. İnsan kalmanın yolu da belli, öküz olmanın yolu da. Ve bugünlerin kavgası insanlıktan çıkarılmaya karşı verilmekte…

Dünyadaki kanlı sahneler dolaşıyor bütün haberlerde; yoksulluklar, göçler, savaşlar, gözaltılar,…..Tam bunların içerisinde, “ne zaman bitecek bunlar, ne zaman” dediğimizde; “Hayatın şiirini yüreklice taşımak gerekiyor. Hayatı tıpkı bir sevda gibi yaşamalı insan. Hani sevdadır iyi biter kötü biter. Aslolan çirkin bitmemesidir, aslolan yüreklerin kirlenmemesidir. Bir acılar döneminden geçtiğimiz kesin. ..Umudun azalması insanlığın azalmasıdır.” bir şarkının nakaratı gibi, hiç hükmü geçmeyen satırların eşlik ediyor bizlere. Hayatımızın nakaratı oluveriyor!

Seni “Işık Kutlu” olarak tanıdık önce. Neredeyse biz yeni yeni dünyaya geldiğimizde kaybetmiştin yürümeni; en çok okuyanlar da, bizlerdik seni!! Hayatını öğrendiğimizde, tertemiz bir örnektin önümüzde! Her satırın yeni yeni ufklar açıyordu, hayat tecrübelerimizin sınırlarını, sınırsızlaştırıyordu. Seni hiç tanımadan nasıl sevdik, hayatımızın bir parçası gibiydin. Ardından öğrendik kim olduğunu. Hapishanelerdeyken, Atılım gazetesi okurlarının, gazeteyi biran önce bize vermelerini beklerdik heyecanla. Köşende  yazdığını kapışmak için can atardık. F tiplerine geçtik, ağır hasarlarla çıktık. Bir “yürüyemeyen” olarak, bizim yürüyemez zamanlarımıza bak nasıl eşlik ettin; “Bu gece yüreğim zeybek oynamakta sevdiklerimle. Ve aydınlık bir demet yolluyorum, insanlık onurunu ayakta tutanlara yüreğimin güllerinden…” ve sen hiç yürüyemeyecektin!!

1953 yılında Mersin’de doğan Kutsiye Bozoklar, Şehremini’de Ahmet Muharrem Çiçek’in katledildiği baskında; 20 yaşında belinden aldığı yarayla, hep tekerlekli sandalyede yaşamak durumundaydı. 16 Temmuz 2009’a dek ürettikleriyle; yani aramızdan ayrılışının 6.yılında, hala hayatımızın ezgilerine eşlik etmekte-etmeye de devam edecek!

Onu, yine hep yaşamımıza eşlik eden satırlarıyla anmak en yakışanı;

İsteklerimiz, arzularımız, özlemlerimiz uygunsa ilkelerimize, kendi ölülerimizle dolmaz içimiz. Duygularımızın hangisi galip gelirse gelsin vurulmaz kimse. ..Hem mutlu, hem huzurlu, hem coşkulu, hem korkusuz yaşamanın sırrı, ilkeli ve bilinçli olmadadır…

72088

Ganime Gûlmez

Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Ganime Gûlmez

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Sayfalar