Pazar Nisan 28, 2024

Liberalizmin müfrezelerine karşı MLM’nin müfrezeleri olmak

Unutma ki; sen bir komünistsin. Bütün düşünce, davranış ve eylemlerinle bu yüce sıfatı yükselt.(Mehmet Demirdağ)

Sınıf mücadelesinin en keskin dönemeçlerinde komünistlerin eldeki verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretmedeki görev ve sorumluluğu her daim günceldir. Devrim mücadelesi bireyin benliğinde hayat bulsa da esasta toplumsal yaşamı değiştirme mücadelesidir ve devrime adanmışlık ancak bu şekilde anlam bulur. Devrimci müfrezenin korunması ve örgütlenmesi böylesi bir zemine oturur ve ilkeler ise bu müfrezenin çeliğine katılan sudur.

Tasfiyecilik rüzgârının dünya genelinde yaygın bir şekilde estiği ve temas ettiği her noktada bulduğu açıklardan beslendiği aşikârdır. Bu rüzgârın yarattığı etki karşısında öncelikle devrimci hareketin güçlendirilmesi gerekmektedir. Devrimci hareket içinde sınıf mücadelesinin yürütülmesi ilkesi bu sebebin çağrısıdır.

“Biz aktif ideolojik mücadeleden yanayız; çünkü bu mücadele, Parti ve devrimci örgütler içinde savaşımızın yararına olan birliği sağlayan silahtır. Her komünist ve her devrimci bu silaha sarılmalıdır.”(Mao Zedung, Liberalizme Karşı Mücadele)

Devrimci kadrolar arası bayağılaşan ve yozlaşan ilişkilerin ortaya çıkardığı çizgi ise en açık biçimde yukarda bahsini ettiğimiz ideolojik mücadeleyi yadsıyan bir pratiğe dönüşmektedir. İdeolojik mücadelenin rafa kaldırıldığı, onun yerine bireysel ve misillemeci yaklaşımların ikame ettirildiği bir anlayış, parçalamayı hedef alır ve devrimci komünist kadroların bunlar karşısında alacağı en net tavır ideolojik mücadeleyi örgütlemek ve devrimci harekete politik güç sağlamaktır. Bilinmelidir ki “liberalizm, ideolojik mücadeleyi reddeder ve ilkesiz barıştan yanadır; bu yüzden yozlaşmış ve bayağı bir tavra yol açar, Parti ve devrimci örgütler içindeki bazı birimlerde ve bireylerde siyasi soysuzlaşmayı doğurur. (Mao Zedung/Age)

İdeolojik mücadelede sebat devrimci çıkışta cüret

Anarşiye ve bölünmeye yol açmadığı sürece, bütün yoldaşların ve parti üyelerinin ortak rızasıyla onaylanan sınırların içinde tutulduğu sürece, parti içinde görüş farklılıklarının çarpışması, hem kaçınılmaz bir şeydir, hem de gereklidir.”(Lenin, Bir Adım İleri İki Adım Geri, Sol Yayınları, s.52)

Devrimci hareket içinde ideolojik mücadelenin yürüyeceği çizgi elbette hareketin sınırları ile yürütülmelidir. Zira ulu orta eleştiri kapsamında ideolojik mücadele adı altında düşülen anarşizm, ilkelere ve onun üzerinde yükselen müfrezeye ciddi zarar verecektir. Devrimci hareketi kitlelerin gözünde yıpratacak ve kitlelerin güvenini kazanma mücadelesinde ciddi zararlar açığa çıkaracaktır. İlkeler üzerine oturmayan, dedikodudan öteye gitmeyen örgütsel hiyerarşiyi tanımayan ve uluorta eleştiri yapan bir kişi veya grup küflenmiş bir zihnin bayraktarlığını yapabilir ancak. Bu düşünce tarzı bilimden beslenmeyen ve gerçeklere kapalı olan dogmatik müfrezelerin işidir.

“Bir kimse açıkça hata işlediğinde, barış ve dostluk uğruna işi oluruna bırakmak; eski bir tanıdık, bir hemşeri, okul arkadaşı, yakın bir dost, sevilen biri, eski bir meslektaş ya da alt kademeden eski bir arkadaştır diye ilkelere bağlı tartışmadan kaçınmak. Ya da arayı bozmamak için, meseleye derinliğine girmeyip, şöyle bir dokunup geçmek. Bunun sonucunda hem örgüt, hem de o kişi zarar görür”(Mao Zedung, age)

Tüm bunlara karşı çalışma tarzında düşünüş biçiminde sorgulamaya gitmek önemlidir. Liberalizmin etkisinin bir sonucu olarak duygusal yaklaşımlar Marksizm’den beslenmemektedir. Bunun sonucu idealizmin bayraktarlığı, yanlışın selefiliği, devrimci çizgiye seferdir. “Liberalizm devrimci bir topluluğa son derece zararlıdır. Birliği kemiren, dayanışmayı zayıflatan, kayıtsızlığa yol açan ve ayrılık yaratan yıkıcı bir şeydir. Devrimci safları sağlam bir örgütlenmeden ve sıkı bir disiplinden yoksun kılar, politikaların uygulanmasını engeller. Parti örgütlerini Partinin önderlik ettiği kitlelerden koparır. Bu, son derece kötü bir eğilimdir. Liberalizm, küçük-burjuva bencilliğinden kaynaklanır, kişisel çıkarları birinci plana alır, devrimci çıkarları ikinci plana iter ve bu da ideolojik, politik ve örgütsel liberalizme yol açar. Liberal kimseler Marksizmin ilkelerini soyut birer dogma olarak görürler. Marksizmi kabul ederler, ama onu uygulamaya ya da hakkıyla uygulamaya yanaşmazlar; liberalizmlerinin yerine Marksizmi koymaya yanaşmazlar. Bu kimselerde Marksizm vardır, ama aynı zamanda liberalizm de vardır. Marksizmden söz eder, liberalizmi uygularlar. Marksizmi başkalarına, liberalizmi kendilerine uygularlar. Bunlar her iki malı da dağarcıklarında bulundururlar ve her birini kullanacak yer bulurlar. Bazılarının kafası işte böyle işler.” (Mao Zedung, age)

Liberal düşünüş tarzı ve pratik hat özellikle kadrolar arasında yozlaşmaya dönüştüğü ve yeni zihinleri hiçleştirerek kendi müfrezesini oluşturduğu bir hat izler. Liberal kadronun kitle ilişkileri ya kadroya göre şekillenmekte ya da devrimci mücadeleden uzaklaşarak devrimci harekete olan güveni zayıflamaktadır. Bu her durumda devrime ve onun öncü müfrezesine zarar vermektedir. Nesnel olarak düşmana hizmet eder ve bu ideolojik zehir karşısında düşmanın memnuniyetinden bahsetmek mümkün. Dolayısıyla liberalizme karşı mücadele burjuvazinin saldırılarına karşı, düşmana karşı mücadeledir.

Liberalizmin hükmü altındaki durumlarda ona karşı mücadelede kullanılacak yöntemin liberalizmden beslenmemesi önemlidir. Böylesi bir durumun ortaya çıkaracağı sonuç devrimi liberalizme, kişisel kaygı ve çıkarlara adamaktır. Yanlışa karşılık olarak duygusal tepkiler yanlıştan beslenmektedir.

“Olumsuz bir özü olan liberalizmin üstesinden gelmek için olumlu bir özü olan Marksizmi kullanmalıyız. Bir komünist meselelere etraflı bir şekilde bakmalı ve sağlam ve faal olmalıdır; devrimin çıkarlarını canı gibi korumalı ve kişisel çıkarlarını devrimin çıkarlarına tabi kılmalıdır; Partinin kollektif hayatını sağlamlaştırmak ve Parti ile kitleler arasındaki bağları güçlendirmek için her zaman ve her yerde ilkelere bağlı kalmalı ve bütün yanlış düşünceler ve eylemlerle bıkmadan usanmadan mücadele etmelidir. Parti ve kitlelerle, herhangi bir kimse ile ilgilendiğinden daha fazla ve gene başkalarıyla, kendisi ile ilgilendiğinden daha fazla ilgilenmelidir. Ancak böylelikle komünist adına hak kazanabilir.(Mao Zedung, age)

45660

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar