Çarşamba Mayıs 8, 2024

Lozan neyin galibiyeti idi:Mehmet Can

‘’Bilmeyen ahmak, bilip de  söylemeyen suçludur.’’ (Fransız Atasözü)


İktidarı alan gücü eline geçiren muktedirler, tarihi de kendi çıkarları doğrultusunda yazarlar. Kendi iktidarlarının devamı için yalanın egemen olduğu bu tarih yazımına ihtiyaçları vardır. Türk egemen tarih yazımı da bir bütün olarak Lozan Antlaşmasından sonra yavaş yavaş ete kemiğe bürünmeye başladı. 1927 yılında Türk egemenleri tam olarak ipleri eline almaya başladıktan sonra Nutuk’un yazılması ile bir yerlere oturdu. TC resmi tarihi giderek bu süreç sonrası bir şekle girerek vücut buldu.

Lozan Antlaşmasını madde madde incelediğimiz zaman esasında Lozan’ın bir kahramanlık ve direniş sonucu elde edilen bir başarı olmadığını tam aksine batının, batılı devletlerin her dediğinin noktası ve virgülüne kadar kabul edildiği bir  antlaşma olduğunu görmekteyiz.

1.Başlık: Doğu sınırı
Türkiye’yi temsilen Lozan’daki görüşmelere giden İsmet İnönü tamamen içi boş argüman ve gerekçelerle ortaya çıkarak doğu sınırı konusunda reel durumdan hareket etmeyerek hiçbir somut temele dayanmayan argümanları masaya koymuştur. Örneğin, ‘‘Ermeni yurdu söz konusu olamaz, olursa görüşmeler kesilir‘‘ demiştir. İnönü’nün masada dile getirdiği bu argümanların masada elle tutulur bir yönü ve yanı yoktur. Neden? Ermeni nüfusu Anadolu’da ne kadar kalmış? Bir buna bakmak lazım… Bu doğu sınırı muhabbeti tamamen göz boyamadır. O dönem Ermeniler hariç kimse bu sınırları istemiyor ve ilgilenmiyor. Ne İngiltere ne de diğer ülkeler… Bunların istememesinin nedeni de şu: Ermeni topraklarının bir bölümü yani öbür taraftaki Ermenistan Sovyetlere günümüzdeki Rusya’ ya kaymış durumda İngilizler bu konuyu Lozan’ da gündeme getirerek neden Sovyetlerin genişlemesini istesin ki böyle bir şey ister mi İngiltere?

Unutmamak gerekir ki Sovyet dış politikası 1917 Ekim Devriminden sonra büyük bir değişime girmiştir. Dolayısıyla İsmet İnönü bu konuda sırf biz de Lozan’da elimizi masaya vurduk diyebilmek için içi boş gerçekleşmesi zaten uzak bir ihtimal olan bir argüman ile ortaya çıkmıştır.

Lozan’daki ikinci başlık ise, Irak sınırı konusudur.
Irak sınırı mevzu bahis olduğu zaman ilk akla gelen Musul sorunu olmuştur. Günümüzde bile özellikle resmi tarihin kalemşörleri tarafından Musul mevzusunda TC egemenlerinin masada, Lozan’da direndiklerini, Musul‘u kaybetmemek için büyük bir mücadele verdiklerini söyler ve yazarlar. Peki, gerçek böyle mi? Bir kere Musul resmi tarihçilerin anlattığının aksine Lozan’da hiçbir zaman direnmenin nedeni olmamıştır. Tam aksine Musul, İngiltere tarafından alındıktan sonra, İngiltere Kemalistlerin tek tip bir ulus devlet kurmasına izin vermiştir. Yani İngiltere için önemli olan Ortadoğu’da bünyesinde zengin enerji kaynakları bulunan Musul’dur. Anadolu değildir. Lozan’da bu bölge üzerinde egemenliğini yeniden tescil ettiren Birleşik Krallık bunun karşılığında Anadolu’da Kemalistlerin ulus devlet kurmasına izin vermiş ve Anadolu ile fazla ilgilenmemeye başlamıştır.

3.Başlık: Suriye sınırı
Reisi İbni Halden başlayarak Müslimi‘ye, Meskene sonra Fırat yolu Deri Zor ve Musul Livası güney sınırına ulaşacak. Lozan’da Türk delegasyonunun talebi bu fakat Lozan’ da Suriye Sınırının TC egemenlerinin lehine düzenlenmesi işlem ve talebi de olmuyor.

4.Başlık: Adalar
Hikayenin en büyüğü bu İsmet İnönü  Lozan’ da 11, 12 adayı masaya getirmeyi, masada konuşmayı unutuyor. Türkiye’ye dönünce hatırlatıyorlar İsmet İnönü’ye ama iş işten geçmiş durumda imzalar atılmış artık.

5.Başlık: Trakya sınırı
1903 öncesi elden giden sınırların tekrar elde edilmesine çalışılacak, yani Balkan Savaşları’nda elden giden 1912’ de Osmanlının elinden giden coğrafya kastediliyor. Bu da hikâye, bu da gerçekleşmiyor. Bu sınırlara bir daha geri dönülmüyor.

6.Başlık: Batı Trakya
Misak-i Milli maddesi gereği plebisit istenecek, yani orada yaşayan halkın kendi kaderini oylama, bir seçim sonucu tayin etmesi.  Karaağacı daha sonra Yunanistan alıyor ve mevzu kapanıyor. Elde var yine sıfır…

7:Başlık: Boğazlar ve Gelibolu Yarımadası
Boğazlar bir geçiş hattıdır ve bütün dünyaya aittir. Sadece Osmanlı ya da Türkiye’ye ait değildir. Zaten İngiltere’nin kendisine bıraktığı bir yeri Türkiye diyor ki asker bulunduramazsın, bulundursan da müzakere sonucu bulundurabilirsin ancak… Unutmamak gerekir ki geçiş hakkı diye bir şey vardır. Yani esasında burada demek istiyor ki ben bu kuruluşu TC’nin kuruluşunu bir şekilde süslemem, bunun propagandasını bir şekilde yapmak gerekir. Aksi halde kitleler nezdinde otoritem ve güvenirliğim yara alır, itibar kaybeder. Sen; İngiltere boğazları yine istediğin gibi kullan fakat benim ile göstermelikte olsa bir görüş, müzakere et.

8.Başlık: Kapitülasyonlar
250 sene Osmanlı sömürdü Fransa’yı, son yüz elli sene de Fransa Osmanlı‘yı sömürmeye başladı. Fransa istediğini yine zaman içerisinde yaptırıyor. Resmi bir sömürü kalksa da, fiili bir sömürü yine var, devam ediyor TC’nin varlığı ile beraber.

9.Başlık: Azınlıklar
Kim var azınlıkta? Ermeni, Yahudi, Rum, Yunanistan diye bir devlet var mı? Var… Ermenistan’da Türk var mı? Yok… Peki, kimi, kiminle mübadele edeceksin? Açık bırakıyor bunun ucunu muammada kalmasını sağlıyor. Ermenilerin; Kiminle? Nerde? Ne zaman? Mübadele edileceği belli değil. Mübadelede şu vardır: TC egemenleri bunu anlatmalılar: Mübadele nedir? Kelime manası olarak: Çok açık sendeki hacmi olan bir şeyi, bendeki hacmi olan bir şeyle değiştirmektedir. Karşı tarafta bunun hacmi yoksa neyle değiştireceksin? Türkiye’nin derdi, hepsini yollamaktı esasında beceremeyince azınlık haklarını getirdiler başlarına.

10.Başlık: Osmanlı Borçları
TC Osmanlı Borçları’nın tamamını Lozan’da kabul ediyor, üstleniyor. Eğer 1923 bir devrim olsaydı eski rejimin borçları kabul edilmezdi. 1979’da İran’da devrim gerçekleştiği zaman, eski rejimden yani Şah Pehlevi yönetiminden kalan borçları yeni İran yönetimi ödemeyi reddetti. Yine Küba ve Vietnam devrimleri aynı şekilde tıpkı İran gibi eski yönetimden kalan borçları emperyalist ülkelere ödemedi. Bu örnekleri çoğaltabiliriz, eğer 1923’te bir devrim olsaydı Osmanlı Borçları ödenmezdi.

11.Başlık: Ordu ve Donanmaya sınırlama
Ordu ve Donanmaya sınırlama söz konusu olamaz diye Lozan’da başlık açılmıştır. İngiltere’nin Musul’dan bile önemli olan ana mevzusudur bu konu. Dünyada İngiltere’den yola çıkan herhangi bir gemi takılmadan dünyanın etrafında dolaşıp veya istediği bir ülkeye girip çıkıp tekrar İngiltere’ye varır. Unutmamak gerekir ki Birleşik Krallık, İngiltere dünyada geçmişten, günümüze denizlerin hakimidir. Herkes ile antlaşması vardır. Antlaşması olmayanı da mağlup etmiştir kendisine bağlamıştır. Mustafa Kemal esasında bu konuda şunu demek istiyor:’’Ben diyor kendi kıyımda istediğim kadar asker bulundururum  ve o denize hükmederim. Bana ait kaç milse oralara o alana ben hükmederim.’’ Fakat İngiltere denizlere hakim olma isteğinden dolayı oraya şöyle bir ara açıyor ve Türkiye’ye şunu söylüyor:Zaten senin donanmanda yok, yani büyük bir boşluğa konuşuyorsun sen demeye getiriyor. Dolayısıyla İngiltere’nin denizlerdeki hakimiyeti boğaz başta olmak üzere TC’ de de sürüyor. Mustafa Kemal’in söylemi lafta kalıyor.

12.Başlık: Yabancı Kuruluşlar
Yabancı Kuruluşlar yasalarımıza uyacaklar. Bu konu da tam bir muamma, hangi yabancı kuruluşlar? Ülkesi olanlar, olmayanlar… Yabancı kimdir? Hangileridir? Kimin, kimin yasalarına uyduğunu doksan yıllık cumhuriyet tarihi bize gösterdi.

Dolayısıyla Lozan’da TC egemenlerinin hiçbir maddesi kabul edilmemiştir. Esas olgu-de facto bir durum olan TC ülkesinin tanınmasıdır. Olayın Kürt ve Kürdistan bağlamında cereyan ettiği yer ise Musul meselesidir. İngilizler 9 Kasım 1918 Musul’u teslim almışlardır. İsmet İnönü ise Musul’u Lozan’da TC sınırlarına dahil etmek için Lozan’da BMM Türklerin ve Kürtlerin ortak meclisidir diyerek sürekli Türk ve Kürt’ün kardeşliğine vurgu yapmıştır.

İsmet İnönü Lozan’da bu kardeşlik edebiyatını dilinden düşürmeyince Lozan’daki dönemin İngiliz temsilcisi Lord Curzon İsmet İnönü’ye dönerek kinayeli bir şekilde gülümseyerek umarım öyledir demiştir. Türk ve Kürt birlikteliği başından itibaren sahte bir birlikteliktir. Yani demek istiyor ki İngiltere, siz ortak falan değilsiniz. Sizin altı yüzyıllık bin yıllık bir devlet geleneğiniz var, Kürt’ün böyle bir geçmişi ve geleneği yok, sanki varmış gibi yanına oturtuyorsun Kürt’ü, işin bitince adamın kafasını kopartacaksın güzel kardeşim.

Şu soru günümüzde de sorulmalıdır, Lozan’dan sonra kaç kez müdahil oldu İngiltere Kürt ve Kürdistan mevzusuna? İngiltere Musul’u aldıktan sonra Türk ve Kürt’e ne haliniz varsa görün demiştir. Kürtleri bir nevi Kemalistlerin önüne atmıştır. Lord Curzon kısaca özetlemek gerekirse Lozan’da İsmet İnönü’ye: ’’ Sizin Kürtler ile olan aşkınız göstermelik bir aşktır’’ diyor. Lozan bir zafer değil, bir hezimet, büyük bir yenilgidir. Mağlubiyetin altına atılmış bir imzadır Lozan. Unutmamak gerekir ki İngiltere 1. Dünya savaşını baz alarak masaya oturmuştur. Sen Kurtuluş Savaşı diyorsun, milli mücadele diyorsun kimsenin umurunda değil. Osmanlı 1. Dünya savaşından yenik ayrılmıştır ve bunun bedelini de Lozan’da ödemiştir. Dolayısıyla Lozan öncesi büyük oranda bu toprakların kadim ve yerli halkı olan Ermeniler, Rumlar kısacası gayri Müslimler tasfiye edilirken, Lozan sonrasında ise Kürtlerin tasfiyesine büyük oranda başlanmıştır. Lozan’dan sonra hazırlanan 1924 Anayasası ile film tamamen kopmuş ve bitmiştir.

69477

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

Sayfalar