Pazartesi Haziran 3, 2024

Madımak'tan Çığlıklar Geliyor

Yanarak şekil buldu insanlık,böyle süregeldi tarih... 

Tarih tekerrür etti. Binlerce yılın cadı yakma deneyimleriyle evrilmiş kara cübbeli sakallıların ağızlarından salyalar akıtarak giriştikleri en pis en canavarca eylem. Ve o eylemin gerçekleştirildiği mekan: Madımak.

O Madımak'tan halen çığlıklar geliyor…

2 Temmuz 1993'te insanlık tarihinin en vahşi, en iğrenç katliamlarından birisinde 35 aydın, sanatçı, yazar, semahçı ve 12 yaşında bir çocuk olan Koray'ın katledilmesine sahne olan Madımak Oteli Alevi örgütlerinin, Alevilerin, demokrasi güçlerinin ve de Sivas Şehit ailelerinin 17 yıldan bu yana süren mücadeleleri sonucu nihayet kamulaştırıldı.

Madımak Otelinin kamulaştırılması tek başına oldukça olumlu bir olgudur, ama asla yeterli değildir. Yıllarca Madımak için "Kültür, Sanat, Kardeşlik, Barış Müzesi" gibi tanımlamalar yapıldı. Bunların hiçbirisi Madımak Katliamının yaşandığı böylesi bir vahşet için düşünülemez ve dile getirilmesi bile değildir. Hele katliamdan sonraki zamanlarda katillerin kimisinin Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyesi yapıldığı, katillerinin avukatlığına soyunan, yıllarca o katilleri koruyan, kollayan, kamu kuruluşlarında besleyen gerici, asimilasyoncu, faşist AKP iktidarının sözcülerinin Madımak Şehitleri ile ve Alevi toplumuyla adeta dalga geçercesine "Anı Köşesi, Çocuk Kütüphanesi, Koru–Park" gibi tanımlamalar asla kabul edilemez . Bu tür sözler olsa olsa katliamı şirin göstermek, katliamı ve katilleri meşrulaştırmaktır.

Oysa hükümetin önünde yapması gereken iki önemli görev bulunmaktadır. Birincisi, demokrasi havarisi pozundaki bu hükümetin biran önce hiçbir oyalamaca ve ayak oyununa başvurmadan katliama şahitlik etmiş olan binayı, ülkede yaşayan tüm bireylerin benzer acıları bir daha asla yaşamaması için, toplumsal barışta yarattığı tahribatın bir parça iyileştirilmesine katkı sağlaması ve de Sivas Madımak Şehitleri, Şehit Aileleri, Alevilerin ve toplumun önemli bir kısmının insani beklentisinin gerçekleştirilmesi için derhal "Madımak Utanç Müzesi" yapmasıdır.  

Diğer önemli ve yaşamsal görevse, Büyük Ortadoğu Projesinin uygulama evrelerinden birisi olan, 8 saat boyunca cumhurbaşkanından, başbakana, yardımcısına, bakanlara ve tüm ülkenin televizyonlardan naklen seyrettiği Madımak katliamının, tüm yönleriyle araştırılması ve olayda sorumluluğu olan en üsttekilerden en alttakilere kadar her bir sorumlunun, kurumun ve olayın açığa çıkartılması , sorumluların bir an önce kamuoyuna açıklanması ve yargı mekanizmasının işletilmesi zorunludur. Tabi eğer AKP hükümeti, ABD emperyalistlerinin uşağı, kuklası ve işbirlikçisi değilse…

Ve de devlet hem Madımak, hem de ülkemizde gerçekleştirilen diğer tüm katliamlarla yüzleşmeli ve derhal özür dilemelidir.

Bu hesaplaşma ve yüzleşme taleplerini seslendirmeye devam ederken, hem Alevilerin, hem de duyarlı ve sorumluluk sahibi herkesin kendisine sorması gereken bazı soruların olduğunu da anımsatmak istiyorum.  

Örneğin Madımak'a gelinen süreçten önce ne tür organizasyonlar yapıldı?

Neden faşist Alpaslan Türkeş'in 'Altın Hilal' olarak adlandırdığı Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Malatya ve Maraş illerinde ABD Büyükelçiliği 1.Katibi Alexander Peck başta MHP olmak üzere çeşitli sağcı parti, dernek ve sendika yöneticileriyle bir dizi toplantılar yapıyordu? Neden bu toplantılar sonucunda bu illerin neredeyse tümünde Alevi – Sünni çatışması yaratılmaya çalışılarak çeşitli cinayetler işleniyor ve katliamlar gerçekleştiriliyordu? Acaba birileri durup dururken şu Alevileri Maraş'ta, Çorumda, Sivas'ta katledelim mi, yakalım mı diyorlardı? 

Nasıl oluyordu da 1974 yılında Barış Harekatı adıyla 45 dakikada Kıbrıs'ın yarısını işgal edebilen ve Nato'nun 3. büyük ordusu Sivas Madımak katliamını 8 saat seyrediyor ve müdahale etmiyordu?

Bu sorulara doğru yanıtlar verdiğimizde Madımak Katliamının da, diğer katliamların da Büyük Ortadoğu Projesinin gerçekleştirilmesine yönelik planın birer parçaları olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Bir başka can alıcı konuda hepimizin bildiği gibi aynı yıl, yani 1993 yılında Almanya'nın Solingen kentinde aşırı sağcı faşistlerin kundakladığı bir evde yaşamını yitiren Türkiyeli 5 vatandaşımızın evlerinin olduğu yere, katliamı kınamak için Alman hükümeti tarafından bir anıt müze yapılmış ve bahçesine beş adet ceviz ağacı dikmiştir.

Oysa Madımak Otelinin olduğu yerde et lokantası açılmış ve bir takım insan kılıklılar, Sivas Madımak Şehitlerinin çığlıklarının yankılandığı o iğrenç binada et pişirip, kebap yemişlerdir. Kamulaştırma sürecinde çok daha üzüntü verici bir durum yaşandı. "Katliam ile değer kazandı, marka değeri oldu" denilerek, o otelden fahiş fayda umanlar en az oteldeki canlarımızı yakanlar kadar insanlıkdışı bir düşünce içinde olmuşlardır.

Diğer yandan egemenler yıllardır büyük bir çabayla Madımak ve benzeri katliamların üstünü örtmek ve örtbas etmek istiyorlar. Yani katliamcılara ve katillere kol kanat germeye devam ediyorlar. Ve yüzsüzce, fütursuzca, bir o kadar içimizi acıtacak şekilde bize "Madımak'ı Unutun" diyorlar.

Nasıl unutabiliriz, 33 aydın, yazar, sanatçı, karikatüristimizi?

Nasıl unutabiliriz, şiirlerimizi, türkülerimizi, kadınlarımızı, çocuklarımızı?

Nasıl unutabiliriz, Asım Bezirci'yi, Hasret Gültekini, Metin Altıok'u ?

Nasıl unutabiliriz, Menekşe'yi, Asaf'ı, Serpil'i, Akarsu'yu, Atay'ı, Çimen'i, Behçet Aysan'ı ve diğerlerini?

Nasıl unutabiliriz,"adım Koray, / daha on iki yaşındayım / ve ben hiç büyümeyeceğim Sivas Madımak'ta yandım / din adına – din adamlarınca yakıldım /  ak günler bekleyen ülkemin / karanlık düşünceleriyle"diyen henüz 12 yaşındaki Koray'ı?

Nasıl unutabiliriz, "Adını söylesem dilim takılır / Sanki yüreğime bir şey çakılır / Orda semah dönen nara yakılır"  dizelerinde yakılan semahçılarımızı?

Hem nasıl unutabiliriz ki, Madımak Otelinde 33 canımızın ve 2 otel görevlisinin katledilmesinden sonra dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in "oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır,  çok şükür oteli saran halktan kimsenin burnu bile kanamamıştır demesini?

Nasıl unutabiliriz ki, Demirel'in "olay münferittir, bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardırdemesini?

Biz asla unutmayacağız!

Unutmayacağız ki, ülkemiz daha fazla karanlıklara çekilmesin!

Unutmayacağız ki, Madımak Utanç Müzesi olsun…

Unutmayacağız!

Çünkü unutmak ihanet demektir.

Çünkü unutmak demek, 1993'te Madımak Otelini ateşe veren katillerin yaktığı ateşin sıcaklığının bu insanlık dışı katliamda sorumluluğu olan herkesi yakmaya devam etmesi demektir ve Madımak yangının sona ermesi için, 17 yıldan bu yana vicdanlarda yankılanan çığlıkları biraz azalması için tek çözüm yolu vardır. İnsanlık için, insanlığın böyle bir katliamdan utanç duyması ve bir daha asla yaşanmaması için Madımak Utanç Müzesi olsun, olmalıdır, olacaktır.

Erdal YILDIRIM

61066

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Sayfalar