Cumartesi Mayıs 4, 2024

Malya’dan Madımak’a, Baba İshak’tan Koray’a, Berkine..

“tarihler kan gördü 
zulmün kırbacında inleyen cehalet
alevlerin şavkında gözleri kamaşan cellat
boğazlanan, tövbeye gelen 
kendi suyunu kesen Kızılırmak
ve tarih böyle bir Temmuz gördü
ey nutku tutulmuş insanlık!
varın gayrı kanın aynasında saçlarınızı tarayın.”(1

1230’lu yıllar.. Anadolu Selçuklu Devleti, Moğollardan gelen istilacı, baskıcı, adaletsiz ve yağmacılık kültürünü bir devlet siyaseti olarak Anadolu topraklarında yaşayan tüm farklı kesimler üzerinde uyguluyordu. Adaletsizlik, eşitsizlik ve ayrımcılık dayanılmaz noktalara ulaşmıştı. Bu süreçte Anadolu’nun dört bir yanında bu duruma karşı çıkan, En-El Hak inancı, yani Alevi inancı da giderek daha çok taraftar buluyordu. İktidarlarının sallandığını anlayan Selçuklular, Alevi inancını, kültürünü ve belleğini yok etmek istiyorlardı.  

Selçuklular, 1238 yılında Amasya’daki Alevi mürşidi Baba İlyas’ı ortadan kaldırmak için Amasya’ya bir sefer düzenledi. Baba İlyas Haraşna (Çat) Kalesine sığındı. Bunun üzerine Baba İshak önderliğinde Türkmenler, Aleviler, Kürtler, Ermeniler hep birlikte Selçuklu’ya karşı bir ayaklanma başlattılar. Samsat’ta, Adıyaman’da, Gerger’de, Kâhta’da, Elbistan’da, Malatya’da, Sivas’ta Selçuklu ordusunu bozguna uğrattılar. Amasya’da Alevi mürşidi Baba İlyas’ın boğularak öldürüldüğünü öğrenen Aleviler, Selçuklu ordusunu yenip, Konya’ya doğru yürüyüşe geçtiler. Ancak Kırşehir’de Seyfe Gölü kıyısındaki Malya Ovasında, Gürcülerle, paralı Frenk askerleriyle ittifak yapan Selçuklu ordusu tarafından yenilgiye uğratıldılar. Malya Ovasında binlerce Alevi ve birlikte hareket eden isyancı katledildi. Malya Ovasında akan kanların Seyfe gölünü kızıla boyadığı, ancak bu denli büyük bir katliama ve acıya dayanamayan Seyfe Gölü ve Malya Ovasının daha sonra kuruduğu tarih sayfalarına not düşülmüştür.

Babailer Ayaklanması, salt Türkmenlerin değil, Kürtler, Ermeniler ve başkaca Hıristiyan grupların da, Selçuklu’nun baskılarına, adaletsizliğine ve ayrımcı politikalarına karşı çıkmak için başlattığı,  en önemlisi de ezilen, horlanan, ötelenen halkların bir sınıf ayaklanması olduğu bilgisinin altını çizelim.  

Haksızlığa, eşitsizliğe, ötelenmeye, inkâra karşı ayaklanmalar tarih boyunca devam etti. Aynı zamanda katliamlar da. Selçuklu’nun, Osmanlı’nın baskıcı politikalarına karşı çıkan Aleviler, Kızılbaşlar, Türkmenler, 1420 de (Şeyh Bedreddin İsyanı) Sultan I.Mehmet tarafından,  1511 de (Şahkulu Sultan isyanı) II.Bayezid tarafından, 1514’te Çaldıran’da Yavuz Selim tarafından, 1527’de (Kalender Çelebi İsyanı) Kanuni Sultan Süleyman tarafından, 1826’da II.Mahmut tarafından,  kadın-erkek-çocuk-yaşlı denmeden toplu şekilde ya kılıçtan geçirildiler, ya kuyularda boğduruldular. Bir başka deyişle toplu kıyımlara, soykırımlara tabi tutuldular.  

Cumhuriyet döneminde de Alevi, Kızılbaş, Kürt katliamları olanca hızıyla Koçgiri’de, Dersim’de, Maraş, Sivas, Çorum ve Gazi’de devam etti.  Bu kıyımlarda da binlerce kadın, erkek, yaşlı, çocuk katledildi.  

Birkaç gün sonra 2 Temmuz 1993 Sivas Madımak katliamının 21.yıl dönümü.

O gün, Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenliklerine gidenlerden 33 aydın, sanatçı, yazar, şair, karikatürist, semahçı devletin güvenlik güçlerinin ve mülki amirlerin koruması ve gözetimi eşliğinde Madımak Otelinde yakılarak katledildiler.

Yani şenliklerde söyleşiler yapmak, şiir okumak, türkü söylemek, bağlama çalmak, semaha dönmek isteyenler hep birlikte “Ateşte Semaha Döndüler.”  Ve onların içinde yitirdiğimiz biri var ki, O kendi ifadesiyle, babası İsmail Kaya’nın kendisine ve 15 yaşındaki ablası Menekşe’ye “haydi çocuklar, Sivas’a, Baba Ocağımıza, Pir Sultan Şenliklerine gidelim” dediği için Sivas’a giden Koray Kaya’ydı.

İşte O’nun acısı öyle bir acı ki, o acı Madımak yangınlarından sökün etti, Yıldız Dağını aşarak taa İstanbul’a Okmeydanı’na, markete ekmek almaya giden Berkin Elvan’a geldi, ulaştı. Oradan Eskişehir’e akşamın kör karanlığında devletin güvenlik güçleri, katil polisleri tarafından dövülerek öldürülen Ali İsmail’imizin acısıyla birleşti. Bir kez daha boğazlarımız düğüm düğüm oldu. Yutkunamıyoruz. Acılarımızı, gözyaşlarımızı içimize akıtıyoruz.  Evet, Koray Kaya henüz 12 yaşındaydı. Devlet tarafından misketleriyle oyun oynamasına bile tahammül edilmeyen, izin verilmeyen bir çocuktu. Tıpkı merasında koyun otlatılırken mayınla paramparça olan Ceylan gibi. Tıpkı babasıyla birlikte arkadan 13 kurşunla öldürülen Uğur gibi. Tıpkı 7 yaşındaki Enes gibi. Tıpkı Roboski çocukları gibi. Tıpkı Ali İsmail gibi.. Ve tıpkı İbrahim Aras gibi .

1238 den 1993’e neredeyse 800 yıllık bir zaman..

800 yıl önce hüküm süren inkârcı, yasakçı, baskıcı, yok edici gerici zihniyet aynı şekilde devam ediyor. Dün Malya Ovasında Baba İshak’ı katledenler, bugün Gezi’de ve tüm yurtta Abdullah’ı, Ethem’i, Ali İsmail ve Berkin’imizi katlediyorlar. Ne bir eksik, ne bir fazla . 

Ve mutlaka bilince çıkartılmalıdır ki, Koray’ı da, Berkin’i de, İbrahim’i de öldüren, Irak’ta, Suriye’de din adına, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın ve kız öldürüp tecavüz edenler aynı zihniyetteki kişilerdir. Ve ne yazık ki, onlar bu ülkede de halen iktidardalar.

Dün Amasya’da Baba İlyas’ı, Malya Ovasında Baba İshak’ı ve binlerce Alevi’yi, Türkmen’i, Ermeni’yi katledenlerle, Kalender Çelebi’yi katledenler ve Sivas’ta Pir Sultan’ı asanlar aynı zihniyetin sahipleridir. 

Dün Koçgiri’de, Dersim’de insanları mağaralarda kimyasal gazlarla zehirleyenler, Alişer ile Zarife’nin başlarını kesip Seyit Rıza’yı darağacına gönderenlerle Roboski’yi bombalayanlar aynı zihniyetin sahipleridir.

Dün Çorum’da, Maraş’ta, Madımak’ta “tekbir” sesleriyle “yakın ulan yakın, öldürün”, diyen kişilerle Hrant Dink’i, Rahip Sontoro’yu öldürenler aynı zihniyetin sahipleridir. 

Dün Osmanlı’da “Alevilerin, Kızılbaşların canları da, malları da, namusları da helaldir” diyenlerle, Irak’ta, Suriye’de kılıçlar, palalarla boğaz kesip, insan başlarıyla top oynayanlar, onlara her türlü lojistik, askeri, siyasi desteği veren, bugün iktidardaki Muaviye soylu Yezitle aynı zihniyeti sahipleridir.

Yine bir Madımak anması öncesinde görülüyor ki, Madımak’tan dumanlar çıkmaya devam ediyor. Madımak halen için için yanıyor.. Koray’ın, Menekşe’nin acı çığlıkları Ali İsmail’in, Berkin’in acılarıyla, çığlıklarıyla buluştu. Yapılacak şey, Alevilerin, Kürtlerin ve tüm ötekileştirilenlerin bu inkârcı, asimilasyoncu, faşist ve gerici zihniyeti, yani bu harami saltanatını yerle bir etmek için bir arada ve birlikte mücadeleyi büyütmesi, yükseltmesidir.

 

(1)    Meral Vurgun’un Madımak Şehitleri anısına yazdığı “Kerem Edin Beni” adlı şiirinden

 

Erdal YILDIRIM

20 Haziran 2014

95480

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

Sayfalar