Perşembe Mayıs 9, 2024

Mandela halkına ihanet mi etti?

Tarihteki pek çok acı örnekten de bilindiği gibi, liderlerine körü körüne bağlanan ve onların her söz ve hareketine tanrısal anlamlar yükleyen halkların sonu kahredici bir hayal kırıklığı ve çoğunlukla da yıkımdır.
Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela yaşamının 28 yılını geçirdiği hapishaneden 1990’da çıktığında,  halkı tarafından bir aziz, bir kahraman olarak karşılandı. Zincirlerini kıran coşmuş bir sel gibi alanlara akan siyah kalabalıklar, özgürlük mücadelesini hiçbir gücün durduramayacağına olan sarsılmaz inançlarıyla liderlerini muhabbetle bağrına basmış ve kaderini onun ellerine teslim etmişti.
Günler, haftalar süren mutlu kutlamalar bitip sokakların harareti dinince, gözler merak ve ümitle Mandela ve beyaz lider Klerk arasında başlayan müzakerelere çevrildi. Özgürlük siyahlar için artık bir an meselesiydi; şafak sökmüş, uzun zamandır özlemini çektikleri düş gün yüzüne çıkıyordu.

            Yılan Hikayesine Dönen Müzakereler

 Kamuoyu gibi medya da müzakerelere kilitlenmişti. Gazete ve televizyonlar kapalı kapıların ardından sızan haberlerle dolup taşıyordu. Müzakereler uzadıkça uzuyor, yılan hikâyesine dönen görüşmeler süren pazarlığın çetin geçtiğine yorumlanıyordu. Gelgelelim tahammülleri zorlayan bir aradan sonra üzerinde anlaşma sağlanan başlıklar belli olunca, BEYAZ ESARETİN göz boyayan bazı küçük rötuşlarla devam ettiği görüldü.

Mandela'nın partisi Afrika Ulusal Kongresi (ANC)’nin uygulayacağı ekonomik politikalar Dünya Bankası, İMF ve Dünya Ticaret Merkezi' nin reçeteleri doğrultusunda şekillenmişti. Irkçı beyaz yönetimin madencilik alanındaki devleri Anglo-Amerikan ve De Breers’in eski başkanı Oppenheimer ile diğer sanayi çevrelerinin çıkarları aynen sürüyordu. Merkez bankasının eski ırkçı beyaz başkanı Chris Stals yerinde kalmıştı. Eski maliye bakanı Derek Kelyes koltuğunu korumuştu.  Böylece ekonominin kaptan köşkü eskiden olduğu gibi yine ırkçı yöneticilere kalmıştı.
The Wall Street Journal gazetesi bu şaşırtıcı durumu, “Bay Mandela bir zamanlar olduğu sanılan sosyalist bir devrimci olmaktan ziyade, Margaret Thatcher'i andırmaktadır," diye değerlendirmişti.  

         Hani Yöneten Halk Olacaktı?

Böylece uğrunda nice canlar feda edilen ve nice acılar çekilen ÖZGÜRLÜKLER SÖZLEŞMESİ çöpe atılmış oluyordu. O Özgürlük sözleşmesi ki, 1955' de Mandela başkanlığında toplanan ANC kongresinde her maddesi tek tek okunarak oylanan ve kabul edilen bir manifestoydu.

Sözleşme, “Yöneten Halk Olacaktır!” diyordu. Halkın çalışma ve iyi bir gelir elde etme hakkı, iyi bir eve sahip olma hakkı, zengin altın yataklarında ve diğer yer altı zenginliklerde pay sahibi olma hakkı kutsal ve dokunulmaz sayılıyordu. Sözleşmeye göre bankalar, tekel sanayisi ve topraklar beyaz azınlıktan alınıp halkın mülkiyetine geçirilecekti. Böylece Güney Afrika beyazlar için zengin California, siyahlar içinse yoksul Kongo olmaktan çıkarılacaktı. Özgürlük ancak ekonomik özgürlükle taçlandırıldığında bir anlamı olacaktı. Yoksa bir ayağı topal bir demokrasi halkı özgürleştiremezdi.

Özgürlük Sözleşmesi, ırkçı beyaz yönetimin baskıları sonucu illegal hale gelen devrimciler arasında kutsal bir metin gibi elden ele dolaşmış, hiç sönmeyen bir ümidin ve direnişin ilham kaynağı olmuştu. Kalabalıklar sokaklara dökülüp, “Ne kurşunlar, ne de göz yaşartıcı gazlar bizi durdurabilir! " diye haykırırken, art arda katliamlara uğruyor, ölen arkadaşlarını gömüyor, korkunun zincirlerini kırmış bir halde sloganlar atarak bir sonraki saldırıyı bekliyorlardı.

            Rehavet ve Yanılgı

 İşte kan ve can pahasına bayraklaştırdıkları o kutsal metin şimdi artık çöpe atılan kuru bir sözcükler yığınıydı. Mandela ve Klerk arasında müzakereler sürerken, özgürlük sarhoşluğuna kapılan halk olup bitenlerin farkında değildi. ANC militanlarından Gumede öfkeyle, “Herkes siyasal müzakereleri izliyordu. Eğer işlerin iyi yürümediğin fark etselerdi kitlesel protesto eylemleri gerçekleştirirlerdi,”diyordu. "Kaçırdık, asıl meseleyi kaçırdık!” diye devam ediyordu kendisini suçlayarak. O zamanlar, "Hükümet olduğumuzda hallederiz,”rehaveti ve yanılgısı hâkimdi parti kadrolarında.

Irkçı yönetime karşı uzun yıllar mücadele eden ANC militanı Rassool Sulyman, “Beyazlar boynumuzdaki zincirleri alıp bileklerimize taktı,”diyordu yıllar sonra.

           Değişmeyen Kader


Böylece o destansı özgürlük mücadelesi,  liderlerini bir körler ve sağırlar ordusu gibi takip eden halk için tam bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmış ve Mandela’nın başında olduğu ANC iktidarında hayat siyahlar için daha da kötüye gitmişti.

On yılın sonunda faturalarını ödeyemedikleri için milyonlarca insanın elektrik ve suları kesildi. 2003‘ te yeni bağlanan telefonların en az %40 ‘ı artık kullanılmıyordu. Bankalar, madenler ve tekel sanayisi yine beyazların dört eski mega şirketinin elindeydi. 2005’ te siyahlar şirketlerin sadece yüzde 4' üne sahipti. Toprakların yüzde 70’i nüfusun yüzde 10'unu oluşturan beyaz azınlığın elindeydi.

 Mandela iktidarında Güney Afrikalıların ortalama ömrü 13 yıl daha azaldı. AİDS daha çok can alıyordu. Günlük 1 dolardan az gelirle yaşayan insanların sayısı ikiye katlandı. İşsizlik oranı yüzde 23' ten yüzde 48'e e çıktı. 1 milyona yakın insan çitliklerden atıldı. Nüfusun dörtte birinden fazlası gecekondularda yaşıyordu ve çoğunun elektriği ve suyu yoktu.

            İhanet mi?

Gecekondu hareketinin liderlerinden Zikode,”Şimdi gördüğüm tek şey İhanet!” diyordu. Beyaz azınlık siyahlara kasayı teslim etmiş, ama şifresini vermemişti.

Ortaya çıkan bu ağır tablonun sorumlusu sadece Mandela ve ANC ‘nin diğer liderleri değildi. Düşünceleri morfinlenmiş bir körler topluluğu gibi onları takip eden parti kadroları ve halk da en az onlar kadar sorumluydu.

Güney Afrika zelzelesi tüm mazlum halklar için yaşamsal derslerle doludur. Bugün ve gelecek için incelenmeli ve dersler çıkarılmalıdır. Yoksa özgürleşeceğiz diye liderlerin arkasından sürüklenip, boynumuza geçireceğimiz yeni esaret zincirleri ile daha da tutsak hale gelebiliriz.

 

Kaynak: Naomı Kleın-Şok Doktrini     

78875

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Mahmut Alınak

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar