Pazar Nisan 28, 2024

Marksizmin sadık öğrencisi: İbrahim Kaypakkaya

Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın ölümsüzlüğünü onur; direngenliğini miras, komünist bilincini rehber edişimizin 44. yılını geride bırakırken, o günden bugüne kadar attığımız ve atacağımız her adım, bilimsel sosyalizme olan sadakatimizi ortaya koymaktadır. Bu sadakat kuşkusuz toplumsal çelişkiler karşısında politika üretmedeki durumumuz ve ülkemizde Marksizm’in üretiminin ne durumda olduğu ile ölçülebilir. Bu konuda örnek alınacak tavrın Kaypakkaya yoldaş olması ve onun sosyal ve de siyasal pratiğinde bütünleşen kopuşun kavranması gerekiyor.

’71 devrimci çıkışı, kendi içinde ortaya koyduğu pratikleri ile ülkemiz sınıf mücadelesinde oldukça önemli bir kesittir. Bu çıkış, kendi içinde büyük bir cüret ve kararlılığı ifade etse de aynı zamanda kendi içinde bir arayışı ve değişimi de ifade etmiştir. Nicel birikimin nitel kopuşunun an meselesi olduğu gerçeği içinde ’71 devrimci çıkışı, kitlelerin değişimini de ifadelendirecek ve bir kopuşu sağlayacak bir parti arayışını da ifade etmiştir. Bu anlamda diyebiliriz ki ’71 devrimci çıkışı aynı zamanda kendi içinde bir krizi de ifade etmektedir. Bu kriz kitlelerin bağrında oluşacak ve tarihte zorunluluk olarak ortaya çıkacak olan proletarya partisidir. Onun ideolojik ve politik güzergâhında halk kitleleri içinde ortaya çıkan bir komünist önderin ellerinde filizlenmesi ve şekillenmesi ülkemiz devrimci tarihi açısından bir dönüm noktasıdır.

Açık ki, bu kopuşun temel kaynağını Marksizm’in evrensel ruhu oluşturmakta ve bu ruh Kaypakkaya’nın bilincine zuhur etmektedir. Kaypakkaya’nın toplumsal pratiği, kitleler içinde alazlanması onun Marksist bilincini şekillendirmiş ve bir komünistin mahir ellerinde Türkiye proletaryasının öncü müfrezesine dönüştürmüştür. Kaypakkaya yoldaş her şeyden önce ülkemizde Marksizm’in temsiliyetini taşımakla beraber aynı zamanda Marksizm’in kitlelerin bir silahı, proletaryanın bilinci ve onun varlık zemini olduğunu göstermiştir.

Proletaryanın biricik bilimi olarak Marksizm, tarihsel olarak birçok evrede değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Dolayısıyla onu savunmak aynı zamanda ona yönelen revizyonizme karşı da mücadele anlamına gelmektedir. Mehmet Demirdağ yoldaşın “içeride ve dışarıda sınıf mücadelesini yürüt” talimatı, bahsini ettiğimiz bu düzlemi işaret etmektedir. Burjuva ideolojilerin bombardımanına maruz kalan Marksizm’in iç parçalanmalar yaşamasına rağmen her seferinde bir kopuş ile ortaya çıkması, onun yıkılmaz bir kale olduğunu ifade ediyor. Gerek kitle hareketleri içinde gerekse de politik organizasyonlar içinde ortaya çıkan ve çıkacak olan sapmalar karşı Marksizm’in sadık öğrencisi olmak bugün ülkemiz şahsında İbrahim Kaypakkaya ile bütünleşme ve onun ardıllarına miras olarak taşınmaktadır. Dolayısıyla bugün ülkemizde komünist devrimcilerin omuzlarındaki yük dünyayı değiştirme ve onu omuzlama kılavuzunun yüküdür. Bu, çok anlamlı bir pratiği ifade ediyor. Kaypakkaya yoldaş bu değişimin, kopuşun ve örgütlenmenin adıdır. O Marksizm’in sadık öğrencisidir. Diyalektik materyalizmi savunmak ve kavramak  aynı zamanda konjonktürel duruma göre kendini yenilemek ve değiştirmek üzerine kuruludur. Bu aynı zamanda Mao Zedung’un “sosyal pratik sizi yadsıyorsa fikirlerinizi değiştirin”  kapsamında fikirsel değişimlerin ve şiddetli bir sarsıntı içinde  kopuşun talimatıdır. Bu kopuş aynı zamanda devrimcileşmenin yoludur.

Komünist Partisi çelişkiler üzerinden yükselecek, kitlelerin çıkarlarını devrimci süreç içinde örgütleyecek burjuvaziye karşı bir silaha dönüştürecek ve bunları yapmak adına diyalektik materyalizm ile donanacak bir araç olarak öne çıkmıştır. Bu müfreze politika ile bilimi birbirinden ayıran, politikanın özgün yanını ortaya koyan, işçi sınıfının devrimdeki rolünü tanımlayan, politika ile şiddet arasındaki bağıntıyı ortaya koyan ve tüm bunların yanı sıra Marksizm’i mevcut bulunduğu ülkedeki mercisi olarak onu her türlü tasfiyeci düşünceye karşı savunacak bir noktada durmak zorundadır. Bunun için mevcut kadroların politik devrimciliği öne çıkması zorunludur.  ’71 devrimci çıkışı içinde kendine Marksist diyen birçok akım mevcuttur. Türkiye’de 1971’de politik devrimcilik söz konusu olsa da esas olarak bir kopuş söz konusu değildir. Ancak politik olarak Marksist olmak kurulu düzenden görüşleri ile kopmayı gerektirmektedir. Somut koşulların somut tahlili ve buna uygun olarak devrimci eylemini ortaya koymak gerekmektedir. Kaypakkaya yoldaş ve onun elinde çelikleşen proletarya partisi ülkemizde Marksizm Leninizm ve Maoizm’in temsiliyetini taşımaktadır. Bu anlamıyla Kaypakkaya yoldaş ülkemizde diyalektik materyalizmin simgesi devrimin ideolojik politik ve örgütsel düşüncesidir.

Kaypakkaya yoldaşa dair yapılacak en önemli tespitlerden bir tanesini de onun uzlaşmazlığı teşkil etmektedir. Onun uzlaşmazlığı, basit bir karşıtlıktan öte sınıfsaldır ve onun teorik tutumunun ve pratik devrimciliğinin de belirgin özelliklerinden birisidir. Kaypakkaya pratik hayatta kendisini revizyonizmden kalın çizgilerle ayırmak ve ideolojik mücadele ile göstermektedir. Bu temelde Marks ve Engels’in dönemin politik hareketleri karşısındaki konumlanışı ve enternasyonal içerisindeki ideolojik mücadeleleri Marksizm’i keskin hatlarla revizyonizmden ayırmaktaydı. Marksizm’e içkin bir devrimci kopuş karakterinin bir diğer durağı ise Lenin olmakta, Rusya’da Menşeviklerle, sosyalist devrimcilerle, daha sonraları ise Buharincilerle ve diğerleri ile yürütülen ideolojik mücadele Marksizm’e hem bulunduğu coğrafyada içkin bir karakter kazandırmakta hem de onun bütünselliğine katılım sağlamaktaydı. Mao ise, SBKP’nin revizyonistleştiği ve “barışçıl geçiş” görüşlerini bayraklaştırdığı bir dönemde devrimci savaş seçeneğini sunmakta ve dünyanın “fırtına merkezlerinde” yangını büyütmeye çağırmaktaydı, ek olarak Mao, devrimci dönüşümün merkezine kitleleri oturtarak KP’deki yozlaşmanın karşısına diyalektiğin negatif kutbunu yaratmakta ve çelişkiyi, devrimciliğin sabiti yapmaktaydı.

İbrahim Kaypakkaya yoldaş tam da bu temelde kendisini üretmekte, MLM biliminin önderlerinin izinde, uzlaşmazlığı sınıf mücadelesinin hizmetinde ve keskin ideolojik mücadelenin içerisinde konumlandırmaktadır. Onun pratik ve ideolojik mücadelesi, bulunduğu her alanda Marksist görüşleri hakim kılmanın adı olmuş, üzerinde hareket ettiği zemin tıkandığı yerde, o yeninin yaratıcısı olmuştur. Özellikle TİİKP ile yürüttüğü ideolojik mücadele, çağdaşı hareketlere yönelik değerlendirmeleri bu temelde anlam kazanmaktadır.

Kaypakkaya yoldaş Türkiye’nin somut koşullarını incelerken Marksizm’in inceleme yöntemine sadık kalmış ve onu somut şartlar üzerinde kullanarak onu bugüne kadar getirecek ve gerçekliğinden ödün vermeyecek bir çizgi ile bizlere sunmuştur. Aydınlanmacı yaklaşımların bu açıdan Kaypakkaya’yı anlayamaması ve onu anmaması bu açıdan gayet anlaşılırdır. Zira Kaypakkaya Türkiye’de sınıfların tahliline sınıfsal özü yakalayarak yapmış ve bugün birçok düşünce akımlarını yadsıyacak bir önder olarak ortaya çıkmıştır. Kaypakkaya’yı kabul etmek bu açıdan her şeyden önce bir reddediştir. Yani ateşten bir gömleği giymektir. Kaypakkaya’yı kavramak ise ateşten gömlek olmaktır. Kaypakkaya yoldaşın ideolojik politik çizgisi ve onun tahlillerinde ortaya çıkan verili durum bugün birçok anlamda bir felsefeye sahiptir. Kaypakkaya’nın inceleme yaklaşım tarzına baktığımızda olgulara nasıl yaklaşılacağını somut veriler üzerinden görme fırsatı buluruz. Bu inceleme tarzı yabancısı olmadığımız diyalektik materyalizmin ta kendisidir.

En başından belirtelim ki Kaypakkaya’da tarihin Marksist analizi vardır. Buna birkaç örnek vermekte fayda var. Bu her şeyden önce Kemalizm’in sınıfsal analizidir. Kaypakkaya tarihsel incelemede dahil olmak üzere oldukça titiz bir analizle karşımıza çıkmaktadır. Bu Kaypakkaya yoldaşın tarihi ve Kemalizm’i incelemesinde düz bir mantığın ve aydınlanmacı bir bakışın olmadığını göstermektedir. Yani Kaypakkaya Kemalizm’in sınıfsal analizini yaparken “hilafet ve Saltanat’ın lağvedilmesi, şeriat kanunları yerine medeni kanunların benimsenmesi, medrese, tekke ve zaviyelerin kapatılması, Arap alfabesinin yasaklanması kılık-kıyafet devrimi, kadına seçme-seçilme hakkının verilmesi” gibi konuları tartışma konusu dahi yapmadan onu hakim sınıfların askeri faşist ideoloji olarak tanımlamaktadır. Kaypakkaya yoldaşın resmi ideolojiye yaklaşımı olaylar değil olgular eksenlidir. Dolayısıyla Kaypakkaya  kavramak Marksizm’i kavramaktır esasta. Ancak burada özellikle dikkat çekmek istediğimiz nokta Kaypakkaya yoldaşı anlama konusunda ortaya konulan argümanların Marksizm’i kavramak değil Kaypakkaya yoldaşın Marksizm’i kılavuz edinerek ortaya koyduğu tespitleri bilmek-ezberlemek olarak anlaşılmaktadır. Bu, Kaypakkaya’ya yapılan çok önemli bir haksızlıktır.

Sonuç olarak Kaypakkaya yoldaş her şeyden önce meselelere yaklaşımda diyalektiğin bir temsiliyeti ile ortaya çıkmıştır. Her şeyden önce Kaypakkaya yoldaşın komünist kimliği Marksizm’e sadakati ve onu bir eylem kılavuzu olarak ele alması ile tanımlanmalıdır. Bu açıdan Kaypakkaya yoldaşı anlamak Marksizm’i kavramak anlamına gelmektedir ve esas işaretin buraya yöneltilmesi gerekmektedir. Kaypakkaya yoldaşı andığımız 44. yılda onu anlamanın ve kavramanın yollarını yaratmanın tartışmalarına sıklıkla sarılmalı ve komünist kimliğin mayalanmasında onu kılavuz edinmeliyiz.

39038

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

UYU EY „YİǦİT“ HALK ;Hasan Hayri Aslan

UYU EY YIGIT HALK

UYRUKEN ÖLÜM ACI VERMEZ İNSANA
UYU SEN!...

Atlar ve katırlar kişniyerek tepişiyorlar… Zavallı, yoksul çaresiz halklar ayaklar altında. Onları peygamber belleyen katiller gariban erlerden birinin kellesini kesiyor kameralar önünde. Katiller karanlık yüzlü, kara sakallı pis birer mahluk, öteki kellesiz gariban cesedin başında kurt işareti yapıyor, ağzı kulaklarında. Kurtların, çakalların, yılanların işgali altında memleket!

Durum iyidir !Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

15 Temmuz akşamı faşist klikler arasında iktidara hâkim olma kavgası yeni bir boyut kazandı. Hâkim sınıflar arasında süregelen çelişkinin özü uzlaşmaz bir çelişkidir. Bu uluslar arası emperyalist devletlerin sermaye egemenlik savaşının bir parçasıdır. Faşist klikler arası darbe girişimleri, çatışmalar, öldürmeler, idamlar vb. yeni bir şey değildir. Bu yüzyıllık TC tarihine bakıldığında çokça görülür. Tarih, Ermenilere, Kürtlere, Araplara, Alevilere vb. yapılan soykırımla, katliam ve akıl almaz işkence, zulümle doludur. İttihat ve Terakki’den günümüze bu böyle oldu.

Darbe'nin imitasyon ve fason hali...

Bu ya bir tiyatrodur ki ben öyle düşünüyorum;  ya da sinemanın gala gecesinden yalnızca bir sahnedir ki, düşünmek bile istemiyorum!

Soralım!

Kendi öz savunmamızı güçlendirmeliyiz!! Mahircan

Darbenin her türlüsüne karşı olduğumuz açık. Yıllardır yaşadığımız hukuksuzluğa, sivil darbe örgütlenmelerine, faşizme, gericiliğe, radikal İslamcı katliamcı zihniyete karşı olduğumuz gibi..

Bu tiyatrodan kim yarar sağladıysa, kotaranı da odur.

Egemen sınıfların kanlı-kaos senaryoları ve hesaplaşmaları

15 Temmuz gecesi darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü. Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından “demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine sonuçlanması söz konusu olamazdı.

TKP/ML Merkez Komitesi;“Faşist kliklerin dalaşına değil, halk savaşına taraf ol!”

Türk egemen sınıflarının yaşadığı siyasal kriz derinleşerek devam ediyor. Faşist diktatörlük içindeki klik çatışması 15-16 Temmuz 2016’da ordu içinde örgütlenmiş bir cuntanın askeri darbe girişimiyle yeni bir evreye geçmiştir. Türk egemen sınıflarının tarihinde pek tanık olunmadık bir darbe girişimi olmuştur. Darbe girişiminin başladığı saatten (15 Temmuz saat 21.30), örgütlenme biçimine ve kısa sürede yelkenleri indirmesine kadar fiyasko niteliğinde bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak bu darbe girişimi TC tarihi açısından bir ilktir.

Partizan “Darbenin her türlüsüne karşı direnişe, mücadeleye!”

15 Temmuz akşamından başlayarak 16 Temmuz gecesi boyunca devam eden askeri darbe girişimine karşı bir açıklama yayınlayan Partizan “Bugün “Allah’ın bir lütfu olarak” ifade edilen darbe girişimiyle daha güçlenen ve halka yönelik saldırılarına artıracak olan resmi ve resmi olmayan sistem güçlerine karşı, emekçi halkın kendisini korumak için tedbirler alması, darbeleri üreten ve kendisi de bir darbe ürünü olan AKP şahsında sisteme karşı mücadeleyi yükseltmesi “darbe-darbe karşıtlığı” üzerinden yapılmaya çalışılan bölünmeye karşı çıkması varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir.

Parti inşası; ve sürekliligi saglanmış önderlik ;Halil Ahmet

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Her birimiz bunun farkındayız kulaklar sağır gözler kör uykuda ölü taklidi yapmanın bir anlamı yoktur.

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Parti ve önderliğin inşası,doğru bir siyasal hattın MLM temelde sürekliğinin sağlanması her geçen gün daha da hissedilir bir durum olarak kendini dayatmaktadır.

Parti ve önderliğin inşası sürekliliği sağlanmış önderlik olgusu ve bunun la berabar doğru temelde çizginin sürekliliği nin sağlanması dediğimiz olgudan ne anlamalıyız

ÇÖZÜLME, PARÇALANMA VE KUTUPLAŞMA GÜZERGÂHINDA[*]

“Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı,İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.”[1]

III. Büyük Bunalım’ın yerküresinde, Sykes-Picot’un miadını doldurduğu Ortadoğu’da, nihayet coğrafyamızda devasa bir dissolution (çözülme) fragmantasyon (parçalanma) ve polarizasyon (kutuplaşma) yaşanıyor.

Bunu hâlâ görmeyen, bilmeyen, kavramayan varsa ne yazık.

Çünkü gelecek(imiz) “Fortis imaginatio generat casum/ Zengin hayalgücü, olacakları (önceden) tahmin eder,” kaydı düşülmesi gereken söz konusu gerçeğin biçimleneceği güzergâhtaki çatışmalarla karara bağlanacak.

Gündem'e, düne ve bugüne dair…[1]

“halkımın damlayan kanını gördüm ve ateş gibi tutuşuyordu her damla!”[2]

Bu benim Gündem’e ilk gelişim değil. Yıllar önce, “kirli savaş” döneminde daha çok -orada yaşadığım için- Ankara’da, ama aynı zamanda İstanbul’daki merkez ile Diyarbakır büroda gözüpek genç gazetecilerle yanyana olmanın onurunu yaşamıştım. O zamanlar, gazeteyi yanılmıyorsam Gültan yönetiyordu… Yurdusev haber müdürüydü. Hüseyin dış haberlerde, Ali ve Emine Kültür-Sanat servisindeydiler… Koordinatör yanılmıyorsam Sanlı’ydı…

Neden suriyeli savaş mağdurları istenmez

Dünyamız küresel  emperyalist  semayenin yaşadığı ekonomik kriz sonucu büyük sarsıntılar yaşıyor. Ortadoğu’da başta Amerikan  emperyalizmi olmak üzere,empryalist haydutlar kendi çıkarları,sömürü ve rahatları için insan kanına doymuyor. Daha fazlasını istiyor,kan , katliam kâr, kâr, kâr …Onları kendi çıkar ve menfaatleri ilgilendiriyor. Biz bunları yüzyılın tarihinde çokca yaşadık. Alman emperyalizmi birinci emperyalist savaşta Ermeni soykırımını  İttihat-Terraki paşalarıyla birlikte  gerçekleştirmedimi?

Sayfalar