Çarşamba Mayıs 15, 2024

“Meral’den Sibel’e kadın devrimi sürüyor” Münevver İltemur

 

Bugün 25 Ocak. Bundan tam 42 yıl önce ’71 Devrimci Hareketin ilk kadın şehidini verdiği gündür. Meral Yakar yoldaşımızın 22 Ocak 1973 günü Ümraniye’deki örgüt üssünde yoldaşının temizlediği silahından çıkan kaza kurşunuyla yaralandığı ve yoldaşı tarafından götürüldüğü Numune Hastanesi’nde üç gün komada kaldıktan sonra ölümsüzleştiği gün.

42 yıl sonra da, onun onurla yükselttiği devrim bayrağı bugün, Arin Mirkanların, Komutan Saryaların ve Rojava Devrimi’nin kalbinin attığı Kobani Özgürlük Savaşında, en ön saflarda direnen kadın militanların elinde IŞİD çetelerine karşı mevziden mevziye dalgalanıyor. Bizler onun mirasını devralan devrimci sosyalist kadınlar olarak bir kez daha söz veriyoruz, hayallerini iktidara taşıyacağız sevgili yoldaş! Kadın Devrimini, tüm kadınlar özgür oluncaya kadar sizlerden aldığımız güçle sürdüreceğiz. Günde 3-4 kadını öldüren erkek egemenliğini tarihin çöplüğüne atıncaya dek.

“Ser verir sır vermez!”

1950 yılında Gaziantep-Nizip’te doğan Meral yoldaş, Çapa Tıp Fakültesi’nde okurken devrimci faaliyete katılır. Tüm yerkürede devrimci bir rüzgar estiren ’68 kuşağının ve elli yıllık revizyonizmden devrimci bir kopuşun ilk militanlarından olan Meral Yakar, 1972 Nisan ayından da İbrahim Kaypakkaya önderliğinde TİİKP’den kopan TKP(ML)’nin ilk kadın üyesi olma onuruna erişir. Meral yoldaş komünistlerin “Birlik Devrimi”yle MLKP’nin onur üyesi olarak kabul edilir.

“Ser verip sır vermeme” ilkesi daha çok ‘71 devrimci önderlerinden İbrahim Kaypakkaya ile özdeşleşmiştir. Gözaltına alınır alınmaz işkencelerin en vahşisine maruz kalması ve destansı direnişi buna yol açmıştır kuşkusuz. Ama Meral Yakar yoldaş yaralı bedeniyle bu ilkeyi ilk pratikleştiren oluyor! Elbette karşı karşıya getirelemez ama tarihi de atlamadan yazmak lazım. Sonuçta Meral ile Kaypakkaya’nın çelikten iradeleri aynı özsudan beslenmiştir. Meral Yakar, yoldaşının kendisini bırakıp belgeleri alıp gitmesi için ısrar eder ama yoldaşı onu bırakmaz, hastaneye götürür ve polis tarafından gözaltına alınıp tutuklanır. Bu durumda Meral yoldaşın devrimci kimliği açığa çıkar. İşkenceci polisler ağzından tek kelime alamayınca tedavisini engelleyerek, yaralı halde işkence ederek öldürürler kadın militan yoldaşımızı.

O dönem yoldaşları tarafından yayınlanan bildiride kısa bir kesit:

“Meral yoldaş, kendini proletaryanın kurtuluşu davasına adamıştı. Bu mücadele uğruna ailesi ile tüm feodal bağlarını koparmış ve profesyonel devrimci olarak mücadelenin içine girmişti. Tüm mücadele hayatı boyunca büyük, küçük iş ayrımı yapmamış teknik işleri küçümsememişti. Yine teknik işleri yaparken vurulmuştu. Mücadele azmini hiçbir zaman kaybetmeyen yoldaşımız, koma halinde dahi devrimci tavırdan en ufak bir taviz vermemiştir. Diğer yoldaşımıza zarar gelmesin diye poliste ‘ser verilir sır verilmez’ devrimci tavrına sonuna kadar uymuştur. Meral yoldaşın bu tavrı hepimize iyi bir ders ve iyi bir örnek olmalıdır. Bu olaydan çıkaracağımız ikinci ders ise, dikkat sorunudur. Her işte çok dikkatli davranalım. Bilhassa egemen sınıfların bütün gücü ile bastırdığı bu günlerden ufak bir dalgınlığın bize çok şey kaybettireceğini hiçbir zaman unutmayalım.”

“Seni Rojava devriminde yaşatıyoruz!”

Özellikle Rojava Kadın Devrimi’nin çok tartışıldığı bugünlerde devrimci, sosyalist kadın hareketi olarak ’71 Devrimci Hareketi’nin ilk kadın şehidine ne kadar sahip çıktığımızı sorgulamalıyız. 42 yıl önce zincirlerini kırıp özgürlük için kavganın tam ortasına atılırken eskiden bir dizi kopuş sağlayan bu kadın yoldaşımızı başucunda andık mı bir kez bile? Hayır. Zira mezarını bilmiyoruz! 41 yıl sonra gömüldüğü yeri öğrensek bile sahipsizlikten belirsizleşen kabrini bulamadık! Onun o tarihlerde feodal erkek egemen değerlerden koparak, ailesinden ve pek çok gencin girmeyi hayal ettiği Çapa Tıp Fakültesi’nden koparak devrimci saflarda yer alışı  çok değerlidir.

Bizler bu değeri ne yazık ki yeterince sahiplenemedik! Genç kuşaklara yeterince anlatamadık. Hala yattığı yeri tam olarak bilmemenin utancını yaşıyoruz... Tüm devrimci kadınlar adına özgür diliyorum sevgili yoldaş! Seni Rojava devriminde anıyor ve yaşatıyor genç yoldaşların. Yolu yok yoldaş bizler de açtığın yolda özgürlüğe yürüyeceğiz!

Sadece Meral değil sahiplenmediğimiz... Türkiye Komünist Partisi’nin ilk kadın şehidi Maria’nın adını bile duymadık, bilmiyoruz. Maria çok iyi bildiğimiz ve her daim saygıyla andığımız TKP’nin önderi Mustafa Suphi’nin eşidir. Yine bir erkek komünist aracılığıyla tanıtmak zorunda kalıyoruz sevgili Maria’yı... Evet tarihi erkekler yazmıştır ama yüzyıllık bir kadın tarihi de vardır bu topraklarda! Biz devrimci kadınlar, kadın şehitlerimize sahip çıkmamışız! Son yıllarda özellikle Sakinelerle birlikte artan bir sahiplenme ve duyarlılık var ama gelenekten geleceğe tüm ölümsüzleşenlerimizi sahiplenmek ve onlardan öğrenmek önemlidir. Çünkü biz köklerimize dayanarak güneşi zapt edeceğiz!

Maria yoldaş, M. Suphi ve yoldaşları katledildikten sonra M. Kemal tarafından kiralanan katil Topal Osman tarafından esir alınır. Tecavüz başta olmak üzere yoğun işkencelere katledilir. Keza Zarife de öyledir. Alişer ile birlikte silah kuşanıp özgürlük için savaşırken üstün öngörüsüyle Kamber’in ihanetini gözlerinden okumuş ve Alişer’i uyarmıştır.

Mücadele uğruna çocuk doğurmayan ve eşi Alişer ile omuz omuza savaşan Zarife de tarih yazımında Alişer’in gölgesinde kalmıştır.

Bunlar sadece üç ayrı dönemde özgürlük devrim ve sosyalizm kavgasında fiziken yitirdiğimiz öncü yiğit kadınlarımızdır. Hani hep deriz ya, onlar fiziken aramızda olmasalar da kavgamızda yaşıyorlar. Evet onların uğruna şehit düştükleri idealleri için mücadelemiz can bedeli sürüyor ve sürecek. Ancak yıldönümlerinde ilkleri unutmamak, mezarlarını bulup başuçlarında anmak gelişen mücadeleyi anlatmak gerekiyor.

Meral Yakar yoldaş ölümsüzdür! Yoldaşa sözümüz devrim olacak!

Münevver İltemur (Ölümsüzlerin ve Tutsakların Sesi Platformu)

 

70219

DİK DURUP BOYUN EĞMEYENLER[*]

 

 

“Yol daima ayaklarınızın altında,

rüzgâr daima arkanızda olsun.”[1]

 

“Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya savaşı yaklaşıyor.” Mu gerçekten de?

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, 11-12 Temmuz 2023 tarihlerinde Vilnius’ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’nde Ukrayna’ya yapıla gelen silah yardımlarının daha da arttırılması kararına ilişkin olarak şu değerlendirmede bulunmuş:

“Çıldırmış olan Batı, başka bir şey düşünemez oldu. Aptallık noktasına kadar en yüksek düzeyde öngörülebilirlik içerisindeler. Bu bir çıkmaz sokak. 3.Dünya Savaşı yaklaşıyor.” (1)

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Halkın günlüğü gazetesinde yayımlanan bu makaleyi yerinde ve doğru tespitlerinden ayrıca Kaypakkaya'yı anlama ve algılama yönünden değerli bir yazı olması sebebiyle okumanızı tavsiye ederiz.

“Kim Daha Kötü Kaypakkaya’cı?”

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

Sayfalar