Salı Mayıs 14, 2024

Metal işçileri sınıfının gücüyle direniyorlar

14 Mayıs’da Bursa Renault fabrikasında başlayan metal işçilerinin direnişi, dalga dalga yayılarak TOFAŞ, MAKO, Çoşkunöz, Ototrim, TürkTraktör, Ford Otosan ve daha bir çok fabrikayı da sardı. İşçiler, faşist Türk Metal-İş sendikasının kendilerini daha fazla oylamasına isyan etti ve sendikayı devreden çıkararak, sınıf hareketi içinde küçük, ama tarihi bir adım atarak, burjuvazi karşısında bir sınıf oluşunun gereğini yerine getirdiler. 

Bu direniş, faşist-sarı sendika nezdinde burjuva devletine, onun sömürü düzenine karşıdır. Çünkü, özellikle son 10 yıllık süreç; işçi sınıfının en fazla ezildiği ve sömürüldüğü, her türlü haktan mahrum edildiğ ve sendikasızlaştırdığı bir süreçtir. Aynı zamanda bu süreç, varolan sendikalarıda sendika olmaktan hızla çıkaran bir süreç olmuştur.

Metal işçilerinin direnişi, güçlü bir örgütlülüğe, komünist ve devrimcilerin güçlü örgütlülüğü de söz konusu olmamasına karşın, kendiliğinden bir sınıf hareketinin boyutunun bu denli olması, sınıflar arası mücadele gerçekliğinin kendisidir. Seçim süreci ve yer yer işçi sınıfı içinde reformist rüzgarların estirldiği bir ortamda, gündeme damgasını vuran bir sınıf gerçekliğidir.

Sınıfın en küçük kitlesel hareketi ve özellikle önemli sanayi kollarındalki işçilerin sınıf hareketi, gündeme damaga vurmaması söz konusu olamaz. Kendi dışındaki sınıfların bütün dikkatini çeker ve etkiler. Mücadelesinin başarısı, ezilen sınıflara umut verirken, burjuvaziyi ise tedirgin eder. Diğer ve bu direnişte olduğu gibi.

Her işçi direnişi ve  her grev, işçilerin sınıf bilinci kazanmasına hizmet ettiği gibi, sınıf olarak örgütlenmelerini de genişletir ve nitelikleştirir. Daha önceki direnişlere katılan işçilerin dediği gibi; “direniş ve grev öncesi beş vakit namaz kılarken, şimdi beş vakit komünizm propagandası yapıyoruz.” 

Metal işçilerinin direnişinin sonu ne olursa olsun, bu direniş onlara gelecek günlerdeki mücadele için çok şeyler kazandırıyor. Ve onlar direnişleriyle komünizm okulundan geçiyorlar.

Kapitalist sistem varoldukça, burjuvaziyle işçi sınıf arasındaki mücadelede sürecektir. Ta ki, işçi sınıfı burjuvaziyi yıkıp kendi iktidarını kurana kadar. Toplumsal tarihin bu kaçınılmaz anı, er ya da geç gelecek. Bu tarihsel gelişmenin önünde hiç bir gerici zorbalığın durmasının olasılığı söz konusu değildir.

İşçi sınıfı oraya; grevlerle, direnişlerle, işgallerle, protestolarla, barikatlarla varacaktır. Bu süreç içinde kendi sınıf partisiyle ilişki kuracak, sınıf bilincini bu mücadele içinde alacaktır. O zaman daha örgütlü ve daha bilinçli olarak, kendi sınıf çıkarlarının bilinciyle hareket edecektir. Zamanı geldiğinde geri çekilecek, zamanı geldiğinde ileri atılacaktır. Bunu belirleyecek olan; ekonomik ve siyasal koşulların yanında sınıfın bilinci ve örgütlülüğünün düzeyi olacaktır. 

15-16 Haziranları, 1970’in ikinci yarı süreçlerinileri, 1986 grevlerini, 1994 Zonguldak Maden direnişini, 2009 yılı Aralığında başlayan Ankara Tekel direnişi ve peşinden Gezi’yle mücadelenin daha da kitleselleşmesi ve karşılıklı sınıf çatışmasına dönüşmesi, Türkiye işçi sınıfının tarihinin mücadeleyle dolu olduğu görülecektir. 

Sadece yukarıda saydığımız bu belli başlı işçi direnişlerini ele aldığımızda, Türkiye işçi sınıfının direnişleri hiçte yabana atılacak gibi değildir. Burjuvazi bu direnişleri çok ciddiye aldığı için hep saldırmış ve bu direnişleri kırmak için yoğun çaba harcamıştır. Çünkü burjuvazi sınıf bilinciyle hareket eder ve işçi sınıfının mücadelesinin örgütlü hale geldiğinde karşısında yıkılmaz bir güç bulacağının bilincinde olduğundan, direnişleri daha doğmadan kırmanın ve ezmenin çabası içine girer.

Devam eden metal işçilerinin direnişi, işçi sınıfını küçümseyenlere, ona güvenmeyenlere ve özellikle de işçi sınıfının devrimdeki önderliğini reddedenlere bir kere daha yanıt olmuştur. Burjuvaziyi saltanatından edecek olan sınıf budur ve sınıf hareketi de böyle olur. Ve özellikle bu sınıf hareketi,  sınıf bilinciyle örgütlenip hareket ettiğinde ise, ücretli köleliğe son vererek kendi kaderini çizebilecek bir güce erişecektir. 

Marks ve Engels, Komünist Manifestosu’nu yazarken, bu sınıfın toplumsal tarihi sınıfsız, sömürüsüz bir topluma dönüştürebilecek yegane güç olduğunu bildiklerinden, bu sınıfa güvenmişlerdir. Ve proletaryanın bilimsel teorisini yaratmışlardır.

Daha sonraki Rus, Çin, Arnavutluk ve diğer devrimler marksistlerin düşüncesini doğruladığı gibi, işçi sınıfının burjuvaziyi yıkacak yegane güç olduğunuda doğrulamıştır.

Toplumsal bu deneyimler ve sınıf hareketinin başarısı, sosyalizmin işçi sınıf önderliğinde gerçekleştiği ve gerçekleşeceği, hala yeterince kavranıp bilince çıkartılamamıştır.

Kendine Marksist diyen her örgüt, devrimin önderinin işçi sınıf olduğunu kabul etmelerine karşın, Marksist teorinin gereklerini yerine getirmiyorlar ya da getiremiyorlar. Sınıf içinde çalışmaya, örgütlenmeye, propaganda ve ajitasyona ağırlık vereceklerine, sosyal gerçekliğin ve sınıfın gündeminde olmayan teferruatlarla kendilerini meşgul ediyorlar. Sınıfın dışında ezilen katmanların içinde daha çok yer alıyorlar. Ama sınıf içinde sabırlı ve azimli çalışmayı ise aksatıyorlar. Bir kısmı ideolojik olarak ondan uzak duruken, ona güvenmezken, bir kısmı ise sınıfı esas aldığını söylemesine karşın, başka “esas”larla oyalanıyor ve devrimci enerjinin boşa gitmesine, heba olmasına neden oluyorlar.

Ama, hakkını yememek gerekir; işçi sınıfı içinde ciddi çalışma yapan örgütlenmelerde vardır. Bu da umut vericidir.

Son zamanlarda, ezilen yığınların ve işçi sınıfının sınıf kimliği yerine, alt kimlikleri öne çıkarılıyor. Bunu burjuvazi bilinçli yapıyor. Burjuvazinin bilinçli olarak alt kimlikleri öne çıkarması, işçi sınıfını alt kimlikler üzerinden bölmesi onun sınıf çıkarının bir gereğidir. Ancak, buna, komünist ve devrimcilerin bilerek ya da bilmeyerek alet olması kabul edilebilir bir şey değildir.

Evet, koşullar gereği ezilen alt kimlikleride saymak, onlara yapılan haksızlıklara karşı çıkmak gerekiyor, ancak, komünistler öncelikle sınıf kimliğini öne çıkarmalı ve kitleleri kendi sınıfsal kimlikleri üzerinden örgütlenmeli ve birleştirmelidir. Son metal direnişinde işçiler, devletin ve patronların onlara dayattığı alt kimliklerini bir kenara fırlatıp, sınıf kardeşliği üzerinden direnişe geçtiler. Bu kaçınılmaz bir şeydir. Çünkü burjuvazi işçileri, sınıf olarak eziyor ve sınıf olarak sömürüyor.

Faşist AKP hükümetinin baskıları artırması, sınıf hareketini dizginleyemeye yetmeyecektir. Önümüzdeki günlerde direnişler, salt metal işçileriyle sınırlı kalmayacaktır. Metal işçilerinin direnişi diğer işçilere örnek olacaktır.

Bugün, yapılması gereken; sosyalist devrimin önderi işçi sınıfı içinde çalışmak, örgütlenmek ve ona güvenmektir. Bunu yapmayan bir hareketin komünist olması söz konusu olmadığı gibi, İşçi sınıf önderliğindeki devrim konusunda da ciddi olduğu düşünülemez.

Devrim yapmak isteyenlerin öncelikle işçi sınıfı içinde çalışma yapmaları zorunludur. İşçi sınıfı örgütlü bir güç haline geldiğinde, kendi sınıf gücünün bilincini aldığında, o asla içinde çalışma yapanları, ona güvenenleri yanıltmayacak ve hayal kırıklığına da uğratmayacaktır. Tarih, işçi sınıfının ihanet etmediğine tanıktır. İhanet edenler, onun adına hareket edenler olmuştur.

21.05.2015

 

48913

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Hangi Sınıfın Cumhuriyeti Yaşasın?

Feodal aristorkrasiye karşı burjuvazinin iktidara gelmesi ve feodalizmi yıkması tarihsel olarak ilericiydi. O dönemde “ kahrolsun feodalite, yaşasın cumhuriyet” sloganı ileri bir hedefi gösteriyordu. Bu tarihsel dönüşüm Fransız burjuvazisinin 1789 burjuva devrimiyle başarıldı. Bu, toplumlar tarihinin geri döndürülemez diyalektik gelişimiydi. Feodal aristokrasi, ne kadar çaba harcarsa harcasın, gelişen üretici güçlerin önünde daha fazla direnemezdi ve kendinden önceki toplumların başına gelen kendisinin de başına gelmişti: Toplumlar tarihinin çöplüğündeki yerini aldı.

Zorunlu Açıklama!

Kısa bir süre önce; "Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han ve Süleyman Cihan." başlıklı bir yazı yazmıştım. Yazının giriş bölümünden de anlaşılacağı gibi bu yazı, Anayasa Mahkemesi'nin Sansaryan Han’a ilişkin kararı vesile yapılarak yazılmıştı.

Sosyal medyayı ve malum platformları aktif olarak takip etmediğimden; yazıya ilişkin kimlerin ne türden değerlendirmeler de bulunduğunu bilmiyorum. Bu çok ta önemli değil; elbette her okurun kendine göre değerlendirme, beğeni ve yergileri de olacaktır.

Ali Haydar Dersim’e (Nubar Ozanyan)

Değerli bir komutanı daha kaybettik. Dersim halkının bağrından çıkıp, dağlara sevdalanan, özgürlüğü zirvelerde arayan bir komutanı yitirdik. Büyük bir yürek acısı daha yaşadık.

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Sayfalar