Salı Mayıs 14, 2024

Muharrem Erbey'in suçu ne

  Geçenlerde Diyarbakır cezaevine gidip bazı dostları ziyaret ettim. Uzun yıllardır tutuklu olan Senanik Öner, Hatip Dicle, Şırnak belediye başkanı Ramazan Uysal, Muharrem Erbey ve İdil belediye başkanı Resul Sadak'la kısıtlı bir zamanda da olsa hasret giderdim. Hepsi yıllardır hapiste; hapislik adeta yaşamlarının bir parçası haline gelmiş. Kendisini meselenin tarafı olarak gören mahkemeden herhangi bir beklentileri kalmamış, hukuk ve adalet duygularını haklı olarak yitirmişler. Rehin olarak içeride tutulduklarını düşünüyorlar.
 Eskiden "dam" derlerdi hapishanelere. Dam'a düşenler bilirler; oraya düşüp de birkaç hastalık kapmadan, sakatlanmadan çıkmak mümkün değil. Soğuk duvarlar, demir kapı ve pencereler, rutubet ve havasızlık çürütür mahpusları. Yer gök betondur hapishanelerde. Hastalanmamak için bir gazete parçası dahi koyamazsınız tüm gün betonun üzerinde duran ayağınızın altına. Yeşili görebilmek için bir dal yonca dahi yetiştirmenize izin verilmez. Her şey mahpusun ruh ve beden sağlığını bozmaya göre kurulmuştur. Bu yüzdendir ki Türkiye'de hapishaneler birer morgdur. Dünyada ortalama sayı nedir bilmiyorum ama her hafta beş ölü çıkmaktadır morg tipi Türk hapishanelerinden. İnanılır gibi değil, her hafta beş ölü!
 Bu morglarda şimdi yüzlerce insan ölüm sınırında yaşam savaşı veriyor. Ölenler yüreklerinde eşlerinin, çocuklarının ve yakınlarının ateşten hasretiyle derin bir sessizliğin içinde kaybolup gidiyorlar. Kimse farkında değil bu acılı sonsuz gidişlerin.
 Cezaevinde sakatlanma tehlikesi ile karşı karşıya olan hasta tutsaklardan biri de Muharrem Erbey'dir. Her tutsağın olduğu gibi Diyarbakır cezaevinde yatan Muharrem Erbey'in de yaşamı devletin güvencesi altındadır. Gel gelelim ne Muharrem Erbey, ne de diğer hasta tutsaklar hükümetin umurundadır.
 Muharrem Erbey belinden rahatsızdır, hızla ilerleyen hastalığı nedeniyle sakatlanma riski altındadır. Cezaevinde bakım ve tedavisi de mümkün değildir. Kanuna bakılırsa tutuklama güya bir tedbirdir. Gelgelelim kanunun bu hükmü kâğıt üstünde kalmaktadır. Bitmek bilmeyen tutuklamalar muhaliflerden öç alma cezasına dönüşmüştür. Muhalifseniz ve yakanızı hâkimlere kaptırmışsanız vay halinize! Hâkimler neler yaşadığınızı umursamadan sizi keyfi olarak o morglarda tutarlar. Kimse de bu hukuksuzlukların hesabını sormaz onlardan.
 Tutukluluğu cezaya dönüşen tutsaklardan biri de Muharrem Erbey'dir. İki çocuk babası olan bu genç adam yıllardır o nemli karanlıkta tutuluyor. Peki suçu nedir Muharrem Erbey'in? Suçu düşünce adamı olmaktır. Dünyanın Ortaçağ'da kaldığını sandığı bir suçun, düşünce suçunun bedelini ödüyor yıllardır tutulduğu hapishanede.
 Fikir insanı fukaralığı çeken ve bu nedenle de bilim, teknik, edebiyat ve güzel sanatlarda çorak kalan bu coğrafyada Muharrem Erbey gibi insanlar el üstünde tutulacakken hapishanelere tıkılıyor. Çünkü egemenler düşünen insanların yaydıkları ışıktan ürküyorlar. Korkularını düşünce insanlarını hapishanelere kapatarak bastırmaya çalışıyorlar.
 Muharrem Erbey istese pek çok işbirlikçi gibi bu düzenin nimetlerinden faydalanıp konforlu bir hayat sürebilirdi. Artık eşi ve çocukları için de bir zindana dönüşen hapishanede değil saray tipi evlerde yaşayabilir ve popüler kültürün yıldızlarından biri olabilirdi. Ancak o sadece kendisi için yaşayacak kadar kör ve sağır bencilliğin pençesine düşmedi. O onurlu bir aydındı, yüreği insanlığın iyiliği ve aydınlık geleceği için çarpan ve barışçı düşünceleri dünyaca önemsenen bir düşünce adamıydı. Bu nedenledir ki konuşmacı olarak davet edildiği Belçika, İsveç, ve İngiltere parlamentolarında, Cenevre'deki B.M. binasında panel ve konferanslara katıldı, konuşmalar yaptı. Japonya'dan Amerika'ya kadar dünyanın birçok yerinden gelen STK temsilcileri ve heyetlerle görüştü, onlarla çeşitli konularda görüş alışverişinde bulundu.
İşte savcılar bu parlak düşünce adımını bu fikirsel gayretleri nedeniyle suçluyorlar,  hâkimler de onu bu fikri faaliyetleri nedeniyle hapishanede çürütüyorlar. Devlet tipi demokrasinin komikliği budur işte.
 Hani deseler ki, "Biz bu insanı düşünceleri nedeniyle hapiste tutuyoruz,"mesele kalmayacak. Bu düzen tarafından Ortaçağ karanlığında tutulduğumuz resmen tescil edilmiş olacağı için teselli bulacağız. Gelin görün ki içeride olan herkese bir damga vurulduğu gibi, Muharrem Erbey için de, "KCK'lidir,"diyorlar. Yoksa nasıl hapiste tutacaklar! Peki deliliniz var mı? Ortada delil diye bir şey yok, delilin zerresi yok. İnsanların hayatını cezaevlerinde karartmak için delile gerek duyulmuyor, çünkü hukuk işlemiyor.
 Muharrem Erbey'in suçlandığı düşünceler hiç kitap yüzü görmeyen sokaktaki birine bile söylense, o da bir öç almaya dönüşen bu tutukluluğu bir hukuk cinayeti olarak görecektir.
İşte hukuk okumuş hâkimler ve savcılar, aklı başında olup hiç kitap yüzü görmeyenlerin bile komik bulacağı sözde delillerle Muharrem Erbey'i -sağlığını tehlikeye atarak- beton yığını içinde tutmaya devam ediyorlar. O hâkimler ve savcılar bilmiyorlar ki, Muharrem Erbey ve diğer dünya aydınları onların çocuklarının mutlu geleceği için de uğraş veriyorlar. Onların çocukları için de sevdiklerinden uzakta hapishanelerde ömür tüketiyorlar.
 Muharrem Erbey her aydın gibi sadece kendi halkının değil tüm insanlığın vicdanıdır. Onun yeri hapishane değil halkın yanıdır. Onlar demir parmaklıklar arkasında kaldıkça hiçbirimiz özgür olamayız. Çünkü onları hapishanelerde tutan cendere hepimizi esaret altına almış.
Tüm hasta tutsaklar ve Muharrem Erbey biran önce serbest bırakılmalıdır. Bu, devletin yerine getirmesi gereken acil bir görevdir. Yoksa yarın çok geç olabilir.
 Muharrem Erbey ve diğer aydınların özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür. Birlikte özgürleşmek için herkese yapacak bir iş düşüyor.
alinakmahmut@hotmail.com   

93367

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Son Haberler

Mahmut Alınak

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Sayfalar