Cuma Mayıs 17, 2024

Nasıl yaşayacağına karar verenler nasıl savaşacağına karar vermişlerdir!

Sınıf savaşımında devrimci yaşamın rolü ve yeri tartışılmaz düzeyde önemlidir. Ancak bu gerçeklik her zaman yeterince anlaşılmaz. Üzerinde yeterince düşünülmeyen, ciddiyetle durulmayan konuların başında devrimci yaşam gelir. En az dikkat ve ilginin olduğu, en az duyarlılığın gösterildiği, en az sorgulanan yerdir yaşam. Oysa en fazla hata ve zaafların, yanılgı ve yenilgilerin yaşandığı, kendisini gizleyip sakladığı yerdir yaşam. Deşifre edilip sorgulandığında bunun böyle olduğu görülüp anlaşılacaktır. Yaşamın gözden kaçan, üzerinde durulmayan ayrıntıları iyi incelenip doğru sorgulandığında, iki zıt sınıfa ait ideolojiyi, davranışı ve duruşu görmek, tam da bu yaşam denen olguda bulmak mümkündür.

Yaşam içinde hemen her an ve zamanda her olgu ve pratikte kendisini var eden örgütleyen idealizm/materyalizm, metafizik/diyalektik, proleter devrimcilik/küçük burjuva devrimcilik yanları görmek mümkündür. Hata ve zaaflar açık ve net biçimde ortaya çıkarılmadan, yanlışa-zaafa karşı mücadele edilmeden, dışımızdaki sınıf düşmanlarına karşı etkili ve sonuç alıcı mücadele edilemez. En büyük fırtınaların ve çatışmaların yaşandığı yerdir, yaşam. Yaşamın içinde gizli ve saklı olanlar görülüp anlaşıldığında, açığa çıkarılıp sorgulandığında, buna devrimci bir doğrultu kazandırıldığında sınıf savaşımında güçlü ve etkili bir rol oynanır. Devrimci yaşamdaki güç-enerji açığa çıkarılmadığında, burjuvazi içimizde yaşama ve kendisini örgütleme olanağı bulmaya devam eder. Çoğunlukla devrimci saflarda yaşanan kırılma, gerilemenin nedeni yaşamda burjuvazinin etkili olmasındandır.

İdeoloji-politika ve örgütün en somut cisimleştiği yerdir devrimci yaşam. Nasıl yaşanıldığına, nasıl bir yaşam sürdürüldüğüne, neler yapıldığına/yapılmadığına bakılarak, savunulan ideolojinin almış olduğu biçim tanımlanır. Keza yaşamda yapılana/yapılmayana bakılarak örgüt ve örgütsüzlük hali ve durumu açıklıkla görülür ve anlaşılır.

Yaşamımızda neler yapıyoruz? Devrimi özgürlüğü ne kadar istiyor, bunun için neler yapıyoruz? Kendimizi mi yoksa devrimi ve partiyi mi yaşıyoruz?

Özellikle militan-savaşçı yalnız başına kaldığında, yaşamı tek başına sürdürdüğünde, onun sınıfsal ve örgütsel gerçekliği ve niteliği açığa çıkar. Devrimcinin kendini en az gizleyip saklayacağı yerdir yalnız kaldığında sürdürdüğü yaşam. Rahatlıkla denilebilinir ki, aynı zamanda en çok kaybedilen yer yaşamdır. Gerilla-savaş alanlarında, zindanlarda görece olarak diğer faaliyet ve çalışma alanlardan daha yoğun ve daha fazla dikkat edilir. Açık söylemek gerekir aynı benzer duyarlılık ve dikkatli sorgulama her faaliyet alanında aynı düzeyde gösterilmez. Savaş-diyalektik, savaş-yaşam ilişkisi ne kadar kopmaz bağlarla bir birine bağlıysa, devrimci yaşamla demokratik halk devrimi ilişkisi bir o kadar bir birine bağlıdır.

Hemen her şeye (edebiyat-sanat-güncel ekonomik-politik-sosyal gelişmeler vb.) ilgi, duyarlılık gösterilir, bilinç geliştirilir burada yanlış bir şey aranmaz. İtiraz da edilmez. Ancak nasıl yaşanıldığında ya da nasıl yaşanılması gerektiğine dair ilgi, duyarlılık, bilinç geliştirilmemesine fazlasıyla itiraz etmek gerekir.

Nasıl yaşıyoruz? Bir devrimci gibi mi? Yoksa bir küçük burjuva gibi mi? Hangi tarzda nasıl yaşarsan, öyle savaşırsın! Yaşamda ciddi olmayan, savaşta ciddi olamaz. Yaşamda duyarlı, dikkatli, düzenli olamayan savaşta duyarlı, dikkatli ve düzenli olamaz. Yaşamda fedakar, cesur ve kararlı olmayan, savaşta kararlı ve cesur olamaz. Yaşamda çalışkan, planlı, disiplinli olamayan, savaşta çalışkan, disiplinli ve planlı olamaz.

İdeolojinin sağlamlığı kadar yaşamın devrimci olup olmaması bir o kadar önemlidir. İdeoloji yaşamda maddileşir. İdeolojinin netliği, hedef ve amaçları kadar yaşamın netliği, berraklığı, hedef ve amaçları da önemlidir. Nasıl yaşanmalı? sorusu ve buna verilecek her yanıtın temelinde felsefe-politika ve örgüt vardır. İki zıt sınıf ve ideolojiye ait olanlar vardır.

Teori-ideoloji-politikayla ilgilenilmeye çalışılır. Duyarlılık ve ilgi geliştirilir. Buna denilecek söz yok. Ancak bir o kadar ihtiyaç duyulması gereken nasıl yaşanılmalıdır. Burjuva-feodal sistemden küçük burjuva yaşamdan, onun tutarsız, kararsız dar ideolojisinden ve alışkanlıklarından köklü ve bütünlüklü kopuş sergilenemediğinde güven verici etki yaratılamaz. Örgütleme gücü olan bir yaşam sürdürülemez. Keza yaşamında sağlam devrimci duruş-istikrar sergileyemeyen demokratik halk devriminin ve devrimci örgütün görevlerini layıkıyla yerine getiremez. Halka ve yoldaşlarına güven veremez.

Burjuva-feodal düzende yaşanıldığı, çalışıldığı gibi yaşayıp çalışılarak, devrimci görevler yerine getirilemez. Yaşamında tutarlı, kararlı, kurallı olmayan fedakâr ve sorumluluk duymayan militanın halkına ve yoldaşlarına örnek olması güven vermesi beklenemez. Vereceği bir şey de olamaz. Yaşamda çalışkan fedakâr ve duyarlı olan savaşta ve kitle çalışmasında benzer pratikleri ve tutumları gösterir. Yaşamında amacına yüksek düzeyde bağlı olan savaşta düşmana sonuç alıcı etkili darbeler vurabilir kitleler içinde güven verici etkili bir örgütleme gücü yaratabilir.

Yaşamanın devrimcileşemediği yerde devrimci çalışma ve mücadele yürütülemez. Nasıl yaşarsak öyle düşünürüz. Küçük burjuva gibi yaşayan, küçük burjuva gibi düşünür. Bu düşünüşün yön verdiği devrimcilik reformizmi, revizyonizmi örgütler. Örgütsüzlüğü getirir. Kendiliğindenciliği yaratır. Devrime ilk katılım sağlayan her yoldaş özgürlüğün ve devrimin ihtiyacına, görevlerine, ilkelerine göre değil de kendine göre bir yaşamı örgütler ve sürdürür. Bu zayıf ve örgütsüz katılımı güçlü ve devrimci bir katılıma dönüştürecek olan devrimci örgütün komite ve militanlarıdır. Nasıl yaşayacağına karar verenler, nasıl savaşacağına da karar vermişler demektir! Böyle militanların olduğu örgüt başarının ve zaferin sahibi olur. Çözümü yaşamda ve ideolojide arayıp bulanlar muazzam örgütleyici güç olur. 

29812

Pusula

Pusula

Pusula

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

Sayfalar