Cuma Mayıs 17, 2024

Parlayan herşey altın değildir -2

Bu kadınlar da nereden çıktı!

Egemen sınıfların çıkarları uğruna kurulan düzen partilerinde yöneticiler, kadrolar, bürokratik bir mekanizmanın tepesine otururlar. “Tek adam”lık tümünün ortak kesenidir. Bu “adam”lar erkek egemenliğinin doğrudan tezahürüdür. “Er’ek bir dil”, “erk-ek bir kültür ve ahlak” sistematik olarak özellikle bu mekanizma üzerinden üretilir. İktidarın “erk”te temsili proletarya partilerinde bu “adam”lar eliyle gerçekleşir. Hegemonya kurdukça erkekleşir, erkekleştikçe de kadınlara “saldırırlar”. Kadının özgürlük mücadelesinde aktifleşmesi, özneleşmesi, inisiyatif alması onları korkutur. Çünkü kadınların bu derece aktifleşmesi ve özneleşmesi sadece yönetim anlayışındaki tekçi, şefçi yaklaşımları deşifre etmez, bununla birlikte ve aynı zamanda hücrelerine gizledikleri “erkekliklerini” de açık eder. En zayıf-geri ve haksız oldukları, bu yüzden de en çok çivisine çakıldıkları konulardan biri de budur. Aynaya bakma cesaretini gösteremeyenlerin, ışık hızıyla gericileştiğini ve kadın mücadelesinin karşısında konumlanmaktan başka gidecek adreslerinin olmadığını biliyoruz. Kadın hareketi karşısındaki tutum devrimciliğin turnusoludur zira. Erkek egemenliğinin kişilikte yarattığı tahribatı tespit etmeyen, edemeyen, tamir için emek vermeyen devrimcilik, en hafif söylemle sakatlanmış demektir.

Burjuvazinin proletarya partilerinde karşılık bulan çizgisinin en çok da kadın hareketine ve çalışmasına saldırmasının, onu yaralamak istemesinin nedeni de budur. Kadın çalışması, gündemi söz konusu olduğunda daima yapılması gereken daha önemli işleri olanlar, konu açıldığında “ama kadın çalışması da önemli” deyiverenler, bu mücadeleyi savunur görünüp ardından altını boşaltmakta ve tasfiye etmeye çalışmaktadır. Bu başarılı olamadığında da kadın çalışmasında ısrarlı kadınlar hedef tahtasına konabilmektedir. Birden bire kadın çalışmasının nerede nasıl tespit edildiği bilinmeyen eksikleri masaya yatırılıp büyük büyük laflarla orada burada konuşulmaya başlanmakta ve emek vurgulu cümleler eşliğinde bir feminizme kayış hikayesi yazılmaktadır. Bir yandan emekçi vurgusunun önemi keşfedilirken bir yandan da kadın-erkek ayrımı yapıldığı çığlıkları atılır. Kadınların erk’e yönelik isyanı karşısında hemen “proletaryanın kılıcı” kuşanılır ve feminizm, anarşizm, disiplinsizlik “eleştirileri” piyasaya sürülür. Sözünü sakınmayan, tartışan devrimcilerin kadın kimliğine saldırılar eşliğinde yapılır bu. Kadın mücadelesinin özgün yanları öyle bir topa tutulur ki, adeta bir akıl tutulması… Elde ne varsa eksik, yanlış, zaaf, öz eleştiri bol kepçe servis edilir. Bilindik, kadınların gündeminden artık çıkmış, sonlanmış ne kadar tartışma, aşılmış ne kadar belirleme varsa yeniden tartışmaya açılır, piyasaya sürülür. Ne de olsa kadınlar karşısında her şey mübahtır!

Kolektif içinde veya etrafında yaşanan kadına yönelik suçlarda “prestiji korumak” adına suçlar hasıraltı edilir, kadınlara karşı suç işlemiş unsurlarla kol kola “faaliyet” yürütülmeye devam edilir. Bu da olmuyorsa fatura birilerine kesilir, olur biter! Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ama gerek yok. Burjuvazinin iktidarını sürdürmesinde erkekliğin yeniden üretilmesi temel dayanaklardan biridir. Bu da kadınlar için koyu karanlık demektir. İşte burjuvazinin çizgisi bu karanlığa yakılan, yakılacak meşalelerden ölesiye korkar. Bu meşaleleri söndürmek için her türlü çirkinliğe başvurabilir. Kadın mücadelesi söz konusu olduğunda tam bir erkektir.

Egemen ulus tavrı, Kürt sorununda Türk!

Burjuvazinin bir çizgiye dönüşen yaklaşımlarının proletaryanın partisinde temel dayanağı iktidar kavramıdır. Gücünü ideolojik sağlamlılıktan, gelişim ve üretimden beslenen dinamizmden alamadığında, eleştiri-özeleştiriden nasiplenmediğinde elde avuçta kalan hep o kirli iktidar olur. Statüyü korumak esas dert haline geldikçe rütbelerin sihirleri de daha görünür olur. Muktedir olmanın avantajı, ideolojik çürümeyi gizlemek için araçsallaştırılır.

Proletaryanın partilerinde, onun iç yaşamında, kadın sorununda iktidarı temsil eden erkekten yana saf tutulur. Kadın mücadelesindeki bu tutum, Kürt sorununda da koordinatları belirler. Zira ikisinde de temel parametre iktidar karşısındaki konumlanıştır.

Burjuvazinin çizgisi, ulusal sorunda teorik düzlemde “en doğru”, “en radikal” çıkışları yapsa da pratik onların foyasını ortaya çıkarmakta gecikmez. Kürt halkının özgürlüğü uğruna verdiği, sayısız bedeller ödediği taleplerine “programatik görüşleri”ne uygun olmadığı, sınıfsal bir ideolojiden beslenmediği, ezilen ulusu burjuvazisinin ideolojisinden etkilendiği gerekçesiyle sırt çevirirler. En bilimsel yolu bir kez göstermişlerdir, en doğrusu oturup Kürt halkının bu gerçeği görmesini beklemektir.

Bir ulusun, halkın hak arama bilincinin, değerlerinin, dilinin, kültürünün, siyasi varlığının, temsiliyetinin vb. adım adım elde edileceğini, kazanılacağını göz ardı ederler. Bunun sonucunda Kürt sorununda ezen ulus burjuvazisinin yanında hizaya dizilirler. Kürt halkı onların değil de ulusal hareketin çağrılarına ses verdiği için bu acıları yaşamaktadır ne de olsa! Ulusal taleplerle yürüttükleri radikal mücadelenin sırası değildir, uygun an, o an değildir!

Kaypakkaya’nın 45 yıl öncesinden analiz ettiği ve içine girdiği çelişkinin bugün ulaştığı düzeyle ilişkilenmemek adına sözde ona sarılırlar. Kürt halkının gelişen direnişinden öğrenmek, bunun parçası olmak ve Kaypakkaya’nın bilimsel görüşlerini buralara taşımak yerine adeta hakem misali kavgaya tutuşanların hakkında ahkam keser, sergilenen direnişlere ömür biçme pişkinliği sergilerler. İşçi sınıfının önderliğinden, Kürtlerin proletarya ideolojisi ile kurtuluşa ereceğinden bahsederler ancak bu konuda da üzerlerine düşeni yapmaktan acizdirler.

Tıpkı kadın mücadelesi başlığında olduğu gibi Kürt sorununda alınacak her tutum devrimciliğin ayracı gibidir. Çelişkinin Misak-ı Milli sınırlarını çoktan aştığı, Ortadoğu’da dengelerin yeni baştan planlandığı düzleme eriştiği bir zamanda bu kimyasal reaksiyon çok daha hızlı gerçekleşmektedir.

Kürt sorununda güçlü olandan, iktidardan yana tavır almak tesadüfi değildir. Zira bu alan tehlikelidir ve dokunanı yakmaktadır. Kürt sorununda Türk, kadın sorununda erkek, yönetimde şefçi, otoriter, yoldaşlarına yaklaşımda bencil, üstenci, hareketin sorunları karşısında yıkıcı olmaları da kendi içinde doğaldır!

Proletaryanın çizgisi kazanacak!

Proletaryanın çizgisi bu mücadelede sabırla, ilmek ilmek örülmek zorundadır. Haklı ve doğru olanı güçlü bir şekilde savunmak ve pratiğe uygulamak proleter devrimcilerin önünde duran acil bir görevdir. Unutmamalıyız ki, yaşanan burjuvazi ile proletarya arasındaki bir savaşımdır. Her sınıf da niteliğine uygun bir pratik ve söylem içindedir. Savunduğu doğrularda ısrar etmek ve bu bağlamda tutarlı olmak, burjuvazinin çizgisiyle aramızdaki farkı iyice görünür kılacaktır, ki bu iyi bir şeydir. Proletaryanın siyasi ahlakı, dürüst, kazanıcı ve birleştirici bir duruşu zorunlu kılar.

Yığınlara gerçekleri sabırla anlatmalıyız. Yaşanan süreç, kitlelerle birlikte aşılacaktır. Kitlelere doğru bilgi verilmeli ki, dedikodunun saflarımızda ilerlemesine engel olabilelim. Zira en önemlisi her türlü tartışmada kolektifimizin değerlerinin korunmasıdır. Bugün karşımıza çıkan sorun on yıllardır varolan ve bugüne taşınan çelişkilerin toplamıdır. Bunları açığa çıkaran zemine odaklanmak, buna kafa yormak ve politika üretmek doğru olacaktır. Önemli olan doğru halkayı bulmak ve kitlelerden kopmadan bununla uğraşmaktır. Proletaryanın müfrezesi, nice badireyi, darbeyi atlatmayı başarmış ve bugüne gelmiştir. 45 yıllık zengin tarihsel yolculuk, bizlere ilham ve güç vermelidir.

Sorunlar aşılabilir, çözülebilirdir. Bunun, sınıf mücadelesinin yakıcı, güncel gündemlerinden uzaklaşarak değil tersine bu engin denize tüm varlığımızla atılarak olacağı ise tartışmasızdır. Tarih bize öğretmiştir ki, keskin laflar, yersiz program savunuculuğu, her konuda üst perdeden yapılan çıkışla, esip gürlemeler sınıf mücadelesinin gerçekliğinde test edilir, herkes bilir/bilmelidir ki parlayan her şey altın değildir.

Proletaryanın umudu, umudu büyüten, geleceğe uzanan çizgisi kazanacak ve yakına ama ileriye, güçlü adımlar atacaktır. (Bitti)

48158

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Suriye'de Neler Oluyor Tahir Elçi Neden Öldürüldü

Suriye’de olan biteni,Rusya’nın Suriye’de ne yaptığını anlamak için başvurmamız gereken kavram  petrol,doğalgaz ve boru hatları.Avrupa kıtasının Rus doğalgazına bağımlılığı biliniyor.Avrupalıların bu bağımlılıktan çıkmak için Katar doğalgazını Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye üzerinden taşıma projeleri de biliniyor.Pek bilinmeyense Esad’ın 2009 yılında bu yeni boru hattının Suriye’den geçişini reddetmesi ve bu boru hattından büyük karlar sağlayacak Türkiye ve Katar’ın tekerine çomak sokması.Bu da Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasında Türkiye’nin,Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın rolünü ve

Yok edilmek istenen umutlarımızdır

Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.

Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.

Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.

İstanbul Enternasyonalizmsiz Hiç

Önemli olan ne kadar doğruyu söylediğimiz değil ne kadar doğruya yaklaştığımızdır.

Gelin bu sefer dadaistce yazmanın gözüne vuralım.

Sonunda, içimde olupta bir türlü başka şehirde yaşayamadığım şu avrupayi tarzı yaşantıyı, fakirliğin tüm tadını  çıkara çıkara yaşamayı istanbulda bulmuş yaşıyorken  İstanbul proletaryasını da Aziz yoldaşı son yolculuğuna uğurlarken görmek nasip oldu.

Her iştirak çıkarılması gereken bir dersi de içinde barındırır diyerekte...

Tartışırkende söyleyeni düşman olarak değil hırsız olarak görelim.

Yazar bazen hırsızdır da.

Demirtaş’a Suikast Girişimi Tahir Elçi'ye Saldırının İşaretiydi- Çetin Çeko

Bir hafta önce Diyarbakır’da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kurşun geçirmez makam aracının arka camına sıkılan bir kuruşundan dolayı inceleme başlatılmıştı. Valilik araçta yapılan inceleme sonucu herhangi bir ateşli silah artığına rastlanmadığını belirtti. HDP ise, Eşgenel Başkanları Demirtaş’a suikast girişiminde bulunulduğu gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, aracın bağımsız bir laboratuvarda inceletileceğini açıklamıştı.

Bizi bu kurşunlar değil sizin sessizliğiniz öldürürecek

Ey önce insanım diyenler ,faşizme,haksızlığa karşı olduğunu söyleyenler, ey aydınlar,entellektüeller,kendine ilerici, devrimci, demokrat diyenler,ey geçmişte bedel ödeyen , zülmün en acısını yaşayan canlarım , kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım , yoldaşlarım duyuyormusunuz bu çığlığı ,feryadı ve bizlerden ne istediklerini!!!  Kürt ulusu en demokratik hakkı için her şeyini feda etmekte,(“bir tasmalı köpek gibi kul köle yaşamaktansa,özgürlüğüne aşık, kurt olmayı tercih ederek ,kışa karda girmeyi aç kalıp , gerekirse ölmeyi göze alarak bedel ödeyen,kurt,”)hikayesini çoğumuz biliriz.

Kürtlerin İslam’la Eşekleştirilmesi! - Kadir Amaç

Bu çalışmayı Şengal’ın kurtuluşuna adıyorum. Postmodern pradigma beş bin yıllık insanlık tarihine ait tüm antikiteleri bir buldozer gibi ezip geçiyor. Özellikle son elli yıl içinde postmodern pradigma dijital bir dünya yaratma uğruna, insan gezegeni ve diğer gezegenler üzerinde zihinsel denemeler gerçekleştirerek, ontoloji ve kozmolioji yasaları üzerinde çok ciddi hasarlar meydana getirmiştir.

Mirabal kardeşler üç kelebektiler

ONBİNLERCE KELEBEKTE ÖLÜMSÜZLEŞTİLER…

En güzel şiirler, en güzel şarkılar, en güzel romanlar; sevgi sözcükleri olmadan yazılmaz.

İster savaşa ait olsun bunlar, isterse en karanlık çağlara; içerisinde mutlaka, kadın-erkek cinsleri arasındaki sevgi yerini alır.

Cinsler arasındaki sevgi; doğanın, onun bir parçası olan insanlığın tüketilmesi imkansız yaşam kaynağıdır.

Ve bu yüzden cinsler arasındaki iktidarı, 21.yüzyılda dahi koruma ısrarı; bütün iktidarların omurgasının sağlam kalmasının garantisidir.

Rojavada olmak...

Devrimin haleflerinde olması gereken temel devrimci kriterlerin en başında TUTARLILIK ilkesi gelirken ikinci temel ilkesi ise bütün kalbimizle halka hizmet etme duygusu gelmektedir. Sağlam bir dünya görüşü, halka hizmet etmeyi temel bir görev olarak kabul eder. İşçilere, yoksul köylülere, çalışarak yaşamını sürdüren tüm emekçilere-kadınlara-Kürt halkına-çeşitli milliyetlerden ezilen halklara-farklı inanç ve cinslere karşı devrimci sorumluluk ve derin bir duyarlılık taşıyarak gerçek anlamda devrimci niteliklere sahip olunur.

Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir.

G-20 ler Ezilen Halkların Kaderini Belirliyor! “Alın Size Barış”!

Defalarca yazdık,anlatmaya çalıştık ve dedimki; siyaset yapanlar,demokrasi isteyenler,"büyük politik tahliller'de bulunanlar, emperyalizmle ,faşizmle , faşist diktatörlüklerle barış olmaz. Çünkü, bütün savaşları başlatan-çıkaran onlar. Sömürüyü, ve insanların bütün eşitsiziliğini yaratan ve bu sistemlerini devam ettirmek silah üretenler yakıp yıkıp dünyamızı çöl haline getiren , yaşanmaz kılan yine glabol emperyalist devletlerdir. Onlar var oldukca emperyalist savaşlarda var olacaktır.

Proletaryanın İktidar Mücadelesinde Strateji ve Taktiğin Kavranması:Özgür Gelecek

Kapitalist üretim basit meta üretiminden doğmuştur ve uzun bir tarihsel dönemi kapsar. Kapitalizmi olanaklı kılan üretim araçlarının özel mülkiyeti ve toplumda ücretli emeğin egemen olmasıdır. Kapitalizm sömürü üzerine kuruludur. Temel ekonomik yasası işçinin ödenmemiş emeği üzerinden elde edilen artı-değer yasasıdır. Toprağı, üretim alet ve araçlarını ellerinde bulunduran bir avuç sömürücü sınıfı halk yığınlarını açlığa mahkûm etmektedir. Daha fazla kâra odaklı olması daha fazla sömürü dolayısıyla ezilen halkta daha fazla yoksulluk açlık ve acı olarak yansıma bulur.

Sayfalar