Cumartesi Mayıs 4, 2024

Proletarya Köylünün Barbarlığı

Ah okuyucu ah...

Biz eski üretim ilişkilerine dayalı proletarya köylülerin zamanı tükendi.

Hiç birimizin cebinde yaramıza mehlem olacak ilaç yok. Vicdanlarına sığınmaktan başka.

Neyse bu işin felsefi yönü.

Keşkem karşımızda işin felsefi yönü olsaydı.

Stenbaldan girer markstan çıkar işin vicdansızlık yönünü şah mat eder bizde çıkardık kerametine değil mi ?

Lakin dediğim gibi karşımızda işin işin felsefi yönü yok.

Karşımızda üretim ilişkisi değişse de eski üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı  kurarlar çerçevesinde hareket eden insanlar var.

Bu yüzden de hangi birimiz bu tür insanları suçlayabilir değil mi ?

İşte okuyucu bu yüzden de bende bu insanları suçlayamıyorum.

Siluetleri değişse de bir şey değişmiyor.

Ne yalan söyleyem okuyucu en çokta İstanbul' da yoğunlaşmış emperyalist kapitalizmim proletaryasının karakteristlik özelliği böyle.

Ben  işimi yaptıktan sonra kimse bana bir şey söyleyemez edasında.

Edasının arkadaşlarıyla, üretim ilişkisiyle çatıştığı - çatışmadığı  tek anda yaşadığı üretim ilişkisinin edasının beklentilerini karşıladığı - karşılayamadığı anda.

Bu her  üç edayla da: memnuniyetsizlik / memnuniyet / memnuniyetle: memnuniyeti, memnuniyetsizliği muhbircilik - le bir türlü de ben tanışamadım.

Of la of...

Nerede... şu emperyalist kapitalizmin ortaya çıkardığı proletarya köylü karşısında her şeyden usanmış, alsam da satsam da beş kuruş etmez deyip, çatışması üretim ilişkilerinden çıkıp, sisteme yönelmiş  feodal sömürgeciliği hale üstünde atamamış kapitalizmin ortaya çıkardığı proletarya köylüler üstadım.

Vallahide billahi de özledim böyle üretime dayalı proletarya köylüleri.

Zaten hangi birimizde toplumsallaşmayı, dayanışmayı... böyle üretime dayalı toplumlarda öğrenmedik ki değil mi ?

Kaçımız yüzmeyi, dağlarda bir araya gelerek birbirimizle iletişim kurmayı, yumulmaçlar da varoşlarda kaybolmaları.... böyle üretime dayalı toplumların üretimi esnasındaki kaçamaklar da öğrenmedik ki değil mi ?

Ama şimdi....

Karşımızda emperyalist kapitalizmin üretim ilişkisine dayalı proletarya köylüler var

Ve hangi birimizde, ben bende beklenen her şeyi söylediğiniz gibi yaptım, yapmayanları da uyardım diyen insanların her gün çoğalarak karşımıza çıktığına şahit olmuyor değil mi?

İsyan bitiyor...  anlatılan hikayeler tek düzleşiyor, en önemlisi de kaçamakları gerçekleştirebilmek için ortaya çıkan yaratıcı fikirler, önderleşmeler tükeniyor.

Emperyalist kapitalizmin ortaya çıkardığı karakteristlik özellik: İp gibi gerisine dizilmemizi bekliyor.

Bu da pratikte  de gözleniyor.

Ufacık bir misalle:

Seçimlerde  yeni çıkmış, halkın umutlarını diri tuttuğu iktidara karşın muhalefetin, muhalefetliği devlete karşı dönüşmemesi, iktidara yönelik kalabilmesi için harekete geçen sarı sendikalar birbiri ardına toplantılar düzenleyip, bürolarını kapatıp, gençleri peşleri sıra bir oyana bir bu yana sürüklüyor.

Propagandanın zamanlığında, zamansızlığından....   başka şeylerden de vaz geçiyorum.

İyi kötü.... sarı mavi...  olsa da bir yerlere gelmiş sorumlular, emperyalist kapitalizmin ortaya çıkardığı proletarya köylünün tüm karakteristik özelliğini özetleyen, bensiz her şey daru duman edesında.

Hiç kimsede çıkıp da: Elbetteki her aktife önemlidir. 

Önderleşenlerin, kadrolaşanların...  hepside bu sıralardan geçmelidir. Sıralarını da savmasını bilmelidir.

Böyle aktifelere gençler katılmalı böyle aktifeler de gençler konuşmayı, insanlarla tanışmayı, seçmeyi, önderleşmeyi öğrenmeli. 

Üretimi tükenmiş toplumların gençlerinin kaçamaklarla elde ettiği kazanımların emperyalist kapitalist toplumlara yansıması da böyledir.

Zaten böyle olamayacak olsa emperyalist kapitalizmin yarattığı diktatörlere, vicdan göstermemeye... boyun eğmiş eğerekte gelmiş insanların dönüşümleri de asla mümkün olmazdı denilip, bensiz her şey daru duman edalar mahkum edilmiyor.

Ardından da...  

Mülkiyetçi ilişkilerin örgütlenmesinin görüntüsü devlet, devletinde mülkiyetçi ilişkilerin örgütlenmesinin görüntüsü olduğunu görmemizi istemeyen denizcilere söyledikleri şarkılarla denizcileri gerçeklerde koparıp denizlerin ortasında bir hayal aleminde kaybolmasını sağlayan deniz kızları, devletle mülkiyetin örgütlenmesinin iki farklı şeylermiş gibi karşımıza çıkarması gibi parti halktır, halkta parti  kavramını hiçleştirip halkla partiyi,  partiyle halkı ayırıp muhatap sensindir dedirttiriyor.

Muhatap halk, halkta parti olmadıktan sonra, doğru eleştiri nerede gelirse gelsin doğrudur, kavramı tartışılır hale geliyor.

Tüm bunlarla birlikte emperyalist kapitalizmin ortaya çıkardığı proletarya köylüler eski üretime dayalı proletarya köylüler karşısında istediği üstünlüğü elde ediyor.

Barbarca.

Yol, yöntem olmadığından.

Ne yazık ki emperyalizm kapitalizmi yok edebilecek olanda emperyalist kapitalizmin ortaya çıkardığı proletarya köylüler.

Su akıyor yolunu buluyor.

Eski üretim ilişkilerine dayalı ve yahut da zihniyetlerini yaşayan biz insanların akıbetlerine kalanda vicdanlarına sığınmaktan başka bir şey değil.

 

44686

Ergün Aslan

Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ergün Aslan

Yüce bir ölüm!/Agop Ekmekciyan

 24 Ocak 1988 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü I.Şube polisleri tarafından boş bir arsada kurşuna dizilerek öldürüldüğü vakit Manuel Demir henüz 25 yaşındaydı.  Genç yaşında ,inandığı dava uğruna düşüncelerinden taviz vermeyen,onurlu duruşu ile cellatları çılgına çeviren Manuel Demir hunharca öldürüldü.  Faşizmin azgınca terör estirdiği yıllarda tüm hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı,yurtsever,devrimci,komünistlerin  hapishanelere atıldığı 12 Eylül faşizminin kol gezdiği şartlarda devrimci mücadeleye ara vermeden,,çekinmeden devam etti.

Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) için 11 not/ Temel Demirer

normal tarihsel koşuldur.”[1]

i) Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) güzergâhı, “devrimin güncelliği” fikrine veda etmeyenler için şaşırtıcı olmadığı gibi, “beklenilmeyen” de değildi…

Bu bağlamda Kaan Arslanoğlu’nun, “Bu memleket adam olmaz”, “insanların üzerinde ölü toprağı var”, “insan doğuştan/genetik olarak itaatkârdır,”[2] türünden zırvalarını yerle yeksan eden Haziran Başkaldırısı, tarihsel bir yanıt oldu.

Akademisyen sorumlulugu /Sibel Özbudun

“En büyük bilgelik kendine egemen olabilmektir.”[2]

1. Entelektüel üretimin akademiye ve belli şablonlara sığdırılmaya çalışıldığı günümüzde, sizce akademi dışında entelektüel bir üretim zeminin oluşturulma imkânları nelerdir? Bu bağlamda Özgür Üniversite deneyimini nasıl değerlendirirsiniz?

Benzeşen Toplumları Talilde Unutulanlar / Ergün Aslan

Teori  proletarya köylünün yaşamsal mücadelesinin devrimcide akademik olarak  dile gelişidir.

Konuya girmeden önce, 

Kapitalizmin.., işverenin..  karşısında proletarya köylü olmanın nasıl bir şey demek olduğunu unuttuysan ...

Bu tuzsuz baharatsız sosyo - ekonomik yapı neymiş ya.

Her şeye deva.

Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, inşasını mı talil edecen; Katma  işin içine sömürgeciliği...,  sosyo - ekonomik yapının sınıflar  yüzerinde yol açtığı karekterliği.... tamam.

Umreye Giden Düşkünler/ Erdal Yıldırım

Gündemde AKP iktidarı Kültür Bakanlığınca organize edilen 100 Alevi kökenli ‘dede’nin önce Necef’e, Kerbelâ’ya ve sonra da umreye götürülmesi olayı var. Ve (ben de dahil) bir çok yazar çizer, kanaat önderi, kurum yöneticisi günlerdir bu konuda, konuşuyor, yazıp çiziyor ve ülkenin başkaca bunca önemli yaşamsal sorunuları varken, bu konu gündemde önemli bir yer tutuyor.

On yıl mı beş yıl mı bu ne demektir?

AKP’nin başı Başbakan mahpusların uzun yargılama süresini kısaltacağını açıkladı! Herhalde bravo dememizi bekliyorlar. Ne diyelim ülkemizin kara mizahı böyle oluşmakta.  Ülkeyi  öyle ki yazboz tahtasına çevirdiler ki. Bu zevatlar ne yaptıklarını biliyorlar mı? Yoksa, bizlerle dalga mı geçiyorlar? Sanki on yıldır bu iktidarda olan, bu yasal düzenlemeleri yapan kendileri değilmiş de başka biri imiş gibi ortalığa çıkıp ne iyi düzenleme yapacaklarını ballandıra ballandıra anlatıp duruyorlar.

Lenin ile Stalin arasinda ulusal sorun konusunda"çeliski var"miydi

 

Abdullah Öcalan,Hatip Dicle ve “Kapitalist Modernite”’

Time dergisinin her yıl açıkladığı “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesinin 2013 versiyonunda Ortadoğu’dan sadece iki liderin adı vardı: Abdullah Öcalan ve Fethullah Gülen.Liderliğini esaret koşullarında sürdürmesiyse Abdullah Öcalan’ın çok özel durumuna işaret ediyor.Tam anlamıyla bıçak sırtında yapılan bir politika üretiminden bahsediyoruz.Bu politika üretimine ilişkin tartışmalar Öcalan’ın bir komployla 15 Şubat 1999’da TC’ye tesliminden ve takip eden sorgu aşamasındakı performansından itibaren hiç durmadı.Öcalan’ın özeleştiri vererek önünü kesmediği bu tartışmalar başta PKK dü

Mültecilik ve düşünce üretimi

Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) içinde eskiden beri “mülteciliğe” bir kızgınlık ve yabancılaşma vardır. Özellikle “mülteci” devrimcilere iyi gözle bakılmaz. Bunun TDH’ne, “kötü” olarak yansıması TKP’nin mülteciliğinden kaynaklanıyor. TKP önderleri,,, ülkedeki baskı koşularından dolayı uzun bir süre yurtdışında (o zamanki adıyla Sovyet bloku ülkelerinde) yaşamak zorunda kalmaları, 1970’lerden sonraki devrimci kuşak içinde, “lanetlenen” bir durum oldu.

Zor Yıllarda "Aydın olmak"

“Ne kadar nahoş olsa da,olguları açıkça görmek,adlı adınca çağırmak, …doğruyu söylemek zorundayız.”[1]

“12 Eylül 1980 sonrası sosyalist mücadelede sosyalist aydınlar” konulu bir yazıyı kaleme almak “zor”; dahası, zor olduğu kadarıyla hüzünlü. 

Bizi bırakıp giden(lerden) biri bağlamında bana; Maksim Gorki’nin, “İnsan, ne onurlu sözcük”; Bertolt Brecht’in, “İnsan olmak büyük bir şeydir”; Anton Çehov’un, “İnsanlar inandıklarıdır,” sözlerini anımsatan Ata Soyer’e dair;[2] yazmak daha da “zor” bir iş...

Sayın Gizli Tanık ve Tanıklarıma: Lütfen Kendinizi deşifre Edin!

Yusuf KÖSE

Devrimci yaşama başlayıp biraz “sivirilince”, hakkımda da bir çok şeyler yazılıp çizilmeye başladı. Ancak, bunlar, genellikle burjuva devlet ya da bunların uzantıları aracılığıyla kamuoyuna sunuldu. Ve hala sunulmaya devam ediyor. Bir kısmı gerçekten karşı-devrimin direkt uzantıları, bir kısmı da bilmeyerek onlara hizmet eden “bir tas çorbacılar.”

Sayfalar