Cuma Nisan 26, 2024

“Komünist AKP”ye Az Kaldı?

“...Az önce bakanımıza onu dedim, 'çaldın dedim biraz sabırlı olsaydın.' (02 Kasım 2014, R. T. Erdoğan) Böyle diyordu Erdoğan. Yanlış anlaşılmasın! Erdoğan'ın bu sözleri söylediği kişi, öyle 17–25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında belgeleriyle açığa çıktığı ve istifa ettirmek zorunda kaldığı dört bakandan biri değil. Erdoğan bu sözü, şimdilerde ilan ettikleri “Yeni Türkiye”nin “resmi ideoloğu” olarak takdim ettikleri Necip Fazıl Kısakürek anısına verilen ödül töreninde yaptığı konuşmada sarf ediyor.

AKP'nin ve özellikle de Erdoğan'ın Necip Fazıl sevgisi biliniyor. Yer yer konuşmalarında ondan alıntılar yapıp şiirler okuyor. Denilebilir ki Kısakürek; Erdoğan'ın edebiyatla, sanatla kurduğu kişisel ilişkisinde önemli bir yer tutuyor. N. Fazıl'ın Erdoğan açısından önemi, kendisinin gençlik yıllarında Kısakürek'le tanışması ve siyasi görüşleri doğrultusunda faaliyet sürdürmesinden de anlaşılabilir. Kısakürek aynı zamanda Türk İslam faşizmi açısından bir “aksiyon adamı”dır! Onun “Başyücelik” ve “Başyücelik devleti” gibi bir nevi şahsına münhasır tezleri vardır ve anlaşılıyor ki Erdoğan'ın kişisel düşünceleri üzerinde son derece etkili olmuştur.

AKP'nin devlet iktidarında gücünü tahkim ettikçe ve kendisine rakip kliği, ihtiyaç duyduğu “kültürel ve ideolojik hegemonya”nın sağlanması için bir Kısakürek güzellemesi yaptığına ve “havuz medyası”nın yoğun olarak çalıştığına tanık oluyoruz. Hatırlanırsa “yeni Türkiye”nin gazetesi olarak takdim edilen Star gazetesi, Kısakürek'in çıkardığı “Büyük Doğu” dergisinin tıpkıbasımlarını gazeteye ek olarak vermişti. Bu çabalar yetmemiş olacak ki, “İslamcı” faşist siyasetin ve onun “yeni Türkiye”sinin “resmi şairi ve ideologu” düzeyine yükseltilen Kısakürek adına bir gece düzenlendi ve bir kısım zevata ödüller verildi.

Burada önemli olan husus, Kısakürek gecesinin tam bir devlet törenine dönüştürülmesi ve Kısakürek’in; böylece an itibariyle TC Devleti’ne yön veren “İslamcı-Türkçü” faşist siyasetin muteber aydını olarak yüceltilmesidir. İşte Erdoğan bu gecede konuşuyor ve “Necip Fazıl saygı ödülü ilk olarak kime verilmeli diye sorulduğunda sanırım herkesin aklına o gelecektir" diyerek şunları ifade ediyor: "Selamlamasını dahi 'Dostlarım sizi antifaşist, antiemperyalist, antikapitalist, antifiravunist duygularımla selamlıyorum' diye yapan 'İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır' diyen sevgili Nuri ağabeyimizi, muhterem Nuri Pakdil'i özellikle kutluyor, tebrik ediyor; bize hilas duruşu ve devrimci başkaldırışı öğrettiği için kendisine şahsım, yol arkadaşlarım, ülkem ve milletim adına sonsuz şükranlarımı sunuyorum."

Erdoğan'ın bakanına “çaldın” derken ifade ettiği, Nuri Pakdil adındaki zatın konuşma süresinden çalması olduğunu anlıyoruz. Ne diyelim, bunların çalmaları fıtratlarında var deyip geçelim ama bu sayede bizler Erdoğan'ın ve onun temsil ettiği siyasetin sadece “İslamcı” değil aynı zamanda “anti-faşist, anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-firavunist” olduğunu öğrenmekle kalmıyor aynı zamanda “devrimci” olduğuna da tanık oluyoruz!

“Namuslu Fikir”: Darbe Destekçisinden Resmi İdeolog Yaratmak!

AKP'nin “yeni Türkiye”sinde pek çok kavramın içinin boşaltıldığı ya da tersyüz edildiğine tanık olmuştuk ama bu kadarının olabilmesi de bir hayli ilginç! Türkiye İslamcıları “anti-faşist, anti-emperyalist, anti-kapitalist” ve anlaşıldığı kadarıyla Mısır'daki darbeye gönderme yapılarak, darbe karşıtı “anti-firavunist” oldukları vurgulanıyor. T. Erdoğan'ın bir “kavga adamı” olarak, Kısakürek'ten mülhem “kininin ve dininin sahibi gençlik yetiştirmek” hedefiyle bir “dava”sının olduğunu (paraların sıfırlanması davası değil!) ve bunun için siyaset yürüttüğünü biliyoruz. Yani davasının “hırsızlık ve yolsuzluk” yapmak değil, “halka hizmet” olduğunu(!) biliyoruz ama gecede yaptığı konuşmada bu davasında “yol arkadaşları”nın olduğunu da öğreniyoruz! Yanlış anlaşılmasın Erdoğan'ın bu yol arkadaşları yolsuzluk ve hırsızlık çalışmalarında değil, Kemalist faşizme karşı verilen İslamcıların “devrimci mücadelesi”nde birlikte yürüdükleri yol arkadaşları(!)

Aslında bizzat Erdoğan tarafından ifade edilen bu söylemler şaşırtıcı değil. Yeni de değil. Hatırlanırsa 2010 referandumu öncesinde Erdoğan, idam edilen devrimcilerde atıf yapmış ve gözyaşları içinde halktan oy istemişti. Benzer şekilde “havuz medyası”nda köşe yazan ve bazı “kullanışlı aptallar” da AKP'nin üst üste seçim kazanmasını “halk ihtilali olarak” selamlamışlardı. Daha sonradan bu hizmette ödüllendirilmişti. Velhasıl AKP'nin “yeni Türkiye”sinde bütün kavramların içinin boşaltıldığı ve hatta tersyüz edildiği; ak'la kara'nın, iktidarla muhalefetin, zalimle mazlumun yer değiştirdiği bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

Bütün siyasal yaşamı emperyalizme hizmetle geçmiş, en süzme kapitalist piyasa ekonomisi savunuculuğunu yapan ve sadece siyasal görüşleri değil kişisel olarak da faşist olduğu (en son vukuatı malum: “terbiyesiz”!) tartışma götürmez olan Erdoğan'ın, belki Mısır darbesi bağlamında “anti-firavunist” olduğu düşünülebilir. Ama burada da Erdoğan'ın karşı olduğu, bütün darbeciler değildir. Onun darbe karşıtlığı kendine olanadır!  Örneğin Erdoğan'ın o çok övdüğü ve “yeni Türkiye”nin “resmi ideoloğu” seviyesine çıkartılan Kısakürek'in 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi’ne ilişkin yazdıkları orta yerde dururken; Erdoğan'ın ve “yol arkadaşları”na sorarsanız, kendileri en keskin darbe karşıtları! Erdoğan ve şürekâsının adına geceler düzenleyip ödüller verdikleri Kısakürek, 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi'ni klasik bir darbe olarak görmemektedir: "Hareketin mahiyeti... Malum klasik darbelerden biri değildir... Bu hareket olmasaydı, yıl değil, ay değil, belki hafta ve gün hesabıyla Türkiye'nin çöküşü gerçekleşebilirdi... 27 Mayıs 1960 ile 12 Eylül 1980 Hareketi arasında şu fark vardır ki, ilki milli iradeye tam zıt ve fikirsiz bir gece baskını olmuşken, ikincisi milli ihtiyaca tam uygun bir imdat davranışı olmak istidadındadır... 27 Mayıs 1960 hareketi 'millete rağmen' diye belirtilirken, 12 Eylül 1980 müdahalesi ancak 'millet için' formülüyle ifade edilebilir" (Aktaran: İsmail Kara, Derin Tarih, Mayıs 2012)

12 Eylül’ü “şahlanış” olarak gören Kısakürek

Gerek 27 Mayıs ve gerekse de 12 Eylül darbesinin faşist birer darbe olduğu bu ülkenin komünistleri tarafından dile getirilmiştir. 27 Mayıs'a ilişkin İbrahim Kaypakkaya'nın değerlendirmeleri ortadadır. Yine 12 Eylül faşizmine karşı; dağlardan, işkencehanelere ve hapishanelere kadar bu ülkenin komünistleri mücadele içinde oldular. Ama bugün iktidarın dilinden düşürmediği “resmi ideolog” faşist darbeyi darbe olarak görmemekte, bir şahlanış olarak değerlendirmektedir: "Hükümetten ziyade onu mefluç kılan partilere ve fesat ocağına döndürdükleri Meclis'e yönelik bir davranış... Hedefi de bölücülük, komünizm ve din nikabı altında dolayısıyla gayet tabii olarak 'devlet ve cumhuriyeti koruma ve kollama' atılışı... Bir iç darbe değil, iç şahlanıştır. İsyan değil, ıslah..." (age)

Bugün Erdoğan'ın dilinde İslamcı harekete ve onların gençliğine örnek olarak sunulan Kısakürek, “Gerçek Müslümana düşen görevin” 12 Eylül faşist darbesini desteklemek olduğunu yazmaktadır: "Hakkın tayini, türlü oyunlara getirilen yığınlara değil, hakka bağlı bir otorite merkezine ait olması gerekir. Biz dünya görüşümüz icabı, hak ve hakikat saltanatından gayri bir sistem tanımayanlardanız."..."Diyarbakır'da 'şeriatın kestiği parmak acımaz' diyen Devlet Başkanı şeriatı hak ve hakikat manası dışında kullanmış olmayacağına ve ayrıca 'anarşiyi kökünden temizlemedikçe gitmeyeceğiz' dediğine göre gerçek Müslüman'a düşen vazife ona şöyle cevap vermektir: Dediklerinizi yapın da, başımızdan hiçbir an eksik olmayın!" (age)

“Yeni Türkiye”nin kurulması yolunda Erdoğan'ın ve hempalarının bayraklaştırdığı ve başta gençlik olmak üzere topluma bir “aydın” olarak sunduğu Kısakürek'in 12 Eylül faşist darbesine ilişkin görüşleri kısaca budur. Buna rağmen başta Erdoğan olmak üzere günümüz İslamcılarına sorarsanız en keskin “darbe karşıtı” kendileridir. Ama anlaşılan bu durum da yetmemekte ve kendilerini “anti-faşist, anti-emperyalist, anti-kapitalist, anti-firavunist” ilan etmektedirler. Bu söyleme belki “anti-siyonizm”de eklenebilir ama anlaşılan İslamcı harekete “anti-yahudicilik” dolayısıyla “semitizm” daha cazip geldiği için sıralamada kendine yer bulamamıştır.

“Yeni Türkiye”nin kurulması yolunda her yolun ve her söylemin kullanıldığı bir aşamada yakında Erdoğan'ın “Afedersiniz komünist” olduğunu da duyabiliriz. Ya da yarın öbür gün Erdoğan'ın ağzından, “Faşizme, emperyalizme, feodalizme ve her türden gericiliğe karşı” sloganını duyarsak şaşırmamak gerekir.

Hırsızlık fıtratlarında var. Sadece para çalmıyor, kavram da çalıyorlar. Dilin kemiği olmadığı gibi, burjuva feodal siyasetin ilkesi de yoktur. Hadi onların sevdiği sıfatla ifade edersek, ahlakı yoktur. Dün canhıraş bir şekilde destekledikleri darbecileri, bugün en sert şekilde eleştiriler. Bununla yetinmez, dün darbecilere karşı bugünde kendilerine karşı mücadele edenleri “darbeci” olarak tanımlamaktan zerre kadar utanç duymazlar. Aziz Nesin'in “Zübük” karakteri bunların yanında oldukça saf kalmaktadır. Erdoğan ödül törenindeki yaptığı konuşmasını sonlandırırken “fikir namusu”ndan bahsetmesi bu anlamıyla yararlı olmuştur. Her ne kadar yine kavramları ve yaşananları tersyüz etme amaçlı olsa da!

76408

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..

"Başkası olma kendin ol

Böyle çok daha güzelsin"

Anasının kuzusu

Ciğerimin köşesi"

Marifet  solun sağıyla başarılı olmak değil ki.

Afyon, antalya, istanbul, ankara...

İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.

Sanki seçimleri kaybettiren  sol gibiymiş gibi

Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi

Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.

Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.

Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*

Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.

Hepimiz Mazlum’a borçluyuz:Garabet Demirci

 

Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim

Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.

TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!

İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı

İsyan, Direniş, Serhildan!

Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Sayfalar