Cumartesi Mayıs 11, 2024

Referandumda doğru tavır nedir? Neden HAYIR?

Referanduma az bir zaman kalmış olmasına rağmen devrimci saflarda doğru tavrın ne olacağı üzerine tartışmalar var. Komünistlerin içinde de bu konuda tartışmalar canlılığını koruyor.

Referanduma niçin gidiliyor? Hakim sınıflar kendi aralarında devam eden mücadeleyi uzun süredir bir sonuca bağlayamadı. Toplumsal muhalefet, özellikle silahlı toplumsal muhalefet, sistemin açmazlarını büyütüp hakim sınıfların çelişkilerini derinleştirdi. Bir klik darbe ile bu mücadeleyi kazanmaya çalıştı ama başaramadı. O bastırılırken OHAL adı altında ilan edilmemiş sıkıyönetim rejimine geçildi. Sistemin tıkandığı farklı kesitlerde gündeme gelen başkanlık sistemi bu süreçte hakim sınıfların bazı kliklerince tekrar gündeme getirildi. Hakim sınıflar arasında bu konuda tam bir konsensüsün oluşmadığını da görmekteyiz.

Bu hamleyle hakim sınıflar hem kendi iç çatışmalarını hem de ezilenlere karşı yürüttükleri mücadeleyi bastıracaklarını hesaplıyorlar. Daha fazla merkezileşerek tüm muhalefeti uzun sure bastıracaklarının hesabını yapıyorlar. Hakim sınıf fraksiyonlarının kısmen anlaştıkları nokta burası. Buna rağmen yine de birbirlerine güvenmiyorlar. Dolayısıyla hakim sınıf fraksiyonlarından R. T. Erdoğan’a muhalif sesler yükseliyor. Yönetimin daha fazla merkezileştirilmesi, amiyane tabirle, “tek adamlığın” sistemin tıkanmasına çözüm olup olamayacağı başka bir tartışmanın konusudur ve bize bu konuda söz söylemek düşmez! Bizler olsa olsa ezilenler cephesinde olanaklar ve olasılıkları tartışırız bu bağlamda. Hakim sınıfların merkezileşmeyi artırdığı dönemler; diktatörlüğün daha da azgınlaştığı dönemler olmuştur. Bu süreçlerde devrimci hareketlerin geliştiği de görülmüştür. Tarihsel deneyimlerimizde bunlar mevcuttur.

Referandum sistemin kendi sorunlarını aşmak için başvurduğu bir uygulamadır. Sınıf karşıtlarımızdaki tüm değişimler bizi ilgilendirir. Kendi cephemizden bu değişimin yaratacağı sonuçları ele alıp buna göre tavır geliştiririz. Bu bağlamda referandumda tavrın ne olması gerektiği ele almaktayız. Referandumda ezilenler cephesinde iki tavır değerlendirmeye tabi tutulabilir. Boykot ve hayır tavırları. İkisinin arasında ilkesel bir fark yoktur. Boykot ideolojik bir tavır olur, bu bakımdan anlamlıdır. Sisteme “senin içindeki değişimler bizi ilgilendirmez” denir, bu tavırla. Bu tek yanlı tavır, referandumun sistemi meşrulaştırma olacağını da öne sürebilir, tek yanlış bakışla!

Ezilenler cephesinde politik özne olarak yani iktidarı alma bilinci ile tavır geliştirmek zorunda olduğumuz ortadadır. Dolayısı ile ideolojik tavrımız sistemi yıkmaktır, politika ise buna paralel izlenen yoldur ama ideoloji ile politika özdeş değildir. Boykot ideolojik tavır alır ama politikasızlıktır! Kaba materyalist bir yaklaşım olup sınıf savaşımını diyalektik olarak kavramada yetersiz kalır. İdeolojik tavrın halkı seferber etme, örgütleme yönü zayıftır, dolayısıyla proletaryayı iktidara yaklaştırmaz, yalnızca ezilenlere “siz ezilenlersiniz” der!

Boykot tavrının ideolojik tavır olduğunu söyledik. Yani ideolojik tespitlerin indirgemeci tarzda politik olana tavır olarak sürülmesidir. Tabii ki politika bir ideoloji rehberliğinde yapılır ama ideoloji ile farklı özelliklere sahiptir. (Partizan dergisinin 88. sayısı bu konuda bir kez daha incelenebilir.) Politika hem sisteme karşı duruş ortaya koymak hem de halka bilinç taşıyıp örgütleyip, savaştırma, güç toplama niteliği olmalıdır. Bu süreçte boykot tavrının böylesi bir özelliği yoktur.

Boykot şu durumlarda politik nitelik kazanır: 1- Politik öznenin çok güçsüz olduğu durumda ve 2- Politik öznenin güçlü olduğu, bilinen kavramla, denge durumunda. Lenin’in sistemin baskısının boyutuna göre de seçimlerde tavır geliştirdiği de göz akılda tutulmalıdır. Bu durumlarda boykot, politik tavır şeklini alır. Yani somut duruma ve politik öznenin somut durumuna paralel politika üretilir. İdeoloji ise bundan biraz bağımsızdır. Birinci durumda güç toplama durumu yok denecek durumda olduğu için ideolojik duruş önem kazanır, anın politikası olur. İkinci durumda ideolojik tavra paralel örgütsel gücü harekete geçirip aktif savaşımın bir parçası haline getirilir. Bu iki durumda da ideolojik tavır, politik tavır görünümüne bürünür.

Somut durumda yani aktif savunma durumunda doğru tavır HAYIR tavrıdır. Hayır tavrı ile halka gidilip örgütlenme çalışması yapılması mümkündür. Hayır denirken bir bütün sisteme cepheden hayır dendiği ortaya konmalıdır. Özlüce tüm baskı ve sömürü mekanizmalarına hayır dendiği bilinci halka taşınacaktır. Bu somutlukta ideolojimiz doğrultusunda politik tavır hayır denerek ortaya konacaktır. Boykot demek bu sürece ilgisiz kalmak demek olup politik özne olma durumunu silikleştirecek nitelikte bir tavırdır. Yani iktidar bilincini zayıflatır niteliktedir. Aynı zamanda boykotun, ilkelerin politik alana indirgenmesi olacağı için sekter ve dogmatik içerikte olacaktır.

Bu sürece hayır denilerek, dahil olunarak sistemi hedefe alan ajitasyon-propaganda yapılmalıdır. Hayır bir bütün sistem karşıtlığı üzerinden geliştirilecektir. Bu da örgütsel yapıyı harekete geçirip geliştirecektir. Halkın politikaya ilgisinin arttığı bir süreçte düzen karşıtlığı bilinci içine çekilmeye çalışılmalıdır.

Bu süreçte boykot tavrı komünistlerin sürece ilgisizliğini getireceği gibi örgütsel bir kazanımı da olmayacaktır. Aynı zamanda örgütsel gücü örgütsüzleştirme tehlikesini de içinde barındıracaktır. Sistemi meşrulaştırmama kaygısı anlaşılırdır ama politik olarak sağa kayılmasını getirmemelidir. Çünkü boykot tavrı en azından pratik hatta sağcılığı getirecektir. Sistemi meşrulaştırma kaygısını hep akılda tutmalı, buna karşı eylem ve söylem geliştirmeliyiz. Hayır denerek bu yapılabilir. Hayırla sokakları tutuşturabiliriz, hayır tavrı tüm şiddet araçları devreye sokularak da yapılabilir. Bunun önünde hiçbir engel yoktur. Ama bu basitten karmaşığa yapılıp ders çıkarılarak geliştirilmelidir.

Hayır tavrı aynı zamanda hakim sınıf klikleri arasında da bir kliğin tavrı ile benzeşmektedir. Bu da yalnızca biçimdedir, özde ise tamamen zıttır. Hakim sınıf fraksiyonları arasında iktidarla olanla, ona muhalif olanlar arasındaki çelişkiyi kullanma, derinleştirme de ezilenlere yarayan bir tutumdur. Hakim kliği güçsüz bırakma da politik bir tavırdır. Bu durumda ezilenler cephesinin politik öznelerine olanaklar çıkacaktır, manevra alanı açılacaktır. Baş düşman tespiti yapmak, esas-tali ayrımını belirlemek komünistlerin politikalarını belirlemede bir parametredir. Hakim sınıflar cephesindeki çelişkileri derinleştirecek her pratik aynı zamanda ezilenler cephesine hizmet eder. Bu yanıyla da hayır tavrı doğru olandır. Hakim sınıflar cephesinde bir kliğin tam anlamı ile diğerlerini bastıramaması da düzen içi “iyileştirmelerin” önünü kapamaktadır. Bu bağlamda da hayır, klikler arası çatışmayı derinleştireceği için, bir dönem için düzen içi reform parantezini kapatacağından, devrimci cepheye hizmet edecektir. Görünürde “düzen içilik” gibi gözüken, özde öyle değildir, öyle de sonuç vermez.

Daha fazla merkezileşme her durumda daha fazla baskı ve sömürünün önünü açacaktır. Komünistler burjuva devlete karşı oldukları için, devletin merkeziliğinin artırılması, daha mükemmelleşmesinin de karşısındadırlar. Hakim sınıfların devleti mükemmelleştirmesi halka zulüm anlamına gelmektedir. Bizler bu konuyu sınıfsal çelişkileri örten toplum-devlet karşıtlığı şeklinde ele almayız, burjuvazi-burjuva devlet ve ezilen sınıflar çatışması şeklinde ele alırız. Dolayısıyla ezilenlerle hakim sınıflar arasındaki çelişkinin derinleşeceği, mücadelenin kızışacağı temelinde ele alır ve ona göre hazırlanırız. Bundan dolayı bugünden halkı buna hazırlamak için de hayır tavrı en isabetli tavırdır, bu çalışmalar en iyi hayır tavrı ile ortaya konabilir.

Politika üretmekten korkmayalım, halkla daha fazla ilişki kurmak ve bütünleşmek için sokaklara inelim, mahallelere, köylere dağılalım. Haklı olduğumuz bu kavgada halkı bu kavganın öznesi yapalım. Bu kapsamda çalışmalar devrimci şiddet içeren hiçbir tarzı dışta tutmaz, hatta onların gelişmesine zemin sağlar. Şiddet araçları ile hayır kampanyası yürütmek, büyük bir yetkinliği gerekli kılar. Ama halkla bütünleştirecek her çalışma özgüveni geliştirecek, içimizdeki bir dizi gereksiz tartışmayı da sonlandırmak için zemin yaratacaktır. Militanların güveni de böylesi süreçlerde gelişir. “Doğru politika bizleri halkla bütünleştiren politikadır” der Mao. Boykot mu hayır mı bu özelliğe sahiptir diye incelediğimizde hayır olduğunu görürüz. O zaman doğru politika hayır politikasıdır. Dogmatik yöntemle politika yapılmaz da somut şartların somut tahlili üzerinden gidilirse “hayır”ın bu kapsamda isabetli ve doğru olduğu görülecektir.

42591

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

Sayfalar