Salı Mayıs 7, 2024

Rojava’dan TİKKO kadın savaşçısı Sefagül Aslan,

Eller cepte devrim mücadelesi verilemez!

Öncelikle tüm yoldaşlara selam ve saygılarımı iletiyorum. Örgütümüz içerisinde/dışarısında yaşanan tartışmaların hem içerisinde hem de “dışında” bir savaşçı olarak ben de birkaç söz söylemek istiyorum. Gönül isterdi ki tüm bu tartışmaların örgütün sistemi içerisinde tartışılsın, mücadele edilsin, çözüme kavuşturulsun. Ancak  bu haliyle bile olsa bu bizim gerçekliğimizdir, ne kadar zor ve can sıkıcı bile olsa bu süreç yine devrimcilerin ve halkın çıkarına sonuçlanacağına, inancım sonsuz. İzninizle Mao yoldaştan bazı alıntılarla devam etmek istiyorum. (Bu arada ne hikmetse herkes Mao yoldaştan alıntılar yapıp farklı sonuçlara varabiliyor. Halbuki Mao yoldaşın çok sade ve net yazdığını düşünüyorum.)

“Ateş, kağıda sarılıp sarmalanamaz. Şimdi yangınların çıkması iyidir.” Demek ki bizim için hizipçi diyen arkadaşlarla partimiz içerisinde yeterince mücadele edememiş, eleştiri-özeleştiri silahını toprak altına gömmüş, doğru bir yöntem bulamamışız ki süreç böylesi bir duruma evrilmiş. Çok mu kötü bu, kesinlikle hayır. Bir şey son haddine vardığında karşıtına dönüşür, hatalar üst üste yığıldığında da aydınlık çıkar. Bizim bu yaşadığımız şafaktan önceki karanlıktır. Bu şekilde yaşanan olumsuzlukların bize katkısı, dogmatizmle idealizmle mücadele etmeyi öğrenmektir.

“Hava değişince giysileri değiştirmek gerekir. Her yıl bahar yaza, yaz güze, güz kışa, kış da bahara dönerken bu değişikliği yapmak zorunda kalırız. Ama alışkanlıkları sonucu bazıları bunu zamanında yapmazlar. Artık kışlık giysilerimizi dolaba kaldırıp düşmanla savaşırken çevik hareket edebilecek şekilde elbiselerimizi giymemiz gerekiyor. Oysa biz hala sımsıkı sarınıp sarmalanıyor, hantallaşıyor, savaşa tamamen elverişsiz bir duruma geliyoruz.” (Mao yoldaş)

Biz üzerimizdeki kışlık elbiseleri atıp, baharın renklerini kuşanmak isterken, bizi ya kış vakti çıplak, ya da yaz vakti üzerimize dikmeye çalıştıkları kalın kıyafetlerle tutmaya çalışan, somut koşulların somut tahlilini yapmaktan uzak, güncel politikadan, halktan kopuk, aklın yerine alışkanlıkları koyan bürokratik “önderlik” yapmaya çalışan insanları istemiyoruz.

Eller cepte devrim mücadelesi verilemez. Eller cepte nöbet tutulmaz mesela, çünkü düşmanla karşılaştığında hazır olana kadar düşman seni çoktan imha edebilir. Bu yüzden elin silahında olmak zorundadır. Biriyle karşılaştığında selam verene kadar karşındakinin eli havada kalır. Ellerinle yaratır, ellerinle kavrarsın. Bir tek burjuvazinin elleri cebindedir. İhtiyaç duymaz çünkü. Emirlerle yaptırır işlerini, kendisi öldürmez ama başka ellerle öldürtür, ezer, katleder. Eller cepte ancak seyredersiniz sınıf mücadelesinin akışını. Tek bir el alkış çalamaz, başka ellere ihtiyacı vardır. Bu yüzden çıkarın ellerinizi ceplerinizden, dokunun halka, halkın acılarına, yoldaşlarınıza, silaha. Kaldırıp atın koltuklarınızı, çıkın “yuvalarınızdan”. Öncü, önder olmak bunu gerektirir. Önder olmak başarılardan değil, eksikliklerden hatalardan pay almaktır.

Örgütü kendi mülkleri olarak gören, partinin merkezini bir pay kavgasına çevirmeye çalışan bu anlayış, çiçekleri at sırtından izlemeyi bırakıp, toprakla, halkla yani gerçekle iç içe olmalıdır. Rojava’yı görmeden, buradaki mücadelenin sıcaklığını, her karışı şehit kanıyla sulanmış toprağa el sürmeden “gerçek enternasyonalizm” yazıları yazanlar at sırtında seyirci kalmaya devam edeceklerdir.

“Gerçek enternasyonalizm” yazısının sahibi bu anlayıştır ki Kobanê savaşına katılmak isteyen, Rojava’da DAİŞ çeteleriyle mücadele etmek isteyenleri engelleyerek, “legal mücadele alanlarını” boş bırakmamıştır.

Kürt ulusal mücadelesine destek vermek gerektiğini yazıp çizenler, Kürt ulusunu Rojava’da yalnızca yapay bir sınırın böldüğünü bilmekten uzaktır. Madem gerçek enternasyonalizmin komünistlerin kendi ülkesindeki savaşı büyütmekten geçtiğini söylüyorsunuz, Ankara’da, Suruç’ta TC destekli DAİŞ çeteleri yüzlerce insanımızı katlederken neredeydiniz, özyönetim direnişlerinde Türkiye Kürdistanı’nda halk ilmek ilmek barikatları örerken, Şirnex’te bodrum katında göz göre göre bir insanlık katledilirken neredeydiniz? Hani nerede kaldı sizin enternasyonalistliğiniz?

Komünist partilerde farklı görüşlerin ortaya çıkması doğaldır. “Görüşleri ifade etmemenin bize hiçbir yararı olmayacağı gibi, yarım ifade etmek de hiçbir şeyi çözmez. Görüşler tam ifade edilmelidir.” Ancak “birçok zehirli ot güzel kokulu çiçek kılığında boy gösteriyor, birçok saçma sapan söz de materyalizm ya da sosyalist gerçeklik etiketini taşıyor.” (Mao yoldaş)

Sancısını çeken ve yaratan yine kadınlar

Geçtiğimiz günlerde tutsak Resmiye Vatansever’in gazetede sürece dair kaleme aldığı yazıyı okuma fırsatı buldum. Yazı, bu süreci biz kadınlar cephesinden nasıl okunması gerektiğini gösteren nitelikte bir yazıydı. (Bu arada başta Resmiye olmak üzere tüm devrimci tutsaklara selam ve sevgilerimi yolluyorum)

Ne diyordu yazıda? “Son beş-on yılımıza baktığımızda ön açıcı politikaların en canlı ve dinamik şekilde kadınlar tarafından üretilmiş ve kabul görmüş olduğu ortadadır. Dogmatiklerimizin ulusal sorunun çözümünde yıllardır sürdürdükleri ‘suya sabuna dokunmama’ anlayışına karşı da kadınlar pratik ve anı yakalayan politikalarıyla İbrahim’in çözümlemelerini sahaya taşımışlardır.”

Sık sık bir araya gelerek, tartışmalar yürüterek, güncel politika üreten, “kitle çalışmasının” sınırsız özelliklerini gösteren kadınlar oldu. Alınan kararları en çok sahiplenen, en çok tartışan, dogmatizm ve sekterlikten uzak düşünen, eyleyen, partimizin özellikle son yıllarda daha fazla güçlenmesini sağlayan devrimci cins bilinciyle donanmış kadın yoldaşlar olmuştur. Zaten bir partinin gücüne niteliğine bakmak için onun kadın politikalarına ve kadın niteliğine bakmak gerekir. Bugün nasıl ki Rojava Devrimi kadınlar olmadan gerçekleşemeyeceği gibi, biz kadınlar olmadan da bu süreç aydınlığa kavuşmayacaktır. Her devrim sürecinde ya da devrimci komünist örgütlerin sıkıntılı süreçlerinde kadınlar ön açıcı olmuştur. Bakın PKK’de Zilan ve Beritan arkadaşların bu kadar sembol olmasının bir anlamı vardır. Onlar tasfiyeciliği pasifizmi reddederek peşlerinden yüz binlerce insanı sürükleyecek bir yol açtılar. Bizde de Beşler’i, özellikle Sefagül yoldaşı bu kadar özel kılan, onların tıkanan, değişmeyen eski olana vurdukları darbedir. Dünya devrimler tarihine baktığımızda ve tabii ki kendi parti tarihimize baktığımızda nasıl zor zamanlar yaşandığını, nasıl mücadele edildiğini ve kazanıldığını görürüz.

Kadın yoldaşlar! İşte biz tam olarak böylesi bir tarihsel sürecin içerisindeyiz. Sayısız direniş, mücadele pratikleriyle dolu olan tarihimiz, şu an içinde bulunduğumuz anı da kapsamaktadır. Bunu kavramak, bu hassasiyet ve titizlikle yaklaşmak, attığımız atacağımız bütün adımları bu fedakarlıkla atmamız gerekiyor. “Meydanı erk/eklere bırakmayalım.” Daha ileri, daha görünür, daha fedakar, daha cesur olmanın, yeniyi aramanın ve yaratmanın zamanıdır.

41749

Kürtlere Kadın, çocuk, yaslı ayrımı dahi yapmadan topyekün saldıran katil devlet …

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını ilhak ettiği ve zulmettiği Kürtlere nasıl da saldırıyor?.. Nasıl da katmerli baskı ve tahakküm uyguluyor?.. Uyguladığı zorbalığı nasıl da en üst boyutlara tırmandırıyor?.. Tüm bunların sonucu devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, topuyla, tankıyla, her türlü silahla Kürtlerin evlerini, barklarını yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor…  Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Kürtler böylesi kanlı bir tehcire zorlanıyor… 

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır.

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır.

Faşizm kadın devrimcilerden intikam alıyor - Ziya Ulusoy

Erdoğan faşizmi, generalleri ve polis şeflerini, kadın devrimcilerin katledilmesine seferber etti.

Yalnızca son aylarda İstanbul'da Günay, Dilek, Dilan,Yeliz, Şirin, Kürdistan'da Güler, Sakinelerin öldürülüşünün yıl dönümünde Seve, Fatma, Pakize yoldaşları katletti. Ayrıca, çocuk büyük demeden çok sayıda kadını da kuşatma altına aldığı Kürt ilçelerinde öldürdü.

Ergenekoncu Perinçek Faşizmin Kelle Avcılığına soyundu

   Türkiye devrimci hareketine elli yılı aşkın musallat olan, bir koluna Kemalist  faşizmi takan, diğer koluna ise devrimcileri takmaya çalışan  Doğu Perinçek devletin en sadık elamanı, akıl hocası ve tetikçisidir. Bugün teorik   faşizmin ve devletin teorisyenliğini yapan karşı devrimci faşist güruhun başını çeken çok önemli bir elemanıdır. Geçmişte İbrahim Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiştir. Ama görevlendirdiği kişiler Kaypakkaya'yı tanıyan, Kaypakkaya’ya güvenen çıkınca Perinçek ve ekibinin katletme planı tutmamış, boşa çıkarılmıştı. İrfan Çelik bu komplonun canlı tanığıdır.

Sayfalar