Pazartesi Mayıs 6, 2024

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]

“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir. Burjuvazi, Haziran’dan sonra aynı ata oynayamazdı ve oynamakta istemedi. O ayaklanma, salt bir AKP hükümetine karşı değil, bütün kokuşmuşlukları AKP iktidarında toplanmış olan burjuvzinin sistemine karşı bir baş kaldırıydı. Burjuvazi için ise kapitalist sistemin bekası önemlidir. Kitleler içinde başkaldırı ve örgütlü sınıf bilincinin gelişmesi, sermayeyi en çok ürküten ve sermaye tarafından kabul edilemeyecek bir gelişmedir.

 

Son yolsuzluk olayının bakanlar düzeyinde “deşifre” edilmesi, egemen sınıflar arasındaki savaşında boyutunu gösteriyor. Oldukça yüksek perdeden seyrediyor. Kılıçlar çekilmiş ve yenilenin kellesi gidecek düzeyde sürdürülüyor. Egemen sınıf klikleri arasındaki bu çıkar ve iktidar dalaşı (bu ikisi birbirinin tamamlayıcısıdır) ya uzalaşamayla sonuçlanacaktır ya da birinden birinin yenilgisiyle. Her iki durumda da savaş bitmeyecektir. Burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki savaşın sürmesi gibi, egemen sınıf klikleri arasında da sömürüden daha fazla pay alma savaşımı; bu sömürü, soygun, yolsuzluk ve baskı sistemi var olduğu sürece her zaman var olacaktır. İşçi sınıfı bu her yönüyle kokuşmuş kapitalist sistemi ortadan kaldırmak isterken, burjuvazi bu sistemi sürekli ayakta tutmaya çalışacaktır. İki sınıf arasındaki temel karakteristik ayrım buradadır.

 

Yolsuzluk, kapitalist sistemlerin, doğal ve kaçınamayacakları bir koşuludur. Kapitalist sistem artı-değerleri gasp ederek sermaye birikimi üzerine kurulu olduğundan ve sistem, bütün gelişmleri (hukuk, siyaset, yasalar vb.) sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda hazırladığı için, yolsuzlukta onun bir parçası olarak gelişir. Borsanın varlığı dahi yolsuzluğun resmilerştirlmesidir. (Ki, burası sermaye birikimi için çok önemli bir alandır.)  Diğer, “yasa dışı” yolsuzluk olarak ortaya çıkarılanlar ya da deşifre edilenler ise, “yolsuzluğun” kendi aralarında “adaletli” bir şekilde paylaşılamamasından çıkan sorunlardır. Bir kesim daha az pay aldığı için, “yolsuzluk var” diye ortaya çıkabilir, bugün olduğu gibi.

 

Elbette AKP’ye yönelik operasyonun görünen yönü “yolsuzluk” olarak kamuoyuna sunulmasına karşın, sahne arkasında başka nedenler durmaktadır. Başka yan nedenlerin  de birikimi olmakla beraber, esas olarak iki neden öne çıkmaktadır:

 

Birinci neden; Emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişmeye bağlı olarak, ABD ve AB’li emperyalistlerin gelinen aşamada AKP’nin çıkarlarına ters düşmesidir. Son dış gelişmeler, Suriye olayı, İran ile ABD ve Batılı güçlerin anlaşması ve her şeyden önce, “Şangay Beşlisi”nin önde gelenleri ile ABD ve AB’li güçlerin Ortadoğu konusunda kısmen uzlaşmaya varmaları, AKP’nin dış siyaseti ile örtüşmüyor. AKP onlar için kirlenmiş bir mendildir ve atılması gerekiyor. Aynı Ecevit başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin düşürülmesi (2002) ve Ecevit’in başına gelenler (partisinin parçalanması) de olduğu gibi.

 

İkinci neden; Türk egemen sınıfları da, birinci nedene bağlı olarak,  artık AKP ve özellikle de T. Erdoğan ile büyük sermayenin çıkarlarının örtüşmediğidir. Çünkü, Erdoğan ve arkasındaki sermaye, diğer sermaye kesmine (örneğin Koç grubu ve diğerleri, yani TÜSİAD) zararlar vermeye başladı ve sömürüden daha fazla pay alma ve sermaye birikimi konusunda önlerine engel olundu ve bu alenen yapılmaya başlandı. 

 

Bu savaşımı salt, Gülen-AKP olarak göstermek ya da görmek, sorunun görünen yönünü görmek olur. İçinde, Emperyalist ve TÜSİAD bileşenlerini görmemek büyük bir yanılgı, siyasal saptırma olur. Gülen ABD emperyalizminden ayrı hareket etmez. Sermayenin genel karakterinde olduğu gibi, Gülen hareketi de pragmatisdir. Gülen sermaye grubu kimlerin elinde büyüdüyse, onların zararına hareket etmez. Gülen hareketinin tarihi gelişmi de böyledir.

 

Son onbir yıllık AKP iktidarına bakıldığında, AKP’nin kendi burjuvazisini büyük ölçüde büyüdüğünü ve bir çoğunun uluslararası tekeller durumuna getildiği, ülke içindeki kaynakların büyük bölümünün bunlara aktarıldığı ve özellikle inşaat dalında muazzam bir sömürü yaşandığı gözlemlenebilir. “Kentsel Dönüşüm” vb. adı altında rant vurgunları ayyuka çıkmış durumdadır. Ve bunların büyük bir çoğunluğu AKP’nin temsil ettiği sermaye kesiminin elindedir. TOKİ’nin yaptıkları ve burada dönen sermaye AKP’yi ayakta tutan önemli bir alandır. Burjuvazi, burada dönen sermaye için birbirinin kellesini rahatlıkla götürebilir.

 

Erdoğan’ın “kabadayılığı”,  herkese “meydan okuması” (yeri geldiğinde ağlayabilir de), arkasındaki sermayenin gücüyle direkt ilgilidir. Ancak, son bağırmaları türbünlere yöneliktir ve ipinin çekildiğini kendisi de bilmektedir. Sünğüsü Haziran Ayaklanması ile düştü, kendini iktidara bağlayan bağlar zayıflatıldı ve kopmaya hazır ipi ise temsil ettiği sınıf çekti. Çünkü bu tarihi işçi ve emekçi ayaklanması, sermayenin kendi arasında var olan çelişmeleri açığa çıkardı, çelişkilerin kızışmasını sağladı, egemenlik alanlarını daralttı ve bir arada sessizce durmalarının koşullarını da ayaklarının altından çekip aldı ve peşinden gerisi geldi. Ve bu duruma dış gelişmeler de eşlik etti. Ve sonuç, kendini “YOLSUZLUK” olarak dışa vurdu. 

 

Sermaye, kitlelerin çıkarına göre değil, kendi çıkarına göre hareket eder ve verili siyaseti kendi çıkarlarıyla örtüştürür ya da örtüştürmeye çalışır. Büyümesinin önündeki engelleri, ucunda ölümde olsa, ortadan kaldırmaya çalışır ve savaşır. Bir zamanlar kendilerine hizmet etmiş en iyi “adamını” da (örneğin Menderes’de olduğu gibi) asmasını bilir.  Ya da saf dışı eder. 

 

Soruna, sınıflar arası mücadele açısından bakmak gerekiyor. İşçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki savaşım, elbette uzlaşmaz olarak devam eder. Ancak burjuvazinin kendi arasındaki savaşım uzlaşır. Birbirlerini yeselerde, birbirlerini saf dışı etselerde (sermayenin karakteri gereği bundan kaçamazlar), burjuvazi her zaman işçi ve emekçiler karşısında birleşir. Bu nedenle, son gelişmelere, sermayenin kendi arasındaki savaşımı olarak görmek gerekir. İşçi sınıfı ve emekçiler bu klikler arasındaki savaşımda birinden birini desteklemek değil, yolsuzluğun üzerinin küllenmemesi için çaba harcarken, bütün kesimlerin yargılanmasını da istemelidir. Ve her yönüyle dökülen, çürümüş bu kapitalist sistemin yıkılmasını kendine hedef edinmelidir. Sadece AKP iktidarı süresince, Türk devletinin sıradan bir muz cumhuriyeti hukukuna sahip olduğu, siyasal gelişmelerden uzak insanlar tarafından bile çok net görülmüştür. Kitleler bunu, her gün yaşayarak görüyor. 

 

Türk devleti, “adalet”sizliğiyle, hukuksuzluğuyla, yolsuzluk ve sömürüsüyle, baskı ve vahşetiyle, kendi yasalarını dahi hiçe saymasıyla, kısacası her yönüyle çürümüş bir sistemdir. Kürtlere, alevilere ve diğer azınlık ulus mensuplarına yapılan katliamlar, baskılar ise günlük yaşanan olağan gelişmeler haline gelmiştir. Burjuvazi, “yolsuzlukların üzerine gidiyor” görüntüsü vererek çürümüş ve kokuşmuş kapitalist sistemi, kitleler nezdinde olumlamaya çalışıyor. Bu sistemden kurtulmanın tek çaresi var; yıkılması ve sosyalizmin kurulmasıdır. Adaletsizliklerin, yolsuzlukların, ulusal, cinsel, dinsel vb. eşitsizliklerin, sömürü ve baskıların kalkacağı; ezenin ve ezilenin, sömüren ve sömürülenin olmayacağı sistem o zaman gerçekleşebilecektir. ***18.12.2013

 

[1][1] AKP-Gülen kirli ittifakı üzerine çok yazılar yazıldı ve tarihsel gelişmeleri en küçük ayrıntısına kadar basında yer aldı. Ben burayı tekrarlamayacağım.  


 

 

 

94975

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

UYU EY „YİǦİT“ HALK ;Hasan Hayri Aslan

UYU EY YIGIT HALK

UYRUKEN ÖLÜM ACI VERMEZ İNSANA
UYU SEN!...

Atlar ve katırlar kişniyerek tepişiyorlar… Zavallı, yoksul çaresiz halklar ayaklar altında. Onları peygamber belleyen katiller gariban erlerden birinin kellesini kesiyor kameralar önünde. Katiller karanlık yüzlü, kara sakallı pis birer mahluk, öteki kellesiz gariban cesedin başında kurt işareti yapıyor, ağzı kulaklarında. Kurtların, çakalların, yılanların işgali altında memleket!

Durum iyidir !Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

15 Temmuz akşamı faşist klikler arasında iktidara hâkim olma kavgası yeni bir boyut kazandı. Hâkim sınıflar arasında süregelen çelişkinin özü uzlaşmaz bir çelişkidir. Bu uluslar arası emperyalist devletlerin sermaye egemenlik savaşının bir parçasıdır. Faşist klikler arası darbe girişimleri, çatışmalar, öldürmeler, idamlar vb. yeni bir şey değildir. Bu yüzyıllık TC tarihine bakıldığında çokça görülür. Tarih, Ermenilere, Kürtlere, Araplara, Alevilere vb. yapılan soykırımla, katliam ve akıl almaz işkence, zulümle doludur. İttihat ve Terakki’den günümüze bu böyle oldu.

Darbe'nin imitasyon ve fason hali...

Bu ya bir tiyatrodur ki ben öyle düşünüyorum;  ya da sinemanın gala gecesinden yalnızca bir sahnedir ki, düşünmek bile istemiyorum!

Soralım!

Kendi öz savunmamızı güçlendirmeliyiz!! Mahircan

Darbenin her türlüsüne karşı olduğumuz açık. Yıllardır yaşadığımız hukuksuzluğa, sivil darbe örgütlenmelerine, faşizme, gericiliğe, radikal İslamcı katliamcı zihniyete karşı olduğumuz gibi..

Bu tiyatrodan kim yarar sağladıysa, kotaranı da odur.

Egemen sınıfların kanlı-kaos senaryoları ve hesaplaşmaları

15 Temmuz gecesi darbesinin egemen sınıflar arası çatışmanın bir ürünüydü. Özellikle AKP-Gülen cemati arasındaki çıkar dalaşında yenik düşen Gülen cematinin son çırpınışları olarak ortaya çıktığı analaşılıyor. İki faşist-dinci kliğin çatışmasından “demokrasi”nin doğması ya da işçi ve emekçilerin lehine sonuçlanması söz konusu olamazdı.

TKP/ML Merkez Komitesi;“Faşist kliklerin dalaşına değil, halk savaşına taraf ol!”

Türk egemen sınıflarının yaşadığı siyasal kriz derinleşerek devam ediyor. Faşist diktatörlük içindeki klik çatışması 15-16 Temmuz 2016’da ordu içinde örgütlenmiş bir cuntanın askeri darbe girişimiyle yeni bir evreye geçmiştir. Türk egemen sınıflarının tarihinde pek tanık olunmadık bir darbe girişimi olmuştur. Darbe girişiminin başladığı saatten (15 Temmuz saat 21.30), örgütlenme biçimine ve kısa sürede yelkenleri indirmesine kadar fiyasko niteliğinde bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ancak bu darbe girişimi TC tarihi açısından bir ilktir.

Partizan “Darbenin her türlüsüne karşı direnişe, mücadeleye!”

15 Temmuz akşamından başlayarak 16 Temmuz gecesi boyunca devam eden askeri darbe girişimine karşı bir açıklama yayınlayan Partizan “Bugün “Allah’ın bir lütfu olarak” ifade edilen darbe girişimiyle daha güçlenen ve halka yönelik saldırılarına artıracak olan resmi ve resmi olmayan sistem güçlerine karşı, emekçi halkın kendisini korumak için tedbirler alması, darbeleri üreten ve kendisi de bir darbe ürünü olan AKP şahsında sisteme karşı mücadeleyi yükseltmesi “darbe-darbe karşıtlığı” üzerinden yapılmaya çalışılan bölünmeye karşı çıkması varlık-yokluk sorunu haline gelmiştir.

Parti inşası; ve sürekliligi saglanmış önderlik ;Halil Ahmet

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Her birimiz bunun farkındayız kulaklar sağır gözler kör uykuda ölü taklidi yapmanın bir anlamı yoktur.

Tarihsel bir süreçten geçiyoruz.Parti ve önderliğin inşası,doğru bir siyasal hattın MLM temelde sürekliğinin sağlanması her geçen gün daha da hissedilir bir durum olarak kendini dayatmaktadır.

Parti ve önderliğin inşası sürekliliği sağlanmış önderlik olgusu ve bunun la berabar doğru temelde çizginin sürekliliği nin sağlanması dediğimiz olgudan ne anlamalıyız

ÇÖZÜLME, PARÇALANMA VE KUTUPLAŞMA GÜZERGÂHINDA[*]

“Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı,İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.”[1]

III. Büyük Bunalım’ın yerküresinde, Sykes-Picot’un miadını doldurduğu Ortadoğu’da, nihayet coğrafyamızda devasa bir dissolution (çözülme) fragmantasyon (parçalanma) ve polarizasyon (kutuplaşma) yaşanıyor.

Bunu hâlâ görmeyen, bilmeyen, kavramayan varsa ne yazık.

Çünkü gelecek(imiz) “Fortis imaginatio generat casum/ Zengin hayalgücü, olacakları (önceden) tahmin eder,” kaydı düşülmesi gereken söz konusu gerçeğin biçimleneceği güzergâhtaki çatışmalarla karara bağlanacak.

Gündem'e, düne ve bugüne dair…[1]

“halkımın damlayan kanını gördüm ve ateş gibi tutuşuyordu her damla!”[2]

Bu benim Gündem’e ilk gelişim değil. Yıllar önce, “kirli savaş” döneminde daha çok -orada yaşadığım için- Ankara’da, ama aynı zamanda İstanbul’daki merkez ile Diyarbakır büroda gözüpek genç gazetecilerle yanyana olmanın onurunu yaşamıştım. O zamanlar, gazeteyi yanılmıyorsam Gültan yönetiyordu… Yurdusev haber müdürüydü. Hüseyin dış haberlerde, Ali ve Emine Kültür-Sanat servisindeydiler… Koordinatör yanılmıyorsam Sanlı’ydı…

Neden suriyeli savaş mağdurları istenmez

Dünyamız küresel  emperyalist  semayenin yaşadığı ekonomik kriz sonucu büyük sarsıntılar yaşıyor. Ortadoğu’da başta Amerikan  emperyalizmi olmak üzere,empryalist haydutlar kendi çıkarları,sömürü ve rahatları için insan kanına doymuyor. Daha fazlasını istiyor,kan , katliam kâr, kâr, kâr …Onları kendi çıkar ve menfaatleri ilgilendiriyor. Biz bunları yüzyılın tarihinde çokca yaşadık. Alman emperyalizmi birinci emperyalist savaşta Ermeni soykırımını  İttihat-Terraki paşalarıyla birlikte  gerçekleştirmedimi?

Sayfalar