Çarşamba Mayıs 29, 2024

Sînor u Mirin (Sınır ve Ölüm)

T.C beslemesi IŞİD çetesinin Kobane’ye yönelik saldırıları hız kesmeden sürerken bizler de Kürdistan Hukukçular Derneği olarak çeşitli emperyalist güçlerinin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme çabasının bir sonucu olarak TC-KDP işbirliğinin etkisiyle Rojava’da her gün yeni katliamlara imza atan bu paravan örgütün sınır bölgelerinde halka yaptığı zulmü yerinde görmek ve yaşananları bir de bölgedeki insanların dilinden dinlemek için Urfa’nın Birecik ilçesinde bulunan çadır alanını ve sınır köylerini ziyaret etme kararı aldık. Yolculuğumuza sabahın erken saatlerinde başlayıp yaklaşık 1-1,5 saat sonra URFA’ya varıyoruz. Yolun sağındaki ve solundaki billboardlardaki ‘’Milletin adamı: Tayyip Erdoğan” afişleri dikkatimizi çekiyor ve hayırdır diye sormadan edemiyoruz. Halktan biri “Valla hayır değil, şerdir” diyor ve ekliyor “Bu adam ne zaman bizim topraklarımıza gelse buralarda kötü şeyler oluyor”. Urfa’dan yaklaşık bir saat sonra Birecik’e oradan da sınıra sıfır noktada Fırat’ın kıyısına kurulan Ziyaret Köyü’ne varıyoruz. Arabalardan inip çadır alanına yöneldiğimizde çadır alanı ve yolların tozla kapandığını görüyoruz. Direniş çadırlarındaki halk “Bunlar da IŞİD’in kimyasal tozları ‘’diyerek bizi sıcak bir gülümsemeyle karşılıyor. Halk bizimle sohbet ederken biz daha çok sağda solda ne var ne yok onu öğrenme telaşı içerisindeyiz. Fırat’ın hemen karşısında Suriyeli Sığınmacıların bulunduğu çadır alanları hepimizin dikkatini çekiyor. Cerablus kentine uzaktan bakıyoruz, şehrin tamamı IŞİD’in kontrolü altına girmiş durumda. Dürbünü alıp baktığımızda şehrin her tarafında IŞİD bayraklarını çok net bir şekilde görüyoruz. Çadır alanına gelen Rojava’lı bir yurttaş başlıyor durumu bize aktarmaya ve hepimiz onun söylediklerine odaklanıyoruz.’’Kobane günlerdir kuşatma altında, her taraftan saldırıyorlar, şehrin büyük bölümünde günlerdir elektrik yok, su kuyularına zehir atıldığından kaynaklı içme suyu bulmakta dahi zorluk çekiyoruz. Musul’dan ve işgal ettikleri diğer bölgelerdeki silahların büyük bir kısmını Kobane saldırısında kullanıyorlar. Şehit düşen arkadaşlarımızın çoğunda ne bir kurşun mermi izi ne herhangi bir yara bere izine rastlamadık. Kimyasal silah kullandıklarına dair elimizde istihbarat bilgisi var. T.C IŞİD’e açıkça istihbarat veriyor ve IŞİD bu istihbaratı alır almaz Kürt bölgelerine saldırıyor. IŞİD yöneticileriyle Türk askeri yetkililerinin yan yan çekilmiş fotoğrafları elimizde mevcut.” Halktan biri söz alıyor ve yaklaşık 1 km uzaklıktaki tepeyi bize göstererek ’’Akşam çok şiddetli çatışmalar oldu ağır silahlarla ve tanklarla saldırdılar.Ypg bu saldırıları geri püskürttü tanklar imha edildi, şehit düşen arkadaşlarımızda var.IŞİD ölülerini arazide bırakıyor ve çevrede çok sayıda IŞİD ölüsü var.‘’ dedi.

Tüm bunlar olurken yanımızdaki insanların karşımızdaki tepeye dürbünle bakmaları bizi de çok meraklandırıyor, biz de alıyoruz elimize dürbünü bakıyoruz tepeye sabırsızlıkla, o anda herkeste bir heyecan dürbün kapma telaşı. Tam karşımızda YPG’lileri görüyoruz hakim tepeleri tutmuşlar heyecanımız daha da artıyor. Sonrasında sınır köyü olan Ziyaret Köyü’ne gitme kararı alıyoruz. Arabalarımız toprak yolda yavaş yavaş ilerlerken T.C askerlerinin gözetleme kulelerinin çoğunu terk ettiğini görüyoruz. Sınırda her gün Kürtleri katletmekten geri durmayan T.C tüm sınırı IŞİD’in kontrolüne bırakmış durumda. Ziyaret köyüne vardığımızda köylüler bizi karşılıyorlar birazda tedirgin olarak. Köye gelen giden çok oluyor bu bizleri de tehlikeye düşürüyor diyorlar. Amed’ten geldiğimizi söylediğimizde biraz rahatlamış gibi oluyorlar ancak haklı olarak tedbiri elden bırakmıyorlar. Köye her araba geldiğinde kim geldi diye kontrol ediyorlar ve bunun sebebini bize açıklıyorlar. Ziyaret sınır köyü. Köyün bahçelerini çeviren tel örgüler aynı zamanda T.C ‘nin çektiği tel örgüler.Tel örgülere dokunduğumuzda bir garip oluyoruz .Kürt halkının tel örgülerle nasıl da bölünmeye çalışıldığını daha rahat görüyoruz. Bu tellerin sınıra değil halklar arasına çekildiğini söylüyor birisi.

Muhtarla görüşüp bilgi aldıktan sonra bahçeye çıkıyoruz, bir arkadaş tedirgin bir şekilde çağırıyor bizleri. Hep birlikte onun gösterdiği yere baktığımızda eli kanlı, Kürt kasabı IŞİD üyeleriyle göz göze geliyoruz.2 tanesi dikkatlice bize bakıyor birisi acele arabaya binip sınırın diğer tarafındaki köyün arka tarafına gidiyor. Bize en fazla 100 metre uzaktalar aramızda sadece tel örgüler ve mayınlı arazi var. Köyün her tarafına bayrak dikmişler ve ellerindeki kameralarla çevreyi gözetliyorlar. O anda hepimiz değişik bir ruh hali içerisindeyiz. Kimimiz tedirgin, kimimiz öfkeli kimimiz suskun. IŞİD şu anda tam karşımızda biz de öylece donmuş vaziyetteyiz. Onlara bakarken patlamamış ve öylece apaçık ortada duran mayınları görüyoruz aynı zamanda patlamaya hazır koca yürekleri. Bir arkadaşın bana dokunmasıyla irkiliyoruz gördüğümüz tablo karşısında dehşete kapılıyoruz. Muhtar’ın ayağının altına konan sinekler, ayağındaki küçük kurtlar bizi kendimizden geçiriyor. Muhtar yakın zamanda mayına bastığını ayağının yaralandığını savaş durumundan kaynaklı tedavi edemediğini bize anlatıyor. Doktora gittiğinde ise doktorun Kürtçe konuştuğundan kaynaklı kendisini tedavi etmediğini belirtiyor.

Köyden ayrılma zamanı geldiğinde hepimizin yüreği buruk. Ardımızda bir savaş coğrafyası, üzerlerine bombalar yağan bir halk, önümüzde yapay sınır çizen tel örgüler, savaşın ortasında yavaş yavaş akan Fırat. Köylüler ’’Bu topraklara özgürlük ve barışın geleceğinden hiç şüpheniz olmasın, özgürlük zamanlarında buluşmak dileğiyle” diyerek bizi uğurluyorlar. Çadır alanına gelirken IŞİD’ın silah taşıdığı araçları arazide bırakıp kaçtığını gözümüzle görüyoruz. Çadır alanındakilerle selamlaşmadan sonra yakın zamanda yine geleceğimizi belirterek oradan ayrılıyoruz. Önümüzde tozlu yollar, Urfa ovası arkamızda savaşın tüm çıplaklığı,yıkıntılar,acılı yürekler ve gönlümüzde Ziyaret Köyü ve tabii ki asla unutamayacağımız Ziyaret köyü muhtarının ayakları.

(Amed'ten bir ÖG okuru)

93388

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

Sayfalar