Cumartesi Mayıs 18, 2024

Su,...Nergis,...7 Haziran!

Acı ve mutluluk bu kadar uç birarada yaşanır mı! İkisi de en uçta, ama o kadar yoğun birarada! Gözyaşları iki sebebe karıştı bugün birçok yürekte! 7 Haziran!

7 Haziran! “Tommiks-Teksas” çizgi romanını aratmayacak hızda, karelere sığmakta zorlanan, bombalamaları-tutuklamaları, ölümleri izledik; uzaktaki satılmış topraklarımızdan. Buralarda hiç böyle anlara tanıklık etmeyeli yıllar oldu; gerçekten Tommiks-Teksas çizgi romanını aratmayacak hızda görünüyor gözümüze, uçuşan kurşunlar!!! “Bu kadar olur mu?” diyoruz her gün, dudaklarımız uçuklayarak, yüreklerimiz delik deşik edilerek!!

Bir öğretmenin sık sık; “insanoğlu batıl inançlı değildir, ama bir saniye içinde batıl inançlara kapılabilir” deyişi aklıma geliyor sık sık, gülümsüyorum.

Yaklaşık bir aydır, türbanlı Kürt ablaların-teyzelerin-ninelerin “baraj aşılsın” diye gece gündüz dua ettiklerini duyuşum geliyor aklıma. Alevilerin “Hızır bari bu sefer yardımcımız olsun” deyişleri. Süryanilerin….Herkes inandığı şeyler üzerine dileklerde bulunuyor: BARAJ KIRILSIN diye!!!

Buralarda Yabancılar Meclisi seçimlerinde sahip oldukları oy hakkını bile kullanacak; “BENİM DE SİYASİ İRADEM VAR”ı kaybettirilmiş insanlık! Bu insanlık, siyasi iradesi unutturulmuş insanları evinin kapısından alıp, oy yerlerine taşımak için ne emekler çekmekte!!! “BENİM DE SÖZ HAKKIM VAR”ı neredeyse ilk kez hissetmekte!!! “Depresyon” diye kullandıkları kelimeyi duymuyoruz Mayıs’tan beri! SÜREKLİ BİR DÜĞÜN HAVASI YÜREKLERDE!

Bu dehşet sahneler içerisinde; “Su” başlığı altında bir etkinliğe gidiyorum. Herkes ülkesinden su hikayeleri anlatacak, ben 205 gün suyla hayat arkadaşı olduğumu!

Wetzlar şehrinde köprüden geçiyorum; İstanbul Boğaz Köprüsü oluveriyor heryer. Lale’nin havalandırmada bağıra bağıra okuyup, bizi iliklerimize kadar titrettiği İstanbul şiirinden satırlar dilime geliyor, “boşuna çekilmedi bunca acılar, bekle bizi İstanbul”, sesli sesli suya bağırıyorum; “bugün akşam hemen gelsin, halklar kendi emeğine ihanet etmesin” diye. Nergiz, Lale, Sibel bu üçü yanımda bitiveriyor özellikle. Suda silüetleri, İstanbul’a özlemleri-bitmeyen ortak hasretimiz! Öğretmenin sözü aklıma geliyor; “batıl inanç….”! Suya bağırıyorum; “gidenlerimizin anıları suya karışsın ve ışığı akşam bizi aydınlatsın!” diye.

Program bitince, soruyorlar; “ülkenizin geleceği için ne dilersiniz?” diye. Hepsinin Türkiye’deki seçimden haberi var, hepsi öyle ya da böyle “Erdoğan padişahlığı devrilecek mi?” sorusunun cevabını bekliyorlar(hiç abartmıyorum, çünkü dünyanın toplam resmi içerisinde bakıyorlar Türkiye topraklarına). Nice sevinçleri-dilekleri kursakta kalmışlık kokuyor Türkiye toprakları; bunu o topraklarda yaşamamış olanlar mümkünü yok, tasavvur bile edemezler. “Halklar hiç birarada davranamadı o topraklarda, birbirine kırdırıldı hep. Kürtler kendi içlerinde ne ihanet tarihleri yaşadılar. Baraj aşılsın elbette, yanısıra da diliyorum ki, belli illerde tek bir koltuk bile kaybetmesin HDP; kanla yıkanmış topraklar HDP rengiyle görünsün artık!” diye cevap veremiyorum tabi ki, anlayamazlar bu cevabı!! “Daha dün, seçimlerden birgün önce bomba sesleri, ölüler-yaralılar duyduk. ‘Gelecek, kazanmak-kaybetmek’ kavramları yok Türkiye’de. Dünya’da da bunlar saniyelere sığan kavramlar haline geldi. Bugünü ve hergünü insanlık için kazanmaya çalışmaktan yorulmamayı diliyorum hepimize” diyebiliyorum ancak!

Akşam 22’ye geliyor. Trenden iniyorum, o kadar suyun içinde gidenlerimizle boğulmuşum ki; karaya çıkmam zor oluyor. Rüzgar ne güzel esiyor: “bugün sizler yanımdaydınız, lütfen, lütfen,..sevinsin bu insanlık artık! Ölümlerin içinde çektiği zılgıtları, kendini temsil etmek isteyenlere teslim etme iradesini sayılarla da göstersin!!” diye nasıl diliyorum; milyonlarca insanın o an dilediği gibi! Dileklerimizin birleştiği milyonlarca insanı berrak görebileceğimiz-gösterebileceğimiz bir tarihsel an diliyorum hepimize!!

10 dakika yürüyüp çarşıya ana caddeye vardığımda; korna sesleri inletiyor birden ortalığı!!! Bütün arabalara kollarımla zıplaya zıplaya selam çakıyorum! İki kızları şehit düşen bir ailenin bütün elleri, zılgıtlarla araba camından dışarıya fırlıyor! Gözyaşlarımız birbirine karıştı. Acı ve sevinç sel gibi aktı! İdealleri için özne olabilmeyi yaşamak, nasıl kendine getirdi insanları. Acılarını hafifletti!!! Yarın ne olacaksa olsun, bütün bu olanlar gerçekti. 

BARAJ KIRILDI! Bunca saldırı-katliam-engelleme-hile içerisinde bu bile “rüya mı-gerçek mi?” dedirttiriyor bize hala! Herkes neredeyse saniye saniye gelişmeleri izliyor. İlericisi-gericisi; “HDP ne diyor, HDP…”diye konuşmalar gerçekleştiriyor. Bu bile bir ülke tarihinde çok çok çok YENİ!!!

Bugüne kadar öğrendiklerimizin, düşünce kapasitemizin izin verdiği  sınırlar da kırılacak bu yeni evrede. 

VE GENÇLİK BU TARİHSEL EVREDE PİŞEREK YÜRÜYECEK GELECEĞİNE! İyisiyle-kötüsüyle, doğrusuyla-yanlışıyla; onların zihinlerine yerleşecek bu somut tarih.

VE BU SELDE, BİZİM BİLDİKLERİMİZİN, SINIRLANDIRILDIKLARIMIZIN ÇOK ÖTESİNDE ŞEYLER ÖĞRENEN BİR GENÇLİK GÖRECEK O TOPRAKLAR!

BOŞUNA ÇEKİLMEDİ BUNCA ACILAR!

 

74548

Ganime Gûlmez

Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ganime Gûlmez

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Faşist Diktatörlük Örgütlü Yığınların Gücüyle Yıkılır

14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin sonuçları üzerinde tartışmak tüm ilerici-devrimci ve anti-faşist güçlerin görevidir.

Çünkü bu sonuçları ortaya çıkaran nedenler doğru analiz edilmezse, geniş yığınların beyinlerini uyuşturan, düşünüş ve hareket tarzını sakatlayan gericiliğe, ırkçılığa-faşizme, cinsiyetçiliğe karşı mücadelede doğru politikalar belirlenemez.

Elbette ki bu geniş bir konu ve bu makalenin kapsamını aşar. Dolayısıyla burada bazı ana noktalar üzerinde duracağız. Ve işe, araştırmaya dayalı bazı gerçeklere işaret ederek başlayacağız.

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" (Tamer Dursun)

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

Yoldaş, can, heval, dost, arkadaş, tanıdık...

Yok.

Olmadı.

Bize Cesur İnsanlar Lazım

"Kurtuluş belki de senin gökyüzünü çizdiğin resimlerdir."

Ah cancağızım... vay cancağızım...

Antalya'ya gider sınırı gümrüksüz geçen metalarla fontiye durursun.

Dersim'e gidince de sınırı gümrüksüz geçen metaların nohut üretimini bitirdiğini öne sürerek içki şişelerini...

Fontiye duranların kafasında patlatırsın.

Sıra, korku politik bir davranış olduğundan üretince... öpülmekten... korkar hale getirilen dudakların tüm yaşadıklarını sosyo - ekonomik yapı içerisinde adlandırmasına gelince de....

Ah cancağızım... vay cancağızım...

İnan...

Sayfalar