Cuma Mayıs 17, 2024

Tel Abyad gerçeği: Türkiye’den IŞİD’e ‘canlı kalkan’ desteği! –Celal Başlangıç-

  

Dikenli sınır telleri, onlar için ölümle yaşam arasındaki son çizgi.

Toz toprak ve kan ter içindeler.

Tüm hayatlarından arta kalanları bir denke, bir çuvala doldurup Akçakale sınır kapısına dayanmışlar.

Kimileri Arap, kimileri Türkmen.

Arkalarında amansız bir vahşeti, çağlar öncesinin karanlıklarından bu güne taşıyan İslamcı IŞİD çeteleri var.

Güneşin alnında, aç susuz bekliyorlar Türkiye’nin sınır kapısını açmasını.

Ellerindeki pet şişeleri kaldırıyorlar “su” diye.

Yanlarındaki çocukları dikenli tellerin üzerine doğru havalandırıyorlar:

“Alın bizi içeri!”

Karşılığını önce “geri çekilin” anonsuyla veriyor Türkiye.

Sonra, sınırdan uzaklaşmaları için askeri TOMA’lar su sıkıyor üzerlerine, askerler havaya ateş açıyor.

Bu görüntüleri de çoğu yandaş haber kanalları “Serinlemeleri için üzerlerine su sıkıldı” dış sesiyle veriyor.

Susuzluktan kırılanlara, dünyanın en insanlık dışı yöntemiyle “su vermeyi” icat ediyor AKP iktidarı.

Herhalde onları kaçırtmak için açıldığını sandığımız ateş de sınıra yığılan Türkmen ve Arapların vücutlarındaki demir ihtiyacını karşılamaya dönüktü!

Sonuçta kapıyı açmıyor Türkiye.

Tel Abyad halkı IŞİD zulmünden kaçmaları için yakaladıkları son fırsatı da yitiriyorlar.

Elleri silahlı, yüzleri vahşi, gülüşleri yılık çeteler geliyor birazdan.

Sınırda bekleyen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup askerlerin önünden, bütün sivil halkı; kadın erkek, yaşlı, genç, demeden silah zoruyla götürüyorlar Tel Abyad’a doğru.

“Canlı kalkan” yapacaklar, kendilerini süpürmeye gelen PYD ve Burkan El Fırat güçlerine karşı.

Bugüne kadar cihatçı çetelere silah ve mühimmat göndermekle, çete mensuplarına “cihat turu” yaptırmakla kalmıyor AKP iktidarı, bu kez de “canlı kalkan” hediye ediyor.

Suriye’nin kanlı bir iç savaşa sürüklenmesinde büyük bir sorumluluk sahibi olanlar, gönderdikleri silahları “Türkmenlere insani yardım” diye yedirmeye çalışanlar bu kez Arapların yanı sıra Türkmenleri de IŞİD çetelerine “canlı kalkan” olarak ikram ediyorlar.

Türkiye’nin IŞİD’e bu “kıyağı” ancak iki günden biraz fazla sürüyor. Bir insanlık suçuna dönüşen bu direnişinden sonunda vazgeçmek zorunda kalıyor.

Ama bu noktaya kadar yaşananlar Türkiye’nin “suçüstü” yakalanmasına da yetiyor.

‘Tel Abyad düştü, düşecek’ telaşı

Doğusundaki Cizire ve batısındaki Kobane kantonlarından PYD ve Burkan El Fırat büyük bir temizlik harekatı başlatmış IŞİD vahşilerinin elindeki Tel Abyad’a doğru.

IŞİD karşıtı koalisyon güçlerinin uçakları IŞİD mevzilerini havadan vuruyor, PYD ile Burkan El Fırat güçleri de karadan “süpürme” yapıyor.

Mezraları, köyleri, kasabaları IŞİD çetelerinden temizleye temizleye hem doğudan, hem batıdan ilerliyorlar.

Türkiye’nin Akçakale’sinden IŞİD’in kalbi Rakka’ya giden yol üzerinde Tel Abyad. Türkiye-Suriye sınırının tam sıfır noktasında. Bu yüzden stratejik önemi çok büyük.

Tel Abyad’ın IŞİD’ten temizlenmesi bu savaşta iki önemli sonuca yol açacak.

Birincisi, Rojava’nın Cizire Kantonu ile Kobane Kantonu birleşecek.

İkincisi de, IŞİD’in Türkiye ile sınır komşuluğu birkaç nokta dışında sıfıra inecek.

Bunun için olsa gerek, daha dün “Kobane düştü, düşecek” diye sevinç çığlıkları atanlar, bugün “Tel Abyad düştü, düşecek” telaşındalar.

Zaten biz o “stratejik derinlik” mevzuundaki “komşularla sıfır sorun” meselesini de yanlış anlamışız. Meğer meseleninin aslı “cihadist derinlik” perspektifinde “komşu IŞİD’le sıfır sorun”muş.

Ama bir utanç duydukları yan olmalı. “Kürt karşıtı koalisyon güçleri” bütün açıklamalarında, haberlerinde IŞİD’i gizliyor. Sanki “koalisyon” uçaklarının vurdukları, YPG ile Burkan El Fırat güçlerinin savaştıkları, Suriye’nin Türkmenleriyle Araplarıymış gibi göstermeye çalışıyor.

7 Haziran seçimlerinden sonra ancak 10 Haziran’da ilk kez halkın karşısına çıkabilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konudaki rahatsızlığını dile getirirken bakın bakalım söyledikleri içinde hiç “IŞİD” geçiyor mu:

“İşte buyurun, bakın sınırımızda Tel Abyad’da, Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran batı, ne yazık ki onların yerine terör örgütü PYD ve PKK’yı yerleştiriyor. Buna biz nasıl olumlu bakabiliriz? Bu batıya biz nasıl samimi olarak bakabiliriz.”

Daha önceki gün Bakü’den dönerken uçağına aldığı yandaş gazetecilere çok net bir dille, IŞİD’le komşu olmaktan bir sıkıntı duymadığını, ancak Kürtlerle komşuluğu pek hayra yormadığını anlatıyordu Cumhurbaşkanı Erdoğan:

“Tel Abyad bölgesinde, Araplar ile Türkmenlerin hedef alındığı gibi bir hava var. O bölgeden yaklaşık 15 bin Arap ve Türkmen Türkiye tarafına geçti. Onların boşalttığı yerlere, PYD ve PKK yerleştiriliyor. Bu pek hayra alamet değil. Zira bu, sınırımızı tehdit edebilecek bir yapı oluşmasına yol açılması demek. Bu hayra alamet değil. Sınırda bir tehdit oluşuyor. Bu konudaki hassasiyetlerimizi herkesin göz önünde bulundurması lazım.”

Evet, “Batı”, Tel Abyad’da IŞİD mevzilerini havadan bombalıyor; YPG, YPJ (siz bunu isterseniz PKK olarak okuyun) ile Burkan El Fırat güçleri (bunu da IŞİD karşıtı Araplar olarak okuyabilirsiniz) karadan temizliyor.

Kürtlere karşı aşırı ‘hassasiyet’

İşte bu harekata karşı herkese “hassasiyetlerimizi göz önünde bulundurun” çağrısı yapan Erdoğan’ın aslında gerçek “hassasiyeti”nin “Kürt alerjisi”nden kaynaklandığı da Tel Abyad’da yaşanan son durum nedeniyle bir kez daha gün gibi ortaya çıktı.

Daha üç yıl öncesinde, örneğin Tel Abyad’ı ele geçiren El Nusra çetelerinin şu yaptıklarına ilişkin hiç de AKP iktidarının bir “hassasiyeti”ne tanık olmamıştık.

“El Nusra, Tel Abyad’ı tanklarla bombalıyor. El Kaide bağlantılı El Nusra’nın, Tel Abyad kentinde Kürt mahallelerine yönelik Cumartesi akşamı başlattığı saldırılar devam ederken, camide Kürtlerin katledilmesi ve yaşadıkları yerlerin yağmalanması çağrısı yapıldı. ANF’nin haberine göre Tel Ebyad kentinde, Kürtlerin katledilmesi ve her şeylerinin yağmalanması çağrısı ardından, birçok Kürt mahallesi önce bombalandı, ardından yağmalanmaya başladı.”

Daha sonrasında Tel Abyad’ı ele geçiren ve son bir buçuk yıldır neredeyse Kürtlere karşı “etnik temizlik” uygulayan IŞİD’e karşı da bir “hassasiyet” göstermemişti AKP iktidarı.

Aslında bu çok açık bir mantığın yansıması:

“Ezilen, zulüm gören, kanı dökülen Kürtler ise görmezden gel ve sus. Yok eğer Kürtler haklarını alıyor, topraklarına dönüyor, halkların kendi kendilerini yönetecekleri ortak yaşam alanları kuruyorlarsa yani Kürtler kazanıyorlarsa, o zaman karşı çık, ‘ama bizim hassasiyetimiz’ diye itiraz et.”

Aslında yaşananlar başka gerçeklerin de ortaya çıkmasını sağlamıştı.

İki milyon Suriyeli mültecinin kabul edilişinin nedeni bir insanlık durumundan çok, zulüm gören insanların kurtarılmasından çok, Esad’ı devirmek için tüm dünyaya karşı bir koz elde etme planıymış. Esad’a karşı kullanılacak Suriyeli mülteci sayısı istiap haddini doldurmuş demek ki.

Yoksa, milyonlarca insan kabul eden Türkiye, islamcı çetelerin katliamından kaçan birkaç bin Suriyeliyi iki günü aşkın süre sınırda bekletmez, Esad’dan kaçanlara gösterdiği “insanlığı”, IŞİD’den kaçanlara da gösterirdi. Birincisi bu.

İkincisi de, seçimden önce “CHP, Suriyelileri zalim Esad’a teslim edecek” diye dertlenen, ancak seçimden sonra Suriyeli Türkmenleri ve Arapları IŞİD’in insafına bırakanların da gerçek yüzü ortaya çıktı.

Hem de YPG Genel Komutanlığı’nın, sınırda bekleyenlere Cizire Kantonu kentine gelmeleri, her tür ihtiyaçlarının karşılanacağı ve Tel Abyad özgürleştikten sonra köylerine dönecekleri çağrısını yaptığı günlerde...

Bir çağrısı daha vardı YPG Genel Komutanlığı’nın:

“Arap ve Türkmenlere katliam uygulandığı, yurtlarından edildiği doğrultusundaki bilgiler dezenformasyondur. Tüm uluslararası kurumlar Cizire Kantonuna gelerek inceleme yapabilir.”

IŞİD yenilince ‘etnik temizlik’

İşte bütün bu olan bitenin çoğundan habersiz Türkiye kamuoyunun büyük bölümü, Tel Abyad’da ABD uçaklarının birilerini bombaladığını; Kürtlerin, Türkmenleri ve Arapları yerlerinden yurtlarından sürdüğünü, bu yüzden insanların sınır kapılarına dayandığını sanıyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan yandaş medyasına, hatta ‘Kürt karşıtı’ koalisyonun doğal müttefiki haline gelen “ulusolcu”lara kadar herkes özenle, Tel Abyad’da yaşanan savaşın IŞİD’e karşı verildiğini gizliyordu.

Sadece Erdoğan değildi “Tel Abyad’da, Arapları ve Türkmenleri uçaklarla vuran batı, ne yazık ki onların yerine terör örgütü PYD ve PKK’yı yerleştiriyor” diyerek bu “denklemde” IŞİD’i gizleyen.

“Havuz medyası”ndan Sabah’ın birinci sayfa başlığı:

“Tel Abyad’dan kaçan kaçana”

Bu da alt başlığı:

“Uluslararası koalisyonunun hava bombardımanından ve YPG milislerinden kaçan 5 bin Suriyeli, Akçakale sınırına dayandı”

Gelelim spotuna:

“ABD liderliğindeki koalisyonunun desteğini arkasına alan YPG milisleri, Tel Abyad’a yaklaştı. Evlerinden çıkarılan Arap ve Türkmenler canlarını kurtarmak için büyük gruplar halinde Türkiye sınırına geldi.”

Siz hiç bu başlıkta, alt başlıkta, spotta “IŞİD” gördünüz mü? Elbette hayır!

Bir de yandaşlardan Yeni Şafak’ın sürmanşetine bakalım:

“ABD destekli etnik temizlik”

Alt başlığı:

“ABD’nin hava desteğini arkasına alan PYD, Suriye’nin kuzeyindeki dört Türkmen köyünü daha işgal etti. Binlerce Türkmen ve Arap sınıra doğru kaçmaya başladı.”

Spotunda da yok ABD’nin kimi bombaladığı:

“Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi Başkan Yardımcısı Tarık Sula Cevizci şu bilgileri verdi: Tel Abyad’ı ele geçirmeyi planlıyorlar. Emellerine ulaşırlarsa burası Kobani ve Cizire kantonuyla birleşecek. Böylece uluslararası çerçevede sıkça konuşulan Kuzey Suriye Projesi yolunda ilk adım atılmış olacak.”

IŞİD’i gizle, HDP’yi Suriye’ye sür!

Havuzu, yandaşı böyle de Kürt karşıtı koalisyonunun Aydınlık’ı farklı mı sanki!

Manşetin üst başlığı:

“Koridor planı hazırlandı, Türkmenler isyanda:”

Bu da Aydınlık’ın manşeti:

“ABD havadan, PKK karadan”

Anlaşılan o ki “havadan ABD, karadan PKK vuruyor” demek istiyorlar ama “nereyi” sorusuna bir türlü yanıt veremiyorlar. Yani “Kürt düşmanlığı”ndan mesleğin en temel ilkelerinden 5 N 1 K’yı bile unutmuşlar. Alt başlıkta da “IŞİD” diyemiyorlar bir türlü:

“Suriyeli Türkmenler anlattı: PKK/PYD, ABD bombalarının desteğiyle Tel Abyad kentindeki 11 Türkmen köyünü ele geçirdi. Türkmenler göçe zorlanıyor, bölgeye Kürtler yerleştiriliyor”

Haber kaynağı aynı kişi ama Yeni Şafak’taki “dört Türkmen köyü”, Aydınlık’ta 11’e çıkmış.

Artıran yoksa spotuna bakalım Aydınlık’ın:

“Suriye Türkmen Milli Hareket Partisi Başkan Yarımcısı Tarık Sülo Cevizci’nin anlatımları, ABD’nin Kürt koridoru planını hızlandırdığını gözler önüne serdi. ABD uçaklarının desteğiyle Dedeler, Babıl Hava, Bilal Çete ve Sirt gibi 11 köy, cuma günü itibariyle ilk defa PKK/PYD kontrolüne geçti. Bölgedeki 12 bin Türkmen’in çoğu Türkiye’ye sığındı.”

İkinci spotunda hiç IŞİD’den bahsetmiyor Aydınlık ama Allah nazardan saklasın, meseleyi HDP’ye bağlama konusunda büyük bir gazetecilik örneği veriyor:

“Muhalif Türkmen komutan Ömer Dede, ABD desteğiyle ilerleyen YPG (PYD’nin silahlı kolu) tarafından ‘Köyleri boşaltın’ tehdidi aldıklarını açıkladı. Aydınlık’a bilgi veren güvenlik kaynakları, PKK/HDP’nin de aynı proje kapsamında Meclis’e sokulduğuna dikkat çekti. Askerin gelişmeleri yakından izlediği ve bazı önlemler aldığı öğrenildi.”

Bravo valla! ABD’nin IŞİD’i bombaladığı Tel Abyad’daki savaşın haberini verirken IŞİD’den söz etmeden, lafı “bilgi veren güvenlik kaynakları” ve “gelişmeleri yakından izleyen askerler” üzerinden HDP’ye bağlamak tam Politzerlik bir gazetecilik başarısı!

Bu kadar “canla başla çalışan kalkanı” varken IŞİD’in ayrıca neden başka “canlı kalkan”lara ihtiyaç duyduğunu anlayamadım. (Kaynak: T24)

     
48551

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

Sayfalar