Salı Mart 19, 2024

TKP/ML-TİKKO Gerillaları ile röportaj | “Partimiz ilkeleri üzerinden yükselerek, düşmandan hesap sormaya devam edecektir!” -1-

Nisan 2015’ten bu yana ideolojik, politik düzlemde bir tartışmanın yaşandığı ve gelinen aşamada söz konusu sürecin bir ayrışmaya dönüştüğü TKP/ML içindeki gelişmeler devrimci demokrat kamuoyu tarafından yakından takip ediliyor. Bu gelişmelere dair yaşanan ayrışma ve tartışmanın bir tarafı durumundaki TİKKO gerillaları ile bir doğal muhabir tarafından yapılan röportajı haber değeri taşıdığından ve güncelliğinden dolayı olduğu gibi yayımlıyoruz.

- Merhaba, bize kendinizi tanıtır mısınız? Bölgedeki göreviniz nedir? Özellikle zorlu bir 2016-2017 kışı yaşadınız. 12 yoldaşınızı kaybettiniz. İsterseniz buradan başlayalım...

- Merhaba. Dersim’de bulunan partimiz TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillalarının Siyasi Komiseri’yim. Röportaja başlamadan önce Aliboğazı’nda şehit düşen 12 yoldaşımızı, Rojava’da şehit düşen partimizin değerli üyesi, ordumuzun “savaş generali” Nubar Ozanyan’ı, devrim emektarı Serdar Can yoldaşımızı ve Güzel anamızı saygıyla anmak istiyorum.

12 yoldaşımız ve Nubar yoldaşımız, partimizin savaş kararlılığının somut birer nişanesi olarak toprağa düştüler. Burada öncelikle 12 yoldaşımızın ailelerine yönelik bir şeyler söylemek gerektiğini düşünüyorum. Gerek içinde bulunduğumuz savaş durumu gerek düşmanın saldırıları ve gerekse de partimizin yaşamış olduğu darbeci/tasfiyeci saldırı ve bunun alanlarımıza etkisi 12 yoldaşımızın aileleri ile yeterli bir diyaloga girmemizi engelledi. Bu konuda özeleştiri vermemiz gerekiyor. Koşullar ne olursa olsun şehit ailelerimizi bilgilendirmek devrimci görevimizdir. 12 yoldaşımızdan 3’ü ayrı bir noktada, 6’sı ayrı bir noktada düşmanın uçakla gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla, 3 yoldaşımız ise düşman güçlerine yönelik saldırı eylemi gerçekleştirdikten ve düşmana kayıp verdirdikten sonra parti ve ordu sloganları ile şehit düşmüşlerdir.

Her biri halkımızın yetiştirdiği şehitlerimizin bizlere devrettiği mücadele bayrağını yere düşürmeden taşımak boynumuzun borcudur. Onları minnetle anıyor, yaşam ve direniş pratiklerini, mücadele ve savaş gerekçemiz olarak taşımaya devam ediyoruz.

- Partinizde son bir yıldır yaşanan ve kamuoyuna da yansıyan bir kaos söz konusu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

- Evet, aslında bahsini ettiğiniz sorun yeni bir gelişme değil. En azından partililer açısından. Partimizin 2015 yılında yaşadığı düşman yöneliminden sonra öncelikle parti merkezi önderliğinin kendi içinde yaşadığı ve ardından bu sorunun bilinçli olarak partiye mal edildiği, sonrasında militanlarımıza ve en nihayetinde taraftarlarımıza ve de halkımıza yansıtıldığı bir süreçten bahsediyoruz. Bu anlamıyla yaşananların bir arka planı vardır. Bu birkaç cümleyle özetlenebilecek bir durum değildir.

Ancak anlaşılması açısından kısaca şunları söyleyebilirim: Var olan sorunlar elbette halledilemeyecek nitelikte değildi, çözüm yeri başta parti merkezi önderliği olmak üzere partinin kendisiydi. Ancak bu sorun bilinçli olarak çözülmedi ve sorunun değil partinin çözülmesi hedeflendi. Bu, partimize yönelik gerçekleştirilen darbeci/tasfiyeci saldırıyla yapılmak istendi. Yaşananlar, bu çizgi sahiplerinin, 8. oturum sonrası siyasal ve örgütsel suçlarından kaçma çırpınışları olarak da yorumlanabilir.

Partimizin 8. Oturum’da seçtiği 8. PMK, toplamda sağ oportünist bir hat izledi. İdeolojik-politik-örgütsel ve askeri olarak partimizin stratejisine ve teorisine uygun olmayan özellikle de gerilla savaşı başta olmak üzere bir bütün olarak partimizin savaşa göre şekillenmesi görevini yerine getirmeyen; bu doğrultuda örgütlenmeyen bir pratik sergiledi. Bunun hesabının parti iradesi tarafından ilgili platformda sorulması ve 8. PMK’nın sağ oportünist çizgisinin mahkum edilmesi gerekiyordu. Bunun yapılması gerekiyordu ki, bilimsel bir hesaplaşma yapılabilsin ve partimiz ideolojisine uygun olarak doğru bir politika, doğru bir askeri yönelim içine girebilsin.

Bir bütün olarak PMK’nın, uzun yıllardır kendi içinde biriktirdiği, liberal, oportünist çizgi ve partinin üzerinde ona rağmen konumlanan duruşunun yarattığı sorunlar, yaşanan kimi gelişmelerle birlikte su yüzüne çıkmıştır. PMK’nın partiye önderlik eden değil aksine onun enerjisini geriye çeken bu gerçekliği, tüm üyelerinin ortak emeğinin(!) bir sonucudur. İşlemeyen bir komite, yaşama geçirilmeyen eleştiri-özeleştiri mekanizmasının yarattığı ideolojik hastalıklar, PMK’nın tüm üyelerini etkisi altına almıştır. Sorunları kendi örgütsel işleyişi içinde değil “farklı yol ve yöntemler”le çözmeye çalışan bir PMK gerçekliği ortaya çıkmıştır. 8. Oturum’da seçilen ve parti tüzüğümüze göre aslında görev süresi dolmuş olan 8. PMK, partimizi adeta aralarında kurdukları konsensüs, ittifak ile yönetmiş, bu da başta PMK’da olmak üzere, bir bütün partimizde ciddi anlamda dejenerasyona neden olmuştur.

Bilinmelidir ki bu süre içinde söz konusu gelişmelere yeterince eleştiri getirmeyen, ideolojik-politik mücadele yürütmeyen partililer de bu sorunun bir parçasıdırlar. Bu bağlamda sorunun toplamda partimizin sorunu olduğunu dile getirmeliyiz. Kuşkusuz 8. PMK, yetkisi ve misyonu açısından bu sorumluluğun aslan payına sahiptir. Bu gerek azınlık MK üyeleri gerekse de yaşanan darbeci/tasfiyeciliğe tavır alan diğer üyeler açısından da böyledir. Azınlık MK üyeleri hesap vermemek ve parti merkezi önderliğini ele geçirerek iktidarda kalmak adına partiyi bölme pratiğine tereddütsüz girerken bir kısım MK üyeleri ise, geçmiş sürecin hesabını vermek adına kendini parti iradesine sunmuştur. Söz konusu bu azınlık MK üyeleri, kendi organ üyelerinin kimi mektuplarını darbeci/tasfiyeci çizgiyi yaşama geçirmek için bahane etmişlerdir. Açık ki, bizim için, kim-hangi gerekçe ile yaparsa yapsın parti, komite işleyişi dışına çıkan her davranış, parti hukukunun darbelenmesi anlamına gelir.

Ancak partimizin yaşadığı merkezi operasyondan sonra 8. Konferans’ın kendilerine verdiği yetkiyle hareket eden ve azınlık durumunda olan bu MK üyeleri, partinin sorunlarını çözebilmesi için tek doğru yol olan komünist bir platform toplamak yerine tam tersi bir yönelim ve pratik içine girmiş; partiyi daha fazla kaosa sürükleyecek ve bölecek ve de tüzük dışı önerilerle parti iradesinin karşısına çıkmışlardır.

“Tüzük Partimizi birarada tutan temel harçtır!”

- Bunu biraz açabilir misiniz? Nasıl bir yönelim ve pratik içine girdiler?

- Bu tür sorunlarla çözüm yolunu partimizin tüzüğü göstermektedir. Tüzük böylesi süreçler için vardır. Yani sorunların çözümü için diğer bir ifadeyle somutta yaşadığımız gibi Partinin merkezi önderliğinde yaşanan irade sorunu ve krizi gidermek için mesela.

Kısaca değinirsek; hareketimizi hedef alan düşman yönelimine rağmen parti merkezi önderliği o tarihte hala çoğunluk olarak karar alabilecek sayıya sahipti. Tüzük hükmümüz gereği MK yedek üyelerinin sırasıyla atanması, sorun çözülmediğinde ise parti iradesine gidilerek güçlendirme yapılması gerekiyordu. Akabinde merkezi iradenin bir araya gelerek geride kalan sürece ve bundan sonrasına dair bir değerlendirme yapması ve bir yol haritası çıkarması gerekiyordu. Ne var ki merkezi önderliğin içindeki bu azınlık MK üyeleri bir araya gelerek azınlık bir grup olarak yaptıkları toplantıyla merkezi önderliği gasp etme girişimlerine start vermiş, darbe gerçekleştirmiştir.

8. Oturum’un kendilerine verdiği merkezi yetkiyi iktidar hırsı için kullanan bu azınlık PMK üyeleri, darbeci/tasfiyeci bir yönelim içerisine girerek açık tüzük hükümlerini çiğnemiştir. Sırasıyla MK yedek üyeleri aktifleştirilmemiş, merkezi iradenin bir araya gelmesi ve salt çoğunlukla merkezi iradeyi temsil eden bir toplantı gerçekleştirilmemiştir. Bunun yerine partiyi daha fazla krize sürükleyecek, çelişkileri uzlaşmaz hale getirecek adımlarla partinin karşısına çıkılmış ve tüzüğü hep birlikte çiğneme çağrısı yapılmıştır.

Neydi bu adımlar? Salt çoğunluğu oluşturamayan bu azınlık MK üyeleri, “var olan MK yedek üyeleri ile çalışmayız, çalış(a)mıyoruz” dediler ve parti iradesine sorunu böyle aktararak, partiye tüzük hükümlerini çiğneme çağrısında bulundular. Bununla birlikte azınlık durumunda olan bu PMK üyeleri, kendileri dışındaki PMK üyelerini partiden atmak için soruşturma talebinde bulundular. Var olan somut durum açısından değerlendirildiğinde böyle bir yaklaşım, sorunu çözmek yerine PMK’nın krizini parti krizi haline getirmek ve böylelikle hem kendi iktidarını kurmak hem de parti iradesine hesap vermekten kaçmak anlamına geliyordu.

Oysa yapılması gereken çok açık ve basitti: Parti tüzüğümüz ne diyorsa ona uygun davranmak! Tüzük meselesi bizim açımızdan ilkeseldir. Lenin yoldaşın Menşeviklerle tartışmalarını hatırlayalım: Tüzük partiyi bir arada tutan temel harçtır, çimentodur! Buna uygun davranmamak, bununla oynamak partinin birliğini baltalamaktır. Tüzüğümüz bu konuda çok açıktır, merkezi irade ancak onu oluşturan bileşenlerin salt çoğunluğu sağlandığında karar alabilir, merkezi önderliği temsil edebilir. Bunun dışındaki her tutum, tüzüğün ihlal edilmesidir, darbedir. Nitekim tüm “iktidara” el koyduklarını ilan ettikleri toplantının altına merkezi iradenin imzasının atılamamış olması da bu gerçeğin itirafı niteliğindedir. Bu çok açıktır! Bütün bunlar sorunlarımızı çözmek için değil tam tersine büyütmek için yapılmıştır. Bunun dışında başka hususlar ve örnekler de vardır. Ancak bu örnek yeterlidir sanıyoruz.

- Anladığımız kadarıyla 2 yılı aşkın bir zaman diliminden bahsediyorsunuz ama yine de sorunlar çözülmemiş gibi görünüyor...

- Doğrudur, 2 yılı aşkın bir süredir bu sorunları çözmek için mücadele ediyoruz ancak iradeyi gasp eden darbeci/tasfiyeci azınlık PMK üyeleri sorunu çözmek yerine partimizi politik ve örgütsel sorunlarla uğraştırmakta ısrar ediyorlar. Yetkileri olmadığı halde, tüzüğü savunan parti üyeleri ve hatta kimi ileri militanlar hakkında soruşturma talebinde dahi bulundular. Böylelikle partiyi oyaladılar ve süreci olabildiğince uzattılar. Açıkça bir darbeci/tasfiyeci yönelim içine giren bu MK üyeleri, partimizin belli bir gücünü de arkalarına yedekleyerek, bu pratiklerini eleştiren partilileri tasfiye etmeye yeltendiler.

İşin tuhafı, bahsi geçen bu MK üyeleri, azınlık olarak düzenledikleri tarihi toplantıda, parti platformunun toplanması için yetkilerini aşarak karar da almıştır. Ne var ki kararın tek sorunlu yanı, hadlerini aşmaları değildir. Bu MK üyeleri aldıkları kararın arkasında dahi durmamışlardır. Var olan durumun tuhaflığına ya da en hafif deyimle ifade edelim ciddiyetsizliğine dikkat çekmek istiyoruz burada. Atılmak istenen PMK asil ve yedek üyeleri, parti birliğinin korunması kaygısıyla, sorunun ideolojik-politik zeminde bir hesaplaşma, tartışmayla çözülmesi adına uzun bir süre çaba sarf etmiştir. Söz konusu azınlık MK üyelerine, darbeci tutumdan vazgeçmeleri ve PMK’yı toplama çağrısı yapmıştır.

İşte bu somut örnekler bile sağ oportünist darbeci/tasfiyeci ve irade gaspçısı azınlık MK üyelerinin gerçek yüzlerini ortaya koymaktadır. Deyim yerindeyse bu darbeci/tasfiyeci kişilikler, partinin sorunlarının çözebilmesi için ne iradenin toplanmasına önderlik ettiler ne de iradenin toplanması için atılmak istenen adımlara izin verdiler(!) Yani, ne yaptılar ne yaptırdılar ne de yapılmasının önünü açtılar. Bilakis bunun önüne geçtiler, süreci tıkadılar.  Partinin sorunlarını çözmek yerine partiyi çözmek, darbelemek ve bölmek için çalıştılar.

“Parti birliği için iki yılı aşkın bir süredir mücadele ediyoruz!”

- Anlıyorum, ama partinizin birliği gibi çok önemli bir konu söz konusu olduğu için ısrarla sormak istiyorum. Çözülemez miydi bu sorunlar?

- Aslında karmaşık bir süreç gibi görünse de mesele basittir, diyalektiktir yani. Partinin tüm sorunlarının çözüm yolu, parti iradesinin toplanmasından geçer. Parti tüzüğünün emrettiği de budur. Ancak bu sağ oportünist darbeci/tasfiyeci ve irade gaspçısı, azınlık MK üyeleri, partinin iradesini toplamak ve ona gitmek yerine onu başta örgütsel sorunlar olmak üzere başka sorunlarla oyalamayı tercih ettiler. Böylesi bir yönelim içine girdiler. Haliyle bu durum partinin sorunlarının çözülmesini engelledi. Gelinen aşamada yaşananlardan anlaşıldığı üzere partiyi bölmeyi amaçladılar ve bunu başardılar da. Oysa yapılması gereken yukarıda dediğim gibi parti iradesinin toplanması ve hesaplaşmanın bu platformda yapılmasıydı. Bu partimize kazandırırdı ama hesap vermekten kaçmak için partiyi bölmeyi bile tercih edebildiler. Bu partimize yapılan çok büyük bir kötülüktür.

- Peki, neden böyle bir tutum tercih edildi?

- Çünkü sorunun kaynağını oluşturanlar sorunun çözücüsü olamazlar. Bu çok açıktır. Sağ oportünist darbeci/tasfiyeci çizgiden, MLM bir tutum beklemek zaten doğru değil. Ancak biz yine de parti birliği için iki yılı aşkın bir süredir mücadele ediyoruz. Ne var ki geride kalan süre içinde anlaşıldı ki, azınlık PMK üyeleri iki çizgi mücadelesi temelindeki ideolojik-politik tartışmaları hizip örgütlemek ve darbeye tavır alan MLM kadroları tasfiye etmek için değerlendirdi. Yani, biz “darbeden vazgeçin, partiyi bölmeyin, tüzüğü uygulayın” çağrısı yapar, meseleyi ideolojik temelde tartışırken onlar parti örgütlerini karşı karşıya getirme, dağıtma ve bunların içinde hizip örgütleme faaliyeti ile meşguldü. Bu anlamda kendi adımıza söyleyelim; biz yaşananları daha erken fark edip, tavır alabilirdik.

Evet, Lenin yoldaşın deyimiyle iyi niyetin, cehenneme giden yapıtaşları olduğunu bir kez daha gördük. Aslında bu tür sorunlar, parti tarihimizde ilk kez yaşanmıyor. Ancak farklı olan, bu darbeci/tasfiyeci kişiliklerin devrim için halkın mücadelesi için gösterdikleri pratik çaba ile darbeci/tasfiyeci pratik çaba arasındaki derin uçurumdur. Devrimci mücadelede pratik sahada kılını kıpırdatmayanlar söz konusu darbeci/tasfiyecilik olduğunda bir hayli cüretkâr davranmışlardır. Bu durum partideki MLM güçler açısından önemle değerlendirilmelidir. Bu durum PMK içindeki ideolojik zaafların aldığı boyuta ve yaşanan gerilemeye işaret etmektedir. Kuşkusuz bu sadece PMK için değil bir bütün partimiz için de geçerlidir. Partimizin, önderliğin bu gerçekliğine zamanında yeterli müdahaleyi yap(a)mamış olması ideolojik-politik geriliğinin bir sonucudur. Bu açıdan, partimizin onu bu noktaya getiren zaaflarına karşı ideolojik bir hesaplaşma sürecinden geçmesi elzemdir. Bu başta PMK olmak üzere bir bütün parti güçleri için böyle olmalıdır.

Bizim eksikliklerimiz, ideolojik yetmezliklerimiz de darbeci/tasfiyeci kişiliklere güç vermiştir. Bunu açıkça ifade etmek gerekir. Bu tür sorunların partide ilk defa yaşanmadığından bahsederken somut tarihsel tecrübelerden bahsediyorum. Partinin Koordinasyon Komitesi, Bölgesel Dönem Süreci, 2. MK süreci, DABK çıkışı ve 94 darbeci/tasfiyeciliği hafızalarımızda olan süreçlerdir. Darbeci/tasfiyeci ve irade gaspçısı MK üyeleri “partiyi iradeye götürecek bir önderlik gerekiyor” gerekçesiyle partiyi oyaladılar ve bu süreçte hizip örgütleyerek partiye bölünmeyi dayattılar.

Zaten bir yıldır ortada merkezi bir önderlik de yoktu.

(Devam edecek) 

43584

TKP/ML-TİKKO Gerillaları ile röportaj | “Partimiz ilkeleri üzerinden yükselerek, düşmandan hesap sormaya devam edecektir!” -1-

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Sayfalar