Pazar Mayıs 19, 2024

Türkiye Rojava'ya giremez!

  

Günlerdir Türkiye Rojava'ya ha girdi ha girecek haberleri servis ediliyor ve bu AKP medyasının PYD'yi DAİŞ'den daha tehlikeli yapma girişimleriyle de tırmandırılıyordu. Ki dünden bu yana HPG gerillalarının denetiminde Güney Kürdistan sınırları içerisinde bulunan medya savunma alanlarına Türk ordusunun ateşkesi de göz ardı ederek hala devam eden bir saldırısı söz konusu oldu. Yazının başlığında Türkiye Rojava'ya giremez, dedik. Peki öyleyse Türkiye ne yapmak istiyor!

Türk ordusunun medya savunma alanlarını bombalaması bir tahrik olmakla birlikte çok yönlü savaşın da işaretleridir.

Peki Türkiye'nin böylesi bir gücü var mı?

Açıkçası Türk Devletinin böylesi bir gücü yok; hem Rojava'ya girme hazırlığı yapacaksın hem de HPG alanlarını bombalayacaksın; mevcut Ortadoğu  konjonktürde bunun akılla izahı da yoktur. Tamam belki çok yönlü bir savaş ancak böyle başlatılabilir ama senin buna gücün yok ki!

Buradan akıllara şu soru geliyor!

Türkiye'nin tamamı yangın yerine çevrilerek ülke BOP için elverişli hale mi getirilecek? Yoksa Medya savunma alanları bombalanarak savaş Güney'de mi start alacak?
Yani bir taraftan Rojava'da DAİŞ desteklenecek ve yeni kapsamlı saldırılar gerçekleştirilecek,  diğer yandan dünyaca da afişe edilen DAİŞ desteğin Güney çıkarmasıyla tabanın nezdinde mi unutturulacak? Afedersiniz ama göründüğü kadarıyla böyle balık hafızaya sahip bir Devlet toplum gerçekliği yok da değil!
Türkiye'nin Rojava'da bir tampon bölge isteği vardı ki bu yeni olmamakla birlikte İsrail'den de bağımsız değildi. Biliniyor ki daha bir kaç yıl önce mayın temizleme ihalesi İsrail'e verildi de sonra ertelendi.

Güney Hükümeti bombardımana sessiz!

Öte yandan şuanda Güney sınırlarındaki gerilla alanları bombalanmasına rağmen Güney hükümetinin bu duruma sessiz kalması da birbirinden çok bağımsız gibi  durmuyor ve bu haliyle yoruma da muhtaçtır.
Medya savunma alanlarının dünden bu yana bombalanması Türkiye'nin mevcut durumda Rojava'ya girebilmesini mümkün kılmıyor. Tabi Türkiye'nin bu zikzak ve kafa bulandırma patiklerinde KCK yetkililerinin ve HSM komutanlığının gerekli açıklamaları yapmaları da neden olmuştur. Öyle Mustafa Suphilerin istihbaratını Türk cumhuriyetine verip Sol hareketi doğmadan Karadeniz sularında  boğdurtan... Mele Mustafa Barzani'ye olan yaklaşımı... Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan'a olan ihaneti ve Türkiyenin barındırdığı iki Çeçen komutanı infaz etmesi karşılığında  Rusya'daki bir Kürt diplomatı Türkiye'ye teslim eden bir Rusya ve Putin gerçekliği Türkiye'ye geri adım attıramaz. Türkiye'nin Rusya'nın açıklamalarıyla geri adım atacağını düşünmek de sadece naifliktir.

Özcesi biz; KCK ve HSM Komutanlığı beyni sulanan Erdoğan ve şürekası ile Devlet erkânının aklına kısmen hakikati enjekte ederek şimdilik görünmeyeni görmelerini sağlamıştır, diyebiliriz. PKK'nin bu açıklamaları sonrası MGK kararlarının bu doğrultuda olmasının başka bir izahı olamaz herhalde!

Yarın neyi gösterir bilinmez ancak şuan itibariyle görünen,  Türkiye'nin Rojava'ya girmekten vazgeçtiği ve buna zorunda kaldığı gerçeğidir.

Artık Türkiye sona gelmiştir. Kaçınılmaz olan da; Ya Kürtlerle demokratik ve güçlü bir Türkiye,  yani Özgür Özerk Kürdistan'lı bir Türkiye,  ya da çok parçalı bir Türkiye ihtimalinin önümüzde durduğu gerçeğidir.

30.06.2015 Mehmet Serhat Polatsoy

     
70919

Mehmet Serhat Polatsoy

Özellikle Kürt Ulusal Hareketi üzerine ve kürtlerin sorunları üzerine makaleler yazmakta olan yazarımız 2011 sonlarından beri yazılarıyla sitemizde yer almaktadır.

serhatpolatsoy@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Son Haberler

Sayfalar

Mehmet Serhat Polatsoy

Dijitalleşme: İşçinin Üretim Sürecinin Denetleyicisi ve Düzenleyicisi Olacağı Tarih

 

Rosa özgürlüğün ta kendisiydi

“Hareket etmeyenler, zincirlerin

ne kadar ağır olduğunu bilmezler.”[1]
 
“… Bu zehirli kaltak, bir maymun kadar zeki olmakla birlikte sorumluluk duygusundan tümüyle yoksun olduğu ve tek motifi kendini haklı çıkarma yolunda neredeyse sapkınca bir istek olduğu için daha çok zarar verecek,” diye yazıyordu Victor Adler August Bebel’e 5 Ağustos 1910 tarihli mektubunda.

İbrahim KAYPAKKAYA'nın Ölümünün 50. yılı Vesilesiyle

 

“CEHENNEMİN GİRİŞ KAPISI”NI YIKAN KAYPAKKAYA

VE

ONUN ÖĞRETTİKLERİ...

Yusuf KÖSE

İBRAHİM KAYPAKKAYA’DAN ÖĞRENMEK[*]

 

“İşçi sınıfının

ekmekten çok

onura ihtiyacı var.”[1]

 

Patika Dergisi (PD): İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin üzerinden 50 yıl geçti. 50. yılında Kaypakkaya’yı özgün kılan nedir?

 

Sibel Özbudun (SÖ): İbrahim Kaypakkaya’nın 68 devrimci hareketi içerisindeki, onu hem kendi bağlamı, hem de günümüz açısından “özgün” kılan, bence “süreklilik içinde kopuştan kopuş”u temsil etmesidir.

Sosyalizm/Komünizm Nedir? (MLPD Programı)

Sosyalizm ve komünizm hakkında düşündüklerinde birçok insanın aklından geçen sorulara bazı yanıtlar.

Sosyalizm nedir ki?

 Sosyalizm, kapitalizmin toplumsal alternatifidir. Günümüzün devlet-tekel kapitalizminde, uluslararası tekeller kendilerini tamamen devlete tabi kılmış ve tekelci sermayenin organları devlet aygıtının organlarıyla birleşmiştir. Tüm toplum üzerinde çok yönlü egemenliklerini kurmuşlardır. Aynı zamanda, hakim olan uluslararasılaşmış üretim tarzı, dünyanın birleşik sosyalist devletleri için maddi hazırlığı tamamlamıştır.

Dinci-Faşist Gericiliğin Merkezi: Emperyalist Türk Devleti

Özellikle son 15 yıldır dinci (müslüman) gericiliğin merkezi olduğu rahatlıkla söylenebilir. ABD'nin Afganistan ve Irak'ı işgali ve peşinden Kuzey Afrika ülkelerindeki 2010 ayaklanmaları ve Mısır'da geçici olarak Müslüman Kardeşler örgütünün iktidara gelmesi ve peşinden Suriye'de geliştirilen olaylar, Türk devletine, dinci AKP'nin de iktidarda olması, yeni bir emperyalist yayılma politikasını benimsetmiştir.

KAYPAKKAYA’DAN KALAN…[*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğruluyor;

belki biz olmayacağız ama

bu çelik aldığı suyu unutmayacak.”[1]

 

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

“Cabbar”laşan Ermeni (Nubar Ozanyan)

Sonu gelmez Ermeni-Kürt düşmanlığı üzerinden yaratılan büyük korku, bilinçleri kuşatıp yürekleri tutsak almaya devam ediyor. Aradan 108 yıl geçmesine karşın Ermenilerin baskı görme, işini kaybetme vb. korkularından dolayı kendilerini inkar ederek kimliklerini gizlemelerinin trajik hikayeleri yazılmaya devam ediyor. Her an baskı görecekleri endişesiyle güvercin tedirginliği içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Soykırımlara Karşı Direnişi Büyütelim!

 

Seçim Tavrı(Mız): Oyumuz Devrime![*]

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

 

“Vekil inançların

raf ömrü kısadır.”[1]

 

Sayfalar