Cuma Mayıs 3, 2024

Türkiyelileşme Siyasetinin Getirdiği Olanaklar ve Entegrasyon

Siyasi partiler sınıfların,kitlelerin,halkların,örgütlerin ve bazen de devletlerin genel gidişatı yönlendirmek,değiştirmek,kendi çıkarlarını savunmak için kullandıkları araçlardır.Her zaman iktidarı hedeflemeleri gerekmez.Siyasi partilerin hedefledikleri sonuçlara ulaşmaları, uygulanan taktiklerin stratejiyle uyumunu ve parti kadrolarının bunu içselleştirmelerini gerektirir.Karşıtı olunan güçlerin de partiyle ilgili fikirleri,politikaları ve yönlendirme güçleri olabileceği de hesaba katılmalıdır.Bu nedenle Türkiyeli bir siyasi parti olarak HDP sözkonusu olduğunda üzerinde yolalınan bıçaksırtının analizinin doğru yapılması gerekir.

İttihatçı entegrasyon projesinin sonuçlarını TBMM’de bulunan partilerin liderlerinden Erdoğan’ın Gürcü,Kılıçdaroğlu’nun Kürd ve Bahçeli’nin tartışmalı Ermeni veya Kürd orijinli olmasından,ancak hepsinin de fiiliyatta Türk milliyetçiliğine hizmet etmesinden izlemek mümkün.Türk milliyetçiliğine hizmet çizgisini HDP içine taşıma gayretlerine karşı dikkatli olmanın önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz.HDP’lilerin kendi işlevlerinin ayırdına varmaları dönemin en önemli görevi.Barajı aşıp TBMM’ye girmek HDP’nin stratejik değil,taktik görevi olmalıdır.HDP’nin stratejik ve tarihsel görevi metropol Kürdlerinin konsolidasyonudur.Bu konsolidasyona ilişkin en önemli hamle de son zamanlara kadar AKP tabanında yeralan ve Kobane savunması sonrasında AKP’ nin Türk milliyetçisi stratejisi ile ayrı düşen ekseriyeti dindar Kürdistanlıları ulusal hareketin taban havuzuna eklemektir.

Bir diğer stratejik görev olan Türkiye’de Kürdistan dostu demokratik bir kitle hareketinin ete kemiğe büründürülmesinin de bir önceki çağa ait olan arkaik sol argümanların ekoloji ve LGBT argümanlarıyla eklektik harmanlanmasıyla başarılamayacağını öngörmek zor değil.Bu konuda ABD’de Vietnam savaşı döneminde oluşan savaş karşıtı hareketin veya Cezayir Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın Fransa’da bulduğu kitlesel desteğin tarihinden dersler çıkarmak gerekiyor.

Diyalektik zıtlıkların bilimidir,herşey kendi zıddını yaratır ve onu dönüştürür.Bu süreç HDP’nin Türkiyelileşme siyasetinde de kaçınılmaz olarak yaşanıyor.Türkiyelileşme siyaseti yaşamını Kürdistan dışında kurmuş ve yarı-entegre olmuş Kürdistanlı yığınlara zorunlu entegrasyon ve ikinci kuşakta asimilasyon dışında yeni bir varoluş alanı yaratıyor: Türkiyeli bir Kürd olarak tanımlanma ve köklerinden kopmama olanağı.

Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin silahlı ya da silahsız her bağımsızlık çıkışı Türkiye’de yaşayan Kürdlerde bir korku yaratagelmiştir:Kürdistan’ın bağımsızlık koşullarında tehcir edilme korkusu.Ulusal kurtuluş hareketinin Türkiye kentlerinde yerleşik Kürdistanlılar içinde en yoksullardan destek bulmasının,orta ve üst sınıflara mensup Kürdistanlılardan hatırı sayılır bir destek alamamasının ana nedeni budur.

1915 Ermeni soykırımının 100.yılını tamamladığımız bugünlerde tehcirin ne demek olduğuna dair bellek Kürdlerde hâlâ tazedir.Türkiye’de bir Kürd tehcirine/soykırımına çok meraklı,ganimetsever Türk milliyetçilerinden devlet katında da,millet katında da mebzul miktarda bulunurken bu korkunun rasyonel olmadığı da söylenemez.Kaldı ki Kürdlerin karşı karşıya kaldıkları Türk milliyetçiliği ırkçı/işgalci temelde diğer ulusların maddi ve kültürel varlıklarının talanı üzerinden varolan bir milliyetçiliktir ve Kürdistanlıların tepesinden Demokles’in kılıcını hiç eksik etmemiştir.Türkiyelileşme siyaseti işte bu entegrasyon çarkına düşmüş Kürdistanlılara zorunlu entegrasyon veya kendini gizleme dışında yeni bir soluk borusu açabilme potansiyeline sahip.Türkiye metropollerinde yerleşik Kürdlerin ikinci/üçüncü kuşaklarından mitingler dolusu zafer işareti yükselmesi bize bu sürecin zıddını yaratma potansiyelinde olduğuna dair veriler sunuyor.

Kentli Kürdistan orijinli orta sınıfların katılımının artışını da pozitif bir değer olarak gözlemek mümkün.Bu süreçte oluşan kafa karışıklığının sömürgecinin bayrağını bayrak kabul etme tefritine varmasına rağmen,bu potansiyeli değerlendirip ulusal kurtuluşun aktifleri arasına katmak Kürdistanlı siyasetçilerin ve örgütlerin yeteneğine kalıyor.Birikmiş niceliğin niteliğe dönüşmesi bir doğa kanunudur.Türkiyelileşme süreci metropol Kürdlerini görünür hale getirmektedir.Metropol Kürdlerinin görünür hale gelmesi doğru politikalarla Kürdistan’ın görünür hale gelmesine katkı sunabilir.

Kendi adıma bağımsızlıkçı sloganlarla bu süreci eleştirmenin anlamlı olmadığını düşünüyorum.Özgürlük hareketinin an itibariyle kullanmış olduğu tüm devletsizlik söylemlerinin ötesinde fiili olarak iktidar odaklı bir devlet örgütlenmesi olduğunu farketmemek için kör olmak lazım.Ajitasyon-propoganda noktasını çoktan aşmış,ciddi alan kontrolüne sahip hareketin bugünkü sorunu her alanda kurumlaşma-iktidarlaşmadır.

Rojava kantonlarını yeniden inşa etme,kantonları birleştirip fiili bağımsızlık alanlarını G.Kürdistan örneğinde olduğu gibi büyütmedir.Daha ötesinde Kilis’te 60 Amerikan dolarına satılan bir ton çimentonun ikiyüz metrelik sınırı geçtikten sonra Afrin’de iki üç kat fiyata satılmasının zeminini paramparça etmedir.En yurtseverlerimiz ülkesi için kanını dökmeye hazır olanlardır.Ortak hayalimiz ışıklı yollarında Ala Rengin gölgesinde gece gündüz güvenle dolaşabildiğimiz müreffeh Kürdistan kentleri ve bu kentlerde kaygısızca yaşayacak olan her dinden,her dilden,her milliyetten Kürdistanlıların özgürlüğüdür.Ülkemizi bu noktaya getirecek ve bağımsızlaştıracak şey bağımsızlık ajitasyonları değildir.

Ülkemizi bağımsız ülkeler arasına katacak şey dünya ve bölge dengelerinin doğru hesaplanıp bağımsızlığın altyapısının bütün parçalarda örülmesidir.Taban emekçiliği,ülke topraklarının Kobane örneğinde olduğu gibi ulusal temelde savunulması ve işgalin aralıksız daraltılması Kürdistan’ın bağımsızlığını konuşulabilir,yapılabilir hale getirir.Kimse atı arabanın önüne koşmasın.Kürdistan,Kürdistani örgütler bağımsızlığı savunmadığı için bu halde değil.Bağımsızlığın askeri,ekonomik ve siyasal zemini hazır olmadığı için kitleselleşmiş Kürdistani örgütler bağımsızlığı açıktan savunabilme noktasına kolay kolay gelemiyorlar.Emeği burada yoğunlaştırmak lazım.

 

72554

Zülküf Azew

Sitemizin yazarlarından olup politik ve teorik yazılar yazmaktadır.

Zülküf Azew

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar