Cuma Mayıs 24, 2024

Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.

Yaşadıklarımız reddedilmelidir!

Emperyalist sermayenin çok az bir azınlığın ellerinde toplanması, büyümesi ve bir kaç merkezden idare edilmesi; bölgesel savaşları, işgalleri, yıkımları, tahribatları, açlığın ve yoksulluğun artmasını, insanlığın aşağılanmasını ve insanlığın belleği olan binlerce yıllık kültürlerin yok edilmesini, doğanın geriye dönüşümsüz tahribatının artmasını da beraberinde getiriyor. Esas olarak, Londra, Newyork, Tokyo arasında dolaşan sermayenin büyüklüğü ve hızı arttıkça, yukarıdaki belirlemelerin oranı da artmaktadır. Aşırı üretim artıkça, işçi ve emekçiler üzerindeki baskılar ve sömürü oranı da artmaktadır. Emperyalist sermayenin büyüklüğü ve her geçen gün aşırı üretimin ala bildiğine artması, arttırılması; kitlelerin zenginleşmesi ve refahının artmasını değil, ters orantılı bir yaşam seviyesini doğurmaktadır.

Üretimin bolluğu ve buna karşın insanlığın yoksunlaştırılması ve yoksullaştırılması da aynı oranda büyümektedir ve bu gelişmeler emperyalist sermayenin temerküzü ve birikiminden ayrı ele alınamaz. Emperyalist sermayenin temerküzü, kaçınılmaz olarak, üretim araçlarına sahip olanlar ile olmayanlar arasındaki çelişmenin keskinleşmesini ve derinleşmesini de beraberinde getiriyor. Bu durum, bir başka olguyu da, emperyalistler arasındaki varolan çelişmelerin keskinleşmesinin de artırıcı bir unsuru oluyor. Sermaye büyüdükçe kitleler üzerindeki sömürü ve baskı oranı da doğru orantılı bir şekilde artıyor. 

Son yılllarda, özellikle de müslüman ülkelerde dinciliğin geliştirilerek toplumsal tarihin geriye götürülmek istenmesi, emperyalist burjuvazinin insanlığın tahribatını nereye kadar indirgediğinin bir göstergesi olmaktadır. Yanı başımızda Suriye’de olan gelişmeler, insanlığına yabancılaştırılmış şeriatçı katil sürülerinin üretilmesi, emperyalist burjuvaziden ve elbette gelişen üretici güçler karşısında gerici ve engelleyici bir özelliğe sahip kapitalist üretim ilişkilerinden ayrı ele alınamaz. Afganistan, Pakistan, Irak, Yemen, Somali ve en açık olarak

Suriye’de insanlığın ve onun yarattığı kültürün katledilmesi, emperyalist burjuvazinin gericiliğinin geldiği nokta olarak görülmelidir. Ve gözlerden ırak(!) Afrika’da yıllarca kabilelerin birbirine kırdırılması ve insanlığın derin tahribatı, tekelci burjuvazinin insanlık düşmanı politikalarının ürünü olarak hala devam ettirilmektedir.

Emperyalizmin poltikasının “böl-yönet” olduğu bilinir. Sözde, burjuva medeniyeti ilerledikçe, insanların alt kimliklere bölünmesi olgusu da artmaktadır. Farklı dinlere bölünmek “normal” (!) karşılanırken, gelinen aşamada, her din içindeki kitleleri küçük mezheplere bölme olayı yaygınlaştırıldı ve derinleştirildi. Sınıfsal kutuplaşma ve mücadele yerine, alt kimliklerle kitlelerin birbirine kırdılması ve sınıfsal hedef karartılması geliştirildi. 1789 da devrimci “burjuva aydınlanması”nı yaratan burjuvazi, artık o günün değil, ondan da önceki toplumsal süreçlerin gericiliğini kitlelere empoze etmeye başlamıştır. 

Kapitalizm koşullarında ne insanlığın ne de doğanın tahribatı önlenebilir. Kitleleri oyalamak ve tepkileri geçiştirmek ya da pasifleştirmek için yapılan ufak tefek rötuşlar, ekolojik (ve elbette insanın) dengenin geriye dönüşümsüz bozulmasını önleyemez. Batılı emperyalist burjuvazi, doğayı kurtarmak için “çabalıyor” gözükmesi, sermayenin birikimi ile çelişir. Emperyalist sermaye niyet tanımaz. O kendi doyumsuz ve yok edici kanununu işletir. Onun için tek kural budur. Diğerleri buna hizmet ettiği sürece “yasaldır” ve “kabul” görür. Sermaye birikiminin önündeki  her engel, burjuvazi için  “yasadışı” ve “terörizm”dir. Onun açısından sorun karmaşık değildir. Her şey nettir. Onun önündeki engel, işçi sınıfının direnişidir. O soruna sınıfsal bakar. Kendi sınıf çıkarları için ne gerekiyorsa, -dünya üzerindeki yaşamın hızla tüketilmesi pahasına- yapar. Ve olan da bundan başka bir şey değildir.

Burjuvazi, her yönüyle gericileşmiştir. “demokrasi”, “insan hakları” sermayenin çıkarlarıyla örtüştüğü ve ona hizmet ettiği ve onun toplumsal  tahribatlarının üstünü küllediği sürece vardır ve içerikleri de bununla ilişkilidir. Bu nedenle de bütün yarı-sömürge ülkelerde ne kadar gerici ve faşist yönetimler varsa bunları destekler, onların arkasında durur. Bütün “küçük” kral ya da Tayip Erdoğan vb. gibi faşist despotlar, emperyalist burjuvazinin beslemeleridir.

Burjuvazi ve onun kapitalist sistemi, insanlığın ne bugünü ne de yarını için bir alternatif oluşturabilmiş değildir. Onun toplumsal miadı çoktan dolmuştur. Ancak bu meftayı ortadan kaldıracak olan işçi sınıfıdır. Sınıf bilinçli proletarya (komünistler) önderliğinde işçi ve emekçilerin kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmasıyla sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz özgürlükler deryası (komünizm) yeşerecektir.

Alternatif sosyalizmdir!

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor. Sermaye büyüdükçe ve çok az bir azınlığın elinde toplanma süreci durmaksızın geliştikçe, işçi cephesi de direnişlerini büyütüyor, yaygınlaştırıyor, birbirine destek veriyor ve birbirini motive ediyor. 

Artık, işçi sınıfının yoğun olduğu direniş merkezlerinin isimleri ülke isimlerinin önüne geçiyor. Direniş nerede olursa olsun, “burası Taksim”, “burası Tahrir”, “burası Syntagma”, “burası Puerta del Sol” vb. adlarla anılıyor. Bu da, halkların direnişlerinin birbirine benzerliğini, birbirlerinden destek almalarının ve birbirini kabullenmelerinin ifadesi oluyor.

Dünya halkları, adeta,  bir toplumsal meftayı (kapitalizmi) ortadan kaldırma uğraşı verirken, yeni bir yaşamı yaratmanın doğum sancısını da yaşıyor. Ölüm ve yaşam ikisi birlikte var oluyor. Kapitalizmi ortadan kaldırmak ya da onun tahribatlarına karşı mücadele sesleri yükselirken, onun karşısında yeni bir yaşamın ayak seslerini duymamak olası olmuyor. Kitleler, burjuvazinin kendilerine “kader” olarak sunduklarına karşı isyan ediyor. Bir gün Roma’da, Paris’te ayağa kalkıyor, ertesi gün Rio de Janerio, Sao Paulo ve aynı gün işçi ve emekçi merkezlerinin bir kaçında birden ayaklanma sesleri, emperyalist ve iş birlikçi burjuvazinin soygun ve sömürü düzenine karşı itiraz sesleri yükseliyor.

Dünya halkları, adeta, özellikle 21. Yüzyıl başından beri “her yer Taksim her yer direniş” sloganları ile ayakta gibi duruyor. Suskunluk fazla sürmüyor. “işçi sesleri kısıldı” dendiği bir anda Tahrir meydanı ve Mısır sokakları tarihin yeni bir görkemli direnişini yaratabiliyor. Ya da Brezilya’da ya da Lizbon, Hartum, Johannesburg ve Pretoria’da sokaklar yeniden direniş alanları haline gelebiliyor. En gelişmiş kapitalist ülkelerden en geri ülkelerin işçi ve emekçi sınıflarına varıncaya kadar, emperyalist burjuvazinin sistemine karşı direnişler, “barıçşıl” olmaktan çıkıp, burjuvazinin saltanatına karşı çatışmalı direnişe dönüşüyor.

İnsanlık yeni bir toplumsal özgürlüğün doğuş sancılarının ciddi bir şekilde çelişkilerini yaşıyor ve bu çelişmenin doğurduğu yeni bir süreci hızla ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bunun başını işçi sınıfı çekiyor. Direnişler, işçilerin yoğun olduğu kentlerde, sömürü ve baskının yoğun olduğu her alanda boy veriyor. Burjuvazi, modern silahlarıyla, paramiliter güçleriyle, medyası ve diğer baskı güçleriyle kitlelerin mücadelesini daha baştan boğmak ve bastırmak için uğraşmasına, katliamlar yapmasına karşın, korku duvarlarının çoktan yıkıldığını görmekten korkuya kapılıyor.

Direnişler büyüdükçe, kitlelerin umutları da büyüyor, güçleniyor ve iktidarı zaptetme mücadelesine dönüşüyor. İşçiler ve emekçiler, direniş meydanlarına, burjuvazinin kendilerine dayattığı alt kimlikleriyle değil, sınıf kimlikleriyle çıkıyorlar. Sınıfsal dayanışmayı ve sınıf mücadelesi gerçeğini kuşanıp, sınıf düşmanının  karşısına sınıfıyla çıkıyor.

Kitle direnişlerinin ve ayaklanmalarının esas hedefi; kapitalist sistem ve onun tahribatlarıdır. Bazı yerlerde direkt sosyalizm savunulmasa da, bazı yerlerde kapitalizme karşı sosyalist alternatif ortaya konmaktadır. Kitleler, ara çözüm istemiyor. Sömürüsüz ve baskısız bir yaşam istiyorlar. Bunun adı sosyalzimdir!

İşçi ve emekçilerin mücadeleleriyle doğru orantılı olarak sosyalist dünya yaratmanın umutları da büyüyor. Tahrir’de işçi ve emekçilerin: “defolun başımızdan!”, Taksim’de işçi ve gençlerin: “bu daha başlangıç!”, Brezilyalı işçilerin; “aşk bitti!”, İtalya’lı öğrencilerin Roma’nın Repubblica meydanında burjuvaziye; “Size verdiğimiz süre doldu” demeleri, 21. Yüzyılın işçi ve emekçilerin direnişlerinin direkt kapitalizme yöneldiğinin göstergesi oluyor. *** 03.11.2013

97083

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

TC = İŞİD = ERDOĞAN

   Dünya IŞID saldırılarının şokunu yaşıyor...

Suriye'de Neler Oluyor Tahir Elçi Neden Öldürüldü

Suriye’de olan biteni,Rusya’nın Suriye’de ne yaptığını anlamak için başvurmamız gereken kavram  petrol,doğalgaz ve boru hatları.Avrupa kıtasının Rus doğalgazına bağımlılığı biliniyor.Avrupalıların bu bağımlılıktan çıkmak için Katar doğalgazını Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye-Türkiye üzerinden taşıma projeleri de biliniyor.Pek bilinmeyense Esad’ın 2009 yılında bu yeni boru hattının Suriye’den geçişini reddetmesi ve bu boru hattından büyük karlar sağlayacak Türkiye ve Katar’ın tekerine çomak sokması.Bu da Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasında Türkiye’nin,Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın rolünü ve

Yok edilmek istenen umutlarımızdır

Faşist diktatör ve arkasındaki sermaye güçleri, bizleri sindirerek ve umutlarımızı tüketerek iktidarlarını sürdürmeye çalışıyor.

Başta Kürtler olmak üzere halka her yerde saldırıyor. Onun en iyi evlatlarını katlediyor. Katledemediklerini tutukluyor, gözdağı veriyor, susturuyor ve sindiriyor.

Kürt aydınların birer birer katledilmesi, Kürt illerinin abluka altına alınıp tankla topla ateş altında tutulması, demokrat gazetecilerin tutuklanması ve ülke çapında kitleler üzerinde sindirme operasyonlarının her geçen gün ağırlaştırılarak sürdürülmesini yaşıyoruz.

İstanbul Enternasyonalizmsiz Hiç

Önemli olan ne kadar doğruyu söylediğimiz değil ne kadar doğruya yaklaştığımızdır.

Gelin bu sefer dadaistce yazmanın gözüne vuralım.

Sonunda, içimde olupta bir türlü başka şehirde yaşayamadığım şu avrupayi tarzı yaşantıyı, fakirliğin tüm tadını  çıkara çıkara yaşamayı istanbulda bulmuş yaşıyorken  İstanbul proletaryasını da Aziz yoldaşı son yolculuğuna uğurlarken görmek nasip oldu.

Her iştirak çıkarılması gereken bir dersi de içinde barındırır diyerekte...

Tartışırkende söyleyeni düşman olarak değil hırsız olarak görelim.

Yazar bazen hırsızdır da.

Demirtaş’a Suikast Girişimi Tahir Elçi'ye Saldırının İşaretiydi- Çetin Çeko

Bir hafta önce Diyarbakır’da HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın kurşun geçirmez makam aracının arka camına sıkılan bir kuruşundan dolayı inceleme başlatılmıştı. Valilik araçta yapılan inceleme sonucu herhangi bir ateşli silah artığına rastlanmadığını belirtti. HDP ise, Eşgenel Başkanları Demirtaş’a suikast girişiminde bulunulduğu gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuş, aracın bağımsız bir laboratuvarda inceletileceğini açıklamıştı.

Bizi bu kurşunlar değil sizin sessizliğiniz öldürürecek

Ey önce insanım diyenler ,faşizme,haksızlığa karşı olduğunu söyleyenler, ey aydınlar,entellektüeller,kendine ilerici, devrimci, demokrat diyenler,ey geçmişte bedel ödeyen , zülmün en acısını yaşayan canlarım , kardeşlerim, arkadaşlarım, dostlarım , yoldaşlarım duyuyormusunuz bu çığlığı ,feryadı ve bizlerden ne istediklerini!!!  Kürt ulusu en demokratik hakkı için her şeyini feda etmekte,(“bir tasmalı köpek gibi kul köle yaşamaktansa,özgürlüğüne aşık, kurt olmayı tercih ederek ,kışa karda girmeyi aç kalıp , gerekirse ölmeyi göze alarak bedel ödeyen,kurt,”)hikayesini çoğumuz biliriz.

Kürtlerin İslam’la Eşekleştirilmesi! - Kadir Amaç

Bu çalışmayı Şengal’ın kurtuluşuna adıyorum. Postmodern pradigma beş bin yıllık insanlık tarihine ait tüm antikiteleri bir buldozer gibi ezip geçiyor. Özellikle son elli yıl içinde postmodern pradigma dijital bir dünya yaratma uğruna, insan gezegeni ve diğer gezegenler üzerinde zihinsel denemeler gerçekleştirerek, ontoloji ve kozmolioji yasaları üzerinde çok ciddi hasarlar meydana getirmiştir.

Mirabal kardeşler üç kelebektiler

ONBİNLERCE KELEBEKTE ÖLÜMSÜZLEŞTİLER…

En güzel şiirler, en güzel şarkılar, en güzel romanlar; sevgi sözcükleri olmadan yazılmaz.

İster savaşa ait olsun bunlar, isterse en karanlık çağlara; içerisinde mutlaka, kadın-erkek cinsleri arasındaki sevgi yerini alır.

Cinsler arasındaki sevgi; doğanın, onun bir parçası olan insanlığın tüketilmesi imkansız yaşam kaynağıdır.

Ve bu yüzden cinsler arasındaki iktidarı, 21.yüzyılda dahi koruma ısrarı; bütün iktidarların omurgasının sağlam kalmasının garantisidir.

Rojavada olmak...

Devrimin haleflerinde olması gereken temel devrimci kriterlerin en başında TUTARLILIK ilkesi gelirken ikinci temel ilkesi ise bütün kalbimizle halka hizmet etme duygusu gelmektedir. Sağlam bir dünya görüşü, halka hizmet etmeyi temel bir görev olarak kabul eder. İşçilere, yoksul köylülere, çalışarak yaşamını sürdüren tüm emekçilere-kadınlara-Kürt halkına-çeşitli milliyetlerden ezilen halklara-farklı inanç ve cinslere karşı devrimci sorumluluk ve derin bir duyarlılık taşıyarak gerçek anlamda devrimci niteliklere sahip olunur.

Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir.

G-20 ler Ezilen Halkların Kaderini Belirliyor! “Alın Size Barış”!

Defalarca yazdık,anlatmaya çalıştık ve dedimki; siyaset yapanlar,demokrasi isteyenler,"büyük politik tahliller'de bulunanlar, emperyalizmle ,faşizmle , faşist diktatörlüklerle barış olmaz. Çünkü, bütün savaşları başlatan-çıkaran onlar. Sömürüyü, ve insanların bütün eşitsiziliğini yaratan ve bu sistemlerini devam ettirmek silah üretenler yakıp yıkıp dünyamızı çöl haline getiren , yaşanmaz kılan yine glabol emperyalist devletlerdir. Onlar var oldukca emperyalist savaşlarda var olacaktır.

Sayfalar