Cumartesi Eylül 21, 2024

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak Kürt ulusunun direnişine destek ver!

Sınıflar mücadelesi zamanın gidişini değiştirebilir ama mevcut koşullar, şartlar olgunlaşmadan devrimci sınıfların zamanı kendi lehlerine çevirmesinin mümkünü yoktur. Her toplumsal altüst oluş o günkü şart ve koşullardan ayrı değildir, birbirlerini tamamlarlar. Kısacası, kendiliğindenciliğe düşmeden, kendini veya düşmanı olduğundan çok abartmadan, içinde bulunduğumuz objektif ve sübjektif durumu iyi değerlendirmek gerekiyor.

Tarihin sayfaları geri çevrildiğinde, insanlığın ezici çoğunluğu her dönem baskıya, işkenceye, zulme, zindana, sürgüne katliamlara kendi devletleri tarafından maruz bırakılmıştır. Halklarımıza uygulanan devlet baskısı sınıfsal ve de kurumsaldır. Bunun açık ve net bir adı var: FAŞİZM. Bireylerin ismi yapılan baskıdan dolayı öne çıkmakla birlikte, devletin işlevsel niteliği, oluşturduğu yasama, yürütme ve yargı belirleyici rol oynamaktadır. O sebeple, birey önemli bir rol oynamasına karşın belirleyici olan kurumsal baskıdır. Bireyin belirleyici rol oynaması çok istisnalar taşır. Eğer ki öyle olsaydı ne küresel sermayeyi temsil eden emperyalizm kalırdı, ne de faşizm denen bir olgu var olurdu. Bireyler yaşamını yitirdiklerinde onların saltanatları da, iktidarları da son bulurdu.

Erdoğan ise, bir sınıfın ideolojik, siyası, ekonomik ve askeri çıkarlarını koruyan devletin güvencesi altında, tıkanan yolu açmak için, yeni plan ve projeyle devletin varlığını devam ettiren ekibin başıdır. Kemalist ırkçı-şoven kafatasçı , faşist ideolojiyi  makyajlayarak Panislamist -Pantürkist bir iktidar oluşturdu. Bu model tüm Ortadoğu'da "ılımlı İslam modeli" olarak hayata geçirilecekti. ABD'nin ve İngilizlerin bu planının uygulamada baş aktörü Erdoğan’dı. Uzun vadeli planda uygulamaya konan bu proje, Irak’ta, Suriye'de, Afganistan’da ve Kürdistan'da tutmadı, iflas etti.

Proje ve planları iflas eden Amerika ve Avrupalı emperyalistler tornistan yaparak, yol haritasında dümen kırarak yeni alternatifler aradı ve oluşturmaya çalıştı. Bu sefer kendilerini hedef tahtası yapmayacak, kendi militarist güçlerini savaşın içerisine sokmayacaktı. Kendi egemenliği altındaki ülkeleri savaştıracak, ayrıştıracak, yıpratacak ve nihayetinde kötü gidişe dur diyen kurtarıcı role soyunacaktı, öyle de yapıldı.

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Amerika, İsrail ve Avrupalı emperyalistler Türkiye, Katar ve Sudi Arabistan vasıtasıyla IŞID, EL NÜSRA, EL KAİDE gibi İslami faşist çeteleri Irak'ta, Suriye'de, Kürdistan'da halkların üzerine sürdüler. Önceleri aynı zulmü, katliamı Amerikan, İngiliz, Avrupalı militarist güçler yapıyordu, hala bulundukları yerlerde katliam, işkence, tecavüz vb. devam ediyor. Büyüyerek gelen ve bir isyan sinyali veren karşı tepkileri üzerlerinden bertaraf etmek için, hedef saptırarak örgütleyip kuşandırdıkları faşist çetelere yaptırıyorlar. Zalim mi zalimler… Hiçbir acıma hisleri yoktur. Emir büyük yerdendi, yakacaklardı, keseceklerdi, yıkacaklardı, tecavüz edeceklerdi, soykırım yapacaklardı, korku toplumu yaratacaklardı. Emir böyleydi. Emir Beyaz Saray’dan, saraylardan veriliyordu. Sünni mezhep bölgede egemen kılınacak, karşı azınlık mezhep ve dinler, uluslar, milliyetler toplu katliamla yok edilecek, köleleştirileceklerdi. Her şey tamamlandığında, Amerika’mız, Avrupa’mız devreye girecek "büyük kurtarıcı" olarak demokrasi getireceklerdi. Her şey planladıkları şekilde iyi gidiyordu. Irak Kürt yönetimi de projeye dâhil edilip sus payı olarak sözde "Bağımsız Kürdistan” ilanı verilecekti. Fakat ülkesi işgal altında olan Esad yönetimi işgalci emperyalist oluşuma karşı meşru savunma gösterdi, direndi. Suriye Kürtleri Amerika’nın, Avrupa’nın, Türkiye’nin oyununa gelmedi, bazen uzlaşıcı, çıkarcı bir tavır göstermesine karşın, esasen kendi öz gücüne güvendi, kendi ordusunu, düzenini, öz yönetimini kurdu.

Bu Ortadoğu'da yeni bir şeydi. Kimse Kürtlerden böylesi bir niteliksel çıkış beklemiyordu. Oluşan, olgunlaşan şart ve koşullar Kürt hareketi tarafından iyi okundu, değerlendirildi. Yer ve zamanda koşullara iradi müdahalede bulundular. Oluşturulan Kürdistan Demokratik Yönetimi’n kapsamı yalnızca Kürtlerden ibaret değildi. Suriye Kürdistanı’nda yaşayan bütün halklar içine alıyordu. Orda yaşayan ve mücadele veren bütün demokrasi güçleri öz yönetimlerde temsilen yer alıyordu.   Kobani’nin kazanımı, zaferi asıl bunun üzerinde şekillendi ve sonrası daha belirginleşerek net hal aldı.

Ortadoğu emperyalist işgalin, faşist diktatörlüklerin hüküm sürdüğü bir bölgedir. Hiçbir zaman sular durulmadı, silahlar susmadı. Küresel emperyalist sermaye öyle istiyordu. Kürt hareketinin böylesi bir çıkışı değişimin can alıcı bir nitel dönüşüme gebeliğin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Bütün emperyalist sermaye ve gerici faşist yönetimler şaşkındı. Gelecekte büyük deprem yaşanabilirdi. Kürdistan fay hattının merkezindeydi, Kürdistan’da fay hattının kırılması demek bütün bölgenin altüst oluşunu da birlikte getirecek, ülkelerin sınırları yer değiştirecektir. Egemenler bu patlamanın önüne geçmek için her yolu deniyor, her politik hile ve entrikaya başvuruyorlar. Ortadoğu'da böylesi ulusal karakterli devrimci patlama ise bölge halklarına yeniden direnme, örgütlenme ve geleceğe umutla bakmanın yolunu açıyordu. Faşist Türk devletini azgınlaştıran, katliamlara odaklayan, acımasızca yakıp-yıkmasına asıl gerçek budur. Başka yerlerde bir şey aramaya gerek yoktur.

Kürtlerin bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi, bölgemizde ve ülkemizde devrim kıvılcımını ateşe çevirecek bir etki yaratmaktadır. Faşizmi bunca katliamcı kılan da; önü alınamaz şekilde gelişen Kürtlerin bağımsızlık ve demokrasi savaşını büyük bir aşkla, inançla ve sevdayla yürütmesi, başarılar elde ederek ilerlemesidir.

Çeşitli entrika, yalan vaatle Kürtleri kandıramayan faşizm, Türkiye Kürdistanı’nda varlığını kaybetmeye başlayınca toplu katliam ve kan akıtarak soykırım yapmaya başladı. Böylece maske düştü yüz göründü. Faşizm yüzüne "demokrasi "maskesi takmıştı, halkımızı, sizleri, bizleri kandırmak istiyordu, bunun için binbir ipte oynuyordu, hepsi bu kadar.

Faşizm bir devlet yönetim biçimidir, bazen açık, bazen örtülü, bazen ise, kendi koyduğu yasaları dahi tanımayarak parlamento ahırını, ineğini ahırını, bahçesini hiçe sayarak yakar -yıkar, kapatır askeri bir biçim alarak raptı- zapt yasasını yürürlüğe koyar. Faşizm  bugün hiçbir kural, yasa, hak- hukuk tanımıyor, açık terör faşizmi uyguluyor ve bunu meşrulaştırarak kalıcı kılmak istiyor. Faşizmin başı ırkçı, şoven, kafatasçı çağrılarla "tek bir kişi kalıncaya kadar operasyona devam" dedi.  Kendine muhalif olan her kesime saldırıyor, tutuklatıyor, emirler, talimatlar, yağdırarak dünyanın en "bağımsız yargısını, yasamasını, yürütmesini "anında harekete geçiriyor.Böylesi hızlı çalışan yargı, yasama ve yürütme bir tek Hitler Almanya’sında mevcuttu.

Öyle ki, Faşizmin başı hapşırıyor, "bağımsız ordumuz, polisimiz, savcımız, hâkimlerimiz" altına sıçarcasına harekete geçiyorlar. Öyle 'bağımsızlar ki; devlete, iktidara, hacıya hocaya, yolsuzluk yapana karşı sesini çıkarana, işsiz olduğu için iş isteyene, zam isteyene, devleti yöneten faşist cenaha laf söyleyene, kaşın üstünde gözün var diyene ferman çıkartıyor, tutuklatıyor. On binlerce Kürt yurtsever devrimci tutuklu, binlerce komünist, devrimci demokrat -aydın, yazar tek tip zindanlarda sudan bahanelerle tutuklu. Faşizm düşmanca saldırıyor, silindir gibi ezip geçmek istiyor. 12 Eylül askeri faşizmini kendine rehber edinmiş. Türk devletinin tek dil, tek ırk, tek millet, tek devlet genetik hastalığı daha kronik devasaya dönüştürerek, Hikmetyar vari radikal İslam’la bütünleşerek, katiller ordusu yaratmaktadır. IŞİD, El Nusra, Bayırbucak Türkmenlerini koruma altında Fatih tugayları adı altında sivil faşist mafyacı, uyuşturucu müptelası çeteler örgütleniyor. Bu çeteler bugün, Kürdistan’da, Kürdistan halkına, yurtseverlerine ve direnişçilere karşı kullanılıyor. Türk devleti bu çetelerle bütünlük taşıyor. Ordu içerisinde, Polis örgütü içerisinde, MİT içerisinde, bürokrasi içerisinde, Türk sermayesi içerisinde mezhepçi Sünni bir faşist devlet şekillenmiş durumda. Halkları birbirine kırdırmanın en vahşi ve adi yolu olan bu yol bugün yürürlükte. Mezhepçilik üzerinden yıkılacak olan saltanatlarını korumak, ömrünü uzatmak istiyor faşizm. Panislamist -Pantürkist ideoloji rehberliğinde Doğu Perinçek, Devlet Bahçeli, Tuğrul Türkeş, Başbuğ' ,Özkök', Yılmaz, Barlas', Koru gibi, kısacası, İti, MİT’i, generali, katili, mafya bozuntuları, Osmanlı, Ülkücü, Alperen ocakları, Türk solu, DGB gibi bütün şovenistler, ırkçılar, faşistler, katiller, tecavüzcüler, işkenceciler, bebek katilleri bir araya gelmiş kana susamış aç kurt misali  Kürt kanı istiyorlar, Alevi kanı istiyorlar, Ermeni kanı istiyorlar, Ateist kanı istiyorlar, devrimci kanı istiyorlar, Ezidi kanı istiyorlar. Aydın Feminist Kadınların, Demokratların, İlericilerin, Devrimcilerin ve Komünistlerin kanını akıtmak, kellelerini kesmek istiyorlar... Artık açık bir savaş tamtamı içerisindeyiz. Anlaşılan o ki, gidişat daha da kötüye hızla gidiyor. Yarınımızın bugünden iyi olmayacağı açık... Bu kader değildir, geleceğimizi belirlemek bizim elimizde. Hepimiz açık net taraf olmalıyız, üçüncü bir yol yoktur. Kurtuluşumuzu birlikte yaratmaya evet ise dur beklenin zamanı çoktan geçti. Zaman ve siyasal gelişmeler Kürt ulusal direnişi lehine işliyor, kusur aramalardan öte direnişin neresinde yer almalıyızı netleştirmeliyiz. Faşizm hiç bu kadar yıpranmamıştı, paniklememişti, yıkılış korkusu yaşamamıştı. Hendekleri, barikatları, çukurları yaratarak faşizme karşı direniş destanları yaratan, uzun zamandır sokak savaşında faşist Türk ordusunun forsunu bozan YDG H’yi ve onlarla birlikte direnen Kürt ulusal direnişini selamlıyorum, mevzilerin daha ileriye bir seviyeye, alana hâkimiyet sağlayacaklarına inanıyorum.  Faşizme karşı savaşı, ancak savaşarak kazanabiliriz.

Kürdistan’da açık bir savaş var, bunu görmemek siyaseten körlüktür. Kürt hareketi ve ulusu, bağımsızlığı için, öz yönetimleri için, özerklik için, ana dillerini özgürce konuşmak, yazmak, okumak için, kültürlerini, geleneklerini geliştirmek, yaşatmak için haklı ve meşru bir direniş gösteriyor. Namuslu her insan bu haklı, meşru Kürt direnişinin yanında yerini almalı, her alanda faşizme karşı dili, dini, ırkı, rengi, cinsiyeti fikri ne olursa olsun mücadele etmelidir. Bu direnci, duyarlılığı gösteremez ve yaratamazsak bir sabah faşizmin postal sesleriyle evimizden uyanacağız. O zaman yardım isteyeceğimiz kimseler kalmamış olacak. Eyvahlar çekmenin bir anlamı da olmayacak...

Faşist Türk devleti özellikle bölgemizde ve ülkemizde mezhepçi örgütlenmeyi, ayrışmayı kurtuluş görmektedir. Ülkemizde yaşayan diğer azınlıklar, dinler, mezhepler, milliyetlerin yaşam hakları, alanlar büyük risk ve tehlike altında bulunmaktadır.  Tarihimizde bu kadar açık Sünnileşerek iktidarlaşma, toplumları bölme yaşanmamıştı.  Bu tehlike her alanda giderek büyüyor, aradaki ayrılıklar geri dönülmesi mümkün olmayan uçurumlar yaratıyor. Büyük katliamlar yaşamak istemiyorsak önce insan olarak ses vermeliyiz, haksızlığa, haksız gerici savaşlara karşı çıkmalıyız. Haksız savaşlar çıkaranlara karşı, direnenlere, savaşanlara, örgütlenenlere yalnızca destek vermeme, yanlarında olmalıyız direnişlere ses vermeli, geleceğimizi yok etmek isteyen faşizmi yenmek için birleşmeliyiz.

Özgürlük, bağımsızlık, halk demokrasiyi Türkiye ve Kürdistan’a getirmek için birleşmeliyiz.. Bu hepimizin görevidir, çünkü faşizm hepimizin ortak düşmanıdır. Bugün ağır kayıplar alabiliriz bu bizleri yıldırmamalı, korkutmamalı, aksine bitti dedikleri yerde tohumu filizlendirmeli, mücadeleye kaldığımız yerden başlamalıyız.

Geleceğin Halk Direniş Cephesinin temelleri atılmalı, sürekliliği sağlanacak örgütlülük yaratılmalıdır. Halklarımız faşist zulmün kalelerini yıkmak için birleşmeli, Kürt ulusunun bağımsızlığını kazanması, Türkiye halklarının demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, eşitlik ve kardeşliğinin sağlanması için faşizme karşı birlikte halk direniş cepheleri oluşturulmalıdır

  

   

45446

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…

Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?

Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir

Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?

Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)

Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.

Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...

Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...

Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...

ne kadar güzel olurdu...

mecliste, belediye başkanlıklarında bir...

Öyleyse.... öyleye...

Hayeller.... söylemler...

Kitleler...

yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...

Gerçekler ise....

Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..

Hemi... hemi...

hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın

Tüm  kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale  geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve  keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi

Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.

Kadınların Irkçı Hareketlere Katılımı: Karmaşık ve Çok Boyutlu Bir Gerçeklik -2-

Son yıllarda, emperyalist savaş tehlikesinin zemininin güçlenmesine paralel, dünya genelinde ırkçı hareketlerin ve partilerin dikkat çekici boyutta güçlendiğine vurgu yapmış, bu yükselişin, sadece belirli demografik gruplarla sınırlı kalmadığını, kadınları da içine aldığını gördüğümüzü ifade etmiştik.

Peki, kadınlar neden bu tür hareketlere katılıyor? Bu sorunun yanıtı, birçok faktörün karmaşık bir birleşiminde yatıyor.

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır.

Emperyalist haydutlar, 3.Dünya savaşı hazırlıklarını yoğunlaştırmakla meşgul…

Bazı sol-sosyalist ve kendilerini komünist addeden kesimler hâlâ (evet, hâlâ) bir 3. Dünya Savaşı çıkacak mı çıkmayacak mı ve keza “süreci belirleyen esas etmen savaş mı devrim mi?” ikilemi girdabında, adeta miskince bir fikirsel jimnastik rehavetiyle, sorunu ele almaya devam ede dursunlar; fakat süreç, maalesef ki hem de çok hızlı bir şekilde, o istenmeyen malûm sona doğru ilerliyor. 

Sayfalar