Pazartesi Mayıs 13, 2024

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak Kürt ulusunun direnişine destek ver!

Sınıflar mücadelesi zamanın gidişini değiştirebilir ama mevcut koşullar, şartlar olgunlaşmadan devrimci sınıfların zamanı kendi lehlerine çevirmesinin mümkünü yoktur. Her toplumsal altüst oluş o günkü şart ve koşullardan ayrı değildir, birbirlerini tamamlarlar. Kısacası, kendiliğindenciliğe düşmeden, kendini veya düşmanı olduğundan çok abartmadan, içinde bulunduğumuz objektif ve sübjektif durumu iyi değerlendirmek gerekiyor.

Tarihin sayfaları geri çevrildiğinde, insanlığın ezici çoğunluğu her dönem baskıya, işkenceye, zulme, zindana, sürgüne katliamlara kendi devletleri tarafından maruz bırakılmıştır. Halklarımıza uygulanan devlet baskısı sınıfsal ve de kurumsaldır. Bunun açık ve net bir adı var: FAŞİZM. Bireylerin ismi yapılan baskıdan dolayı öne çıkmakla birlikte, devletin işlevsel niteliği, oluşturduğu yasama, yürütme ve yargı belirleyici rol oynamaktadır. O sebeple, birey önemli bir rol oynamasına karşın belirleyici olan kurumsal baskıdır. Bireyin belirleyici rol oynaması çok istisnalar taşır. Eğer ki öyle olsaydı ne küresel sermayeyi temsil eden emperyalizm kalırdı, ne de faşizm denen bir olgu var olurdu. Bireyler yaşamını yitirdiklerinde onların saltanatları da, iktidarları da son bulurdu.

Erdoğan ise, bir sınıfın ideolojik, siyası, ekonomik ve askeri çıkarlarını koruyan devletin güvencesi altında, tıkanan yolu açmak için, yeni plan ve projeyle devletin varlığını devam ettiren ekibin başıdır. Kemalist ırkçı-şoven kafatasçı , faşist ideolojiyi  makyajlayarak Panislamist -Pantürkist bir iktidar oluşturdu. Bu model tüm Ortadoğu'da "ılımlı İslam modeli" olarak hayata geçirilecekti. ABD'nin ve İngilizlerin bu planının uygulamada baş aktörü Erdoğan’dı. Uzun vadeli planda uygulamaya konan bu proje, Irak’ta, Suriye'de, Afganistan’da ve Kürdistan'da tutmadı, iflas etti.

Proje ve planları iflas eden Amerika ve Avrupalı emperyalistler tornistan yaparak, yol haritasında dümen kırarak yeni alternatifler aradı ve oluşturmaya çalıştı. Bu sefer kendilerini hedef tahtası yapmayacak, kendi militarist güçlerini savaşın içerisine sokmayacaktı. Kendi egemenliği altındaki ülkeleri savaştıracak, ayrıştıracak, yıpratacak ve nihayetinde kötü gidişe dur diyen kurtarıcı role soyunacaktı, öyle de yapıldı.

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Amerika, İsrail ve Avrupalı emperyalistler Türkiye, Katar ve Sudi Arabistan vasıtasıyla IŞID, EL NÜSRA, EL KAİDE gibi İslami faşist çeteleri Irak'ta, Suriye'de, Kürdistan'da halkların üzerine sürdüler. Önceleri aynı zulmü, katliamı Amerikan, İngiliz, Avrupalı militarist güçler yapıyordu, hala bulundukları yerlerde katliam, işkence, tecavüz vb. devam ediyor. Büyüyerek gelen ve bir isyan sinyali veren karşı tepkileri üzerlerinden bertaraf etmek için, hedef saptırarak örgütleyip kuşandırdıkları faşist çetelere yaptırıyorlar. Zalim mi zalimler… Hiçbir acıma hisleri yoktur. Emir büyük yerdendi, yakacaklardı, keseceklerdi, yıkacaklardı, tecavüz edeceklerdi, soykırım yapacaklardı, korku toplumu yaratacaklardı. Emir böyleydi. Emir Beyaz Saray’dan, saraylardan veriliyordu. Sünni mezhep bölgede egemen kılınacak, karşı azınlık mezhep ve dinler, uluslar, milliyetler toplu katliamla yok edilecek, köleleştirileceklerdi. Her şey tamamlandığında, Amerika’mız, Avrupa’mız devreye girecek "büyük kurtarıcı" olarak demokrasi getireceklerdi. Her şey planladıkları şekilde iyi gidiyordu. Irak Kürt yönetimi de projeye dâhil edilip sus payı olarak sözde "Bağımsız Kürdistan” ilanı verilecekti. Fakat ülkesi işgal altında olan Esad yönetimi işgalci emperyalist oluşuma karşı meşru savunma gösterdi, direndi. Suriye Kürtleri Amerika’nın, Avrupa’nın, Türkiye’nin oyununa gelmedi, bazen uzlaşıcı, çıkarcı bir tavır göstermesine karşın, esasen kendi öz gücüne güvendi, kendi ordusunu, düzenini, öz yönetimini kurdu.

Bu Ortadoğu'da yeni bir şeydi. Kimse Kürtlerden böylesi bir niteliksel çıkış beklemiyordu. Oluşan, olgunlaşan şart ve koşullar Kürt hareketi tarafından iyi okundu, değerlendirildi. Yer ve zamanda koşullara iradi müdahalede bulundular. Oluşturulan Kürdistan Demokratik Yönetimi’n kapsamı yalnızca Kürtlerden ibaret değildi. Suriye Kürdistanı’nda yaşayan bütün halklar içine alıyordu. Orda yaşayan ve mücadele veren bütün demokrasi güçleri öz yönetimlerde temsilen yer alıyordu.   Kobani’nin kazanımı, zaferi asıl bunun üzerinde şekillendi ve sonrası daha belirginleşerek net hal aldı.

Ortadoğu emperyalist işgalin, faşist diktatörlüklerin hüküm sürdüğü bir bölgedir. Hiçbir zaman sular durulmadı, silahlar susmadı. Küresel emperyalist sermaye öyle istiyordu. Kürt hareketinin böylesi bir çıkışı değişimin can alıcı bir nitel dönüşüme gebeliğin başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Bütün emperyalist sermaye ve gerici faşist yönetimler şaşkındı. Gelecekte büyük deprem yaşanabilirdi. Kürdistan fay hattının merkezindeydi, Kürdistan’da fay hattının kırılması demek bütün bölgenin altüst oluşunu da birlikte getirecek, ülkelerin sınırları yer değiştirecektir. Egemenler bu patlamanın önüne geçmek için her yolu deniyor, her politik hile ve entrikaya başvuruyorlar. Ortadoğu'da böylesi ulusal karakterli devrimci patlama ise bölge halklarına yeniden direnme, örgütlenme ve geleceğe umutla bakmanın yolunu açıyordu. Faşist Türk devletini azgınlaştıran, katliamlara odaklayan, acımasızca yakıp-yıkmasına asıl gerçek budur. Başka yerlerde bir şey aramaya gerek yoktur.

Kürtlerin bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi, bölgemizde ve ülkemizde devrim kıvılcımını ateşe çevirecek bir etki yaratmaktadır. Faşizmi bunca katliamcı kılan da; önü alınamaz şekilde gelişen Kürtlerin bağımsızlık ve demokrasi savaşını büyük bir aşkla, inançla ve sevdayla yürütmesi, başarılar elde ederek ilerlemesidir.

Çeşitli entrika, yalan vaatle Kürtleri kandıramayan faşizm, Türkiye Kürdistanı’nda varlığını kaybetmeye başlayınca toplu katliam ve kan akıtarak soykırım yapmaya başladı. Böylece maske düştü yüz göründü. Faşizm yüzüne "demokrasi "maskesi takmıştı, halkımızı, sizleri, bizleri kandırmak istiyordu, bunun için binbir ipte oynuyordu, hepsi bu kadar.

Faşizm bir devlet yönetim biçimidir, bazen açık, bazen örtülü, bazen ise, kendi koyduğu yasaları dahi tanımayarak parlamento ahırını, ineğini ahırını, bahçesini hiçe sayarak yakar -yıkar, kapatır askeri bir biçim alarak raptı- zapt yasasını yürürlüğe koyar. Faşizm  bugün hiçbir kural, yasa, hak- hukuk tanımıyor, açık terör faşizmi uyguluyor ve bunu meşrulaştırarak kalıcı kılmak istiyor. Faşizmin başı ırkçı, şoven, kafatasçı çağrılarla "tek bir kişi kalıncaya kadar operasyona devam" dedi.  Kendine muhalif olan her kesime saldırıyor, tutuklatıyor, emirler, talimatlar, yağdırarak dünyanın en "bağımsız yargısını, yasamasını, yürütmesini "anında harekete geçiriyor.Böylesi hızlı çalışan yargı, yasama ve yürütme bir tek Hitler Almanya’sında mevcuttu.

Öyle ki, Faşizmin başı hapşırıyor, "bağımsız ordumuz, polisimiz, savcımız, hâkimlerimiz" altına sıçarcasına harekete geçiyorlar. Öyle 'bağımsızlar ki; devlete, iktidara, hacıya hocaya, yolsuzluk yapana karşı sesini çıkarana, işsiz olduğu için iş isteyene, zam isteyene, devleti yöneten faşist cenaha laf söyleyene, kaşın üstünde gözün var diyene ferman çıkartıyor, tutuklatıyor. On binlerce Kürt yurtsever devrimci tutuklu, binlerce komünist, devrimci demokrat -aydın, yazar tek tip zindanlarda sudan bahanelerle tutuklu. Faşizm düşmanca saldırıyor, silindir gibi ezip geçmek istiyor. 12 Eylül askeri faşizmini kendine rehber edinmiş. Türk devletinin tek dil, tek ırk, tek millet, tek devlet genetik hastalığı daha kronik devasaya dönüştürerek, Hikmetyar vari radikal İslam’la bütünleşerek, katiller ordusu yaratmaktadır. IŞİD, El Nusra, Bayırbucak Türkmenlerini koruma altında Fatih tugayları adı altında sivil faşist mafyacı, uyuşturucu müptelası çeteler örgütleniyor. Bu çeteler bugün, Kürdistan’da, Kürdistan halkına, yurtseverlerine ve direnişçilere karşı kullanılıyor. Türk devleti bu çetelerle bütünlük taşıyor. Ordu içerisinde, Polis örgütü içerisinde, MİT içerisinde, bürokrasi içerisinde, Türk sermayesi içerisinde mezhepçi Sünni bir faşist devlet şekillenmiş durumda. Halkları birbirine kırdırmanın en vahşi ve adi yolu olan bu yol bugün yürürlükte. Mezhepçilik üzerinden yıkılacak olan saltanatlarını korumak, ömrünü uzatmak istiyor faşizm. Panislamist -Pantürkist ideoloji rehberliğinde Doğu Perinçek, Devlet Bahçeli, Tuğrul Türkeş, Başbuğ' ,Özkök', Yılmaz, Barlas', Koru gibi, kısacası, İti, MİT’i, generali, katili, mafya bozuntuları, Osmanlı, Ülkücü, Alperen ocakları, Türk solu, DGB gibi bütün şovenistler, ırkçılar, faşistler, katiller, tecavüzcüler, işkenceciler, bebek katilleri bir araya gelmiş kana susamış aç kurt misali  Kürt kanı istiyorlar, Alevi kanı istiyorlar, Ermeni kanı istiyorlar, Ateist kanı istiyorlar, devrimci kanı istiyorlar, Ezidi kanı istiyorlar. Aydın Feminist Kadınların, Demokratların, İlericilerin, Devrimcilerin ve Komünistlerin kanını akıtmak, kellelerini kesmek istiyorlar... Artık açık bir savaş tamtamı içerisindeyiz. Anlaşılan o ki, gidişat daha da kötüye hızla gidiyor. Yarınımızın bugünden iyi olmayacağı açık... Bu kader değildir, geleceğimizi belirlemek bizim elimizde. Hepimiz açık net taraf olmalıyız, üçüncü bir yol yoktur. Kurtuluşumuzu birlikte yaratmaya evet ise dur beklenin zamanı çoktan geçti. Zaman ve siyasal gelişmeler Kürt ulusal direnişi lehine işliyor, kusur aramalardan öte direnişin neresinde yer almalıyızı netleştirmeliyiz. Faşizm hiç bu kadar yıpranmamıştı, paniklememişti, yıkılış korkusu yaşamamıştı. Hendekleri, barikatları, çukurları yaratarak faşizme karşı direniş destanları yaratan, uzun zamandır sokak savaşında faşist Türk ordusunun forsunu bozan YDG H’yi ve onlarla birlikte direnen Kürt ulusal direnişini selamlıyorum, mevzilerin daha ileriye bir seviyeye, alana hâkimiyet sağlayacaklarına inanıyorum.  Faşizme karşı savaşı, ancak savaşarak kazanabiliriz.

Kürdistan’da açık bir savaş var, bunu görmemek siyaseten körlüktür. Kürt hareketi ve ulusu, bağımsızlığı için, öz yönetimleri için, özerklik için, ana dillerini özgürce konuşmak, yazmak, okumak için, kültürlerini, geleneklerini geliştirmek, yaşatmak için haklı ve meşru bir direniş gösteriyor. Namuslu her insan bu haklı, meşru Kürt direnişinin yanında yerini almalı, her alanda faşizme karşı dili, dini, ırkı, rengi, cinsiyeti fikri ne olursa olsun mücadele etmelidir. Bu direnci, duyarlılığı gösteremez ve yaratamazsak bir sabah faşizmin postal sesleriyle evimizden uyanacağız. O zaman yardım isteyeceğimiz kimseler kalmamış olacak. Eyvahlar çekmenin bir anlamı da olmayacak...

Faşist Türk devleti özellikle bölgemizde ve ülkemizde mezhepçi örgütlenmeyi, ayrışmayı kurtuluş görmektedir. Ülkemizde yaşayan diğer azınlıklar, dinler, mezhepler, milliyetlerin yaşam hakları, alanlar büyük risk ve tehlike altında bulunmaktadır.  Tarihimizde bu kadar açık Sünnileşerek iktidarlaşma, toplumları bölme yaşanmamıştı.  Bu tehlike her alanda giderek büyüyor, aradaki ayrılıklar geri dönülmesi mümkün olmayan uçurumlar yaratıyor. Büyük katliamlar yaşamak istemiyorsak önce insan olarak ses vermeliyiz, haksızlığa, haksız gerici savaşlara karşı çıkmalıyız. Haksız savaşlar çıkaranlara karşı, direnenlere, savaşanlara, örgütlenenlere yalnızca destek vermeme, yanlarında olmalıyız direnişlere ses vermeli, geleceğimizi yok etmek isteyen faşizmi yenmek için birleşmeliyiz.

Özgürlük, bağımsızlık, halk demokrasiyi Türkiye ve Kürdistan’a getirmek için birleşmeliyiz.. Bu hepimizin görevidir, çünkü faşizm hepimizin ortak düşmanıdır. Bugün ağır kayıplar alabiliriz bu bizleri yıldırmamalı, korkutmamalı, aksine bitti dedikleri yerde tohumu filizlendirmeli, mücadeleye kaldığımız yerden başlamalıyız.

Geleceğin Halk Direniş Cephesinin temelleri atılmalı, sürekliliği sağlanacak örgütlülük yaratılmalıdır. Halklarımız faşist zulmün kalelerini yıkmak için birleşmeli, Kürt ulusunun bağımsızlığını kazanması, Türkiye halklarının demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, eşitlik ve kardeşliğinin sağlanması için faşizme karşı birlikte halk direniş cepheleri oluşturulmalıdır

  

   

44112

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak Kürt ulusunun direnişine destek ver!

Oylar SADET'E.... Oylar DEVA'YA... Oylar İYİ PARTİ'ye....

"Bindik bir alamete gideyoz kıyamete."

Aklımızın sınırlarının zorlandığı günlerde geçiyoruz.

İlemde bir partiye oy verecekseniz....

Sanki iyi parti sizi öldürüyorda chp sizi öldürmüyorsa(?)...

Niye oy verdiğiniz millet ittifakı'nın parlamentizmden vaz geçmemiş paydaşlarından biri de olmaya.

Ve Bakırhan buyurdu: " İstanbul'da kent uzlaşısı sağladık" diye

Ve Sakık buyurdu: "CHP'ye oy yok." diye.

Ve ..

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Sayfalar