Perşembe Kasım 28, 2024

1 Mayıs 2014; Son Sözü Direnenler Söyler!

2014 1 Mayıs’ı; baskı, şiddete ve tüm engellemelere karşın yine büyük bir coşku ve kararlılıkla işçi ve emekçiler tarafından kutlandı.

2014 1 Mayıs’ını diğer 1 Mayıs’lardan ayıran en önemli yan, Gezi İsyanı sonrasında yaşanan ilk 1 Mayıs olmasıydı. Haziran İsyanın da, göğü fethe çıkan yığınların, kendi yaşamına dair her yerde sesini yüksek sözle söylemesi, giderek özneleşmesi, gücünün ve kudretinin farkına varması, toplumsal mücadeleye yeni bir soluğun katılması anlamına geliyordu.

Gezi İsyanından bugüne yaşananlar, kitlelerin her gündem vesilesiyle sokakları terk etmeyen gerçekliği, sınıf mücadelesinin ivmesini ve tansiyonu yükseltti. Tam da yığınların kendi ürettiği bir slogan olan “bu daha başlangıç mücadeleye devam” şiarında kimlik kazandığı gibi kitleler, mücadele etmekte kararlıydı. 

Geçen tüm yaz ayları boyunca; inişli çıkışlı, kimi zaman lokal düzeyde kimi zamanda çok hızlı bir şekilde, birbirini tetikleyen ve ülkenin dört bir tarafına yayılan ama hiç dinmeyen direnişin; toplumsal muhalefetin tüm koordinatlarına dair yeni özgünlükler kattığını söylemek mümkün.

 Kısaca, ODTÜ’de üniversite öğrencilerinden Tuzluçayır’da Alevilere, Antakya’da Arap Alevilerinden Kadıköy’ün orta sınıf denilebilecek sakinlerine; 17–25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet gündemlerinden sansüre ve elbette tüm bu süre içinde bu direnişlerden beslenen ve aynı zamanda direnişe güç veren taraftar gruplarının hiç dinmeyen sesinden söz edilebilir.

Everday I’m Çapuling

Gezi İsyanının açığa çıkardığı yeni söylem, yeni eylem formatları ve biçimleri, elbette gelişmelere yönelik sunduğu orantısız zekâ ürünü espri dilinin toplumsal muhalefet algımızda belli başlı değişiklikler getirdiğini de eklemek gerekir.

Bizim açımızdan, kimi toplumsal, sosyal gerçekliliklere dayansa da politik dil, muhalefet eylem ve biçimlerimizde artık gelenekselleşen kimi yanlarımız üzerinde sarsıcı etkileri olması gerektiğini kabul etmeliyiz.

Gezi İsyanının yarattığı toplumsal dalgalanmadan etkilenen geniş kesimlerin varlığı bizi bu değişime zorunlu kılmaktadır. Gezi İsyanının birinci yıldönümünün yaklaştığı bugünlerde bu konu üzerinde etraflıca durmak, toplumsal muhalefete, farklı sınıf ve katmanlardan oluşan toplumun zenginliklerine dair algımız üzerinde daha fazla durmak ve daha derinlikli tartışmalar yürütmek gerekecektir.

Gezi İsyanından bugüne gelenek olarak bu yönde yürüttüğümüz tartışmaların, belli değişiklikler yarattığına şüphe yoktur. Kuşku yok ki bu, bizi bugün “Gezi kitlesi” olarak tarif edilen toplumsal kesimlere yaklaştıracak, aramızda ki görünmez duvarları da yerle bir edecektir. Bu anlamda hareket tarzı, yönelim ve gündemlerin ele alınışı bağlamında attığımız adımların ve ortaya koyduğumuz pek çok pratiğin umudumuzu büyüttüğünü dile getirmeliyiz.

2014 1 Mayısı’na işte kısaca açmaya çalıştığım bu tablo içinde girdik. 1 Mayıs hazırlıklarında, İstanbul’da sözünü ettiğim bu algının izlerini gördüğümü söylemem mümkün. Partizan’ın 1 Mayıs afişinden, çalışmalarda dillendirdiği gündemlere ve Gezi’den çıkan “örgütlenmeye daha fazla ağırlık verilmesi” mesajından hareketle hazırlıkların çok fazla dağıtılmadan yürütülmesine kadar bu düzlemde pek çok örnek sıralanabilir.

Bu yıl İstanbul’da önceki yıla oranla daha etkili, görünür ve canlı bir 1 Mayıs hazırlık süreci geçirdiğimizi söyleyebiliriz. Bulunduğumuz alanlarla, bize en yakın mahallerde faaliyet yürütme anlayışıyla ve çoğu alanda yapılan geniş toplantılarla yürütülen 1 Mayıs çalışmalarının oldukça verimli geçtiğini söylemeliyiz.

Bu çalışmalar sırasında dikkatimi çeken en önemli olgu, Partizan olarak Gezi isyanı ve sonrasında takip eden süreçte sergilediğimiz militan duruşun ve politik söylemimizin, Gezi’yle politikleşen gençlik üzerinde belli bir etki yarattığıdır. Faaliyete birçok mahallede, çok sayıda yeni gencin dâhil olması da bunu gösteriyor.

Bizi arayıp soran, bize ulaşan ve çevremizde biriken belli bir kesimden söz etmek yanlış olmayacaktır. 1 Mayıs hazırlıkları, doğrudan faaliyetimizin olmadığı, ilişkilerimizin olduğu alanlarda da oldukça hareketli geçmiştir. Bu durumun Gezi’nin kitlemiz üzerinde ki etkisi olduğu tespiti yanlış olmayacaktır.

Taksim Asıl Size Yasak

Hazırlıkların kitle faaliyetinin yanı sıra teknik anlamda da geçen yıla oranla verimli geçtiği 1 Mayıs günü sergilediğimiz performansla da açığa çıkmıştır.

Devletin, 1 Mayıs’ı yasaklamaya dair atacağı adımlar önceden tartışılmış buna karşılık belli önlemler alınmış, toplanma noktası belirlenmiş, belli bir hareket planı çıkarılmıştır.

Her ne kadar toplanma noktamız, devletin Mecidiyeköy’den Şişli, Beşiktaş ve Unkapanı’na, neredeyse bir bütün bölgeyi işgal altına alan tavrına kurban gitse de esas olarak kitlemizi toplamada, bir arada tutmada ve örgütlü davranma da başarılı bir sınav verildiğini düşünüyorum.

1 Mayıs gününe ilişkin yaptığımız iş bölümlerinin bizi daha görsel kıldığı, çatışmalarda daha etkili olmamızı sağladığını da bir kez daha gördük. A-p’den, eldivencilere, saldırı grubundan gözcülere kadar yapılan iş bölümleri, küçük gibi görünse de devlet güçleriyle karşı karşıya gelindiğinde hayati bir önem kazanmıştır.

SSK Okmeydanı Hastanesi önünde barikatın en önünde militanca sergilediğimiz direniş sonrasında, devrimci kurumlarla görüşerek DİSK binasına çıkma kararı ve burada ki duruşun bizim açımızdan başarılı olduğunu düşünüyorum. Bu süre içinde polisin azgın saldırılarına rağmen kitlemizi büyük oranda korumayı, örgütlü hareket etmeyi ve düşmana yeniden yönelmeyi başardık.

 DİSK binası önüne geldiğimizde kendimize yaptığımız “büyük kalkanın” ne kadar işe yaradığını, TOMA ile karşı karşıya geldiğimizde bir kez daha anladım. “Kalkan” bir taraftan bizi gaz bombalarına karşı korudu bir yandan TOMA’nın tazyikli suyuna öte yandan kendimizi kitleye anlatmamızı ve görünür olmamızı sağladı. SSK önünden Bomonti ve DİSK önüne kadar yaptığımız hazırlıklarla, caddeleri sloganlarımızla doldurmuştuk ama tüm gözlerin çevrili olduğu DİSK önünde ki bu çıkışımız bizim açımızdan 1 Mayıs’ın havasını değiştirdi.

Burada pasif bir direnişten öte düşman güçlerinin üzerine giden pratiğimizin diğer devrimci dostlarımızı da etkilediğini söylemem abartı olmayacaktır. Buraya gelirken kitlenin arasından yol aldığımızda bize eşlik eden alkışların anlattığı da buydu.

DİSK önünde önceden tartışıp, hazırlık yaparak belli bir plan dâhilinde yaptığımız “taarruzların” ortamın havasını değiştirdiğini düşünüyorum.

Tüm bu süre içinde neredeyse hiçbir yoldaştan bir sızlanma, yakınma sözünün çıkmaması, her yoldaşın görevine dört elle sarılması da ortaya çıkan enerjiyi yansıtıyordu. SSK önünden son olarak DİSK önüne kadar devam eden direniş boyunca, bir Partizan olarak, Kaypakkaya’nın yolundan yürümenin haklı gururu ve onurunu yaşadım. Barikat başında düşman kaşırsında Partizan’ın duruşu bu gurunun nedeniydi. Elbette tek neden bu değildi. Emek harcayarak, bedel ödeyerek yarattığımız değerlerin kitle de bulduğu karşılık moralimi ve motivasyonumu, geleneğimize, hareketimize olan bağlılığımı da artırdı.

Gün içinde bizi görünce “bende sizi arıyordum” diyen, biz yer değiştirince bizimle gelen, gittiğimiz sokağa çıkan çok sayıda insanın varlığı da bunu gösteriyordu.

Sonuç itibariyle bize Taksim’i yasaklayanlara, “1 Mayıs işçi bayramınızı kutlayamazsınız” diyenlere “Taksim asıl size yasak” demiş olduk. Haklılığımızdan aldığımız güçle direnişi ilmek ilmek Partizanca ördük.

Direnişimize Daha Geniş Yığınları Katalım

1 Mayıs ve Partizan olarak sergilediğimiz duruş üzerine bir şeyler söylemek doğallığın da kimi eksiklere dikkat çekme ihtiyacını da açığa çıkarıyor.

Bu, daha örgütlü olmak, direnişi daha fazla büyütmek ve daha geniş kitlerle ulaşmak açısından bir ihtiyaç.

Sözgelimi, teknik anlamda yapmayı düşündüğümüz ve düşman güçlerinin korkusu olan kimi teknik hazırlıklar konusunda önümüzdeki yıllarda daha yaratıcı olmak gerektiği anlaşılıyor.

Devletin kapsamlı hazırlıkları, önceden yaptığı operasyonlar bizi daha dikkatli davranmaya doğallığında sevk ediyor. Bu durum, teknik hazırlıklarımızı yapmamızı da zorlaştırıyor. Kimi zaman da engelliyor. Buna alternatif olarak hazırlıkların, alana parça parça getirilerek son halinin alanda oldukça kitlesel olan, kalabalığın içinde yapılmasının olanakları vardır.

Öte yandan, kimi devrimci kurumların yaptığı portatif, küçük kalkan vb. hazırlıkların düşman güçlerinin saldırıları karşısında ne kadar etkin olduğunu gördük. Bunlar basitçe yapılabilecek hazırlıklardır. Kitlenin organizasyonu geçen yıla göre daha iyi olmakla birlikte daha da iyi olabilirdi.

Mesela, kitle içinde herkesin bir görevinin olması mantığından hareketle, propaganda, keşifçiler, saldırı grubu, savunma grubu, kültür-sanat gruplarına daha fazla ağırlık vermek gerekiyor.

Örneğin DİSK arkasında çatışma saatlerce sürdü. Bu süre içinde biz kitlenin içinden geçerek buraya gittik. Yol boyunca çevremizde toplanan kalabalığı daha etkili ajitasyonlarla bizimle birlikte hareket etmeye ikna edebilirdik. Bunlar hiç yapılmayan şeyler değil. Hatta geçen yıla göre birkaç adım ilerdeyiz. Ama daha iyisini ve güzelini neden yapmayalım ki?

Ya da mesela, önde çatışan grup dışında, gazdan etkilenen ve barikat başına gelemeyen ama çevrede duran yoğun bir kitleyle halay çekilebilir, beraber direniş türküleri söylenebilirdi.

Deneyimlerimizi Paylaşalım!

Bu süreç boyunca en önemli yanın görünür olmak olduğunu söyleyebilirim. Bizim öteden beri eksik olduğumuz bu yan üzerine daha fazla durmamız gerekiyor. Bu anlamda önlükler, flamalar, fularla, vb. araçlara daha fazla ağırlık vermek gerekiyor. Bu yıl bu hedefle hazırlanan flamalar, bu açıdan ileri bir adım olmuştur.

Buna bağlı olarak video, kamera çekimini de organize etmek doğru olacaktır. Bu yıl bu anlamda da belli hazırlıklar ve tartışmalar yürüttük, belli başlı adımlarda attık. Bunları daha profesyonel hale getirmek ve bir davranış biçimi haline getirmek önemli.

Bitirirken tüm bu sürecin, tam bir döngünün tamamlanabilmesi için, gerek hazırlıklar sırasında gerekse de eylem sırası ve sonrasında tanıştığımız ilişkilerin peşine düşmek vazgeçilmez. Kitlenin özelliklede gençliğin içinde azımsanmayacak bir Partizan sempatisi varken bunu ıskalamamak gerekiyor. Bunun ilk adımı olarak tüm yoldaşların 1 Mayıs’ta yaşadıkları deneyimleri paylaşmaları gerektiğini düşünüyor ve açık çağrı yapıyorum!

2014 1 Mayıs’ Partizan olarak daha nitelikli bir hazırlığın, daha organizeli bir duruşun, militanca sergilendiği bir yıl oldu. Bize bayramımızı dar etmek isteyenlere Partizanca direnişimizle yanıt olduk, bundan sonrada olacağız!

(İstanbul'dan Bir Partizan)

100303

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

Sayfalar