Perşembe Eylül 19, 2024

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

Bütün ülkelerde 1 Mayıs günü, mücadele ile kazanılmış bir haktır. Hatta bazı ülkelerde hala yasaktır. Bütün ülkelerde burjuvazi, işçi sınıfının bu önemli gününe karşı düşmanca yaklaşmaya devam ediyor. Bazı Avrupa ülkelerinde ise günün mücadele içeriğini boşaltarak, adeta “mangal günü” yapmaya çalışıyor. İçeriğinin saptırılmasında reformist sarı sendikalarında önemli bir rol oynadığı görülmelidir.

İşçi sınıfının en önemli mücadele günlerinden biri olan 1 Mayıs, Türkiye işçi sınıfının öncü gücünün barındığı İstanbul'da, bu yıl da, reformist sendikalar, reformist küçük burjuvalar, tekelci burjuvazinin partisi CHP ve sol sekter sol oportünizm tarafından Taksim'e kurban edildi. İşçi sınıfının bu tarihi mücadele günü, reformist ve sol sekter küçük burjuva oportünizmin el birliği ile emperyalist Türk tekelci burjuvazisinin istediği gibi kriminalize edildi.

1 Mayıs'da, daha fazla işçi ve emekçi kitlelerin alanlara dolması, istemlerini haykırması, sınıf bilinçlerini artırmaları, morallerini yükseltmeleri ve sınıf kavgasını daha ileri taşımaları amaçlanır. 1 Mayıs'ın alan olarak nerede yapılacağı çok tali bir sorundur. Esas olan, daha geniş kitlenin  1 Mayıs miting ve yürüyüşlerine katılmasını sağlamak olmalıdır. Elbette burada ileri sürülecek taleplerde bir o kadar önemlidir. Sınıfın güncel sorunları yanında, kapitalizmi teşhir etmek ve sosyalizm şiarlarını haykırmak, yani, işçi sınıfı ve emekçilerin gerçek kurtuluşunu dile getirerek, birlik ve dayanışmayı güçlendirici, mücadele azmini artırıcı konuşma ve istemler ileri sürmek olmalıdır.

İstanbul'da, 1 Mayıs öncesi, nerede yapılacağı hep tartışma konusu olmuştur. Evet, Taksim, İstanbul işçi sınıfı için önemli ve anlamlı bir yerdir. Her şeyden önce 1977 1 Mayıs katliamı, burjuvazi tarafından burada yapılmıştır ve İstanbul işçi sınıfı için burası, 1 Mayıs alanı olarak kazanılması gereken bir yerdir. Çünkü işçi sınıfının mücadele belleği var burada. Ancak, aynı şekilde, Türk tekelci burjuvazisi de Taksim'i işçi sınıfına açmamak için yıllardır direniyor ve 1 Mayıs'ın burada yapılmaması için devletin tüm polisiye şiddetini kullanıyor.

1 Mayıs'ın, alan olarak nerede yapıldığı önemli değildir, önemli olan içeriği ve katılımın olabildiğince yoğunluğu önemlidir. İçerik ve katılım oranına karşı yeri öne çıkarmak küçük burjuva sol sekter bir yaklaşımdır. Esas olanın yerine tali olanı öne çıkarmak, niyetlerden bağımsız olarak, sınıfın mücadelesini heder etmekten, burjuvazinin istediğini kriminalize ve demoralize etmekle aynıdır.

Bu yıl, hemen hemen, Türkiye'nin bütün illerinde ve büyük ilçelerde 1 Mayıs mitingleri yapıldı. Eğer bu yıl istanbul 1 Mayıs mitingi, devletin izin verdiği yerde yapılsaydı, katılım çok yüksek olacaktı. Çünkü işçi sınıfı ve emekçilerin faşist hükümete karşı öfkeleri yükselmişti. Ancak, DİSK, KESK, TMMOB, TBB, TDB; “1 Mayıs'ta tüm Türkiye'de alanlardayız; İstanbul'da Taksim Meydanı'ındayız” duyurusunu çok önceden yaptı. İstanbul valiliğinin izin vermeyeceğini bildirmesine karşın.

Reformist sendika ve meslek  örgütleri, iddialarının arkasında durmadı ve sınıfsal karakterleri gereği de duramazlardı. Devletin izin vermediği bir şeyi yapmazlardı. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına güvenerek böyle bir karar almak zaten saçmaydı. Erdoğan başkanlığındaki faşist hükümetin “yasa takmadığı”, bildiğini okuduğu bilinmesine karşın.

Eğer, devletin yasaklarına rağmen “Taksim'deyiz” de deniyorsa, polis barikatalarını yıkacak bir önderlik ve kitle kararlılığı olması gerekir. Oysa bunların hiçbiri yoktu. Ne reformist sendikalarda böyle bir kararlılık vardı ne de bu barikatları yıkacak örgütlü, öfkeli, kararlı bir kitle potansiyeli vardı.

Ancak, 1 Mayıs öncesi yoğun kitle protestoları olur, kitleler var olan düzene karşı her yerde öfkelerini dile getirir, yani, kitle hareketinin, polis ve devletin diğer güvenlik güçleriyle dudurulamayacak bir öfkesi sokaklara taşmışsa, böylesi bir koşulda Taksim etrafına örülen barikatlar yıkılır ve kitlesel olarak Taksim'e girilebilir. Oysa, böyle bir durum söz konusu değildi.

Ve bu yılda, reformist ve küçük burjuva sol sekter yaklaşımlarla, İstanbul'da işçi sınıfına 1 Mayıs yaptırılmadı. Adete işçi sınıfı, küçük burjuva oportünist ve reformist anlayışlarla düzenin istediği yere varıldı. DİSK ve beraberinde hareket edenler CHP gibi tekelci bir bujuva partisine güvendiler. Oysa, CHP bu düzenin en kararlı koruyucularından ve bugüne kadar Erdoğan faşizminin stepnesi ola gelmiş bir partidir. CHP'den  işçi sınıfının mücadelesine destek beklemek, küçük burjuva hayalciliğini ötesinde, sınıf uzlaşmacılığı anlayışıdır. Ve bu yıl, İstanbul işçi sınıfı, 1 Mayıs'ta, moral biriktirmiş ve kendi gücüne güven kazanmış olarak değil, hayal kırıklığı içinde bırakıldı.

Ayrıca, belirtmek gerekiyor ki; İstanbul'daki 1 Mayıs'ı tüm Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ve hatta dünyadaki işçi sınıfı yakından takip ediyor. İstanbul'un böyle bir özelliği var.

Devrimci ve komünistlerin “İlla da Taksim” diye diretmeleri ise, koşulları ve kitlelerin ruh halini dikkate almayan sol sekter bir yaklaşım olduğu gibi, aynı zamanda sınıf mücadelesini ilerletme taktiği değil, sınıftan kopma taktiğidir. Komünistlerin izleyeceği taktik kitlelere rağmen bir avuç ileri unsurun ruh haline göre değil, geniş yığınların ruh haline göre taktik belirlemeleri bir zorunluluktur.

Amaç, en geniş yığınları 1 Mayıs alanlarına toplamak ve orada verilmesi gereken mesajları vermek ve kitlelerin devrimci ruh halini yükseltmek ve mücadeleci bir ortam yaratmaktır. Bir avuç ileri unsurun polis barikatını yıkarak Taksim'e ulaşmasını “büyük başarı” olarak lanse etmek, kitlelerden kopuk tipik küçük burjuva solculuğudur.

Eğer devlet 1 Mayıs kutlamalarına izin vermiyor ve yapılmasını bütünüyle yasaklıyorsa, elbette her yerde direnişleri yükseltmek, yasakları delmek olacaktır. Ancak, devlet şimdilik böyle bir şeye baş vurmadı, “izin verilen alanlarda kutlanabilir” dedi. İşçi sınıfının örgütülü gücü, kendi istediği yerde yapmaya yetmiyorsa, “izin verilen” yerlerde yapılması, geniş yığınların katılımı açısından kabul edilmelidir. Bu “pasifist” ya da “düzenin istediği”ni yapmış olmak anlamına gelmez. Gücümüze göre, koşullara göre taktik izlemek anlamına gelir. Bizler, bugün sosyalizm istiyoruz. Ama hemen kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuramıyoruz. Sorun, öznel niyetlerle hareket etmek değil, somut koşullara göre taktikler geliştirmektir.

İstanbul büyük bir yer. 1 Mayıs'lar iki yakada ayrı ayrı yapılması daha uygun olacaktır. Yani, Avrupa ve Anadolu yakasında ayrı ayrı yapılması, daha geniş katılımın olmasını da beraberinde getirecektir.

Gelecek 1 Mayıs'ları, aynı kısır tartışmalarla işçi sınıfının mücadelesini tali sorunlara hapsetmek yerine,  daha geniş kitlelerin 1 Maysı'lara katılımını sağlayacak taktikler geliştirilmelidir. Ve yer sorununu tabu olmaktan çıkarıp, daha geniş yığınların sosyalizm bilinciyle sınıf kavgası kararalığıyla donanmasına önecelik verilmesi bilinciyle ve: “Her Yer 1 Maysı Alanı” şiarıyla hareket edilmelidir!

12 Mayıs 2024

3557

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Kılıçdaroğlu Alevileri mi temsil ediyor? —Ergin Doğru

CHP’nin Alevilerin temsilcisi olduğu iddiası, cumhuriyet tarihi boyunca sürdürülen aldatmacıdır. Alevilerin CHP ile ilişkisi sorgulanması ve tarihsel gerçeklerin sosyolojik olarak irdelenmesini gerektiriyor.

Gerici sistemlerin Sünni baskı politikalarına karşı sürekli olarak dışlanmış ve baskılanmışları temsil eden Alevilerin, cumhuriyete yaklaşımı baskılanmış toplum psikoloji ile olmuştur. Gerici baskılardan bunalan Alevilerin, kendilerine taktiksel olarak yaklaşan cumhuriyet yönetiminin riyakarlığını anlayabildiğini söylemek çok mümkün değildir.

Adı aşk olsun

Faruk Eskioğlu, bu kitapta yurtdışında yaşayan göçmenlerin memleket ve sıla özlemlerini tarihsel olaylarla harmanlayarak okuyucuya sunmuş. Faruk Eskioğlu, yazarlık yetisiyle gazetecilik gözlemlerini bütünleştirmiş, dişiyle tırnağıyla uğraşarak bulunduğu yerden hayata seslenmiş gazeteci bir dostumuzdur. Kendi deyimiyle bu kitap: ”Gurbetçilik, sürgünlük, kişinin dişiyle tırnağıyla, etiyle ayakta kalma savaşıdır.” Belki de bu tanımlama hayatın yeniden üretilmesi için uğraşan insanların dur-durak bilmeden bulundukları yerlerde çalışarak var-olma savaşını bizlere anlatmış.

Esas İşçi mi Köylü mü ?

Ya... bunlar insanı zoraki öncü ederler ya.. öncü.

Zindan(lar)in Türkçesi[1]

“Hapse düşmemiş bir insan,devletin ne olduğunu bilemez.”[2]

Çiğdem Diren Sarısülük;Sevgide Yoldaş olabilmek

Tüm Yoldaş kalabilenlere !

Sevgiyi, sensizlikte yaşamak öylesine zor ki güzel yürekli dost. Zamanı mıydı bu zamansız yolculuğun? Tüm güzellikleri onurluca yaşamayı, en güzel şeyleri hiç ummadığımız zamanlarda yapardın, yaparken de kıskandırırdın bizi.

Ya bu sefer ne demeli...

Hrant Dink’in Katline 2015 Perspektifinden Bakmak

 Başlıklı Yuvarlak Masa Toplantısı (18 Ocak 2014, Alba Oteli, Ankara) 

12.05 Moderatör Sibel Özbudun’un Hoşgeldiniz Konuşması. 

İnsanı faşist kılan nedir? Ergün Aslan

 İnsanı faşist kılan siyasi düşünceleri değil sergilediği üretim ilişkileridir.
Ya.. niye kullanmadığımız bilgilerimiz körelmek zorunda ya..
Haftanın son dört günü neydi?
Ne güzelde ara sıra olsa da göçmen işçi mi yoksa  yerel işçi mi daha köylü olduğunu karıştırıyor olsam da kolektifliğin sözcülüğünü, tabanlığını kaptırmayan her göçmenle kolektiflikteki  göçmenlerin yol açtığı gettolaşmayı değil de kolektifliğe hiç uğramayan yerel halkın kolektifte yol açtığı gettolaşmanın yarattığı sorunları tartışıyorduk.Ama şimdi...

Zemherinin Kızıl Gülü‏

Bugün 24 Ocak 2011..

Boğazımda düğümlenmiş hüzünler..

İçimde tarifi zor  duygular..

Ve dilimde 18 Mayıs 1973′te Diyarbakır işkencehanesinde ser verip sır vermeme geleneğinin önderi olarak ölümsüzleşen İbrahim Kaypakkaya’nın "Devrim için her zaman ölecekler bulunur" adlı şiirinin sözleri..

"…gider,

  …gider, nice koç yiğitler gider

Senin de içinde  bir oğlun varsa çok değildir,

Ey mavi gök! 

Ermeni Meselesi hallolunmuştur Talat Pasa 29 Agustos 1915

Ermeni Soykırımı , İttihat ve Terakki Partisi hükümeti idaresinde ama tüm devlet kurumları ile gerçekleşmiş bir olaydır.Hükümet ve devlet uyum içerisinde artık Ermeni'lerin varlığını or tadan kaldırdıktan sonra Ermeni sorunu'' hallolunmuştur ''  diyerek '' kurtulduklarını '' zannetmişlerdir.Aradan yüz yıl geçmiş olmasına rağmen Ermeni sorunu güncelliğini olduğu gibi korumaktadır. 100.yıl yaklaşırken Türkiye, yeniden dünya gündeminde tartışılır ülke konumu ile dikkatleri üzerinde toplayacaktır.

24 Ocak Vartinik Baskını ve Ali Haydar Yıldız.. / Muzaffer Oruçoğlu

 

 Hayatımın unutulmaz anı. Menzil ve yaşam hakkı vermeyen haşin bir kış. Geyiklerini mağaralarına kapatan sisli, boranlı yüce zirveler. Yarı yıkık bir ev ve halkın korkarak, ‘sizi öldürecekler, gidin buralardan,’ diye mırıldana mırıldana acıdığı, destek vermeye çalıştığı bir avuç silahsız gerilla. Ve seher öncesinin toz karı hafif hafif ırgalayan ruzigarı ve tüfek şakırtıları.

Karışık

Yeni yılın ilk ayını epey aşarak yazıyorum ilk yazımı, belki korktum, belki panik yaptım, belki bir şey bekledim, ya da kimsenin aklına gelmeyecek hesaplar yaptım, yani derine daldım. “derin” kelimesi nasıl bir algı yaratır, nereden yakalar adamı, nasıl eğer, nerede büker, ne hale sokar, bilemem. Ama içimde tedirgin, kuşkucu, rahatsız ve hasta bir yer etti. Nerede bir erk, kurum, parti, örgüt, hele hele devlet varsa derini mevcuttur. Başka bir gücün olduğu ve derinlerden zelzele kudretine sahip bir şey bu…

Sayfalar