1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!
1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.
Bütün ülkelerde 1 Mayıs günü, mücadele ile kazanılmış bir haktır. Hatta bazı ülkelerde hala yasaktır. Bütün ülkelerde burjuvazi, işçi sınıfının bu önemli gününe karşı düşmanca yaklaşmaya devam ediyor. Bazı Avrupa ülkelerinde ise günün mücadele içeriğini boşaltarak, adeta “mangal günü” yapmaya çalışıyor. İçeriğinin saptırılmasında reformist sarı sendikalarında önemli bir rol oynadığı görülmelidir.
İşçi sınıfının en önemli mücadele günlerinden biri olan 1 Mayıs, Türkiye işçi sınıfının öncü gücünün barındığı İstanbul'da, bu yıl da, reformist sendikalar, reformist küçük burjuvalar, tekelci burjuvazinin partisi CHP ve sol sekter sol oportünizm tarafından Taksim'e kurban edildi. İşçi sınıfının bu tarihi mücadele günü, reformist ve sol sekter küçük burjuva oportünizmin el birliği ile emperyalist Türk tekelci burjuvazisinin istediği gibi kriminalize edildi.
1 Mayıs'da, daha fazla işçi ve emekçi kitlelerin alanlara dolması, istemlerini haykırması, sınıf bilinçlerini artırmaları, morallerini yükseltmeleri ve sınıf kavgasını daha ileri taşımaları amaçlanır. 1 Mayıs'ın alan olarak nerede yapılacağı çok tali bir sorundur. Esas olan, daha geniş kitlenin 1 Mayıs miting ve yürüyüşlerine katılmasını sağlamak olmalıdır. Elbette burada ileri sürülecek taleplerde bir o kadar önemlidir. Sınıfın güncel sorunları yanında, kapitalizmi teşhir etmek ve sosyalizm şiarlarını haykırmak, yani, işçi sınıfı ve emekçilerin gerçek kurtuluşunu dile getirerek, birlik ve dayanışmayı güçlendirici, mücadele azmini artırıcı konuşma ve istemler ileri sürmek olmalıdır.
İstanbul'da, 1 Mayıs öncesi, nerede yapılacağı hep tartışma konusu olmuştur. Evet, Taksim, İstanbul işçi sınıfı için önemli ve anlamlı bir yerdir. Her şeyden önce 1977 1 Mayıs katliamı, burjuvazi tarafından burada yapılmıştır ve İstanbul işçi sınıfı için burası, 1 Mayıs alanı olarak kazanılması gereken bir yerdir. Çünkü işçi sınıfının mücadele belleği var burada. Ancak, aynı şekilde, Türk tekelci burjuvazisi de Taksim'i işçi sınıfına açmamak için yıllardır direniyor ve 1 Mayıs'ın burada yapılmaması için devletin tüm polisiye şiddetini kullanıyor.
1 Mayıs'ın, alan olarak nerede yapıldığı önemli değildir, önemli olan içeriği ve katılımın olabildiğince yoğunluğu önemlidir. İçerik ve katılım oranına karşı yeri öne çıkarmak küçük burjuva sol sekter bir yaklaşımdır. Esas olanın yerine tali olanı öne çıkarmak, niyetlerden bağımsız olarak, sınıfın mücadelesini heder etmekten, burjuvazinin istediğini kriminalize ve demoralize etmekle aynıdır.
Bu yıl, hemen hemen, Türkiye'nin bütün illerinde ve büyük ilçelerde 1 Mayıs mitingleri yapıldı. Eğer bu yıl istanbul 1 Mayıs mitingi, devletin izin verdiği yerde yapılsaydı, katılım çok yüksek olacaktı. Çünkü işçi sınıfı ve emekçilerin faşist hükümete karşı öfkeleri yükselmişti. Ancak, DİSK, KESK, TMMOB, TBB, TDB; “1 Mayıs'ta tüm Türkiye'de alanlardayız; İstanbul'da Taksim Meydanı'ındayız” duyurusunu çok önceden yaptı. İstanbul valiliğinin izin vermeyeceğini bildirmesine karşın.
Reformist sendika ve meslek örgütleri, iddialarının arkasında durmadı ve sınıfsal karakterleri gereği de duramazlardı. Devletin izin vermediği bir şeyi yapmazlardı. Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına güvenerek böyle bir karar almak zaten saçmaydı. Erdoğan başkanlığındaki faşist hükümetin “yasa takmadığı”, bildiğini okuduğu bilinmesine karşın.
Eğer, devletin yasaklarına rağmen “Taksim'deyiz” de deniyorsa, polis barikatalarını yıkacak bir önderlik ve kitle kararlılığı olması gerekir. Oysa bunların hiçbiri yoktu. Ne reformist sendikalarda böyle bir kararlılık vardı ne de bu barikatları yıkacak örgütlü, öfkeli, kararlı bir kitle potansiyeli vardı.
Ancak, 1 Mayıs öncesi yoğun kitle protestoları olur, kitleler var olan düzene karşı her yerde öfkelerini dile getirir, yani, kitle hareketinin, polis ve devletin diğer güvenlik güçleriyle dudurulamayacak bir öfkesi sokaklara taşmışsa, böylesi bir koşulda Taksim etrafına örülen barikatlar yıkılır ve kitlesel olarak Taksim'e girilebilir. Oysa, böyle bir durum söz konusu değildi.
Ve bu yılda, reformist ve küçük burjuva sol sekter yaklaşımlarla, İstanbul'da işçi sınıfına 1 Mayıs yaptırılmadı. Adete işçi sınıfı, küçük burjuva oportünist ve reformist anlayışlarla düzenin istediği yere varıldı. DİSK ve beraberinde hareket edenler CHP gibi tekelci bir bujuva partisine güvendiler. Oysa, CHP bu düzenin en kararlı koruyucularından ve bugüne kadar Erdoğan faşizminin stepnesi ola gelmiş bir partidir. CHP'den işçi sınıfının mücadelesine destek beklemek, küçük burjuva hayalciliğini ötesinde, sınıf uzlaşmacılığı anlayışıdır. Ve bu yıl, İstanbul işçi sınıfı, 1 Mayıs'ta, moral biriktirmiş ve kendi gücüne güven kazanmış olarak değil, hayal kırıklığı içinde bırakıldı.
Ayrıca, belirtmek gerekiyor ki; İstanbul'daki 1 Mayıs'ı tüm Türkiye ve Kürdistan işçi sınıfı ve hatta dünyadaki işçi sınıfı yakından takip ediyor. İstanbul'un böyle bir özelliği var.
Devrimci ve komünistlerin “İlla da Taksim” diye diretmeleri ise, koşulları ve kitlelerin ruh halini dikkate almayan sol sekter bir yaklaşım olduğu gibi, aynı zamanda sınıf mücadelesini ilerletme taktiği değil, sınıftan kopma taktiğidir. Komünistlerin izleyeceği taktik kitlelere rağmen bir avuç ileri unsurun ruh haline göre değil, geniş yığınların ruh haline göre taktik belirlemeleri bir zorunluluktur.
Amaç, en geniş yığınları 1 Mayıs alanlarına toplamak ve orada verilmesi gereken mesajları vermek ve kitlelerin devrimci ruh halini yükseltmek ve mücadeleci bir ortam yaratmaktır. Bir avuç ileri unsurun polis barikatını yıkarak Taksim'e ulaşmasını “büyük başarı” olarak lanse etmek, kitlelerden kopuk tipik küçük burjuva solculuğudur.
Eğer devlet 1 Mayıs kutlamalarına izin vermiyor ve yapılmasını bütünüyle yasaklıyorsa, elbette her yerde direnişleri yükseltmek, yasakları delmek olacaktır. Ancak, devlet şimdilik böyle bir şeye baş vurmadı, “izin verilen alanlarda kutlanabilir” dedi. İşçi sınıfının örgütülü gücü, kendi istediği yerde yapmaya yetmiyorsa, “izin verilen” yerlerde yapılması, geniş yığınların katılımı açısından kabul edilmelidir. Bu “pasifist” ya da “düzenin istediği”ni yapmış olmak anlamına gelmez. Gücümüze göre, koşullara göre taktik izlemek anlamına gelir. Bizler, bugün sosyalizm istiyoruz. Ama hemen kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kuramıyoruz. Sorun, öznel niyetlerle hareket etmek değil, somut koşullara göre taktikler geliştirmektir.
İstanbul büyük bir yer. 1 Mayıs'lar iki yakada ayrı ayrı yapılması daha uygun olacaktır. Yani, Avrupa ve Anadolu yakasında ayrı ayrı yapılması, daha geniş katılımın olmasını da beraberinde getirecektir.
Gelecek 1 Mayıs'ları, aynı kısır tartışmalarla işçi sınıfının mücadelesini tali sorunlara hapsetmek yerine, daha geniş kitlelerin 1 Maysı'lara katılımını sağlayacak taktikler geliştirilmelidir. Ve yer sorununu tabu olmaktan çıkarıp, daha geniş yığınların sosyalizm bilinciyle sınıf kavgası kararalığıyla donanmasına önecelik verilmesi bilinciyle ve: “Her Yer 1 Maysı Alanı” şiarıyla hareket edilmelidir!
12 Mayıs 2024
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
2020’NİN 18 MAYIS’INDA ONA DAİR
“Dün nasılsa bugün de öyle,
öldürülür taşıyanlar ışığı,
başkaları alır onların yerini,
ışığa dokunamaz ama kimse.”[1]
Bertolt Brecht’in, “Ondan beridir ki, umudu var dünyanın...” betimlemesinde olduğu gibi, tarihin ön saflarındaydı…
Baş eğdirilemeyen mücadelesine ilişkin olarak hepimiz; Louis Aragon’un, “Sevmiş olmaktandır övüncüm/ başka değil,” dizelerini anımsatandı…
“Cehennemin giriş kapısı”nı yıkan(1) KAYPAKKAYA ve onun öğrettikleri..
O’nun yolunda düşen yoldaşlarımın anısına...
Doğanın bahar üretkenliğiyle, işçi sınıfının sınıf ruhunu haykırdığı 1 Mayıs’ıyla; Mayıs ayı, Kaypakkaya ayı desek, diğer aylar gücenir mi bilmiyorum. Bilinen bir şey varsa, o da, Kaypakkaya’dan öğrenmenin ayı ve günü olmadığıdır.
Artı-Değerin Kaynağı-5.Bölüm
İşçi sınıfının değişimi, esas olarak başka bir incelemenin konusu olmakla birlikte, konuyu burada, makalenin genel içeriğine bağlı kalarak, kısaca ele alınacaktır. Dijitalleşmenin artması, üretim sürecinde yüksek teknolojinin giderek daha fazla yer almasının, işçi sınıfı üzerinde yaratacağı etkilere de değinmek gerekiyor.
Koronavirüs ve Emperyalistler Arası Çelişki
Birleşmiş Milletler, koronavirüs pandemisi sürecinde dünyanın en yoksul ülkelerinde yaşayan 700 milyon insanın açlık ve salgından kurtarılması için 90 milyar doların yeterli olduğunu ve bu miktarın da “en zengin 20 ülkesinin küresel ekonomiyi (yani tekelleri kurtarmak için-yn.) ayakta tutmak için ayırdığı 8 trilyon dolar değerindeki destek paketinin yalnızca yüzde 1’ne tekabül’’ ettiğini açıklayarak aslında bir gerçeğe işaret etmektedir. Üreten işçi ve emekçiler olmasına rağmen, çok küçük bir azınlık yaratılan değerleri gasp etmektedir.
Artı-Değerin Kaynağı-4.Bölüm
Uluslararası Yüksek Teknoloji Tekellerinin İşgücü İstihdamı
Burada bütün tekelleri ele almayacağız. Ancak öne çıkan uluslararası yüksek teknoloji tekeli Foxconn’u kısaca burada inceleyecek. Foxconn’un ele alınmasının nedeni, piyasada yüksek teknoloji ürünü olarak öne çıkan markaları üretmesi ve onlara parça tedarik eden önde gelen tekellerden birisi olması ve aynı zamanda işçileri en zor koşullarda çalıştırdığı ile ün kazanmış Tayvan menşeli uluslararası niteliğe sahip bir haydut tekel.
40. ölüm yıldönümünde sevgi ve saygı ile… (1.ve2. bölüm)
Aradan dile kolay 40 yıl geçmiş… Acılarımız dün gibi taze, halen iyileşmeyen yaralara rağmen unutulmayan, halkın sevgisini kazanmış, her milliyetten halkın gönlünde taht kurmuş, enternasyonalist devrimci Armenak Bakır’ı sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Rus-Amerikan-İran tangosu ve Kürt düğümü (Fehim Taştekin )
Yine herkes Kürt mevzisine çalışıyor. Biri topla-roketle vurarak, diğeri tahkim ederek, ayartarak. Kürtler üzerine kurulan denklem kadar karmaşığı zor bulunur.
83. yılında… Bazı yaralar asla kapanmaz!
1915 yılında gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı’nın ortaya çıkarmış olduğu travma ve acıların yaraları henüz bu topraklar üzerinde kapanmamışken, bu sefer Ermenilere sahip çıkan Dersim halkına karşı soykırım uygulandı. Kürt, Alevi-Kızılbaş inancına göre kabesi insanlık olan ve bu yüzden tarihte çeşitli baskı ve kırımlara maruz kalan bu halk, Ermenilere sahip çıkmanın bedelini çok ağır bir şekilde ödedi.
Halklar Masum Mu?
Yayınladığım son yazılar konusunda, arkadaşlardan açık sayfalara ve emailime gelen eleştirilere tek tek cevap yerine, buradan toplu cevap vermeyi daha uygun buldum.
Arkadaşlar, Ermeni jenositi konusunda halkların bir bölümünü suçlu ilan etmenin, yanlış olduğunu; ezilen, katliama uğrayan bir halkın, bir başka halkı katletemeyeceğini, dolayısıyla halkların masum olduğunu söylüyorlar.
Birleşik Mücadelenin Önemi Giderek Artıyor
Nihai hedefimiz devrimdir. Yasal ve yasa dışı tüm eylemlerimiz devrimin gerçekleşmesi içindir. Devrimin öncü kurmayı ola-rak parti, işçi sınıfı önderliğinde toplumun tüm bağlaşıklarını örgütleyerek, belirlediği stratejinin yol göstericiliğinde devrimi gerçekleştirir.