ANALİZ | Kim Geri Adım Attı?
Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.
AİHM aylar önce S. Demirtaş ve O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına karar vermişti. AİHM kararına rağmen serbest bırakılmayan O. Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı S. Demirtaş’la ilgili kararlar açıklanmış ve TC’nin talep edilenleri yerine getirmemesi halinde yasal sürecin başlatılacağını resmi kanallarla duyurmuştu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasında gerçekleştireceği toplantıya kadar S. Demirtaş ve O. Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyordu.
18 Ekim 2021 tarihinde de ABD, Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç ve İsveç büyükelçilikleri; ”AİHM’nin bu husustaki kararları doğrultusunda O. Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz” diye ortak bir açıklama yaptılar.
Büyükelçilerin bu açıklamasıyla ilgili R.T.Erdoğan, Afrika gezisinden dönerken uçakta yandaş gazetecilerin sorusuna yanıt olarak; “Söyledim, Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” yönlü bir açıklama yaptı.
Yine 23 Ekim’de Eskişehir’de yaptığı bir toplu açılış töreninde de; “Yatıp kalkıyorlar, Kavala, Kavala. Kavala dediğin Soros’un Türkiye şubesi. 10 Büyükelçi onun için Dışişleri Bakanlığına geliyor. Bu ne terbiyesizliktir ya? Siz burayı ne zannediyorsunuz? Burası Türkiye, Türkiye! Burası zannettiğiniz gibi kabile devleti değil, anlı şanlı Türkiye burası. Burada kalkıp da Dışişlerine gelip talimat verme gibi bir yola giremezsiniz. Gerekli talimatı ben de Dışişleri Bakanımıza verdim. Ne yapması gerektiğini söyledim. Bu 10 tane Büyükelçinin bir an önce istenmeyen adam ilan edilmelerini hemen halledeceksiniz dedim. Zira bunlar Türkiye’yi tanıyacaklar, anlayacaklar, bilecekler. Türkiye’yi bilmedikleri, anlamadıkları gün burayı terk edecekler” açıklamasında bulundu. Konuşmasında aynı zamanda S. Demirtaş ile birlikte Başak Demirtaş’ı da hedef alarak cinsiyetçi, ayrımcı politikasını sürdürdü hatta “yargının bağımsız olduğu” iddiasında bile bulundu.
Burada hemen değinmemiz gereken şudur; Türkiye’nin de imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarının TC yasalarından üstün olduğunu AKP hükümeti 2004 yılında Anayasanın 90. maddesinde yaptığı değişiklikle kabul etmiştir.
23 Ekim’de RTE’nin 10 Büyükelçiyi ”istenmeyen adam” ilan etmesi ve Dışişleri Bakanı’na talimat verdiğini açıklamasına rağmen, dışişleri bürokrasisi, 25 Ekim’de gerçekleştirilen kabine toplantısına kadar hiçbir işlem yapmadı. Bundan dolayı bu kabine toplantısının gündemlerinden biri de bu büyükelçilerin sınır dışı edilmeleri olacaktı.
Erdoğan’a can simidi…
Toplantının gerçekleştiği süreçten kısa bir süre önce ABD Türkiye Büyükelçiliği’nde kısa bir açıklama yapıldı. Hemen ardından da TC kaynaklarından, 10 büyükelçi ve sınır dışı edilmeleriyle ilgili görüşmelerin yapıldığı sırada büyükelçilerin Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine gönderme yaparak “geri adım attıkları” ve bundan dolayı da ortamın yumuşatıldığı bilgisi basına sızdırıldı. RTE’nin de yumuşamadan memnun kalarak dışişleri çalışanlarının da verdiği bilgi doğrultusunda sınır dışı kararından vazgeçtiği duyuruldu.
Havuz medyası hemen büyükelçilerin geri adım attığı başlığını bir zafer edasıyla sunmaya başladı.
Çok geçmeden bu “geri adım atma” aldatmacasının bir çeviri oyunu olduğu açığa çıktı. ABD elçiliğinden İngilizce ve Türkçe yapılan açıklamanın İngilizce’sinde; ”Biz Viyana Sözleşmesinin 41. maddesine uyumlu olmayı sürdürüyoruz’‘ ifadesi kullandıkları ancak bunu Türkçe’ye çevirdiklerinde “41. Maddeye bağlı olacağımızı teyit ediyoruz” anlamında bir ifade kullandıkları anlaşıldı. Kısacası emperyalistler bir kez daha RTE’ye can simidi olacak bir manevra gerçekleştirdiler. TC kaynakları bu oyuna hemen atladılar ve büyükelçilerin “geri adım” attığını propaganda etmeye başladılar. RTE ve havuz medyası sürekli olarak yaptıkları gibi olguları saptırmaya devam etti. RTE de ”bugün Büyükelçilerden yapılan açıklamayla yanlışlıklardan geri dönülmüştür” açıklaması yaptı.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ned Price, R.T.Erdoğan’ın açıklamalarını ”not ettiklerini” belirtirken O. Kavala hakkında 18 Ekim’de yapılan açıklamanın Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesiyle tutarlı olduğunu söyledi.
AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı ve eski diplomat emekli Büyükelçi Yaşar Yakış ise durumu ”Aslında geri adım atan Türkiye. Kriz çözüldü ama kalıntıları ortada kalacak. RTE’nin diplomasiyi bilmediğini bir kez daha gördük” şeklinde değerlendirdi. Y. Yakış sözlerini şöyle sürdürdü; “Geri adım atan Erdoğan’dır. İstenmeyen adam inadını kırmak durumunda kalmıştır. Türkiye’yi bundan sonra kurtaracak olan AİHM kararlarını uygulamaktır. Kavala’yı ve Demirtaş’ı serbest bırakmaktır”.
26 Ekim tarihli havuz medyasının gazete başlıklarına göz attığımızda aynı aldatmacanın sürdürüldüğünü yalan propagandanın ısrarla devam ettirildiğini görüyoruz.
Yeni Akit, Akşam, Milliyet gazetelerinin “Büyükelçilerden geri adım”, Sabah,’ın “Elçiler haklarımıza saygı duyacaklar”, Hürriyet’in, “Bir daha olmasın”, Yeni Şafak’ın, “10 elçiden özür” manşetleri attığını görüyoruz.
Dünya basınına göre “vazgeçen”, “geri adım atan” taraf R.T.Erdoğan. Bu medya kuruluşları R.T.Erdoğan’ın “U dönüşü” yaptığı görüşünde.
Örneğin Amerikan gazetesi New York Times; “Türkiye cumhurbaşkanı 10 batılı diplomatı sınır dışı etmekten geri adım attı” başlığını attı. Aynı gazete olası sınır dışının Türkiye ekonomisine felaket boyutunda zarar vereceği görüşünü paylaşırken Hürriyet yazarı A. Selvi’nin bile sınır dışından kaçınılmasının yazdığını belirtti. İngiliz gazetesi THE Guardian ”Türkiye yabancı Büyükelçileri sınır dışı etme tehdidinden vazgeçti” manşeti attı. Fransız haber ajansı AFP; abonelerine haberi “Erdoğan batılı diplomatları sınır dışı etme tehdidinden U-dönüşü yaptı” başlığıyla servis etti.
Erdoğan sözünü tutamadı!
Büyükelçiler krizinin nedeni olan O. Kavala davasının “yargının bağımsızlığı” yalanıyla savuşturulmak istenmesi ise tam anlamıyla sahtedir. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ayaklar altındadır. AKP-MHP faşist yönetimi siyasi rakiplerini rehin tutmakta ve RTE, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını tanımadığını açıkça ilan etti, etmeye devam ediyor. Böyle bir dönemde Türkiye yargısını bağlayan uluslararası mahkeme kararlarının hatırlatılmasını “yargıya müdahale” olarak nitelemenin inandırıcı hiçbir yanı yoktur.
O. Kavala’nın serbest bırakılmasına karar verenlerin büyükelçiler değil AİHM olduğu ve Türkiye’nin Kavala davasında olduğu gibi Demirtaş davasında da AİHM kararına uymakla yükümlü olduğudur.
Açıkça görüleceği üzere emperyalistler bir kez daha “sevgili diktatörlerine” sahip çıktılar! RTE’nin içine düştüğü durumdan çıkması için “diplomasi oyunu”na başvurdular. Bir çeviri oyunuyla ona gereken çıkış yolunu gösterdiler. Geri adım atan elbette TC oldu.
Yaşanan bu krizde RTE’nin güç kaybettiği açıktır. “Tek adam” sözünün gereğini yerine getirememiştir. Devlet bürokrasisi bu emre direnmiştir. Bu durum bürokrasi içinde RTE’ye yönelik bir direnç olduğu anlamına gelmektedir. Son süreçte CHP liderinin yaptığı açıklamalar ve son olarak savaş tezkeresine hayır oyu vermesi bununla ilgilidir. TC’nin kendi içinde yaşanan kriz giderek büyümektedir.
Yaşanan gelişmelerin önümüzdeki süreçte Türk hakim sınıflarının ve onların sözcülerinin emperyalistlerle ilişkisinde ve burjuva feodal siyasette etkisi olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bunun işaretleri fazlasıyla vardır.
Son Haberler
Sayfalar
ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)
Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?
Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.
SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”
“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.
İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.
3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.
Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.
Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.
Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.
Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)
Comment form